Geri

   

 

 

 

İleri

 

9- Ölen Kimsenin, Ailesinin Ona Ağlaması Yüzünden Azab Olunması Bâbı

2181- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe İle Muhammedü'bnü Abdillâh b. Nümeyr, hep birden İbn Bişr'dan rivâyet ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Muhammedü'bnü Bişr El-Abdî Übeydullah b. Ömer'den rivâyet etti.

Dedi ki: Bize Nafi', Abdullah dan naklen rivâyet etti ki, Hafsa, Ömer'in başında ağlamış da, Ömer:

— «Ağır ol, ey kızcağızım! Bilmezmisin ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— Gerçekten ölü, ailesinin ona ağlaması yüzünden azâb görür? buyurmuşlardır.» demiş

2182- Bize Muhammedü'bnü Beşşâr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammedü'bnü Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti.

(Dedi ki): Ben Katâde'yİ, Saîdü'bnü'l-Müseyyeb'den, o da İbn Ömer'den, o da Ömer'den o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet ederken dinledim; Efendimiz:

«Ölen kimse kendisine yapılan âh-u zar sebebi ile kabrinde azâb görür.» buyurmuşlar.

2183- Bize, bu hadisi Muhammedü'bnül-Müsennâ da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Ebî Adiyy, Said'den, o da Katâde'den, o da Saîdü' bnü'l-Müseyyeb'den, o da İbn Ömer'den, o da Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti: Efendimiz:

«Ölen kimse, kendisine yapılan âh-u zâr sebebiyle kabrinde azâb görür.» buyurmuşlardır.» dedi.

2184- Bana Alîyyü'bnü Hucr Es-Sa'dî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Aliyyü'bnü Müshir, A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. İbn Ömer Şöyle dedi: Ömer yaralandığı vakit bayıldı. Hemen yanında yaygara kopardılar; ayıldığı vakit: «Siz bilmezmisiniz ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i Gerçekten ölü, dirinin ağlaması yüzünden azâb görür, buyurmuşlardır.» dedi.

2185- Bana Alîyyü'bnü Hucr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Alîyyü'bnü Müshir, Şeybânî'den, o da Ebû Bürde'den, o da babasından naklen rivâyet etti.

Dedi ki: Ömer yaralanınca Süheyb:

— «Vah kardeşciğim!» demeye başladı. Bunun Üzerine Ömer, ona şunu söyledi:

— Yâ Sûheyb! Bîlmezmisin ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Şüphesiz ki ölen kimse, dirinin ağlaması yüzünden azab görür.» buyurmuşlardır.

2186- Bana Aliyyü'bnü Hucr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Yahya şuayb b. Safvân, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Ebû Bür-dete'bnü Ebî Mûsa'dan, o da Ebû Mûsa'dan naklen haber verdi.

Dedi ki: Ömer vurulduğu vakit Suheyb evinden geldi ve Ömer'in yanına girdi. Onun yanında durarak, ağlamağa başladı. Bunun üzerine Ömer:

— Ne ağlıyorsun? Bana mı ağlıyorsun? dedi. Suheyb:

— Evet. Vallahi sana ağlıyorum, ey mü mirilerin emîril cevabını verdi. Ömer:

— Vallahi sen pek âlâ bilirsin ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

«Üzerine ağlanan kimse azâb görür» buyurmuşlardır; dedi. (Râvi Abdülmelik diyor ki:

«Ben, bunu Mûsâ b. Tâlha'ya söyledim de, o:

(Âişe: Bunlar ancak Yahûdiler idi, diyordu.) mukaabelesinde bulundu.

2187- Bana Amrü'n-Nâkıd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Afgâ-nÜ'bnü Müslim rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâdü'bnü Seleme, Sâbitden, o da Enes'den naklen rivâyet etti ki, Ömerü'bnü'l-Hattâb yaralanınca (kızı) Hafsa yas ederek, ağlamış. Bunun üzerine Ömer şunları söylemiş:

— Yâ Hafsa! Sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’l--«Üzerine feryâd edilen kimse azöb görür.» buyururken işitmedin mi? dedi. Ömer İçin Suheyb de feryâd etti; Ömer ona dahi:

— «Ey Suheyb! Bilmezmisin ki üzerine feryâd edilen kimse azâb olunur.» dedi.

Bu hadîsi Buhârî, Nesâî ve İbn'Mâce «Cenâiz» bahsinde tahrîc etmişlerdir.

Hadîsin bir çok muhtelif rivâyetleri vardır. Bunların bâzılarında: «Ölen kimse, ailesinin ona ağlaması yüzünden azâb görür.» diğer bâzılarında

«Dirinin ağlaması sebebiyle...» denilmiş; bir takımlarında: «Yapılan feryâd-u figân yüzünden azâb görür.»;bir rivâyetinde de: «Her kime ağlanırsa, o kimse azâb görür.» buyurulmuştur.

