Geri

   

 

 

 

İleri

 

17- Her Nevi Îyiliğe Sadaka Adı Verilebileceğinî Beyan Bâbı

2375- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Avâne rivâyet etti. H.

Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abbâd b. Avvâm rivâyet etti. Bu râvîlerin ikisi birden Ebû Malik-i Eş-caî'den, o da Rib'î b. Hirâş'dan, o da Huzeyfe’den naklen rivâyer etmişlerdir.

— Kuteybe hadîsinde Huzeyfe: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)... demiş.

İbn Ebî Şeybe hadîsinde ise: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den... ifâdesini kullanmış. - Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

«Her iyilik sadakadır.» buyurmuşlar.

Ma'rûf: Allah'ın razı olduğu bilinen fiildir. Böyle bir fiilin sevabı, sadaka sevabı gibidir.

Tıybi'ye göre «ma'rûf» tâat olduğu bilinen her şey'in ismidir.

İnsanlara güler yüzle muamele etmek bile ma'rûftan sayılır.

Hadîs-i şerif, ehemmiyetsiz bile olsa hiç bir ma'rûfun hakir görü-lemiyeceğine ve iyilik yapmak hususunda cimrilik göstermenin doğru olmadığına delildir.

2376- Bize Abdullah b. Muhammed b. Esma' Ed-Dubaî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Uyeyne'nin azatlısı Vâsıl, Yahya b. Ukayl'den, o da Yahya b. Ya'mer'den, o da Ebû’l-Esved-i Dîlî'den, o da Ebû Zerr'den nalken rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından bâzı zevat, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’ e,

— «Ya Resûlallah! Servet sahipleri sevapları alıp gittiler. (Zîrâ) bizim kıldığımız gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruç tutuyorlar. (Fakat) onları mallarının fazlalarını tesadduk ediyorlar.» demişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Size Allah tesadduk edecek bir şey vermemiş mî? Her tesbîh mukoabilinde bir sadaka, her tekbîr bir sadaka, her tahmîd bir sadaka, her tehlil bir sadaka, emr-ibil ma'rûf sadaka, kötülükten nehiy sadakadır. Birinizin cinsî münâsebetinde bile sadaka vardır.» buyurmuşlar. Ashâb:

— «Ya Resûlallah! Birimiz şehvetini kaza eder de, onda da ecir mi olur?» diye sormuşlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ne dersiniz, o kimse şehvetini haramla tatmin ederse, ona günâh olur mu? İşte bunun gibi helâlde tatmin ettiği zaman da ona sevap olur.» buyurmuşlar.

(......) kelimesi (......) şeklinde dahi okunabilir.

cümlesi ile onu tâkîb eden cümlelerdeki «Sadaka» kelimesi merfû ve mansûb olarak rivâyet edilmiştir. Merfû okunduğuna göre mezkûr cümleler birer isti'nâf cümlesidir. Mansüb okunduğuna göre ise teşbih cümlesi üzerine atfedilmişlerdir.

Kâdı îyâz'ın beyânına göre tesbîh, tekbir ve benzerlerine «sadaka» denilmesi, benzetme suretiyledir. Yani sadaka gibi bunların da sevapları vardır. Onlara sadaka ismi verilmesi, mukaabele ve tecnîs suretiyledir. Bazıları: «Bu cümlelerin mânâsı mezkûr tâatlar kendisine sadakadır.» mütâlâasında bulunmuşlardır.

Emr-i bil ma'rûf: İyiliği emretmektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu cümle ile emr-i bil ma'rûf sayılan her şey'e ayrı ayrı sadaka hükmü verileceğine, kötülükten nehiy dahi ayni hükümde dâhil olduğuna işaret buyurmuştur.

Emir ve nehiy kelimelerini nekire olarak söylemesi bundandır. İyiliği emir ve kötülüğü nehiyin sevabı: teşbih, tahmîd ve tehlîlin sevabından daha çoktur. Çünkü emr-i bil ma'rûf nehiy ani'l-münker vazifesi Müslümanlara farz-ı kifâyedir. Hattâ bazen farz-ı ayn olur. Nafile olduğu yer yoktur. Tesbîh ve tahmîd gibi şeyler ise nafile ibâdetlerdir.

Farzın sevabı bittabi nafilenin sevabından çok olur. Nitekim Buhârî'nin rivâyet ettiği bir hadis-i kutside Allahü teâlâ hazretleri:

"Kulum, üzerine farz kıldığım ibâdeti edâ etmekten daha makbul hiç bir şeyle bana yaklaşmamıştır." buyurmuştur.

