33- Yüksek Elin, Alçak Elden Daha Hayırlı; Yüksek Elden Murad: Veren El, Alçak Elden Murad: Alan El Olduğunu Beyan Bâbı 2432- Bize Kuteybetü'bnü Saîd, Mâlik b. Enes'den, ona okunanlar meyânında Nâfi'den, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivâyette bulundu ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minber üzerinde sadakayı ve dilenmekten nezîh kalmayı anlatırken: «Yüksek el, alçak elden daha hayırlıdır. Yüksek elden murâd: Veren; alçak'tan murâd da: Dilenen eldir.» buyurmuşlar. Bu hadîsi Buhârî «Zekât» bahsinde tahrîc etmiştir. Hadîs-i şerif Ebû Dâvûd ile Nesâî' nin «Sahih»' lerinde dahi mevcuttur. Hadisin iki tarîki vardır. Birinci tarîkinde Ebû Nu'mân'dan, ikinci tarikinde Abdullah b. Mesleme' den rivâyet olunmuştur. Bâzı tariklerde «Münfika» yerine «Müteaffife» denilmiştir. İbn'l-Arabi: «Ebû Dâvûd onu bu şekilde rivâyet etmiştir.» demişse de, Aynî bu bu sözü hatalı bulmaktadır. Çünkü Ebû Dâvûd, hadîsi İmâm Mâlik' den, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer' den naklen «Münfika» lâfzı ile tahric ettikten sonra: Eyyûb'un, Nâfi'den rivâyeti ihtilaflıdır. Abdül vâris demişse de, ekseri râviler Hammâd b. Zeyd' den, o da Eyyûb'dan naklen şeklinde rivâyet etmişlerdir. Bir tanesi «Müteaffiye» tâbirini kullanmıştır.» demiştir. Haattâbi «El-Maâlim» nâm eserinde «Müteaffife» rivâyetini tercih etmiş ve: «Bu rivâyet daha muvafık; mânâ ittibârı ile daha sahihtir. Çünkü İbn Ömer bu hadîste sadakayı anlatırken teaffüf kelimesini kullanmıştır...» demiştir. İbn Abdilberr ise «Et-Temhîd» adlı eserinde «Münfika» rivâyetini tercih etmiş, onun evlâ ve sevaba daha yakın olduğunu bildirmiştir. Buhari Müslim' deki rivâyeti dahi «Münfika» şeklindedir. Nevevî bu rivâyetin sahih olduğunu söyledikten sonra: «Her iki rivâyetin sahih olması da muhtemeldir. Zîrâ «Münfika» kelimesi mâ'nâ i'tibârı ile «Sâile»'den: A'lâ olduğu için «Müteaffife» dahi «Sâile»'den â'lâdır.» demiştir. Cumhûr'a göre yüksek elden murâd: Sadaka veren eldir. Bazıları yüksek el sadaka alan, alçak el sadaka vermeyendir, demişlerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîsleri ile zengini sadaka vermeye, fakiri de dilenmekten nezih davranmaya teşvik buyurmakta ve dilenmeyi zemmetmektedir. 2433- Bize Muhammed b. Beşşâr ile Muhammed b. Hatim ve Ahmed b. Abde toptan Yahya El - Kattan dan rivâyet ettiler. İbn Beşşâr (Dedi ki): Bize Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Amr b. Osman rivâyet etti (Dedi ki): Ben, Mûsâ b. Talhâ'yı rivâyet ederken dinledim, ona da Hakim b. Hizam rivâyet etmiş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: «Sadakanın efdalı —yahut sadakanın en hayırlısı—, geriye artan maldan verilendir. Yüksek el, alçak etden daha hayırlıdır. Sen (sadakaya) nafakasını vermekte olduğun kimselerden başla.» Bu hadîsi Buhârî -Zekât- bahsinde bir iki yerde muhtelif râvîlerden tahrîc ettiği gibi;; ; Nesâî dahi ayni bahiste rivâyet etmiştir. Buhârî’ nin Hakim b. Hizam rivâyetinde hadîsin sonunda: «Her kim afif olmak İsterse, Allah onu afif kılar; ganî olmak İsterse Allah ganî kılar.» cümlesi de vardır. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi cumhûr- ulemâya göre yüksek elden murâd: Sadaka veren; alçak elden murâd da: Dilenen el'dir. Bu bâbda İbnü'l-Arabi' den muhtelif kaviller rivâyet olunur. Birinci kavle göre: Yüksek elden murâd: sadaka veren el'dir. İkinci kavle göre: Yüksel el: alanın elidir. Üçüncü kavle göre: Yüksek el- iffetli el, demektir. Dördüncü kavle göre: Yüksek el'den murâd: Allah'ın yed-i kudret-i dir. Ondan sonra sadaka verenin eli gelir. Alçak el ise dilencinin elidir. Kâdı îyâz, ulemâdan bâzılarının: «Yüksek el, alanın eli; alçak el de: Sadaka vermeyen eldir.» dediklerini rivâyet etmiştir. Bazıları «Buradaki elden murâd: nimettir.» demişlerdir. Bu taktirde hadisin mânâsı: «Çok sadaka vermek, az vermekten daha hayırlıdır.» demek olur ki, en kısa sözlerle iyi ahlâka teşvik ifâde eder. Hadis-i şerif muhtelif lâfızlarla rivâyet olunmuştur. Taberâni'nin rivâyetinde: «Ey cemâat! bilmiş olun ki üç kısım el vardır. Bunların en yükseği Allah'ın yed-i kudreti, ortası: sadaka verenin eli; en aşağısı da: Sadaka alanın elidir. Binânaleyh siz arka ile odun satmak suretiyle olsun iffet ve nezâhet gösterin. Dikkat edin tebliğ ettim mi?» buyurulmuştur. Aynî diyor ki: «Şeyhimiz Zeynüddîn (rahimehüllah): Doğrusu yüksek elden murâd: Veren eldir. Nitekim sahih hadisler de buna şahittir; demiştir.» «Nafakasını vermekte olduğun kimselerden başta...» cümlesinden murâd: Aile efradı ile köle, hizmetçi vb. gibi nafakası bir kimseye farz olan kimselerdir. Nafakadan murâd da: yiyecek, giyecek ve meskendir. Bu cihet: Nesâî'nin Târık-ı Muharibi tarikiyle rivâyet ettiği şu hadîs pek güzel îzah etmektedir. Hazret-i Târik Dedi ki: « Medîne'ye geldik: bir de baktık Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minber üzerinde cemaata hutbe okuyor. (Hutbesinde): — «Verenin eli: yüksek eldir. Sen infâka geçindirdiklerinden yani annenden, babandan, kız kardeşinden ve kardeşinden başla. Sonra daha aşağı doğru in; buyurdular.» Yine Nesâî’nin İbn Aclân tarikiyle Hazret-i Ebû Hüreyre'den rivâyet ettiği bir hadîste Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Sadaka verin.» buyurdu. Bir adam: — «Yâ Resûlallah! Bende bir altın var.» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Sen onu kendine tesadduk et!» buyurdu. O zâtı — Bende bir altın daha var.» dedi Efendimiz: — «Onu zevcene tesadduk eyle!» buyurdu. O zât: — -Bende bir altın daha var.» dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) — «Onu çocuklarına tesadduk et!» buyurdu. O zât: — «Bende bir altın daha var.» dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) — «Onu da hizmetçine tesadduk et!» buyurdu. O zât (tekrar): — «Ben de bir altın daha var.» dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem): — «Onu da artık sen bilirsin! buyurdular.» denilmektedir. Mezkûr hadisi İbn Hibbân «Sahih»'inde aynen rivâyet etmiş; Hâkim ise çocukları zevceden evvel zikrey lemistir. Hattâbî (319 - 388) diyor ki: «Hadîsteki bu tertibi düşünürsen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in evlâ ve daha yakın olanı ilk plâna aldığım görürsün. Karşısındaki zâta nafaka hususunda kendinden başlamasını, sonra çocuklarına geçmesini emrediyor. Çünkü evlâdı kendi cüz'ü mesabesindedir. Ona bakmazsa helâk olur. Ve infâk hususunda onun yerini tutacak kimse bulamaz. Zevceyi üçüncü dereceye bırakmışdır. Zira zevcesine verecek nafaka bulamazsa araları ayrılır. Ve kocası yahut yakın akrabağsı tarafından nafakası verilir. Daha sonra hizmetçiyi zikretmiştir. Çünkü nafakasını veremezse köle satılır.» Nevevî'nin «Er-Ravda» nâm eserinde beyân ettiği vecihle ashâb-ı kirâm zevcenin çocuklar üzerine takdimine ittifâk etmişlerdir. Zevcenin nafakası çocukların nafakasından daha müekked olarak farzdır. Çünkü zamanla veya fakirlik sebebiyle sakıt olmaz. Bir de zevcenin nafakası ivez olarak farzdır. Çocukların nafakası ise büyüdükleri ve nafakalarım kendileri te'mîn etmeğe başladıkları zaman babalarından sakıt olur. Hâsılı rivâyetlerin bâzılarında çocuklar zevceden evvel, bâzılarında zevce çocuklardan evvel zikredilmiştir. Bu hâl karşısında ulemâ tercih cihetine gitmiş, hadisleri tetkikten geçirdikten sonra çocukların evvel zikredildiği rivâyeti tercih etmişlerdir. Ayni, Nevevî' nin sözüne itirazla: «Nasıl oluyor da Nevevî zevceyi çocukların üzerine takdim edebiliyor! Hâlbuki babanın bir cüz'ü mesabesindedir. Zevce ise ecnebidir. Sonra