Nevevî diyor ki: «Ömerü'bnü'l-Hattâb ile oğlu Abdullah (radıyallahü anhümâ)’dan rivâyetlerinde Hazret-i Âişe inkâr etmiş; onların bu rivâyetleri unuttuklarını yahut şüpheye düştüklerini söylemiştir. Âişe (radıyallahü anha), Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in böyle bir şey söylediğini kabul etmemiş, bu bâbda Teâlâ Hazretlerinin

Hiç bir günankar nefîs başkasının günahını üzerine almaz.» âyet-i kerimesi ile istidlal etmiştir. Ona Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yalnız bir Yahûdi karısı hakkında:

«Bunlar ona ağlıyor hâlbuki o azâb görüyor.» buyurmuştur. Fakat bununla onun ağlamak yüzünden değil; küfrü sebebiyle azâb olduğunu anlatmak istemiş ve sanki: «Onlar ağlaya dursun, kadın küfründen dolayı azâb görüyor.» demiş gibidir.

Bu hadîslerin ifâde ettiği feryâd-ü figâh sebebi ile azâb olunma mes'elesinde ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Şöyle ki:

1- Cumhûr'a göre bu hadîsler, öldükten sonra arkasından ağlanmasını vasiyet edenlere mahsûsdur. Bu vasiyet tenfîz yani fer-yâd edildiği takdirde, ölen kimseye azâb olunur. Fakat vasiyet bulunmamak şartı ile ölen bir kimsenin arkasından âh-u zâr etmek, o kimsenin azâb görmesine sebebolmaz. Çünkü Teâlâ Hazretleri: Hiç bir günahkâr nefis, başkasının günâhını yüklenmez.» buyurmuştur.

Derler ki: «Öldükten sonra yas tutarak feryâd-u figânda bulunmayı vasiyet etmek, araplann âdeti idi. Bunu meşhur «Muallâka» sahipli rinden Tarafetü'bnü Abd bile yapmıştır. Binâenaleyh mutlak olan bu hadisler Arapların âdetlerine hamlolunurlar.

2- Ulemâdan bir taifeye göre, bu hadisler sesle ağlamayı vasiyet edenlere yahut sesle ağlanmamasını vasiyet etmeyenlere hamlolu-nür. Binâenaleyh kendisine sesle ağlayıp, feryâdda bulunmayı vasiyet eden kimse ile bunları yapmamayı vasiyet etmeyenler azâb görürler. Ama sesle ağlamamayı ve feryatta bulunmamayı vasiyet ederek ölen kimse sonradan vasiyeti hilâfına yapılan bu gibi işlerden dolayı azâb görmez. Çünkü onun bu husûsda hiç bir sun-u taksiri yoktur. Hulâsa sesle ağlamaktan ve yaygaradan dolayı azâb görmemek için bunların yapılmamasını vasiyet etmek lâzımdır.

3- Bazıları bu hadîslerin mânâsı hakkında şunları söylemişlerdir: «Araplar ölen bir kimsenin ardından, onun bütün iyiliklerini sayıp dökerek sesle ağlarlardı. Hâlbuki onların iyilik diye saydıkları şeyler şeriat nazarında çirkin olduğundan ölü azâb görür. Meselâ ölenin arkasından: Ey kadınları dul bırakan! Mamureleri vîrân eden filânca; diye hitâb ederler; kadınları dul bırakıp, ma'mûreleri viraneye çevirmeleri bir marifet ve şeceat sayarlardı. Halbuki bunlar şer'an haramdır.»

4- Bir kısım ulemâya göre bu hadislerden murâd: Ölen kimsenin geride bıraktığı ağlayanları görerek rikkata gelmesi ve üzülmesidir. Onun azâb olmasından murâd budur.

Muhammedü'bnu Cerîr-i, Taberi ile diğer bâzı zevatın mezhebleri budur.

Kadî Iyâz bu kavli diğerlerinden evlâ bulmuştur. Bu zevatın delilleri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in babasına ağlayan bir kadını ağlamaktan menettiğini bildiren bir hadistir. Mezkûr hadisde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

«Ey Allah'ın kulları; Ağlamakla dîn kardeşlerinizi tâ'zîb etmeyin.» buyurmuştur.

5- Âişe (radıyallahü anhâ)'ya göre, bu hadiselerden murâd: Gerek kâfir, gerekse âsî Müslüman bir kimsenin arkasından ağlayarak yaygara koparılmak sebebile değil; onlar ağlarken kendi günâhı sebebi ile azâb görür. Aynî, ulemânın bu bâbdaki kavillerini sekize çıkartmıştır.

Bu kavillerin içinde sahih olanı cumhûrun kavlidir. Muhtelif mezheblere sâlik bulunan ve zevat buradaki ağlamaktan murâd: Sırf gözyaşı dökmek değil; feryad-ü figân ederek sesle ağlamak olduğuna ittifak etmişlerdir.

2188- Bize Dâvûd b. Ruşeyd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İsmail b. Uleyye rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Eyyûb, Abdullah b. Ebî Müleyke'den naklen rivâyet etti.