Şafiîler'den Îmâmü'l-Haremeyn bâzı ulemânın: Farzın sevabı, nafile ibâdetin sevabından 70 derece daha fazladır.» dediklerini ve bu bâbda bir hadîsle istidlal ettiklerini söylemiştir

2377- Bize Hasen b. Aliy El-Hülvânı rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Tevbete'l-Rabi' b. Nâfi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muâviye yani İbn Sellâm, Zeyd'den naklen rivâyet etti, o da Ebû Sellâm'ı şöyle derken işitmiş: Bana Abdullah b. Ferrûh rivâyet etti. Kendisi Âişe'yi şunları söylerken İşitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Şüphesiz ki Âdem oğullarından her insan 360 mafsal ile yaratılmıştır. Şimdi her kim bu 360 mafsal sayısınca Allah'a tekbîr getirir, hamd eder, tehlil ve tesbîh eyler ve istiğfarda bulunur; insanların yolundan bir taş yahut diken veya kemik atar; bir iyiliği emirveyâ bir kötülüğü nehiy ederse gerçekten o gün kendini cehennemden uzaklaştırmış olarak hareket eder.» buyurdular.

Ebû Tevbe

Dedi ki: «Gâlibâ akşamlar, dedi.»

2378- Bize Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimİ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Hassan haber verdi.

(Dedi ki).- Bana, Muâviye rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana kardeşim Zeyd bu isnâdla bu hadîsin mislini haber verdi. Yalnız o: -Yahut bir iyiliği emrederse..», bir de «O kimse o gün akşamlar...» dedi.

2379- Bana Ebû Bekir b. Nâfi’ El-Abdî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Kesir rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Alîy yani İbnü'l - Mübarek rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya, Zeyd b. Sellâm'dan, o da b. Ferrûh rivâyet etti. O da Âişe'yi şöyle derken işitmiş: Abdullah, dedesi Ebû Sellâm'dan naklen rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Her insan... yaratıldı.» buyurdu.

Râvî hadîsi Muâviye'nin Zeyd'den rivâyet ettiği şekilde rivâyette bulunmuş ve: «O kimse, o gün (kendini cehennemden uzaklaştırmış olarak) hareket eder.» demiştir.

(......) kelimesi Müslim'in ekseri nüshalarında bu şekilde rivâyet edilmiştir,

Ebû Tevbe: Onun yerine galiba buyurdu, demiştir.

Nevevî (631 - 676), hadisin bu şekilde dahi rivâyet edildiğini ve her iki rivâyetin de sahih olduğunu söylüyor.

Bu hadis, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin din ve dünyâ ilimlerini son derece ihatalı bir şekilde bildiğine delildir.

2380- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Üsâme, Şu'be'den, o da Said (19) b. Ebi Bürde'den, o da babasından, o da dedesinden, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti:

Her Müslümana sadaka vermek vacibdir.» buyurmuşlar.

 (Bunun üzerine):

— «Ya bulamazsa, ne buyurursun?» diyenler olmuş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«İki eliyle çalışır da, hem kendine fayda verir, hem de tesadduk eder.» buyurmuşlar. (Yine)

— «Ya buna gücü yetmezse ne buyurursun?» demişler, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)

— «Muztar kalan, İhtiyâç sahibine yardım eder.» buyurmuşlar.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e (tekrar):

— «Ya buna da gücü yetmezse ne buyurursun?» diyenler olmuş. (Bu suale de):

— «İyiliği yahut hayırı emreder.» cevâbını vermiş. (Soranlardan birisi)

— «Şayet bunu yapmazsa ne buyurursun?» demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

— «Kötülük yapmaktan kendini tutar; çünkü bu da bir sadakadır.» buyurmuşlar.

2381- Bize, bu hadîsi Muhammedü'bnü'l - Müsennâ dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrahmân b. Mehdi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be bu isnâdla rivâyette bulundu.

Bu hadîsi Buhârî' «Zekât» ve «Edeb» bahislerinde tahrîc etmiştir.

Ulemâdan Bazıları «Her Müslümana sadaka vermek vacibdir.» cümlesini «Bit'te'kid müstehabdır.» mânâsına almışlarsa da, Ayni «Ala» kelimesinin buna münâfii olduğunu söyliyerek İtirazda bulunmuştur. Zîrâ «Alâ» kelimesi vücûb bildirir.

