Geri

   

 

 

 

İleri

 

37- Dilenmeleri Helal Olan Kimseler Bâbı

2451- Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybetü'bnu Saîd ikisi birden Hammâd b. Zeyd'den rivâyet ettiler. Yahya

(Dedi ki): Bize Hammâd b. Zeyd, Hârûn b. Riyâb'dan naklen haber verdi.

(Dedi ki): Bana Kinânetü'bnu Nuaym El - Adevî'den, o da Kabîsa-tü'bnu Muhârık-ı Hilâlî'den naklen rivâyet etti. Kabîsa şöyle dedi: Birine kefil oldum da bu husûsda bir şeyler istemek üzere Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldim. Bana:

«Biraz bekle bize sadaka gelsin de sana ondan verelim.» dedi. Sonra şunu söyledi:

«Yâ Kabisa! Şüphesiz ki üç sınıf insandan her biri müstesna olmak üzere bilenmek hiç bir kimseye helâl değildir. (Şöyle ki);

1- Kefalet altına giren kimseye o malı elde edinceye kadar dilenmek helâldir. Sonra bundan vazgeçer.

2- Bütün malını helâk eden, bir felâkete maruz kalan kimsenin geçim ihtiyacını temin edinceye kadar —yahut hacetini giderinceye kadar— dilenmesi helâldir.

3- Fakr-u zarurete düçâr olan, o derece ki Kavmü kabilesinden aklı başında üç kişinin: Gerçekten filân fakir düştü diye şahadette bulunacakları kimsenin geçim ihtiyâcını temin edinceye kadar —yahut hacetini giderinceye kadar— dilenmesi helâldir.

Dilenmenin bundan ötesi Yâ Kabise haramdır. Dilenen onu haram olarak yer.»

Hamâle: Kefalet demektir. Burada ondan murâd iki kişinin veya iki kabilenin arasını bulmak, onları barıştırmak için mal vermeyi üzerine almasıdır. Böylesi üzerine aldığı malı bulamazsa dilenmesi mubah olur. Kendisine zekât da verilebilir. Yalnız aracılık ettiği hususun şer'ân masiyet olmaması şarttır. Râvi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in:

«Geçim ihtiyâcını temin edinceye kadar» mı yoksa: «Yahut hacetini giderinceye kadar» mı buyurduğunda şek etmiştir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)- «Kavmü kabilesinden aklı başında üç kişinin gerçekten filân fakır düştü diye şahadette bulunacakları...» ifâdesi ile o kimsenin fakirliğine ehlî hıbre (44) şahadet edeceğine işaret buyurmuştur. «Kavmü kabilesinden- ve «aklı başında» tâbirleri de bunu göstermektedir. Çünkü; Malını gizli tutmak insanın âdetidir. Onu ancak yakınlarına bildirir. «Aklı başında» kaydı şahidin akıllı olmasını şart koşmaktadır.

«Sühten» kelimesi muzmer bir fiilin mefûlü olmak üzere nas-bedilmiştir. Bu fiil «itikat ederim» yahut «yenir» diye takdir olunur. «haram olduğunu îtîkât ederim.» yâyut «Haram olarak yenir.» demektir.

Müslim'den başkaları bu kelimeyi «Suhtün» şeklinde rivâyet etmişlerdir. Bu rivâyete göre fiil takdirine hacet yoktur. Cümlenin mâ-nâsi: «O haramdır» demek olur.

Şâfiîler'den Bazıları bu hadîsin zahiri ile istidlal ederek fakirliği ispad için üç kişinin şahadette bulunmasını şart koşmuşlardır. Cumhûr-u ulemâ' ya göre ise zinadan gayrı şahadetlerde olduğu gibi burada da âdil iki erkeğin yahut bir erkekle iki kadının şahadeti kabul edileceğine kaail olmuşlardır. Onlara göre bu hadîste beyân edilen âded vücûb değil istihâb içindir. Yani bir kimsenin fakîr olduğunu isbâd için iki kişinin şahadette bulunması şart; üç kişinin şahadeti ise müstehâbdır.

Nevevî diyor ki: «Bu hadis fakirlik iddiasında bulunan kimsenin malı olduğu bilindiğine hami edilmiştir. Böyle bir kimsenin sıf (benim malım telef oldu, fakir düştüm) şeklindeki iddiası mahkemece kabul edilemez. Kendisinden şâhid ve isbâd istenir. Fakat malı olduğu bilinmeyen kimseden şâhid istenmez. Bu hususta yemîn verdirmek sureti ile iddia edenin sözü kabul olunur.»