sözünü ta'lîl ederek (Zevcenin nafakası çocuklarınkinden daha müekketdir. Çünkü zamanla veya fakirlik sebebiyle sakıt olmaz!) diyor. Bu da şaşılacak bir şeydir. Zîrâ zevcenin nafakası hadd-i zâtında bir sile yani teberrüdur. Sile kabilinden olan şeyler sükûtu kabul eder. Evlâdın nafakası ise kat'î bir farzdır. Hiç bir şeyle sakıt olmaz.» diyor. Hazret-i Hakim b. Hizam, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in «Sadakanın eidalı» mı yoksa «sadakanın en hayırlısı» mı buyurduğunda şekketmiştir, «Zahr-i gmâ» tâbirinden murâd: İhtiyâçtan artan fazlalıktır. Cümlenin takdiri şöyledir: Sadakanın en hayırlısı ihtiyâçtan artan maldan verilenidir. Nevevî diyor ki: «Bu suretle verilen sadakanın bütün malını vermekten daha faziletli olması bütün malını tesadduk edenler ekseriya sonradan pişman oldukları içindir. Yahut muhtaç kaldıkları zaman pişman olur; (keski hepsini vermeseydim) derler. Malının fazlasından sadaka veren ise hiç bir zaman pişman olmaz. Bil'akis verdiğine sevinir. Ulemâ bir kimsenin bütün malım tesadduk etmesi hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bizim (yani Şâfiîlerin) mezhebimize göre borcu ve çoluğu çocuğu olmayan bir kimsenin fakirliğe ve sabır ve tahammül göstermesi şartıyla bütün malını tesadduk etmesi müstehabdır. Bu şartlar kendisinde bulunmayanın tesadduku mekruh olur.» Kâdı ty âz, cumhûr-u ulemâ' ya göre bir kimsenin bütün malını tesadduk edebileceğini söylemiştir. Bâzılarına göre: Malın hepsi sahibine iade edilir. Bu kavil Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'dan rivâyet olunmuştur. Şam ulemâsına göre: Malın üçte biri sadaka olarak tenfiz edilir. Bakîsi sahibine iade olunur. «Sadaka olarak verilen miktar, bütün malın yarısından ziyâde ise yarısı kabul edilir; ziyâdesi sahibine iade olunur.» diyenler de vardır. Bu kavil Mekhûl'den rivâyet olunur. Ebû Ca'fe-ri Tahâvi ile Taberî: «Bütün malın tesadduku caiz olmakla beraber, hepsim değil; üçte birini tesadduk etmek müstehabdır.» demişlerdir. 2434- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Amru'n - Nâkîd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân, Zührî'den, o da Urvetü'bnü Zübeyr ile Saîd'den, onlar da Hakîm b. Hizâm'dan naklen rivâyet etti. Hakim Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den istedim, (istediğimi) verdi. Sonra (tekrar) istedim yine verdi. Sonra (tekrar) istedim yine verdi. Sonra şöyle buyurdu: «Hakikaten şu mal yeşil ve tatlıdır. Binâenaleyh onu her kim gönül hoşluğu ile alırsa o malda kendisine bereket verilir. Her kim de ona göz dikerek alırsa o malda kendisine bereket verilmez ve yiyip de doymayan kimse gibi olur. Yüksek el, alçak elden daha hayırlıdır.» Bu hadîsi Buhârî «Zekât», «Vasâyâ», «Hums» ve «Rukaak» bahislerinde Tirmizî «Zühd» bahsinde; Nesâî «Zekât» ve «ftukaak» bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Buhârî'nin rivâyetinde şu ziyâde vardır-. «Dedim ki: Ya Resûlallah! Seni hak dînle gönderen Allah'a yemin ederim ki senden sonra dünyâdan gidinceye kadar hiç bir kimseden bir şey isteyerek malını azaltmam. Bil'âhara Ebû Bekir (radıyallahü anh) Hakîm'i kendisine ganimet malından bir şey vermek için çağırır fakat Hakîm bunu kabulden imtina ederdi. Sonra Ömer (radıyallahü anh) dahi bir şey vermek üzere kendisini çağırdı fakat Hakîm yine hiç bir şey kabul etmedi. Bunun üzerine Ömer: — Ey Müslümanlar cemâati! Sizi, Hakîm'e şâhid olmaya dârvet ediyorum. Çünkü ben kendisine şu ganimetten hakkını vermek istiyorum, o almaktan çekiniyor; dedi. Hâsılı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vefatından sonra Hakîm ölünceye kadar hiç bir şey kabul etmedi.» «Ha'dıra»: Yeşillik, demektir. Kelimenin müennes olarak kullanılması ya yeşillik nevileri itibârı ile yahut