21- Yarım Bir Hurma veya Güzel Bir Söz ile de Olsa Sadakaya Teşvik ve Sadakanın Cehennemden (Koruyan) Bir Perde Olduğunu Beyan Bâbı 2394- Bize Avn b. Sellâm El-Kûfi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Züheyr b. Muâviyete'l - Cu'fi, Ebû İshâk'dan, o da Abdullah b. Mâ'kîl'den, o da Adiyy b. Hâtim'den naklen rivâyet etti. Adiyy: Ben, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i «Sizden her kim cehennemden velev varım hurma tanesiyle koruna-bilecekse hemen bunu yapsın.» buyururken işittim, demiş. 2395- Bize Aliyy b. Hucr Es-Sa'dî ile İshâk b. İbrahim ve Alî b. Haşrem rivâyet ettiler. İbn Hucr (Haddesena), ötekiler (Ahberane) tâbirini kullandılar. (Dediler ki): Bize Îsâ b. Yûnus haber verdi. (Dedi ki): Bize A'meş, Hayseme'den, o da Adiyy b. Hâtim'den naklen rivâyet etti. Adiyy Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Sizden hiç bir kimse yoktur ki, Allah onunla konuşmasın. (Hem) aralarında tercüman da bulunmayacaktır. Sağ tarafına bakacak (âhirete) gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecek, sol tarafına bakacak: Gönderdiklerinden başka bir şey göremiyecek. Önüne bakacak-. Yüzünün karşısında cehennemden başka bir şey göremiyecektir. Binâenaleyh yarım hurma ile bile olsa cehennemden korun un.»buyurdular. İbn Hucr şunu da ziyâde etti: «A'meş dedi ki: Bana Amr b. Mürra, Hayseme'den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti. O, bu hadîste ziyâde olarak (Velev ki güzel bir kerime ile olsun.) ibaresini rivâyet etmiş.» İshâk da: «A'meş, Amr b. Murra'dan, o da Hayseme'den naklen rivâyet etmiş.» İshâk da: «A'meş, Amr b. Murra'dan, o da Hayseme'den naklen rivâyet etti; dedi.» şeklinde rivâyette bulundu. 2396- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Amr b. Murra' dan, o da Hayseme'den, o da Adiyy b. Hâtim'den naklen rivâyet etti. Adiyy Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cehennemi zikrederek yüzünü çevirdi ve korundu. Sonra: «Cehennemden korunun.» buyurdu. Sonra yine yüzünü çevirdi ve korundu. Hattâ biz onu görüyor galiba zannına kapıldık. Sonra (tekrar): «Yarım hurma fle de olsa cehennemden korunun. Onu da bulamıyan (hiç olmazsa güzel) bir sözle cehennemden korunsun.» buyurdular. Ebû Küreyb (gâlibâ) kelimesini zikretmedi. Ve: «Bize Ebû Muâ" viye rivâyet etti. (Dedi ki): Bize A'meş rivâyet etti...» dedi. 2397- Bize Muhammedü'bnüTMüsenhâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Amr b. Murra'dan, o da Hayseme'den, o da Adiyy b. Hâ-tim'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti ki, Efendimiz üç defa cehennemi anarak, ondan (Allah'a) sığınmış. Yüzü ile de sakınmış. Sonra: «Yarım hurma ile bile olsa cehennemden korunun onu da bulamazsanız (hiç ofmazsa) güzel bir sözle (cehennemden sakının.)» buyurmuşlar. Bu hadîsi Buhârî «Zekât» bahsinin bir-iki yerinde ve “Kitâbu'r-Rukaak»'da tahrîc ettiği gibi İmâm Ahmed, İbn Huzeyme ve İbn Ebî'd-Dünyâ dahi muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir. Hadisde geçen «Tercüman» kelimesi «Tercüman» şeklinde de okunmuştur. «Tercüman»: Başkasının sözünü tefsir ve îzâh eden kimsedir. Aynî diyor ki: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: Sağına bakacak; Ahirete gönderdiği şeylerden başka bir şey göremiye-cek... ilâh... buyurması: Temsil kabilin dendir. Çünkü insan