Dedi ki: İbn Ömer'in yambaşında oturuyordum, Osman'ın kızı Ümmü Ebâh'in cenazesini bekliyorduk. Onun yanında Amr b. Osman da vardı. Derken İbn Abbâs geldi, kendisini bir zât yediriyordu. Zannederim o zât İbn Abbâs'a, İbn Ömer'in bulunduğu yeri haber verdi de, gelerek yanıma oturdu. Ben İbn Ömer'le İkisinin arasında idim. Bu sırada evden ansızın bir ses geldi. Bunun üzerine İbn Ömer —galiba Amr'a kalkıp, onları neh yetmesini işaret ederek şunları söyledi: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

«Şüphesiz ki ölen kimse ailesinin ağlaması sebebi ile azâb görür.» buyururken işittim.

İbn Ömer, bu rivâyetini mürsel olarak yaptı.

2189- Bunun üzerine İbn Abbâs şunu söyledi: «Emîrü'l - Mü'mi-nîn Ömerü'bnü'l - Hattâb ile birlikte İdik. Beydâ' denilen yere vardığımızda birden bire bir ağacın altına inmiş bir adam gördü, bana:

— Git de şu adamın kim olduğunu bana öğreniver; dedi. Hemen gittim. Bir de baktım ki o zât Suheyb'miş. Ömer yanına dönerek (kendisine):

— Sen, bana bu zâtın kim olduğunu öğrenmemi emrettin; o Suheyb'miş, dedim. Ömer:

— Ona emret de bize katılsın dedi. Ben:

— Ama onunla birlikte ailesi de var! dedim; Ömer:

— Velev ki yanında ailesi olsun! dedi. Gâlibâ râvî Eyyûb, ona emret bize katılsın, (demiştir.)

 (Medine'ye) geldiğimizde çok geçmeden emîrü'l - Mü'minîn vuruldu. Müteakiben Suheyb:

— Vah kardeşim! Vah arkadaşım! diye diye geldi. Ömer:

— Sen, bilmezmisin yahut İşitmedinmi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

 (Şüphesiz ölen kimse ailesinden bâzılarının ağlaması İle azâb görür.) buyurmuştur, dedi. (Râvi Eyyûb: Yahut, Sen bilmedin mi veya işitmedin mi ki, dedi; demiş.)

Râvî dedi ki: «Abdullah'a gelince, o bu rivâyeti mürsel olarak bıraktı. Ömer ise (Bâzı) kaydı ile rivâyet etti.»

2190- Sonra ben kalkıp Âişe'nin yanına girdim ve ona İbn Ömer' İn söylediklerini naklettim. Âişe:

— «Hayır, Vallahi! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) asla: (Ölen bir kimse, birinin ağlaması sebebiyle azâb olunur.) dememiştir. Lâkin o şöyle buyurdu:

 (Şüphesiz ki ailesinin ağlaması sebebiyle Allah kâfirin azabını artırır. Gerçekten güldüren de ağlatan da ancak Allah'dır. Hiç bir günahkâr nefis, başkasının günâhını yüklenmez.)» dedi.

Râvi Eyyüb

Dedi ki: İbn Ebî Müleyke şöyle dedi: Bana Kâsım b. Muhammed rivâyet etti.

Dedi ki: Âişe, Ömer'in söylediklerini duyunca:

— «Siz, bana hakîkaten yalan söylemeyen ve tekzip olunmayan iki zâttan hadis rivâyet ediyorsunuz. Lâkin kulak hatâ eder.» dedi.

2191- Bize Muhammedü'bnü Rafi ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. İbn Râfi' dedi ki: Bize Abdürrazzâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Cûreyc haber verdi.

(Dedi ki): Bana Abdullah b. Ebî Müleyke haber verdi.

(Dedi ki): Osman b. Affân'ın Mekke de bir kızı vefat etti; biz de cenazesinde bulunmak üzere geldik. Cenazeye İbn Ömer ile İbn Abbas da geldiler. Ben aralarında oturuyordum. (Evvelâ) birinin yanına oturmuştum, sonra diğeri gelerek, benim yanıma oturdu. Abdullah b. Ömer, Amr b. Osman'ın yüzüne karşı:

— «Sen, bu ağlamayı yasak etmiyormusun? Zira Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

 (Şüphesiz ki ölen kimse ailesinin ona ağlaması yüzünden azâb olunur.) buyurdular, dedi.

2192- Bunun üzerine İbn Abbâs: (Evet) Ömer bunun bir kısmına kaaildi.» dedi ve sözüne şöyle devam etti:

«Ömer ile beraber Mekke'den döndüm. Beydâ' denilen yere geldiğimiz vakit Ömer ansızın bir ağacın gölgesi altında bir deve kervanı gördü. (Bana):

— Git bak, bu kervan kimlermiş? dedi. Ben hemen gidip baktım; bir de ne göreyim Suheyb'mis. Onu derhâl Ömer'e haber verdim.

