3- İstiska'da Dua Bâbı 2115- Bize Yahya ile Yahya b. Eyyûb, Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. Yahya: Bize haber verdi, tâbirini kullandı; ötekiler: Bize îsmâil b. Cafer, Şerik b. Ebî Nemîr'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. dediler. (Enes Dedi ki). Cum'a günü Darü'l-Kaza tarafındaki bir kapıdan mescide bir adam girdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ayakta hutbe okuyordu; onun karşısına dikildi. Ve: — Ya Resûlallah! Mallar helâk oldu. Yollar kesildi. Binâenaleyh duâ et de, Allah bize yağmur versin, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ellerini kaldırdı ve şöyle duâ etti: «Allah'ım! Bize yağmur ver! Allah'ım! Bize yağmur ver! Allah'ım! Bize yağmur ver!» Enes Dedi ki: «Vallahi gökyüzünde ne bir bulut görüyorduk; ne de bir bulut paresi. Bizimle Sel' dağı arasında hiç bir ev ve bina yoktu. Derken dağın ardından kalkan şeklinde bir bulut belirdi. Bu bulut semânın ortasına gelince yayıldı. Sonra yağmur yağdı. Vallahi bir hafta güneşi göremedik. Ertesi cum'a yine o kapıdan bir adam girdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ayakta hutbe okuyordu. Gelen zât karşısına dikilerek: — «Ya Resûlallah! Mallar helâk oldu; yollar kesildi. (Ne olur) Allah'a duâ ediver de, artık bu yağmuru bizden dindirsin.» dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine ellerini kaldırdı ve: «Allah'ım! Üzerimize değil; etrafımıza (yağdır.) Allah'ım! Dağlara, tepelere, vâdî içlerine ve ormanlara...» diye duâ etti. Müteakibin yağmur dindi; biz de güneşe karşı çıktık, gittik. Şerik Dedi ki: «Enesü'bnu Mâlik'e: — Bu zât ilk gelenmiydi? diye sordum; — Bilmiyorum, cevâbını verdi.» 2116- Bize, Dâvûd b. Ruşeyd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Velîd b. Müslim, Evzâî'den rivâyet etti. (Dedi ki): Bana İshâk b. Abdillâh b. Ebî Tâlha; Enesü'bnu Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında halk'a kıtlık isabet etti. Bir cuma günü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberde cemaata hutbe okurken birden Bedevinin biri ayağa kalkarak: — «Ya Resûlallah! Mallar helâk oldu; çoluk çocuk aç kaldı.» dedi. Râvî bu hadîsi de yukarkinin mânsında rivâyet etmişdir. Bu hadîsde: «Allah'ım! Üzerimize değil; etrafımıza!..- dedi. Eli ile ne tarafa işaret ederse, o taraf hemen açılıyordu. Nihayet Medine'yi bir alanda imiş gibi gördüm. Kanat vadisi bir ay (mütemadiyen) aktı. Ne taraftan biri gelse, bol bol yağmur yağdığını haber veriyordu. İfadesi de vardır. 2117- Bana Abdüla'lâ b. Hammâd İle Muhammed b. Ebî Bekir El-Mukaddemi rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize, Mu'temir rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ubeydullah, Sâbit-i Bünâni'den, o da Enesü'bnu Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir cum'a günü hutbe okuyordu, derken halk ona doğru kalkarak seslendiler ve: «Yâ Nebiyallah! Yağmur yağmaz oldu, ağaçlar kıpkırmızı kesildi; hayvanlar helâk oldu.» dediler. Râvî, hadîsi (böylece) rivâyet etmişdir. Bu hadîsin Abdüla'lâ rivâyetinde şu cümleler de vardır: -Derken Medine'nin üzeri açıldı, yağmur etrafa yağmaya başladı. Medine'ye bir damla bile düşmüyordu. Medine'ye baktım; bir tac'a bürünmüş gibi duruyordu.» 