başı dara geldiği vakit sağına soluna bakmarak yardımcı arar.» Bazıları: Bundan murâd: Kaçacak yol araması olabilir. Cehennemi gören kimse ondan kurtulmak için kaçacak bir yol arar fakat Allah'ın takdir buyurduğu cehennem yolundan başka bir şey göremez.» demişlerdir. Eşâha kelimesinin mânâsı hakkında bir çok sözler söylenmiştir. İmâm Halil b. Ahmed ile diğer bir takım ulemâya göre bu kelime: Uzaklaştırdı, çevirdi; mânâlarına gelir. Ekser-i ulemâya göre: Korundu ve bir işte ciddiyet gösterdi, demektir. Bazıları: gelen; diğer Bazıları: Kaçan, mânsına geldiğini; bir takımları da: Arkasındakine mâni olarak, sana doğru gelen, demek olduğunu söylemişlerdir. Nevevî’ye göre: Burada bu manâların hepsi kastedilmiş olabilir. Yani Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sanki cehennemi görüyormuş gibi korunmuş yahut cidden îzâha çalışmış veya konuşarak muhatabına yönelmiş yahut kaçan kimse gibi çekinerek cehennemden korunmayı tavsiyede bulunmuştur. Güzel sözden murâd: Nasihat ve tâlim gibi şer'an tâat sayılan sözlerdir. 2398- Bana Muhammedü'bnü'l-Müsennâ El-Anezî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer haber verdi. (Dedi ki) -. Bize Şu'be, Avn b. Ebî Cuhayfe'den, o da Münzir b. Cerir'den o da babasından naklen rivâyet etti. Cerîr Şöyle dedi: Biz gündüzün ortasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında bulunuyorduk. Derken yalın ayak kaplan postu rengindeki gömleklerini veya abalarım başlarına geçirmiş, kılıçlarını çekmiş; ekserisi hattâ hepsi Mudar kabilesine mensup çıplak bir takım adamlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldiler. Onların muhtaç hâlini görünce Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yüzü değişti. îçeri girip çıktıktan sonra Bilâl'e emir buyurdu, Bilâl ezanı okuyarak kaamet getirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de namazı kıldırdı. Sonra hutbe okudu ve: "Ey insanlar! Sizi bir kişiden yaratan Rabbinizden korkun... "Sûre-i Nîsa âyet âyet-i kerimesini sonuna (yani) "Şüphesiz ki Allah sizin üzerinizde gözcüdür" âyetine kadar ve Haşr süresindeki "Allah'dan korkun. Her nefis yârın (Âhiret) için ne gönderdiğine bir baksın. Allah’tan korkun... Sûre-i Haşr âyet 18 " âyet-i kerimesini okudu. (Sözüne devamla) «Bir adam dinarından, dirheminden, elbisesinden, bir sâ' buğdayından, bir sâ' kuru hurmasından sadaka vermelidir. Velev ki yarım hurma olsun» buyurdu. Derken Ensâr'dan bir zât hemen hemen elinin taşıyamıyacağı kadar hattâ elinin taşımaktan âciz kaldığı bir kese getirdi. Sonra bir biri ardınca herkes bir şeyler getirdiler. Netice'de yiyecek ve elbiseden müteşekkil iki yığın gördüm. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in (mübarek) yüzünde altınla yaldızlanmış gibi parladiğını gördüm. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Her kim İslâm'da güzel bir çığır açarsa, o çığırın ecri ile kendisinden sonra o çığırla amel edenlerin ecirlerinden hiç bir şey noksan edilmemek şartıyla sevapları kendine aittir. Ve her kim İslâm'da kötü bir çığır açarsa o çığırın vebalı ile kendisinden sonra onunla amel edenlerin vebalı hiç bir noksanları olmamak üzere ona aittir.» buyurdular. 2399- Bize Ebû Bekir b. Ebİ Şeybe rivâyet etti (Dedi ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti, H. Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Babam rivâyet etti. Bu râvîlerin ikisi birden demişler ki: Bize Şu' be rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Avn b. Ebî Cuheyfe rivâyet etti. (Dedi ki): Ben, Münzir b. Cerîr'i babasından naklen rivâyet ederken dinledim; Şöyle dedi: Biz, gündüzün ortasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında idik...» Râvî hadîsi İbn Ca'fer hadisi gibi rivâyet etti. İbn Muâz hadîsinde: «Sonra öğle namazını kıldırdı, sonra hutbe okudu, dedi.» ziyâdesi vardır. 2400- Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî ile Ebû Kâmil ve Muhammed b. Abd il melik El-Emevî rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Avâne, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Münzir b. Cerîr'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Cerir Şöyle dedi: «Ben, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında oturuyordum. Derken kaplan postu rengindeki gömleklerini başlarına geçirmiş bir takım insanlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldiler...» Râvîler bu hadîsi kıssası İle rivâyet ettiler. Bu hadîste: «Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) öğle namazını kıldırdı. Sonra küçük bir minbere çıkarak Allah'a hamd-ü senada bulundu. Ve: Bundan sonra: « (Malûmunuz olsun ki) Allah, kitabında (Ey insanlar! Rabbinizden korkun!..) âyet-l kerîmesini indirdi; buyurdular.» İbaresi de vardır. 2401- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerir, A'meş'den, o da Mûsâ b. Abdîllâh b' Yezîd ile Ebû'd-Duhâ’dan, onlar da Abdurrahmân b. Hilâl El Absi'den, o da Cerir b. Abdillâh'dan naklen rivâyet etti. Cerîr Şöyle dedi: «Bedevilerden bir takım İnsanlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldiler, üzerlerindeki giyimleri yapağıdandı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların bu kötü hâlini gördü; muhtaç vaziyette idiler...» Râvî hadîsi yukarıdakilerin hadisleri mânâsında rivâyette bulundu. Nimâr: Nemre'nin cem'idir. Nemre: Yapağından dokunan çizgili kumaştır. Siyah beyaz çizgileri hâvi olduğu için kaplan postuna benzetilerek, kumaşa bu ismin verilmiş olması muhtemeldir. «Müstâbîn Nîmâr» tâbiri: yapağıdan dokuma örtülerini ortadan yararak başlarına geçirmişler, mânâsına gelir. Kûm veya kevm: Yığın, demektir. Esâs ittibâriyle bu kelime «Râ-biye» gibi tep eve yüksek yer, mânâsına gelir. Sonradan mecazen her şey'in yığın hâlinde çok olan miktarına «Kûm» denilmiştir. «Müzhebe» kelimesi «Müdhüne» şeklinde de rivâyet olunmuşsa da Kâdi Iyâz ile diğer hadîs İmâmlarının beyânına göre bu rivâyet tasniftir. «Müzhebe»'nin tefsiri hakkında Kâdı îyâz iki vecih beyân etmiştir; Birinci veçhe göre: Bu kelimenin mânâsı: Altınla yaldızlanmış gümüş, demektir. Yüzün güzelliğini ve nurunu ifâde hususunda bu mânâ daha beliğdir. İkinci veçhe göre: Râvî Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in güzelliğini ve nurunu altın yaldızlı derilere benzetmiştir. Araplar deriden yaptıkları bâzı eşyanın üzerine altın çizgiler çizerlerdi. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin sevinmesine sebep: Müslümanların kendi emrine imtisâlen tâatullah'a koşmalarını ve gelen muhtaç insanların başlarını çözmelerini gözleriyle görmesidir. Müslümanların birbirlerine gösterdikleri şefkat ve yardım, kendilerini son derece memnun etmiştir. |