17- Cenaze Namazı Kılmanın ve Cenaze Arkasından Yürümenin Fazileti Bâbı 2232- Bana Ebû't - Tâhir ile Harmeletü'bnü Yahya ve Hâ rûn'bnü Saîd El - Eylî rivâyet ettiler. Lafız Hârûn ile Harmele'nîndir. Hârûn (Bize rivâyet etti.) tâbirini kullandı. Ötekiler: (Bize İbn Vehb Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. Dedi ki: Bana Abdurrahmân b. Hürmüz El - A'rac rivâyet etti ki, Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Her kim namazı kılınıncaya kadar cenazenin yanında bulunursa, ona bir kîrât ve her kim cenaze defnedil inceye kadar yanında bulunursa, ona İki kîrât sevap vardır.» buyurdular. — Bu İki kırat nedir? diye soranlar oldu; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) — «İki büyük dağ gibidirler.» cevâbını verdi. Ebû't - Tâhir hadisi burada bitti. Ötekiler şunu da ziyâde ettiler: «İbn Şihâb Dedi ki: Salim b. Aüdillâh b. Ömer şunları söyledi: İbn Ömer Cenazenin namazını kılar, sonra oradan ayrılırdı. Ebû Hüreyre hadîsini duyunca: — Vallahi pek çok kıratlar kaybettik, dedi.» 2233- Bize, bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdüla'lâ rivâyet etti. H. Bize İbn Râfi' ile Abd b. Humeyd, Abdurrazzâk'dan rivâyet ettiler. Abdül'a'lâ ile Abdurrazzâk'ın ikisi birden Ma'mer'den, o da Zührî’ den, o da Saîdü'bnü'l - Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen (iki büyük dağ) sözüne kadar rivâyette bulunmuşlar, daha sonrasını zikretmemişlerdir. Abdü'l a'lâ'nın hadîsinde (cenazenin vazifesi görülünceye kadar.), Abdur-razzâk'ın hadîsinde ise: -Cenaze lâhde konuluncaya kadar.» İfâdeleri vardır. 2234- Bana Abdülmelik b. Şuaby b. Leys rivâyet etti. (Dedi ki): Bana, babam, dedemden rivâyet etti. Dedi ki: Bana Ukayl b. Hâlid, İbn Şihâb'dan naklen rivâyet etti ki, Şöyle dedi: Bana bir takım adamlar, Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Ma'mer'in hadîsi gibi rivâyette bulundular. Ebû Hüreyre: «Cenaze defnedilinceye kadar onun arkasından gidene de» demiş. 2235- Bana Muhammedü'bnü Hatim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Behz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vüheyb rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Süheyl, babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti ki, şöyle buyurdular: «Her kim bir cenazenin namazını kılarda arkasından gitmezse o kimseye bir kîrât arkasından giderse iki kîrât (sevap) vardır.» — -Bu iki kırat nedir? diye soranlar oldu; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'- — «Küçüğü Uhut Dağı kadardır.» buyurdular. 2236- Bana Muhammedü'bnü Hatim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Said, Yezîd b. Keysân'dan rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ebû Hâzim, Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti; Efendimiz şöyle buyurmuşlar: «Her kim bir cenazenin namazını kılarsa, ona bir kîrât; bakrine konuluncaya kadar arkasından giderse iki kîrât (sevap) vardır.» (Râvî Ebû Hâzîm diyor ki): Ben: — Yâ Ebâ Hüreyre bu iki kırat nedir?» dedim; «Uhut dağı gibidir.» cevâbını verdi. 