2118- Bu hadîsi, bize Ebû Küreyb de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Üsâme, Süleyman b. Mugîra'dan, o da Sâbit'den, o da Enes' den yukarki hadisin mislini rivâyet etti. Şunu da ziyâde etti: «Müteakiben Allah bulutu yatıştırdı. Biz (bir hayli) bekledik. O derece ki, kuvvetli bir adamın ailesi nezdine dönebilmesi başına dert olduğunu gördüm.» 2119- Bize, Hârûn b. Said El-Eylî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Üsâme rivâyet etti; ona da Hafs b. Ubeydillâh b. Enes b. Mâlik rivâyet etmiş. Hafs da Enesü'bnu Mâlik'i şöyle derken işitmiş: «Bir cum'a günü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberde iken ona bir bedevi geldi...» Ve râvî hadîsi (böylece) rivâyet etti. Şunu da ziyâde eyledi: «Bulutun, dürülü çarşafın yayıldığı gibi dağılıp gittiğini gördüm.» Bu hadîsi Buhârî «Cum'a» ve «istiska» bahislerinde; Ebû Dâvûd ve Nesâî «İstiska» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Dârü’l-Kazâ: Borç ödeme evi, demekdir. Bundan murâd: Hazret-i Ömer'in evidir. Vefatından sonra borçlarını ödemek için satıldığından, ona bu isim verilmişdir. Bu husûsda Kâdi Iyâz şunları söylemişdir: «Bu eve Dârü'l-Kazâ, denilmesinin sebebi: Ömeru'bnu'l-Hattâb (radıyallahü Anh)’ın üzerine aldığı borçlara mukaabil satıldığı içindir. Ömer, borçları mukaabilinde bu evin satılmasını oğlu Abdullah'a vasiyet etmiş, kendi malı borçlarını karşılamazsa evvelâ Beni Adiyy sonra Kureyş kabilelerinden yardım istemesini söylemişdi. Hazret-i Ömer'in oğlu bu evle El-Gâbe denilen yerdeki milkini satarak borcunu ödemişdi.» Kâdi İyâz’ın beyânına göre, evvelce bu eve «Ömer'in borcunu ödeme evi» derlermiş. Sonra kısaltma yapılarak: «Borç ödeme evi» denilmeye başlanmış. Mezkûr ev daha sonraları «Mervân'ın evi» ismiyle anümışdır. Bazıları Hazret-i Ömer'in yirmisekizbin dirhem borcu olduğunu söylemişlerse de Nevevî bunun garip hattâ yanlış olduğunu bildirmiş ve: «Sahîh, meşhur kavle göre Hazret-i Ömer'in borcu seksen-altıbin dirhem yahut ona yakın bir meblâğdı. Bunu Buhârî «Sahîh» inde böyle rivâyet ettiği gibi, sair hadis, siyer ve târih ulemâsı da böyle rivâyet etmişlerdir.» demişdir. Malların helâk olmasından murâd: Ev hayvanlarının bilhassa develerin yağmursuzluk sebebi ile yiyecek bulamamaları ve böylelikle helâka mâruz kalmalarıdır. Yolların kesilmesi ile dahi, o yollarda yürüyecek deve kalmadığı ifâde edilmek istenilmişdir. Develerin yola çıkarılmaması: Yâ helâk olacaklarından yahut yiyecek bulunmadığı için zayıf düşeceklerinden korkulduğu içindir. Hutbe esnasında gelen zâtın kim olduğu malûm değildir. Bazıları İmâm Ahmed b. Hanbel'in rivâyet ettiği Kâ'b b. Murra rivâyetinden bu zâtın bizzat Kâ'b olduğu manasını çıkarmağa çalışmış; bir takımları da Ebû Süfyan b. Harb olduğunu ileri sürmüşlerse de, Ayni bunların ikisinin de doğru olmadığını söylemektedir. Çünkü İbn Mâce'nin rivâyet ettiği Kâb b. Murra hadîsinde gelen zâtın bizzat Kâ'b olduğuna en ufak bir işaret bile yokdur. Gelenin Ebû Süfyân olmasına da imkân yokdur. Zira Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize: «Ya Resûlallah!» diye hitâb etmişdir. Bu, onun Müslüman olduğunu gösterir. Hâlbuki Ebû Süfyâno zaman henüz Müslüman olmamışdı. «Egısnâ» kelimesi: Yağmur istemekde yani «Bize Yağmur ver!» mânâsında gısnâ şeklinde meşhurdur. Kâdi İyaz, ulemâdan bâzılarının onu bu hadisde «yardım istemek» mânâsında kullanılmışdır, dediklerini rivâyet