yeşil fâkihe yani yemiş takdirinde olduğu içindir. Mala çok rağbet gösterilmesi yeşil ve tatlı yemişe benzetilmiştir. Çünkü manzara itibârı ile yeşil renk hoşa gider. Tatlı olan bir şey de makbuldür. Ayrı ayrı hoş ve makbul olan bu iki şey beraberce bulununca elbette rağbet o nisbette artar. Bu cümlede malın bakî olmadığına işaret vardır. Çünkü insanların mala meyil ve hırsı, yeşil ve tatlı yemişlere benzetilmiştir. Bunlar ise baki değildirler. Bu hadiste zikri geçen «Tıyb-i nefis» hakkında Kâdı Iyâz iki vecih ihtimâlinden bahsetmiştir. Birinci ihtimâle göre. «gönül hoşluğu» mânâsına gelen bu terkîb alana aittir. Yani musallat olur-casına istemeden verilen şey'i alırsa bereketini görür, demektir. İkinci ihtimâle göre: Bu tâbir verene aittir. Mânâsı: Sahibi tarafından gönül hoşluğu ile gözü kalmadan ve istemeden verilen bir şey'i alırsa onun bereketini görür, demektir. Ulemânın beyânına göre «îşrâf-ı nefis»'den murâd: Birinin malına göz dikmek, ona musallat olmak ve tama' etmektir. «Yiyip de doymayan»'dan murâd: Bâzılarına göre oburluk hastalığıdır. Bir takımları «Buradaki teşbihden murâd: İhtimâl ki aç gözlünün otlayan hayvana benzetilmesidir.» demişlerdir. Aynî diyor ki: «Bence bundan anlaşılan mide usaresinin şiddeti ve galebesidir. Yemke mideye iner inmez hemen hazmolunur. Aksi taktirde bir mideye istiâb edeceği miktardan fazla yiyeceğin doldurulması tasavvur olunamaz. Hikâye müelliflerinin anlattıklarına göre Bedeviler' den bir adam bütün bir deveyi, karısı da bütün bir deve yavrusunu yemişler...» Hazret-i Hakim'in Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyâdan gittikten sonra evvelâ Ebû Bekir sonra Ömer (radıyallahü anhümâ)'nın vermek istedikleri ganimet hissesini hakkı olduğu hâlde kabul etmemesi, âdet olacağından korktuğu içindir. Zira nefis almağa alışırsa bu hâl bir âdet olur. Hakkı olmayan şeyleri kabul etmeye başlayabilir. Bu düşünce ile nefsin tamâ'mı kırmış ve şüpheli şeylere yanaşmaktan çekinmiştir. Bir de Hazret-i Hakim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ondap sonra kimseden bir şey almayacağına hattâ bir rivâyette o günden sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bile bir şey istemeyeceğine söz vermişti. Hazret-i Ömer'in, Hakîm (radıyallahu anh)’ın ganimet hissesini almadığına şahit çağırması, Hakîm'in kötü te'vîlinden korktuğu içindir. Ömer (radıyallahü anh) bununla Beytü’l-Mâl'den verildiği hâlde hakkını almayan kimsenin bir daha o malda hakkı kalmadığını da göstermiştir. 2435- Bize Nasr b. Aliyy El - Cehdamî ile Züheyr b. Harb ve Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ömer b. Yûnus rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İkrimetü'bnü Ammâr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şeddât rivâyet etti. (Dedi ki): Ebû Ümâme'yi şöyle derken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Ey Âdem oğlu! Senin fazla malım sadaka olarak vermen kendin için hayır; vermemen ise şerrdir. (Ama) kendine yelecek kadar elinde mal bulundurduğundan dolayı muaheze olunmasın. Hem (sadakaya) nafakasını verdiğinden başla. Yüksek el alçak elden hayırlıdır.» buyurdular. Bu hadîsden murâd: İnsanın zaruri ihtiyâçlarından fazla olan malını hayır yollarına sarfetmesi, sevap yönünden daha hayırlı olduğunu vermeyip, biriktirmenin kendisine hiç bir hayır ve sevap te' min etmediğini beyândır. Zira üzerine farz olan nafaka gibi şeyleri vermezse azaba müstahak olur. Mendûb olan sadakayı vermezse sevabı noksanîaşır. Bunlarsa manen kendisi için şerrdir. İhtiyâç miktarını vermediği için muhaze olunmaması, o miktara şer'an bir hak teveccüh etmemek şartıyla mukayyeddir. Hadis-i şerif yukarıdaki emsali gibi nafaka hususunda evvelâ aile efradından ve yakınlarından başlanacağına delildir. |