2237- Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerîr yani İbn Hâzim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Nâfi’ rivâyet etti. (Dedi ki): İbn Ömer'e: — Ebû Hüreyre: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i «Her kim bir cenazenin arkasından yürürse, ona bir kirât ecir vardır.» buyururken işittim, diyor; dediler. İbn Ömer (Artık) Ebû Hüreyre de bize hadis rivâyet etmekte çok oluyor; dedi ve Âişe'ye birini göndererek (bu meseleyi) sordurdu. Âişe, Ebû Hüreyre'yi tasdik etti. Bunun üzerine İbn Ömer: — Vallahi biz pek çok kıratlarda kusur ettik, dedi. 2238- Bana Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Abdullah b. Vezîd rivâyet etti. (Dedi ki):Bana Hayve rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ebü Sahr, Yezîd b. Abdillâh b. Kuseyt'den naklen rivâyet etti, ona da Dâvûd b. Âmir b. Sa'd b. Ebî Vakkaas, babasından naklen rivâyet etmiş ki, babası Abdullah b. Ömer'in yanında oturuyormuş. Birden Maksûre'nin sahibi Habbâb (18) çıka gelmiş. Ve: — Yâ Abdallah b. Ömer! Ebû Hüreyre'nin ne söylediğini işitmiyor musun? (Baksana) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i «Her kim cenaze ile birlikte onun evinden çıkar da; namazını kılar, sonra defnedilinceye kadar cenazenin arkasından giderse, o kimseye iki kırat ecir vardır. Her bir kırat Unut Dağı kadardır. Cenazenin namazını kılıp da, dönen kimseye ise Uhut Dağı kadar bir ecir vardır.» buyururken işitmiş: demiş. Bunun üzerine İbn Ömer Habbâb'ı Ebû Hüreyre'nin söylediklerini sorarak, gelip kendisine haber vermek için Âişe'ye göndermiş. İbn Ömer mescidin çakıllarından bir avuç almış, onları elinde evirip çeviriyormuş. Nihayet elçi dönüp gelmiş ve Âişe'nin: «Ebü Hüreyre doğru söylemiş.- dediğim bildirmiş. Bunun üzerine İbn Ömer elindeki çakılları yere vurarak: «Vallahi biz bir çok kıratlarda kusur ettik.» demiş. 2239- Bize Muhammedü'bnü Beşşâr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya yani İbn Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Katâde, Salim b. Ebî'l-Ca'd'dan, o da Ma'dân b. Ebî Tâlhate'l-Ya'meri'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in azatlısı Sevbân'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)-- «Her kim bir cenazenin namazını kılarsa, o kimseye bir kirât; defninde bulunursa iki kırat (sevap) vardır. Kîrâî: Unut Dağı kadardır.» buyurmuşlar. 2240- Bana İbn Beşşâr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muâzü'bnü Hişâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn'l - Müsenna rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Ebî Adiyy, Saîd'den naklen rivâyet etti. H. Bana Züheyrü'bnü Harb da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Affân rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebân rivâyet etti. Bu râvîlerin hepsi bu is-nâdla, bu hadîsin mislini Katâde'den rivâyet etmişlerdir. Said ile Hişâm'ın hadislerinde: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kîrât soruldu da; — Uhut Dağı gibidir; buyurdular.» ibaresi vardır. Hazret-i Âişe hadîslerini Buhârî, Nesâî ve İbn Mâce; Ebû Hüreyre hadîsini dahi Ebû Dâvûd, Tirmizî ve keza Nesâî ile İbn Mâce muhtelif râvîler-den tahrîc etmişlerdir. Bu bâbda Hazret-i Sevbân hadisinden maada Berâ’ (radıyallahü anh) ile Abdullah b. Mugaffel ve Ebû Saîd-i Hudrî, Übeyy b. Kâ'b ve İbn Ömer (radıyallahü anhüma) hazerâtından da rivâyetler vardır. Berâ' ile Abdullah b. Mugaffel hadislerini Nesâî: Ebû Saîd-i Hudrî hadîsini İbn Ebû Şeybe; Ubeyy b. Kâ'b (radıyallahü anh) hadîsini İbn Mâce tahrîc etmişlerdir. Rivâyetlerin hepsi hemen hemen ayni hükmü ifâde etmektedirler. Kirmânî'nin beyânına göre, kîrâd: Yarım dânık, demektir. Dânık: Dirhemin altında biridir. Fakat burada ondan mûrâd: Nasipdir. Bazıları: «Kirât, dinâr'ın cüzlerinden bir cüz olup, ekseri memleketlerde dinâr'ın