3- Cuma Günü Koku Sürünmek ve Misvak Tutunmak Bâbı 1997- Bize Amru'bnü Sevvâd El-Âmirî rivâyet etti. Dedi ki: Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Amru'bnü'l-Haris rivâyet etti. Ona da Saîd b. Ebi Hilâl ile Bükeyr b. Eşecc, Ebû Bekir b. Müiv kedir'den, o da Amru'bivü Süleym'den, o da Abdurrahmân b. Ebî Saîd'il-Hudrî'den, o da babasından naklen rivâyet etmişler ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); «Cuma gönü yıkanmak, her ihtilâm olana farzdır. Bir de misvak fru-îunmak!... Bulabildiği kadar koku da sürünür.» buyurmuşlar. Yalnız Bükeyr, Abdurrahmân'i zikretmemiş; koku hakkında da: demiştir. «Velev kadının kokusundan!..» demiştir. 1998- Bize Hasanü’l-Hulvânî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ravhu'bnü Ulâde rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Cüreyc rivâyet etti. H. Bana Mufaammed b. Râfi' de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrazzâk rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. (Dedi ki): Bana İbrahim b. Meysera, Tâvûs'dan, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi. İbn Abbâs, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cuma günü yıkanmak hususundaki hadîsini anlatmış. Tâvûs diyor ki: Ben, İbn Abbâs'a: «Şayet ailesi nezdinde güzel koku yahut yağ varsa, ondan da sürünür mü? dedim; İbn Abbâs: — Onu bilmiyorum!., cevâbını verdi. 1999- Bize, bu hadîsi İshâk b. İbrâhîm dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bekir haber verdi. H. Bize Hârûn b. Abdüllâh dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Dahhâk b. Mahled rivâyet etti. Bu râvîlerin ikisi de İbn Cüreyc'den bu isnâdla rivâyetde bulunmuşlardır. Bu hadîsleri Buhârî «KÜâbü'l-Cumua» da; Ebû Dâvûd ile Nesâî «Kitâbü't-Tahâre» de tahrîc etmişlerdir. Tıyb: Güzel koku. Diihn: Kokulu veya kokusuz yağ demekdir. Hadîsdeki: «Bulabildiği kadar koku da sürünür.» cümlesi hakkında Kâdi Iyâz: «Bu cümle, bulabildiğini sürünmesi hususunda te'kîd İçin yahut çok sürünmek istediğini anlatmak için söylenmiş olabilir. Birinci mânâ daha zahirdir.» diyor. «Velev ki kadının kokusundan!...» cümlesi de bu mânâyı te'yîdet-mektedir. Çünkü kadına mahsûs olan kokuyu erkeklerin sürünmesi mekruhdur. O devirde bu koku renkli idi. Ve pek keskin değildi. Böyle bir kokunun erkeğe mubah kılınması: Koku sürünmenin' bit'te'kîd matlûb olduğuna delildir. Görülüyor ki cuma günü cemaata eziyet verecek kerih kokuların her cihetle önüne geçmek emrolunmuştur. Cemaata ve meleklere eziyet verecek kerîh kokular ya terlemeden yahut ağızdan hâsıl olur. Terlemeden hâsıl olan kokuyu gidermek için evvelâ yıkanmak, sonra bir de bulabildiği güzel kokuyu sürünmek; ağız kokusunu gidermek için de ağzı güzelce misvaklamak, emir buyurulmuşdur. Mânevi temizliğin yanısıra maddî temizliğe de bu derece ehemmiyet veren başka bir dîn bilmiyoruz. Tâvûs'un, Hazret-i İbn Abbâs'a: «Şayet ailesi nezdinde güzel koku yahut yağ varsa, ondan da sürünür mü?» diye sorması «hadîsin metninde bu ibare de yokmuydu?» manasınadır. İbn Abbâs (radıyallahü anh) bunun hadîsden olup olmadığını hatırlayamamışdır. 2000- Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Behz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vüheyb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Tâvûs, babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Efendimiz: «Her yedi günde bir gusül edip, başını ve bedenini yıkamak her müslüman üzerinde Allahın bir hakkıdır.» buyurmuşlar. 