— Onu bana çağır! dedi. Suheyb'e dönerek:

— Emîrü'l-mü'mininin yanına buyur ve onun kâfilesine katıl! dedim. Bilâhare Ömer vurulunca Suheyb ağlayarak ve:

— Vah kardeşim! Vah arkadaşım! diyerek yanına girdi. Ömer, (ona):

— Ey Suheyb! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): (Şüphesiz ki ölen kimse ailesinden bâzılarının ona ağlaması sebebiyle azab olunur.) buyurmuşken, sen hâlâ bana mı ağlıyorsun? dedi.»

2193- İbn Abbâs dedi ki: Ömer vefat edince, ben bu mes'eleyi Âişe'ye anlattım; Âişe:

— «Allah, Ömer'e rahmet eylesin; hayır vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

 (Allah mü'min bir kimsenin ağlaması sebebi İle azâb eder.) demedi. Lâkin:

 (Ailesinin ağlaması sebebiyle Allah kâfirin azabını arttırır.) buyurdu.» dedi ve sözlerine şöyle devam etti:.

«Size Kur'ân yeter! (Teâlâ Hazretleri): Hiç bir günahkâr nefis başkasının günâhını yüklenmez, (buyuruyor.)» O zaman İbn Abbâs: — «Güldüren ve ağlatan da Allah'dır.» dedi.

İbn Ebî Müleyke: -Vallahi İbn Ömer hiç bir şey söylemedi.» demiş.

2194- Bize Abdurrahmân b. Bişr rivâyet etti

(Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti.

Dedi ki: (Bize) Amr, İbn Ebî Müleyke'den naklen rivâyet etti: Osman'ın kızı Ümmü Ebân'ın cenazesindeydik...» diyerek hadîsi rivâyet etmiş. Ama Eyyûb ile İbn Cüreyc'in yaptıkları gibi hadîsin Ömer'den, onun da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den merfû olarak rivâyet edildiğini bildirmemiş. Eyyûb ile İbn Cüreyc'in hadîsleri Amr'ın hadîsinden daha tamamdır.

2195- Bana Harmeletü'bnû Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Ömerü bnû Muhammed rivâyet etti; ona da Abdullah b. Ömer'den naklen Salim rivâyet etmiş ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Şüphesiz ki ölen kimse, dirinin ağlaması sebebiyle azâb olunur.» buyurmuşlar.

2196- Bize Halefü'bnü Hisam ile Ebû'r-Rabî' Ez-Zehanî hep birden Hammâd'dan rivâyet ettiler. Halef dedi ki: Bize Hammâdü'bnü Zeyd, Hişâm b. Urve'den, o da babasından naklen rivâyet etti. Babası Şöyle dedi: «Âişe'nin yanında İbn Ömer'in (ölen kimse, ailesinin ona ağlaması yüzünden azâb görür.) dediği söylendi. Bunun üzerine Âişe:

— Allah, Ebû Abdirrahmân'a rahmet eylesin; bir şey işitmiş ama onu belleyememiş. (Gerçek şudur ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanından bir yahudî cenazesi geçti, Yahûdiler ona ağlıyorlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

 (Siz ağlıyorsunuz ama ona azâb olunuyor.) buyurdular, dedi.»

2197- Bize Ebû Küreyb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Üsa-me, Hişâm'dan, o da babasından naklen rivâyet etti.

Dedi ki: Âişe' nin yanında İbn Ömer'in Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e merfûan:

«Şüphesiz ki ölen kimse ailesinin ona ağlaması yüzünden kabrinde azâb görür.» hadîsini rivâyet ettiği söylendi. Bunun üzerine Âişe:

— «O hatâ etmiş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ancak şöyle buyurdular:

 (Ölen kimse hatlesi yahut günâhı yüzünden azâb görüyor; ailesi ise şimdi ona ağlamaktadırlar), İbn Ömer'in bu sözü de, şu sözüne benzer:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir harbinde Kalîb çukurunun başında durdu; o çukurda müşriklerin Bedir harbinde Öldürülenleri bulunuyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara ne söylediyse söyledi ve: Muhakkak bunlar benim sözlerimi işitiyorlar; buyurdu (demişti) hâlbuki yanılmıştı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ancak ve ancak: (Onlar, vaktiyle benim kendilerine söylediklerimin hak olduğunu pek âlâ biliyorlar.) demişdi.) dedi, (Sonra): "Şüphesiz ki sen ölülere söz işittiremezsin" Süre-i Neml âyet 80, ve: "Sen kabirlerde yatanlara söz işittiremezsin" Sûre-i Fâtır âyet 22; âyetlerini okudu.: Teâlâ Hazretleri «ateşten ibâret olan yerlerine yerleştikleri sırada» demek istiyor.» dedi.

2198- Bize, bu hadisi Ebû Bekir b. Ebi Şey be de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Veki' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hişâmu'bnü Urve bu îsnâdla, Ebû Üsâme hadîsi manasında rivâyette bulundu. Ama Ebû Üsâme hadîsi daha tamamdır.