Kurtubl; «Hadisin zahiri vücûb ifâde etmektedir. Lâkin Allahü teâlâ hazretleri lütf-u kereminden bunu hafifletmiş, gizli yapılan mendûb ibâdetlerle vücudu İskaat etmiştir.» demiştir.

Ayni diyor ki: «Vücûbun zahiri mânâsı bir kimsenin yiyeceğini kazanmaktan aciz kaldığım ve ölmek üzere bulunduğunu gören Müslümana hamledilebilir. Zira böyle bir Müslü manın o âcize sadaka vererek hayâtını kurtarması farz olur.»

Bu hadisde sadaka mutlak olarak zikredilmişse de, bundan sonra gelen Ebû Hüreyre hadisinde «Her gün» diye kayıtlanmıştır.

Ashâb-ı kirâm, sadakadan atıyye mânâsı anlamış olacaklar ki, «Buna gücü yetmiyen ne yapacak?» diye sormuşlar. Resul -i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) de sadakadan umûmi bir mânâ kastettiğini; bu mânânın muztar kalan muhtaçla emr-ı bile marufa bile şâmil olduğunu beyân buyurmuştur.

Melhûf: Muztar ve mazlum mânâlarına gelir.

Görülüyor ki: İslâm dinî hüsnüniyetle yapılan mübâh fiilleri bile ibâdet saymıştır. Kötülük yapmaktan sakınmak dahi bir ibâdettir. Bunun ibâdet olması, kötülük yapacağı kimseyi rahat ve emniyette bıraktığı içindir. Bu suretle adetâ o kimseye sadaka vermiş gibi olur. Kötülüğü kendi nefsine yapmak isteyip de sonra vazgeçen kimse, kendine sadaka vermiş gibi olur.

2382- Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrezzâk b. Hemmam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den naklen rivâyet etti. Hemmâm, Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettikleri şudur... diyerek bir takım hadisler zikretmiş ezcümle şunları söylemiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

«İçinde güneş doğan her gün, insanların her bir mafsalı için bir sadaka vâcib olur. (Meselâ) iki kişinin arasında adaletle hükmetmen bir sadakadır. Hayvanına binmek isteyen bir kimseye yardım ederek, hayvana bindirmen yahut eşyasını hayvana yüklemen bir sadakadır. Güzel söz bir sadakadır. Namaza giderken attığın her adım bir sadakadır. Yoldan eziyet verici şeyleri gidermen dahi bir sadakadır.» buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî «Kitabu's - Sulh» ve -Kitâbu'l-Cihâd», bahislerinde tahric etmiştir.

Sülâmâ: Parmak kemikleri, mânâsına gelir. Kelime müennes ise de, «Küll» kelimesine bakarak «aleyhi»'deki zamir müzekker olarak kullanılmıştır. Yahut «sülâmâ» kelimesine kemik veya mafsal mânâları tazmin ettirilmiştir.

Hadis-i şerifin mânâsı şudur: Kemikler insanın vücûdunda esâs olan uzuvlardır. Zîrâ insanın hareket ve sükûnu ancak onlarla mümkün olur. Binâenaleyh kemikler Allahü teâlâ'nın insana bahşettiği en büyük nimetlerdendir. Her kemik nimetine mukaabil bir sadaka vâcib kılmak suretiyle onların şükrünü istemek, Allahü teâlâ hazretlerinin hakkıdır. Lâkin Hak (Celle) ve Alâ Hazretleri lütf-u merhamet buyurarak bunu istememiş, insanlar arasında adalete riâyet ve yoldan insanlara ezâ verecek şeyleri atmak gibi fiilleri sadaka kabul ederek kullarının şükür borcunu hafifletmiştir. Bu meyânda namaza giderken atılan her adım dahi sadaka sayılmıştır. Bundan murâd: Her adım mukaabilinde bir derece yükseltmek ve bir günâh affetmektir. Onun içindir ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) câmi'e giderken çok adım atmayı teşvik etmiş, koşarak gitmekten nehiy buyurmuştur.

«İki kişinin arasında adaletle hükmetmen dahi bir sadakadır...»

ibaresi bir müptedâ haber cümlesidir. Gerçi cümle fiille başlamışsa da, burada fiil Muaydi'yi işitmen, görmenden hayırlıdır.» cümlesinde olduğu gibi burada «Ta'dilu» fi'li «En -Ta'dile» takdirindedir.