2001- Bize Kuteybetü'bü Saîd, Mâlik b. Enesden, ona da Ebû Bekir'in âzâdlısı Sümeyy'den naklen okunan; Sümeyy'in de Ebû Salih Es-Semmân'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiği hadîsler cümlesinden olmak üzere şu hadîsi rivâyet etti: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bir kimse cuma günü cünüplükden yıkanır gibi yıkanır da sonra (cuma namazına) giderse bir deve tesadduk etmiş gibi olur; ikinci saatde giderse bir sığır tesadduk etmiş gibi; üçüncü saatde giderse boynuzlu bir koç tesadduk etmiş gibi; dördüncü saatde giderse bir tavuk tesadduk etmiş gibi; beşinci saatde giderse bir yumurta tesadduk etmiş gibi (sevaba nâil) olur. İmâm minbere çıktımı artık melekler hutbeyi dinlemeye gelirler.» buyurmuşlar. Hazret-i Ebû Hüreyre'nin buradaki iki hadîsinden birincisini Buhârî. «Kitâbü'l-Cumua» ile «Benî İsrail» bahislerinde; Nesâî dahi «cuma» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Buhârî'de bu hadîs, başka bir hadîsin sonunda zikredilmektedir. Hadîsin tamâmı şöyledir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bİz kıyâmet gününde, bizden önce kendilerine kitap verilenleri geçecek olan sonra gelenleriz. Hem bize onlardan sonra kitap verilmişdir. İşte bu gün onların, hakkında ihtilâfa düştükleri gündür. Bize ise Allah hidâyet vermişdir. Yârın Yahûdiler İçin, yarından sonraki gün de Hıristiyanlar içindir.» buyurdu. Sonra «Öyle İse her yedi günde bir gusül ederek başını ve bedenini yıkamak her müslümanın boynuna borçdur.» buyurdular. Yahûdilerle hıristiyanların, hakkında ihtilâf ettikleri gün: Kıyâmet günüdür. «Yarın yahudiler içindir...» cümlesinden murâd: cumartesi günü, ondan sonraki hıristiyanların toplanmasına âid olan gün de: pazardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözleri ile dünyâda cumartesi günü Yahûdilerin; pazar günü de hıristiyanlarm toplantı günü olduğu gibi, âhirette de herkes kendi gününde hesaba çekilecek demek istemiş olsa gerekdir. İkinci hadîsi Buhârî yine «Kitâbü'l-Cumua» da; Ebû Dâvûd ile Tirmizî «Kİtâbu's-Salât» da; Nesâî «Melâike» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Nesâî'nin bir rivâyetinde hadîsin lâfzı şöyledir: «Melekler mescidlerin kapıları başında oturarak (cemaata gelen) insanları derecelerine göre yazarlar. Bu husûsda cemâatin kimisi bir deve, kimisi inek, kimisi koyun, kimisi tavuk, kimisi serçe; bâzısı da bir yumurta tesadduk etmiş gibidir.» Hadîsi İbn Mâce dahi rivâyet etmişdir. Cemaata ilk gelenlerle onlardan sonra peyderpey gelenlerin kazanacakları sevaplar muhtelif rivâyetlerde az çok farklarla temsil büyurul-muşdur. Bütün rivâyetlerin ittifak ettiği husus, hatîb minbere çıktıkdan sonra defterlerin kapanması ve sevap yazan meleklerin hutbeyi dinlemek için câmi'e girmiş olmasıdır. Ebû’l-Fadl Cezvî'nin «Kitâbü't - Tergîb» nâm eserinde Hazret-i İbn Abbâs'dan şu hadîs rivâyet olunmuşdur: «Cuma günü geldimi meleklere homd sancakları verilerek kılınan mescidlere gönderilirler. Cebrail Aleyhisselâm da Mescid-i Harâm'a gelir. Her Meleğin yanında bir kitap vardır. Meleklerin yüzleri Bedir gecesindeki ay gibidir. Beraberlerinde gümüşden kalemler ve gümüşden kâğıtlar vardır. Gelen cemâati derecelerine göre yazarlar, İmâmdan önce câmi'e gelen sâbikînden (evvel gelenlerden) yazılır. İmâm minbere çıktık-dan sonra