2199- Bize Kuteybetü'bnü Saîd, Mâlik b. Enes'den, —ona okunanlar meyânında— Abdullah b. Ebî Bekir'den, o da babasından, o da Amra binti Abdirrahmân'dan işitmiş olmak üzere rivâyet etti. Amra, Âİşe'den işittiğini haber vermiş; Âişe'ye Abdullah b. Ömer'in:

«Şüphesiz ki ölen kimse, dirinin ağlaması yüzünden azâb görür.» dediği söylenmiş. Bunun üzerine Âişe şöyle dedi:

— «Allah, Ebû Abdirrahmân'a mağfiret buyursun, şüphesiz ki o, yalan söylememiştir. Lâkin unutmuştur yahut hatâ etmiştir. (Hakikat şudur ki) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Yahûdilerin (mezarı) başında ağladıkları bir Yahûdi karısının yanından geçti de:

 (Bunlar, ona ağlıyorlar. Hâlbuki o kabrinde azâb görüyor.) buyurdular.

2200- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivyet etti.

(Dedi ki): Bize Vekî, Saîdü'bnü Ubeyd-i Tâî ile Muhammedü'bnü Kays'dan, onlar da Alîyyü'bnü Rabîa'dan naklen rivâyet etti. Alî Şöyle dedi: Kûfe'de kendisine yas tutulan ilk şahıs Karazatü'bnü Kâ'b'dır. Bunun üzerine Mugîratü'bnü Şu'be şunları söylemiş: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in

«Her kime yas tutulursa, o kimse kıyâmet gününde kendisine yapılan feryâd-ü figân sebebiyle azâb görecektir.» buyururken işittim.

2201- Bana Alîyyü'bnü Hucr Es-Sadî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Alîyyü'bnü Müshir rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammedü'bnü Kays-i Esdî, Alîyyü'bnü Rabîate'l-Esdi'den, o da Mugîratü'bnü Şu'-be'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin mislini haber verdi.

2202- Bize, bu hadisi İbn Ebi Ömer dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mervân yani Fezâri rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Saîdü'bnü Ubeyd-i Tâî, Alîyyü'bnü Rabîa'dan o da Mugîratü'bnü Şu'be'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti.

Bu hadîsleri Buhârî «Cenâiz» bahsinde Âişe hadisinin bir rivâyetini «Kitâbü'l-Meğâzî» de, Nesâîve İbn Mâce «Cenaiz» bahsinde muhtelif râvîlerdçn tehrîc etmişlerdir.

Ayni diyor ki: «Bu bahsi şerh eden zevattan hiç birinin bu bâbda vârîd olan hadîsleri hakkıyla beyân ettiğini görmedim. Bil'akis sarihlerin çoğu sözlerini tertipsiz ve hadîsin metnine tâbi olmaksızın gelişi güzel yazmışlardır. Öyle ki: Onların sözlerine bakanlar, kendilerini tatmin edecek bir şey bulamazlar...»

Ayni bundan sonra bu hadisler üzerinde muhtelif yönlerden söz etmiştir. Şöyle ki:

1) İbn Ömer (radıyallahü anh)'ın rivâyetleri iki nev'îdir. Bunların biri ölen kimsenin ailesinin feryâd edip ağlaması yüzünden azâb göreceğini, diğeri dirinin ağlaması yüzünden ölünün azâb göreceğini ifâde etmektedir.

Her iki rivâyet merfû'durlar. Acaba burada mutlak, mukayyede hamledilir mi? Yani ölen kimse kendisine yalnız ailesinin ağlaması yüzünden mi azâb görür yoksa hüküm umûmî olup, herhangi bir kimsenin ağlaması ile azâb görür mü?

Bu suâle: «Hüküm umûmidir, yalnız ailesinin ağlamasına mahsûs değildir.» şeklinde cevap verilmiştir. Bittabi bu cevap ağlamayı meyyitin azabına sebep kabul gedenlere göredir. Burada mutlakın, mukayyed üzerine hamledilmemesi, hükümde bir fark hâsıl olmadığı içindir. Çünkü ağlamanın, ölenin azabına sebep olacağına kaail olanlara göre ailesinin ağlaması ile başkasının ağlaması arasında fark yoktur. Zira ölünün arkasından feryâd-ü figân etmenin azaba sebep olacağı umûmi delillerle beyân edilmiştir. Ölenin ailesi ağlamak hususunda daha mazur olduğu hâlde ağlamaları azaba sebep olursa, başkalarının ağlamaları buna bil'evlâ sebep teşkil eder.

Hadisin bâzı rivâyetlerinde «ailesinin ağlaması sebebiyle» buyu-rulmasi: «Başkalarının ağlaması azaba sebeb olmaz- nınâsına alınmamalıdır. Zira bu söz bir kayd-ı ihtirazı değil, kayd-i vukûi'dir. Yani ekseriyetle ölenin arkasından ailesi efradı ağladığı için zikredilmiştir.

2) Acaba hadîsde zikri geçen «diri» tâbirinin mefhumu var mıdır ki, diri olmayan şeylerin ağlaması ile ölüye azâb olunmaz diyelim. Ve acaba diri olmayan şeylerin ağlaması tasavvur olunabilir mi ki, «diri» kelimesi ile cansız şeylerden ihtiraz olunmuş diyelim?