onda birinin yansıdır.» derler. Şam' lılara göre, kîrât: Dirhemin yirmidört cüz'ünün biridir. Bazıları: «Kîrât, dirhem'in altıda birinin yarısıdır.» demiş; bir takımları burada ondan bu gibi mikdârlar kastedilmeyip, Allah ındinde malûm olan cüzlerden bir cüz murâd edildiğini: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onu Uhut Dağı ile temsil ederek anlatmağa çalıştığını söylemişlerdir. Tıybi'ye göre «Uhut Dağı gibi» tâbiri, kîrât'in tefsiri değil; maksadın izahıdır. Bu hadîsden murâd: Cenazeye iştirak eden kimse sâde namaz kılmakla iktifa ederse bir, defnine de iştirak ederse iki ecir nasiple döneceğini anlatmaktır. Bu rivâyetlerde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sevap miktarını kıratla ifâde etmesi, o zamanlar ekseriyetle muamelat ki-râtla yapıldığı içindir. Bu sebeple kîrât lâfzı bir çok hadislerde vârid olmuştur. Bunların bazıları mâruf olan kirât mânâsına alınmış, bir takımları da cüz mânâsına hamledilmiştir. İki kirâtın iki büyük dağ gibi olmakla temsil buyurulması istiare tariki iledir. Maamâfih hakikat murâd edilmiş olması da mümkündür. Bu takdirde Teâlâ Hazretleri kıyâmet gününde bu gibi zevatın amellerini mücessem bir şekilde halk edecek ve her kirâtın büyüklüğü Uhut dağı kadar olacak demektir. Uhut dağı ile temsil dahi muhatapların ekserisi onu gerektirdiği gibi bildiklerindendir. Bazıları: «Uhut dağı ile temsil, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhut, bizi seven bir dağdır; biz de onu severiz; buyurduğu içindir.» demişlerdir. Büyüklüğünden dolayı onunla temsil yapıldığını söyleyenler de vardır. Hazret-i İbn Ömer'in Ebû Hüreyre çok oluyor...» sözünden muradı: Kirmânî'ye göre: Ya ecri söylemekte yahut hadîs rivâyeti husûsundadır. Çok hadîs rivâyet, ettiği için bu bâbta rivâyeti karıştırmış olacağından korkmuştur. Yoksa «Ebû Hüreyre işitemediği bir şeyi rivâyet etmiştir.» demek istememiştir. Zira her ikisinin de pek yüksek mertebelerde bulunmaları, onlar hakkında böyle Şeyle düşünmeye manîdir. Rivâyete göre Ebû Hüreyre mes'eleyi duyunca İbn Ömer'e gelmiş; birlikte Hazret-i Âişe'nin huzuruna giderek tahkîkaatta bulunmuşlar; Âişe (radıyallahü anha) bu hadîsi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittiğini onlara da söylemiş. Bunun üzerine Ebû Hüreyre, İbn Ömer'e dönerek »Beni Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den ne kırda ağaç dikmek, ne de çarşıda alışveriş yapmak meşgul etmiştir. Bütün işim gücüm onun verdiği lokmayı yemek ve öğrettiğini bellemektir.» demiştir. İbn Tin diyor ki: «İbn Ömer bundan gussa etmiş değil; Ebû Hüreyre' nin yanıldığından korkmuştur. Yahut kendisine Ebû Hüreyre' nin bu hadîsi merıû olarak rivâyet ettiği nakledilmemiş de, onu kendinden söylüyor sanmış ve reddetmiştir.» İbn Ömer' in: «Vallahi biz bir çok kirâtlarda kusur ettik.» demesi: Bir çok cenazelerin defninde bulunmadığına işarettir. Acaba iki kîrât sevap mücerred cenazeyi kabre indirmeyle hâsıl olur mu, yoksa defn işi bitip de, sıra kabrin üzerine toprak atmaya geldikte mi yahut kabristanda yapiacak işler tamâmiyle bittikten sonra mı verilecektir? Bâbımız rivâyetleri hatıra gelen bu husûsâtın her birini mevzubahis etmişlerdir. Rivâyetlerin bâzılarında iki kîrâtın neden ibaret olduğunu kimin sorduğu beyân edilmemişse de. Ebû Avâne'nin rivâyetinde soranın bizzât Ebû Hüreyre. cevap verenin de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğu beyân edilmiştir. |