Geri

   

 

 

 

İleri

 

16- Hutbe Esnasında Birisine Bir Şey Öğretme Hadisi Bâbı

2062- Bize, Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süleyman b. Mugîra rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Humeyd b. Hilâl rivâyet etti.

Dedi ki: Ebû Rifâ'a şunları söyledi:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına vardım; hutbe okuyordu:

— Ya Resûlallah! Yabancı, dînini sormaya gelmiş; dîninin ne olduğunu bilmeyen bir adamım, dedim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana döndü ve hutbesini bırakarak tâ yanıma kadar geldi. Kendisine bir sandalye getirdiler. Zannederim ayakları demirdendi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sandalyenin üzerine oturarak, Allah'ın kendisine öğretmiş olduğu bilgilerden bana da öğretmeye başladı. Sonra tekrar hutbesine dönerek, onu sonuna kadar tamamladı.»

Bu hadîsde zikri geçen «Hasibtu» fiili «Sahîh-i Müslim den başka kitaplarda «Hiltu» şeklinde rivâyet edilmişidr. Bu fiillerin ikisi de «zann ederim» manasınadır.

Kâdı îyâz’ın beyânına göre İbn Hazza' rivâyetinde bu fiilin yerine «Haşeb» denilmiş; İbn Kuteybe'nin kitabında ise kelime «Hulb» şeklinde zaptedümişdir. Haşeb: Odun, demekdir. «Hulb» veya «Hulûb» lîf yani hurma kabuğu mânâsına gelir. Fakat Kâdi İyâz, bunların hatâ olduğunu söylemiş: «Doğrusu: Zannederim, mânâsına gelen (Hasibtu)'dur. Nitekim «Sahîh-i Müslim» ile diğer mûtemed kitaplarda da böyledir.» demişdir.

Hazret-i Ebû Rifâa'nın kendisi için «Yabancı bir adam ilâh...» demesi, suâl soran kimsenin nezaketli davranması ve suâlini âlim bir zâta sorması lüzumuna delildir. Bundan mâada hadis-i şerifden şu hükümler çikarılmışdır:

1- Bu hadîs. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in tevâzu'una ve müslümanlara karşı beslediği nihayetsiz şefkat ve merhamete delildir.

2- Fetva isteyen bir kimseye hemen cevap vermek ve mühimmat ehemmiyetlerine göre en mühimlerinden başlamak suretiyle halletmek gerekir. İhtimâl ki Ebû Rifâa (radıyallahü anh)'nın suâli, dinîn en mühim kaaidelerine âitdi. îmânı ve İslama nasıl girileceğini sormaya gelen bir kimseye derhâl icabet ile, kendisine lâzım gelen talimatı vermenin vâcib olduğunda bütün ulemâ müttefîkdir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sandalye üzerine oturması, cemâat kendisini görsün ve söylediklerini işitsin, diyedir.

3- Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in o gün okuduğu hutbenin cuma hutbesi olmaması muhtemeldir. Onun için de bu derece uzun bir fasıla ile hutbeyi kesmişdir. Maamâfih cuma hutbesi olması da ihtimâl dahilindedir. Bu takdirde «Hutbeyi yeni baştan okumuş.» demekdir. Konuşmanın uzun sürmemiş olması ve hutbeye müteallik konuştuğu için, onun da hutbeden sayılması birer ihtimâldir.