«Onların üzerine yer ve gök ağlamadı.» âyet-i kerîmesinin zahirine bakılırsa yerle gök başkasına ağlarlar. Binâenaleyh onların bu ağlayışı: Ölüye ağlamak, olur. Ölüye bundan dolayı bü'icmâ azâb yoktur.

Yezid-i Rakaasî'nin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyet ettiği bir hadisi İbn Merdûye tefsirini dercet-mişdir. O hadiste Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)

«Hiç bir mü'mîn yoktur ki, gök yüzünde onun için iki kapı bulunmasın. Bu kapıların birinden rızkı çıkar, diğerinden de sözü ve ameli girer. O mü'min öldüğü vakit bu kapılar onu arar ve ona ağlarlar.» buyurmuş ve «Onların üzerine yer ve gök ağlamadı.» âyet-i kerimesini okudu.» denilmektedir.

Ölüden ağlama tasavvur olunabilir. Bu bâbde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şu hadîs rivâyet olunmuştur. «Biriniz ağladığı vakit, ona arkadaşçağzı da ağlar.»

Bu hadîsdeki «arkadaşçağız»dan murâd: Ölen kimsedir. «Hay» kelimesinden murâd: Kabile'dir. Bu takdirde ölünün azabına sebep, kabilesinin ona ağlaması olur.

3- Bu hadislerin bâzı rivâyetlerinde ölünün ailesi ağladığı için, başka rivâyetlerinde arkasından niyâha yani bağırıp çağırarak; ölenin meziyetleri sayıldığı için azâb göreceği bildirilmektedir. Tabiî ki birinci rivâyet umûmi, ikincisi ise yalnız nihâhaya mahsûsdur. Burada mutlak, mukayyede hamlolumır. Binâenaleyh ağlamak mutlak olarak zikredildiği yerlerde feryâd-ü figânla ağlamaya hamlolunur. Bu husûsda icmâ-ı ulemâ vardır.

Mücerred gözyaşı, azaba sebep değildir. Bu hadîslerden, umûmî surette ağlamak kastedilmediğine bir delil de: «Ölen kimse ailesinden bazılarının ağlaması yüzünden azâb görür.» hadîsidir.

Bu hadîsde azaba sebep: bâzı ağlamalar, olduğu bildirilmiştir. Hadislerin aralarını bulmak için buradaki bâzı ağlayış kaydı bağıra çağıra ağlamaya hamledilmiştir.

Hadisin râvileri olan Ömerü'bnü'l-Hattâb ile oğlu'nun Huzûr-u Nebevî'de ağlamaları da her ağlayışın azaba sebep olmadığına delildir.

4- Hazret-i Âişe, Ömer ile oğlu Abdullah (radıyallahü anhümâ)'yı hatâya nisbet etmiş, onların yanıldıklarını söylemiştir. Âişe (radıyallahü anha)’nın rivâyetlerinden ne murâd edildiği ulema arasında ihtilaflıdır. Hallâbi'ye göre mânâ Âişe (radıyallahü anha)'nın kanaat getirdiği şekildedir. Zira, Hazret-i Âişe azâb mes'elesinin bir Yahûdi hakkında olduğunu rivâyet etmiştir. Tefsir edilen haber mücmel bırakılan haberden evlâdır.

İbn Ömer (radıyallahü anh)’ın rivâyet ettiği hadisler dahi âyet-i kerîmeye muhalefet etmeksizin sahih olabilir. Çünkü araplar öldükten sonra kendilerine bağıra çağıra mersiyeler okunmasını vasiyet ederlerdi.

Hattâbi diyor ki: «Bir rivâyet sabit oldumu, o rivâyeti zan ile çürütmeye imkân yoktur. Buradaki hadîsi hem Ömer hem de oğlu rivâyet etmişlerdir. Âişe'nin rivâyet ettiği hadisde onların rivâyetlerini hükümsüz bırakacak bir şey yoktur. Her iki tarafın rivâyet ettiği hadislerin sahih olmaları caizdir. Aralarında münâfaat yoktur. Ölünün azâb olması, sağlığında iken kendisine yas tutulmasını ve mersiye okunmasını vasiyet ettiği zaman lâzım gelir...»

Ağlamakla ölünün azâb görmesi hususunda ulemadan nakledilen kavillerin mühim olanlarını az yukarıda görmüştük... şimdi hadîslerin izaha muhtaç görülen yerlerine dönelim:

İbn Abbâs (radıyallahü anh)’ın bir zâtm delâleti ile cenaze yerine gelmesi âmâ olduğuna işarettir. Hakîkaten ömrünün sonlarına doğru gözleri görmez olmuştu. Gerek İbn Abbâs gerekse İbn Ömer ashâb-ı kirâm’ın büyüklerinden olup, «Abâdüe-i Erbaa» denilen dört Abdullah' dan ma'dûtturlar.

Hazret-i Abdullah b. Ebî Müleyke'nin onlar derecesinde olmadığı hâlde aralarına oturması bir özürden dolayıdır. Yoksa özürsüz kendinden her cihetçe üstün olan iki zâtm arasına oturmak âdaba muhaliftir.

