1- Küsûf Namazı Bâbı 2126- Bize Kuteybetü'bnü Saîd, Mâlik b. Enes'den, o da Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. H. 2127- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. Dedi ki: Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm, babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında güneş tutuldu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza durdu. Amma kıyamı pek uzattı. Sonra rükû' etti, rükû'u da çok uzattı. Sonra başını rükû'dan kaldırdı, bu kıyamı dahi çok uzattı. (Yalnız) bu ikinci kıyam, birinciden daha kısa îdi. Sonra tekrar rükû'a gitti ve rükû'u çok uzattı. (Ama) bu rükû' birinciden daha kısaydı. Sonra secde etti. Sonra kalktı ve (yine) kıyamı uzattı. (Yalnız) bu kıyam, birinciden daha kısaydı. Sonra rükû'a vardı, rükû'u da uzattı. Fakat bu rükû' birinciden daha kısaydı. Sonra başını (rükû'dan) kaldırarak dikildi, kıyamı da uzattı. (Ancak) bu kıyam da birinciden azdı. Sonra rükû' etti. Ve rükû'u uzattı (fakat) bu rükû' birinciden daha kısa sürdü. Sonra secdeye vardı. Sonra namazdan çıktı, güneş de açılmıştı. Cemaata bir hutbe okudu, Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra şunları söyledi: (Şüphesiz ki güneş ile ay Allah'ın âyetlerindendir. Bunlar, hiç bir kimsenin hayâtı veya memâtı için tutulmazlar. Siz bunları tutulmuş görürseniz, hemen tekbîr alın, Allah'a duâ edin, namaz kılın ve sadaka verin. Ey Ümmet-i Muhammed! Erkek veya kadın kulunun zinasından dolayı Allahü teâlâ'nın kıskançlığı kadar hiç bir kimse kıskanç olamaz. Ey Ümmet-i Muhammed! Vallahi benim bildiğimi bir bilseniz, mutlaka çok ağlar ve mutlaka az gülerdiniz. Dikkat edin, tebliğ ettim mi?)» Mâlik'in rivâyetinde «şüphesiz ki güneşle ay Allah'ın âyetlerinden İki âyettir.» denilmişdir. 2128- Bize bu hadîsi Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye, Hişâm b. Urve'den bu isnâdla haber verdi. Bilâhara şunu da ziyâde etti: «Bundan sonra (Malûmunuz olsun ki) güneş ile ay Allah'ın âyetlerindendirler.» Şunu dahi ziyâde etti: «Sonra ellerini kaldırarak: Allah'ım tebliğ ettim mi? dedi.» 2129- Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bana İbn Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus haber verdi. H. Bana Ebû't - Tâhir ile Muhammedü'bnü Selemete'l - Muradı de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb, Yûnus'dan, o da İbn Şihâb' dan naklen rivâyet etti. Dedi ki: Bana Urvetü'bnü'z - Zübeyr, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zecvesi Âişe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hayâtında güneş tutuldu da, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescide çıktı ve namaza durarak tekbîr aldı. Cemâat da onun arkasına saff oldular. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) uzun bir kıraat tutturdu. Sonra tekbîr alarak uzun bir rükû' yaptı. Sonra başını kaldırarak: — Allah, kendisine hamd edenin hamdini içilir. Ey Rabbimiz! Hamd de sana mahsûsdur, dedi. Sonra (ikinci rek'ata) kalkarak uzun bir kırâat tutturdu. (Yalnız) bu kıraat birinciden daha kısaydı. Sonra tekbîr alarak uzun bir rükû’ yaptı. (Fakat) bu rükû' birinciden daha kısaydı. Sonra (yine): — Allah, kendisine hamd edenin hamdini işidir. Ey Rabbimiz! Hamd de sana mahsûsdur, dedi; sonra secde etti. (Ebû't - Tâhir: Sonra secde etti, cümlesini zikretmedi.) Sonra ikinci rek'atta da bu minval üzere hareket etti. Böylece dört rükû' ile dört secdeyi tamamladı. O, namazdan çıkmadan güneş de açıldı. Sonra kalkıp cemâate hutbe okudu. Allah'a lâyık olduğu vecihle senada bulunduktan sonra: — Şüphesiz ki güneşle ay Allah'ın âyetlerinden iki âyettirler. Bunlar, Bunlar, hiç bir kimsenin hayâtı veya mematı için tutulmazlar. Onları (tutulmuş) görürseniz hemen namaza İltica edin, buyurdular. Şunu da ilâve ettiler: — Binâenaleyh, Allah bu hâli sizden giderinceye kadar namaz kılın. Bir de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)' — Şu makaamımda ben size vaadedilen her şey'i gördüm. Hattâ ilerlediğimi gördüğünüz zaman ben cennetten bir salkım almak İstediğimi görüyordum. Vallahi benim gerilediğimi gördüğünüz zaman ben cehennemin bazı süzlerinin birbirini taarumar ettiğini görüyorum. Cehennemde İbn Lühayy'i de gördüm. Putlar için hayvanları serbest bırakan adam budur buyurdular.» (Murâdî «Ukaddimu» yerine «Etekaddemu» fiilini kullandı.) Ebû't-Tâhir'in hadisi: «Hemen namaza iltica edin...» cümle sinde sona erer. O, bundan sonrasını zikretmedi. 