2- Husuf Namazında Kabir Azabında Zikri Bâbı 2136- Bize Abdullah b. Meslemete'l-Ka'nebi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süleyman yani İbn Bilâl, Yahya'dan, o da Amra'dan naklen rivâyet etti ki, bir Yahûdi karısı dilenmek üzere Âişe'ye gelmiş ve ona: «Allah seni kabir azabından korusun.» demiş. Âişe der ki: Bunun üzerine ben: «Ya Resûlallah! İnsanlar kabirlerde azâb edilirler mi?» diye sordum. Hadisi rivâyet eden Amra Dedi ki: Âişe şunları söyledi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. — Allah'a sığınırım, buyurdu. Sonra bir sabah Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir merkebe bindi. Derken güneş tutuldu. Ben, hücreler arasından kadınlarla birlikte mescide çıktım. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de merkebinden İnerek geldi ve mescidindeki namaz kıldığı yere vardı. Hemen namaza durdu. Cemâat da arkasında namaza durdular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) uzun bir kıyam yaptıktan sonra rü-kû'a gitti. Uzun bir rükû' da yaptıktan sonra başını kaldırdı ve (yine) uzun bir kıyam yaptı. Ama bu evvelki kadar uzun değildi. Sonra rükû'a vararak uzun bir rükû' yaptı. Bu da birinci rükû' kadar uzun değildi. Sonra rükû'dan doğruldu; güneş açılmıştı. Müteakiben: — «Ben, sizi kabirlerde deccatın fitnesi gibi fitnelere mâruz bırakılırken gördüm.» buyurdu. Amra Dedi ki: «Âişe'yi şöyle derken işittim: Bundan sonra hep Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cehennem azabından, kabir azabından Allah'a sığındığım işitirdim.» 2137- Bize, bu hadîsi Muhammedü'bnü'l-Müsennâ da rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Abdülvahhâb rivâyet etti. H. Bize İbn Ebî Ömer de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti. Abdülvahhâb ile Süfyân hep birden Yahya b. Saîd'den bu isnâdla, Süleyman b. Bilâl hadîsi mânâsında rivâyette bulunmuşlardır. Bu hadîsi Buhari ile Nesâî de «Küsûf» bahsinde tahric etmişlerdir. Anlaşılıyor ki: Bir Yahûdi karısı dilenmek üzere Hazret-i Âişe'ye gelmiş; Âişe (radıyallahü anhâ) kendisini boş çevirmeyip, istediği şey'i verdikten sonra Yahûdi karısı ona hayır dua etmiş, duasında «Allah seni kabir azabından korusun» demiştir. Sonra Âişe (radıyallahü anha) mes'eleyi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sormuş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine «Allah'a sığındık» cevâbını vermiştir. ibaresi mastar yerini tutan sıfatlardandır. «Âizen» kelimesini naspeden âmil mahzuf «ûzû fi'lidir. Bu kelimenin hâl olması da caizdir. Bu takdirde Zülhâl mahzurdur. Bu vak'a Serrâc’ın «Müsned» inde şöyle rivâyet olunmuştur: «Bir Yahûdi karısı Âişe'nin yanına girerek ona: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den kabir azabı hakkında bir şey işittin mi? dedi; Âişe: — Hayır, kabir azabı neymiş? cevabını verdi. Yahûdi karisi: — Sen, onu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sor, dedi. Müteakiben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi; Âişe de ona kabir azabını sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): — Kabir azabı hakdır buyurdular. Âişe: — Bundan sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hiç bir namaz kılmadı ki, o namazda kabir azabından Allah'a sığındığını işitmiş ol-mıyayım, dedi.» Anlaşılıyor ki: Yahûdi karısı kabir azabını biliyormuş. Onu ya «Tevrat» da görmüş yahut başka bir kitapta okumuş. Hazret-i Âişe' nin sormasından ise, o âna kadar kabir azabını duymadığı anlaşılıyor. Buhârî'nin rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir merkebe binerek çıkıp gittiği, kuşluk zamanında döndüğü ve zevcelerinin hücreleri arasından geçtiği, sonra namaza durduğu, cemâatin da ona uyduğu bildiriliyor. İbn Tîn'e göre: Küsûf namazının evvel vakti, nafile namaz caiz olduğu zamandır. Âhir vakti hakkında İmâm Mâlik «ancak baba kuşluğa kadar kılınır; zevalden sonra kılınamaz.» diyerek onu bayram namazına benzetmiştir. Bu kavil İbn Kâsım'den de rivâyet olunur. Başka bir rivâyete göre İbn Kasım: «Küsûf namazı, nafile namazın vaktinde kılınır. İsterse güneş zevali bulmuş olsun.» demiş-dir. Yine İbn Kâsım'den bir rivâyete göre, ikindiden sonra küsûf namazı kılınamaz. Ama halk yine bir araya toplanarak duâ eder; sadaka verir ve bu gibi şeylere teşvikde bulunabilirler. Küfe ulemâsına göre: Kerahet vakitlerinin hiç birinde Küsûf namazı kılınamaz. Zira bu vakitler hakkında nehiy vârid olmuştur. Başka zamanlarda kılınır. İbn Ebi Müleyke ile Atâ'nın ve ulemâdan bir cemâatin kavilleri budur. İmâm Şafiî'ye göre Küsûf namazı her zaman kıhnabilir. Ebû Sevr ile Mâlikîlerin kavli budur. Hanefiiler'e göre: Küsûf namazının müstahab vakti, şâir namazlar gibidir. Mekruh vakitlerde bu namaz kılınamaz. Hasan-ı Basrî, Atâ' b. Ebi Rabâh, îkrime, Amru'bnu Şu ayb, Katâde, Eyyûb, İsmail b. Uleyye ve İmâm b. Hanbel bunakaaildirler. İshâk'a göre güneş sararmamış olmak şartı ile ikindiden ve sabah namazından sonra kıhnabilir. Güneş gurûb zamanında tutulsa bil'ittifâk Küsûf namazı kılınmaz. Tutulmuş olarak doğsa nafile kılma zemânı gelinceye kadar Küsûf namazı kılınmaz. İmâm Mâlik ile Ahmed'in ve diğer bâzı zevatın mezhepleri de budur. İbn'l Münzir: «İmâm Şafiî'ye muhalif olarak ben de buna kaailim.» demiştir. 3- Kabir azabı hakdır. Bu husüsda Ehl-i Sünnet ulemâsı ittifak halindedir. 4- Kabir azabının hâli pek büyük ve korkunçtur. Onun için de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kabir azabından hem kendisi Allah'a sığınmış, hem de bunu ümmetine tavsiye buyurmuştur. Kabir azabı hakkında vârid olan hadislerin beyânına göre kabirde vâkî olacak fitne yani imtihan Münker ve Nekir ismindeki meleklerin suâllerine cevap vermek suretiyle icra edilecektir. Mezkûr melekler, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i kastederek: «Bu zât hakkında ne biliyordun?» diye soracaklar; ölen kimse mü'min ise «O, Allah'ın Resûlüdür." diye cevap verecek, münafık ise «âlemin onun hakkında bir şeyler söylediğini işittim; ben de onu söyledim... diyecektir. 5- Deccâl'in fitnesi de çok şiddetli olacak lâkin Allah, mü' minleri ondan koruyacaktır. |