Abullah İbn Ömer'in rivâyetini mürsel bırakmasından murâd: Ölen kimsenin, dirilerin ağlaması yüzünden azâb göreceğini mutlak olarak nakletmesi Hazret-i Âişe'nin rivâyeti gibi Yahûdi cenazesi olmakla kayıtlamaması, diğer rivâyetlerde olduğu gibi vasiyet veya ailesinden bâzüarınm ağlamasını zikretmemesidir.

Beydâ': Hakîkatta «çöl», mânâsına gelirse de, burada ondan murâd: Mekke ile Medine arasında bir yerdir.

Bu rivâyetlerde ismi geçen Suheyb (radıyallahü anh)- Su-heyb-i Rûmi diye şöhret bulan Suheyb b. Sinan'dır. Küçüklüğünde Roma'hlann eline esir düştüğü için ana dilini unutmuş, sonradan tekrar öğrenmişse de doğru dürüst ve hatasız konuşa-mamıştır. Abdullah b. Cüd'an, kendisini Romalılardan satın alarak azâd etmiştir. Bundan sonra Hazret-i Suhayb müslüman olmuştur. Kendisi Mekke müşriklerinden ezâ cefâ çeken ilk müslümanlardandır.

Rivâyetlerin mecmu'undan anlaşıldığına göre Hazret-i Ömer Hacc'dan döner dönmez vurulmuştur.

Hazret-i Âişe'nin «Güldüren de ağlatan da Allah'tır.» demesi: İbn Ömer'in rivâyet ettiği hadîsi kabul etmediğinin delilidir. Çünkü insanın gülmesi, ağlaması, keder ve sevinci Allah'tandır. İnsanın bunlarda hiç bir dahl-ü te'sîri yoktur. Şu hâlde bunlardan dolayı ölü değil; diri bile muâhaze olunamaz, demek istemiştir. Bir rivâyette bu sözü İbn Abbâs söylemiştir.

Hazret-i Âişe (radıyallahü anha) nin bir rivâyette:

«Allah Ebü Abdirrahmân'a rahmet eylesin.», diğer bir rivâyette «Allah Ömer'e rahmet eylesin.» demesi: Edep, terbiye ve nezâket icâbıdır.

Ebû Abdirrahmân: Hazret-i İbn Ömer'in künyesidir. Âişe (radıyallahü anha) onlar hakkındaki bu sözleriyle kendilerini hatâya nisbet etmekden doğacak hoşnutsuzluğu gidermek için bir vâsıta yapmıştır.

Râvl İbn Ebi Müleyke: «Vallahi İbn Ömer -hiç bir şey demedi.» sözüyle ihtimâl Hazret-i Âişe'yi haklı gördüğünü anlatmak istemiştir. Fakat ulemânın bu sükût hakkındaki kavilleri öyle değildir, İbn Münir: «İbn Ömer (radıyallahü anh)'ın susması, Âişe'nin sözünü kabul ettiğine delil olamaz. Belki de münâkaşadan kaçınmıştır.» diyor

Kurtubî de: «İbn Ömer bu hedîsi merfü olarak rivâyet ettikten sonra burada susması: kendine ânz olan bir şüpheden dolayı değildir. Lâkin hadisin ona göre te'vîle ihtimâli vardır. O anda hadisi hamledecek bir te'vil yolu bulamamıştır. Yahut o meclisin münâkaşaya tahammülü yoktur...» demiştir.

Hazret-i Âişe'nin son rivâyetlerinden birinde «İbn Ömer hatâ etmiş.» diyerek yaptığı tashihler meyânında onun hadisdeki «bilirler» kelimesinin yerine «işitirler» dediğini gösteren rivâyeti okumuş sonra hadîsde zikri geçen âyetleri okuyarak, onlardaki ölüye laf işittirme sözünü hakikate hamletmiştir. Hâlbuki bir çok rnüfes-sirlerle diğer ulemâya göre bu âyetlerdeki ölülerden murâd: Kâfirlerdir. Kâfirler işittiklerinden istifâde edememe hususunda öldükten sonra hiç bir şeyden istifâde edemeyen cesetlere benzetilmiştir. Bu takdirde bu âyetlerde Hazret-i Âişe'ye delil yoktur.

Kalib: Bedir gazasında Küffâr cesetlerinin atıldığı kuyudur. Bazıları bunu: «Taşlan işlenmemiş eski bir kuyu» diye tefsir etmişlerdir.

Bedir müşriklerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir şeyler söylediğini ifâde için: «Onlara ne söylediyse söyledi.» denilmiştir. Bundan murâd: «Size vaad olunanın hak olduğunu anladınız mı?» buyurmuş olmasıdır.

Hazret-i Ömer'in Suheyb (radıyallahü anh)’ı «Bilmez misin?» yahut «Duymadın mı?» diyerek azâb hadisini hatırlatmasını, Hazret-i Süheyb'in bu hadisi evvelce Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bizzat işittiğine delildir. Herhalde -sonradan onu unutmuş olacaktır.

