Geri

   

 

 

 

İleri

 

42- Kur'ân'ı ve Süre-i Bakara'yı Okumanın Fazileti Bâbı

1910- Bana Hasenü'bnü Aliyy El-Hûlvânî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Tevbe —ki Rabî' b. Nâfi'dir.— rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muâviye (yani İbn Sellâm) Zeyd'den naklen rivâyet etti. Zeyd, Ebû Sellâm'ı şöyle derken işitmiş: Bana Ebû Ümâmete'l-Bâhilî rivâyet etti.

Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i

«Kur'ân-ı okuyun! Çünkü Kur'ân, onu okuyanlara kıyâmet günü şefaatçi olarak gelecekdir. Zehrâveyn'i (yani) Bakara ile Âl-i Imrân sûrelerini okuyun! Çünkü onlar kıyâmet gününde iki bulut yahut iki gölge veya safbeste iki fırka kuş gibi gelecek; okuyucularını müdâfaa edeceklerdir. Sûre-i Bakara'yı okuyun! Zîra onu okumak bereketdir; terk etmek İse pişmanlıkdır. Onu tahsil etmeye battailer muktedir olamazlar.» buyururken işittim.

Muâviye: «Duydum ki Battailer: sihirbazlar mânâsına gelirmiş.» demiş.

1911- Bize Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya (yani İbn Hassan) haber verdi.

(Dedi ki): Bize Mûaviye bu isnâdla bu hadîsin misindi rivâyet etti. Şu kadar var ki, o teşbihlerin ikisinde de (sanki onlar) demiş; Muâviye'nin (Duydum ki.) dediğini söylememişdir.

Bakara ile Âl-i İmrân sûrelerine «Zehrâveyn» derler. Onlara bu ismin verilmesi nûr ve hidâyetlerinin çokluğu ile ecr-u mükâfatlarının bolluğundandır. Zehrâ'i çok nurlu, parlak manasına gelir.

Gamâme ve gayâbe: İnsanın üzerinde gölge yapan bulut, sis vb. gibi şeylerdir. Ulemânın beyânına göre buradaki bulut ve gölgelikden murâd; mezkûr iki sûrenin sevaplarıdır. Yani okunan bu sûrelerin sevapları kıyâmet gününde bulutlar ve gölge veren şâir şeyler gibi geleceklerdir.

Firkaan: Firk'ın cem'idir. Hadîsin bir rivâyetinde bunun yerine (hiz-kaan) denilmişdir. Onun müfredi de hizk'dır. Ve her ikisi de sürü mânâsına gelirler.

«Okuyucularını müdâfa'a edeceklerdir.» cümlesindeki müdâfa'a, cehennem ile cehennem melekleri olan zebanilere karşı yapılacakdır. Buradaki müdâfa'a, şefâatda mubâleğa gostermekden kinayedir.

Kâdi İyâz diyor ki: «Bâzılarına göre bu hadîsin mânâsı: Allahü teâlâ, bu sûrelerin okunmasından, bulut şeklinde yahut kuş sürüsü kıyafetinde' bir mahlûk yaratır da, bu mahlûk kıyâmet gününde, okuyucusunu müdâfa'a eder. Netekim bir hadîsde: Eğer bir kimse döşeğine yatarken

"Allah'dan başka ilâh olmadığına, Allah şâhiddir..." Sûre-i Âl-i İmran, âyet: 18. âyet-i kerîmesini okursalar tâ kıyâmete kadar onun için istiğfar da bulunurlar; buyurulmuşdur. Bu, bir ihtimâldir...»