etmişdir. Bu takdirde kelimenin mânâsı: «İmdadımıza yetiş; başımızı çöz.» demek olur. Ağaçların kıpkırmızı kesilmesi: Susuzluktan dolayı yapraklarının kurumasından kinayedir. Sel': Medine civarında bir dağın ismidir, «Sel ile aramızda ev ve bina yoktu.» cümlesinden murâd: Havada bulut olup olmadığını görmemize manî bir şey yoktu. Biz dağı da, gökyüzünü de görüyorduk, demekdir. Nevevî: «Ravi'nin bundan muradı: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mucizesini haber vermek ve önceden havada bulut yahut bulut parçası gibi zahiren yağmura sebebolacak bir şey bulunmadığı gibi, bahnl bir sebep de yokken sırf Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dileği üzerine yedi gün birbiri arkasında yağmur göndermesi, Allahü teâlâ nezdinde onun pek büyük tazim ve ikrama nail olduğunu göstermektir.» diyor. Bâzı rivâyetlerde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ellerini yüzü hizasına kadar kaldırdığı; ellerini uzatarak dua ettiği ve gökyüzüne baktığı bildirilmişdir. Türs: Kılıçdan korunmaya yarayan âlet, yani kalkan demekdir. Buradaki benzerliğin vechi mikdâr İtibârı ile değil; bulutun kalkan gibi yuvarlak ve kesif oluşudur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ikinci cum'a gelen zâtın «Mallar helâk oldu; yollar kesildi!» demekden muradı: Bu def'â yağmurun çokluğundan muvasalâtın kesilmesidir. Akam: Ekemenin cem'idir. Ekeme: Dağdan küçük; tepeden de büyük olan bayırdır. Bâzılarına göre Ekeme-. Küçük tepecik, mânâsına gelir. Zırâb: Zarîb'in cem'idir. Bu dahi: «Küçük tepecikler» mânâsına gelir. Sene: Kıtlık, cevbe: Geniş yer ve aralık, mânâsına gelir. Burada ondan murâd: Bulutun Medine üzerinden aralanarak etrafına da-ğılmasıdır. Kanat: Medîne vadilerinden biridir. Burada Medinelilerin ekinleri vardır. 2120- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ca'fer b. Süleyman, Sâbit-i Bünânî'den, o da Enes'den naklen haber verdi. Dedi ki: Enes şunları söyledi; «Bir def'â biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le beraber iken yağmura tutulduk. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) elbisesini çıkardı hattâ yağmurdan ıslandı. Biz: — Ya Resûlallah! Neden böyle yaptın? dedik. — Bu yağmur Rabbi Teâlâ tarafından yen! geliyor da onun için! cevâbını verdi.» «Rabbi Teâlâ tarafından yeni geliyor...» cümlesinden murâd: «Yağmur bir rahmettir. Allahü teâlâ onu yeni yaratmışdır. Binâenaleyh teberrük olunmaya değer.» demekdir. Nevevî diyor ki: «Bu hadise yağmur yağmaya başladığı zaman avret yerinden maada her yerini açarak yağmurun ilk damlaları ile ıslanmak müstehab'dır, diyen ulemâmıza delil vardır. Onlar bu hadisle istidlal etmişdir. Yine bu hadîsde derecesi aşağı olan bir kimsenin, üstün dereceli birinin bilmediği bir şey yaptığını görünce onu öğrenerek amel etmek ve başkasına da öğretmen için sorması gerektiğine delîl vardır.» Ulemâdan Bazıları bu hadisle istidlal ederek, yağmur suyu kullanmayı, kuyu suyuna tercih etmişlerdir. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: Yeni yaratılmış olmakla ta, İmâmlık mes'elesinde yaşda tercihe münâfii değil midir? Cevap: Hayır, münâfii değildir. Çünkü İmâmlık mes'elesinde tercîh, vücûd ittibân ile değil; İslâmiyet ittibârı ile olan kıdeme göre yapılır. Buradaki tercîh ise: Vücûd ittibârı ile olan yakınlığa göredir. |