Bazıları: «Hazret-i Ömer'in Suheyb'in ağlamasına karşı itirazda bulunması: sesle ağladığı içindir. Ömer (radıyallahü anh) bundan, öldükten sonra da ayni şekilde yahut daha fazla feryâd ederek ağlayacağı mânâsını çıkarmıştır. Hemen itirazda bulunması bundandır.» derler.

Aynî ölene mersiye okumanın memnûiyeti Bâbında onbeş sahâbîden hadîs rivâyet olunduğunu «Et-Tevhîd» nâm eserden nakletmiştir. Hadis rivâyet eden ashâb-ı kirâm: İbn Mes'ûd, Ebû Mûsâ, Ma'kil b. Mukarrin, Ebû Mâlik'i Eş'arî, Ebû Hüreyre, İbn Abbâs, Muâviye, Ebû Said, Ebû Ümâme, Alî, Câbir, Kaysü'bnü Âsim, Cünâde-tü'bnü Mâlik, Ümmü Atiyye ve Ümmü Seleme (radıyallahü anhüm) hazerâtıdır.

İbn Mes'ûd hadisini Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce tahric etmişlerdir.

Ebû Mûsâ hadîsini Buhârî tahric etmiştir.

Ma'kil b. Mukarrin hadisi sahih senedle «Süneni Kebir»de rivâyet etti olunmuştur.

Ebû Mâlik-i Eş'arî hadîsini Müslim rivâyet etmiştir. Bu hadîsde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ümmetimde câhiliyet umurundan kalma dört şey vardır ki, bunları terketmezler. (Bu dört şey) soy sopu İle iftihar etmek, neseplere taanda bulunmak, yıldızlardan yağmur beklemek ve nfyânadır...» buyurmuşlardır.

Ebû Hüreyre hadîsini yalnız Tirmizî rivâyet etmiştir. Mânâ itibârı ile bu hadis dahi Ebû Mâlik hadisi gibidir.

İbn Abbâs hadîsini İbn Merdûye «Tefsir» inde tahric etmiştir.

Muâviye hadîsini İbn Mâce rivâyet eder.

Ebü Saîd-i Hudri hadîsini Ebû Dâvûd tahrîc etmiştir. Bu hadisde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Yasçı kadına ve onu dinleyen kadına Allah lanet etsin.» buyurmuştur.

Ebû Ümâme hadîsini İbn Mâce tahrîc etmiştir. Mezkûr hadîsde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Yüzünü tırmalayan, cebini yırtan, helâk ve azâb duasında bulunan kadınlara lanet olunmuştur.» buyurmaktadır.

Hazret-i Ali hadîsi ile Câbir hadîsini İbn Ebî Şeybe «Mûsannaf » ında tahric etmiştir.

Kaysü'bnü Âsim hadîsini Nesâî; Cünâdetü'bnü Mâlik hadîsini Taberâni tahrîc etmişlerdir.

Ümmü Atiyye hadîsini Buhârî, Müslim ve Nesâî; Ümmü Seleme hadisini de İbn Mâce rivâyet etmişlerdir.

Aynî bunlardan maada bu bâbda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazretlerine beyat eden bir kadınla Ömer, Enes, Amrû'bnü Avf, İbn Ömer, Imrânû'bnü Husayn, Abbâs b. Abdilmuttalib, Selman, Semura hazerâtı ile Ebû Mûsâ (radıyallahü anh)’ın zevcesinden dahi hadîsler rivâyet edildiğini söylemiş ve bu hadislerin yerlerini göstermiştir. Şöyle ki:

Beyat eden kadının hadîsini Ebü Dâvûd tahrîc etmiştir.

Ömer (radıyallahü anh) hadîsini Buhârî, Müslim, Nesâîve İbn Mâce rivâyet etmişlerdir.

Enes hadisini Nesâî, Amrû'bnü Avf hadîsini Teberânî «El-Kebîr» nâm eserinde tahrîc etmiştir.

İbn Ömer hadîsini Beyhaki rivâyet etmiştir.

Imrânû'bnü Husayn hadisini Nesâî tahrîc etmiştir. Mezkûr hadisde:

«Ölen kimse ailesinin ona yaptığı feryâd-ü figân yüzünden âzab görür.» buyurulmaktadır. Bu hadîsi dinleyen bir zât: «Acaba Horasan' da vefat eden bir adamın ailesi burada kendisine âh-u zâr etseler, o adam yine azâb görecek mi?» diye sormuş; Râvi, ona:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) doğru söylemiştir, sen İse yalan yaptın.» mukaabelesinde bulunmuştur.

Abbâs b. Abdilmuttalib hadîsini Taberânî «El Kebîr» inde;

Selmân hadîsini yine Taberânî tahrîc etmiştir.

Semüra hadîsini Bezzâr rivâyet eder.

Ebû Mûsa (radıyallahü anh)'nın zevcesi hadisini Ebû Dâvûd rivâyet etmiştir. Bu kadının ismi «Ümmü Abdillâh» dır.

İmâm Müslim bu bâbdaki hadîsleri kitabının sonuna der-cetmiştir.