gelen, hutbeye yetişti, namaz kılınırken gelen cum'âya yetişti... diye yazılır. İmâm selâm verdikden sonra melekler cemâatin yüzlerini, gözden geçirirler. İçlerinden eskiden câmi'e ilk gelenlerden birinin gelmediğini görürlerse: (Yâ Rabb! Filancayı göremedik. Bu gün ne sebeple gelmediğini bilmiyoruz. Eğer ruhunu kabzettinse, ona rahmet eyle! Hasta ise, şifâ ver! Yolcu ise, kendisine iyi arkadaşlar nasibet!) derler. Beraberindeki diğer yazıcı melekler de (Âmin!) derler. Bu hadîsin umûmunda erkek, kadın, hür ve köle olmak üzere kendilerinden ibâdet beklenilen herkes dâhildir. Ulemâdan Bazıları «cünüplükden yıkanır gibi...» tâbirinden, hakikat mânâsı kasdedildiğini söylemişlerdir. Onlara göre nefsi teskin etmek ve gözü harama bakmakdan korumak için cima ederek yıkanmak müs-tehabdır. Bu husûsda müdde alarmı isbât için Hazret-i Evs-i Şekafî'nin rivâyet ettiği bir hadîsle de istidlal ederler. Evs hadîsini Tirmizî beğenmiş ve hakkında «Hasendir» tâbirini kullanmışdir. Ekseri ulemâya göre ise hadîsdeki teşbih: hüküm için değil; keyfiyet itibârı ile yapılmışdır. Bu hadîsdeki saatleri İmâm Mâlik «lâtîf lâhzalar» diye tefsîr etmişdir. Revâh: Bâzılarına göre, zevalden sonra bir yere gitmekdir. Kâdî Hüseyin ile imâmü'l-Harameyn'in kavilleri budur. Onlar mezkûr kelimenin lûgatda bu mânâya geldiğini iddia ederler. Fakat cumhûr-u ulemâya göre revâh'dan murâd: Zevâl'den evvel, erken gitmek manasınadır. İmâm Şafiî ile Mâlikîler'den İbn Habîb dahi buna kaaildirler. Onlara göre hadîsde zikri geçen saatlerden murâd: Günün evvelidir. Revâh ise: Günün evvelinde ve âhirinde bir yere gitmek demekdir. Ezherî: «Arap dilinde revâh: Gitmek mânâsına gelir. Günün evveli ile âhiri hattâ gece bu hussûda müsavidir.» demişdir. Doğrusu da budur. Hâsılı cumhûr-u ulemâ hadîsde zikri geçen saatleri şâir günlerde olduğu gibi zaman saati mânâsına hamletmişlerdir. Nesâî'nin rivâyet ettiği bir hadîsde dahi saatler bu mânâya alınarak: «Cuma günü oniki saatdir.» buyurulmuşdur. İlm-i mîkaat âlimleri ise «gündüzün saatlerini gündüzün başlangıcı mânâsına almışlardır. Bir rivâyetde Şafiî'lerin kavli de budur. Başka bir kavle göre Şafiî'ler bu mes'elede İmâm Mâlik ile beraberdirler. Şâfiîler'den rivâyet olunan dördüncü bir kavle göre saatden murâd; Güneşin yükselmesidir. Râfiî: «Saatlerden murâd: Gün ile gecenin taksim edildiği yir-midört parça değildir. Maksad: Dereceleri tertibe koymak ve en Öne gelenin, diğerleri üzerine fazileti olduğunu bildirmekdir.» diyor. Tekarrub mes'elesine gelince: buradaki tekarrubdan murâd: Tasadduk'dur. Yani cuma namazına erken giden kimse bir deve tasadduk etmiş gibi; ondan sonra giden bir sığır tasadduk etmiş gibi... ilâh... olur; demekdir. Bazıları bunu: «Cumâ'ya erken gidene, kendisine kurban meşru olan bir kimsenin deve kurban etmekden kazandığı sevap kadar sevap vardır.» diye tefsir etmişlerdir. Onlar: «Çünkü bu ümmete kurban kesmek, eski ümmetlere meşru olduğu keyfiyyetde emrolunmamışdır.» derler. Bir takımları da: «Bu hadîsden murâd: Cumâ'ya erken gidenlerin sevap itibârı ile bîribirlerinden farklı olduklarını, cami'e ikinci olarak varanın birinciye nisbeti kıymet itibârı ile sığırın, deveye nisbeti gibidir.» demişlerdir, kasdedilmişdir. Çünkü mukaabilinde sığır zikredilmektedir. Bedene: «deve» ve «sığır» demek ise de burada ondan bil'ittifâk deve kasedilmiştir. Çünkü mukabilinde sığır zikredilmiştir. |