2130- Bize Muhammed b. Mihrân Er - Râzî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Velîd b. Müslim rivâyet etti. Dedi ki: Ebû Amr Evzâi ile bir başkası: İbn Şihâb-ı Zühri'yi, Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verirken işittik, dediler. (Âişe şunları söylemiş): «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında (bir def'â güneş tutuldu da, (Haydin toplayıcı namaza!) diye nida etmek üzere bir münâdî gönderdi. Bunun üzerine halk toplandı, kendisi ileri geçip tekbîr aldı ve iki rek'atlık bir namazı dört rükû' dört de secde ile kıldı.» 2131- Bize Muhammed b. Mihrân rivâyet etti. Dedi ki: Bize Velîd b. Müslim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrahmân b. Nemir haber verdi, o da İbn Şihâb'ı, Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verirken dinlemiş: (Âişe, şunları söylemiş): «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Husuf namazında kıraati aşikâr yaparak iki rek'atlık namazı dört rükû' ve dört secde ile kıldı.» 2132- Zühri Dedi ki: Bana Kesîr b. Abbâs, İbn Abbâs'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki rek'atlık namazı dört rükû, dört de secde ile kılmış. 2133- Bize Hâcib b. Velîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Velîd Ez - Zübeydî, Zührî'den rivâyet etti. Zührî şunları söylemiş: «Kesîr b. Abbâs, İbn Abbâs'ın güneş tutulduğu gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)' in kıldığı namazı Urve'nin Âişe'den rivâyet ettiği gibice rivâyet eder-diğini anlatırdı.» 2134- Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bekir haber verdi. Dedi ki: Bize İbn Cüreyc haber verdi. Dedi ki: Atâ'yı şöyle derken İşittim: Ben Ubeyd b. Umeyr'i şöyle derken dinledim: Bana inandığım bir kimse haber verdi (zannederim Âişe'yi kastediyordu) ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında güneş tululmuş. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şiddetli bir kıyam yapmış, epey ayakta duruyor, sonra rükû'a varıyor, sonra tekrar doğruluyor, sonra rükû' ediyormuş. (Böylece) üç rükû' ve dört secdeli iki rek'at namaz kılmış. Sonra güneş açılmış olduğu hâlde namazdan çıkmış. Bükû'a varacağı zaman (Allahu Ekber) der, sonra eğilirmiş. Rükû'dan başım kaldırırken (Semi-allahu limen hamideh) diyerek doğrulur? Allah'a hamd-ü sena edermiş. Sonunda şunları söylemiş: «Şüphesiz ki güneşle ay bir kimsenin hayâtı veya memâtı için tutulmazlar. Lâkin onlar Allah'ın âyetlerindendirler. Onlarla Allah kutlarını korkutur. Şu hâlde siz bir Küsûf gördünüzmü, açılıncaya kadar Allah'ı zikredin.» 2135- Bana Ebü Gassân El-Mismaî ile Mühammedü'bnü'l-Müsenna rivâyet ettiler. Dediler ki; Bize, Muâz yani İbn Hişâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bana, babam, Katâde'den, o da Atâ' b. Ebî Rabâh' dan, o da Ubeyd b. Umeyre'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki, Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Küsûf namazını) altı rükû', dört sücûd ile kılmış. Âişe hadîslerini Buhârî «Küsûf» ve «El - Amel-u Fi-s'Salât» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, ve İbn Mace dahi «Küsûf» bahislerinde tahric etmişlerdir. Küsûf; Lûgatta siyaha çalar, karamsi; mânâsına gelir. Husuf: Noksanlık, demekdir. Bu kelimelere başka mânâlar verenler de vardır. Bu iki kelimenin hem güneş, hem de ay tutulması hakkında kullanılıp kullanılamıyacağı ulemâ arasında ihtilaflı bir mes'eledir. Ekseri ulemâya göre husuf ile küsuf, ay ile güneşin bütün veya yarım tutulmasına ıtlak olunurlar. Ebû Hatim: «Güneşin bir kısmı tutulursa, buna küsûf; hepsi tutulursa: Husuf, derler.» demişdir. Hadislerde ay tutulması hakkında «Küsûf» kelimesi kullanılmışdır. Buna bakarak'bir çok ulemâ «Küsûf» kelimesini yalnız güneş tutulmasında, husûf'u da ay tutulmasında kullanmışlardır. Lügat ulemâsından Sa'leb (? - 291), bunu ihtiyar etmiş; Cerîrî dahi: «Bu mânâ daha fasîhdir.» demişdir. «Erkek ve kadın kulunun zinasından dolayı Allahü teâla'nın kıskançlığı kadar, hiç bir kimse kıskanç olamaz.» ifâdesinden murâd: Allah'ın menettiği kadar, günahları hiç bir kimse menedemez ve Allah'ın kerih gördüğü kadar onları hiç bir kimse kerih göremez, de-mekdir. Yoksa Allahü teâlâ hakkında kıskançlığın hakikî mânâsını murâd etmek imkânsızdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Vallahi benim bildimi siz de bilseniz pek çok ağlar ve pek az gülerdiniz.» buyurmakla: «Benim bildiğim gibi âsîlerden Allah'ın ne derece şiddetle intikam aldığını, kıyâmetin ve cehennemin tüyler ürpertici korkunç hâllerini, cehennemin azabını bilmiş olsanız; çok ağlar, az gülerdiniz. Çünkü bildiğiniz husûsât hakkında düşünmeniz sizi ağlatır; gülmekten meneder-di.» demek istemişdir. Buradaki «az gülmek» den murâd: Hiç gülmemekdir. Sevâib: Sâibe'nin cem'idir. Sâibe: Câhiliyet devrinde arapların putları için ayırarak yük taşımakta yahut binmekte kullanmadıkları devedir. Yine putlar için ayırdıkları ve sütünü sağmadıkları deveye de «Bâhîra» derler. Kur'ân-ı Kerîm bunları yasak etmişdir. «Haydin toplayıcı namaza!» ifâdesi şeklinde okunduğuna göredir. Bu surette ibare nahv yönünden igrâ' ve hâl'dir. Ayni cümleyi şeklinde okumak da mümkündür. Bu takdirde cümle müptedâ ile haberden müteşekkil isim cümlesi olur; mânâsı: «Namaz insanları câmi'e toplayıcıdır.» demek olur. Bu hadisin «Kütüb-i Sitte»de bir çok muhtelif rivâyetleri vardır. Bu rivâyetlerden biri de Mugîrat'bnü Şu'be (radıyallahü anh) hadîsidir. Mezkûr rivâyette Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in oğlu İbrâhim'in vefat ettiği gün güneş tutulduğu; halkın bunu Hazret-i îbrâhîm'in vefatına hamlederek «İbrahim vefat ettiği için güneş tutuldu.» dedikleri, bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in «Şüphesiz ki güneş ve ay Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiç bir kimsenin hayâtı veya memâtı için tutulmazlar; siz onların tutulduğunu görürseniz hemen Allah'a duâ edin ve açılıncaya kadar namaz kılın.» buyurduğu bildirilmiştir. Şu hâlde bir sebeple şeref sâdır olmuş bulunan bu hadisde ay tutulmasından kimse bahsetmediği hâlde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onu da güneşle beraber zikretmesi, ifâdeyi zenginleştirmek ve bu iki semavî cirmin bir hükümde olduğunu anlatmak içindir. Bundan sonra Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz ay ve güneş tutulduğu zaman namaz kılmağa ve duaya teşvik buyurmuştur. Filhakika Küsûf namazı kitap, sünnet ve icmâ-ı ümmet ile meşru olmuşdur. Kitaptan delili "Biz âyetlerimizi ancak korkutmak için göndeririz.» âyet-i kerimesidir. Küsûf da Allah'ın korkunç âyetlerinden biridir. Bu gibi korkunç şeylerle Allah'ın kullarını korkutması, günahları terk etsinler de, selâmetlerine sebeb olan tâat yoluna dönsünler, diyedir. Sünnet'den delili: Bâzılarını burada gördüğümüz bir çok hadislerdir. İcmâ'a gelince: Küsûf namazının meşru olduğuna bütün ümmet ittifak etmiş, bu güne kadar onu inkâr eden kimse bulunmamıştır. Küsûf namazının meşrûiyyetine sebep: Güneş ve Ay'ın tutulmalarıdır. Binâenaleyh her aya ve güneş tutulmasında sebep tekerrür etmiş olacağı için müsebbeb olan küsûf namazı da meşru olur. Bu namazın caiz olması için sair namazlardaki bütün şartlar muteberdir. Esah olan kavle göre küsûf namazı sünnettir. Hanefiîler' den Bazıları onun vücûbuna kaail olmuşlardır. Ebû Avâne' nin kavli de budur. İmâm Mâlikîn bu namazı cum'a namazı hükmünde tuttuğu rivâyet olunur. Küsûf namazı ya cum'a namazı kılman büyük câmi'lerde yahut bayram namazgahlarında kılınır. |