Şafiîyye ulemâsından bâzılarına göre bu hadîsde zikri geçen «Ev» kelimeleri hakîkî mânâları olan şekk bildirmek için kullanılmamışlardır. Burada onlardan murâd tenvî' yani çeşit bildirmekdir. Şöyle ki: Bakara ile Âl-i İmrân sûrelerini okuyup da, mânâsını anlamayanlara bulut gibi sevap gelecek; mânâsını anlayarak okuyanlara gölgelikler gibi sevap verilecek, mânâsını anlayarak okuyan ve onları başkalarına da öğretenlere safbeste kuş sürüleri gibi sevaplar verilecekdir. Çünkü müşebbehler birbirinden farklı olunca müşebbehünbihlerin de farklı olması îcâb eder. Binâenaleyh gamâme ile gölgelendirmek, gayâbe ile gölgelendirmekden daha hafîf; gayâbe ile gölgelendirmek de kuş sürüleri ile gölgelendirmekden daha aşağı mertebededir. Tâbîr-i diğerle: gamâme ile herkes gölgelenir. Gayâbe yalnız kırallara mahsûsdur. Kuş sürüleri ise bunların ikisinden de yüksek bir mertebe olup, (Yâ Rabbî!: Bana öyle bir mülk ihsan et ki, böylesi benden sonra bir daha kimseye müyesser olmaya!) diye dûa eden Peygamber-i Zîşân'a mahsûsdur.

Tıybî: «Bu hadîsde tahsis üzerine tahsis vardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) evvelâ: Kur'ân'ı okuyun; buyurarak hükmü ta'mîm eylemiş ve şefaatini buna tâlîk etmişdir. Sonra Bakara ile Âl-i Imrân sûrelerini betahsîs zikretmiş; kıyâmet gününün şiddet ve dehşetinden kurtulmayı ve şefaati bunların okunmasına ta'lîk eylemiş; üçüncüde yalnız Bakara sûresini zikrederek, onu okumaya üç mânâ ta'lîk buyurmuşdur. Bu üç mânâ onlardan her birinin şeriat sahibinden başka kimsenin bîlemiyeceği bir hâssası olduğunu bildirmek içindir.» diyor.

Batal: Aslında kahraman ve şeci' mânâsına gelir. Burada onu sihirbazlar mânâsına tefsir etmişlerdir. Çünkü kelime batâletden alın-mışdır. Bu kelimenin butlanla da ilgisi vardır. Butlan ise fesâd ve zayi' olmak, demekdir: Şu hâlde sihirbazların yaptıkları bâtıl fiillere bakarak, kendilerine bu isim verilmişdir. Sihirbazlar hak ve hakîkatdan ayrılarak bâtıla saptıkları için Kur'ân-ı Kerîm'i okuyup anlamaya muktedir olamazlar. Bazıları batale kelimesini, batâletden alarak tembeller mânâsına geldiğini söylemişlerdir. Böyleleri Kur'ân-ı Kerîm'i tembelliklerinden dolayı okuyamaz ve mânâsını düşünemezler.

Bir takımları da

«Şüphesiz ki beyânın hakîkaten sihir olanı vardır.» hadîsine bakarak, buradaki sihirbazlardan murâd: beyân sihirbazlarıdır.

Kur'ân-ı Kerîm bunlardan, Kur'ân sûrelerine denk olacak bir sûrecik olsun getirmelerini istemek suretiyle kendilerine meydan okuduğu için onlar Kur'ân-ı Kerîm'i okuyup anlamaya muktedir olamazlar.» demişlerdir.

1912- Bize İshâk b. Mansûr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yezîd b. AhdirabMlı haber verdi.

(Dedi ki): Bize Velîd b. Müslim, Muhammed b. Muhâcir'den, o da Velîd b. Abdirrahmân El-Cüraşî'den, o da Cübeyr b. Nüfeyr'den naklen rivâyet etti.

Dedi ki: Nevvâs b. Sem'ân El - Kilâbî'yi şöyle derken işittim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Kıyâmet gününde Kur'ân ve onunla amel edenler getirilecekler; Kur'ân'ın önünde Bakara ile Âl-i Imrân sûreleri bulunacak.» buyururken işitdim.

Bu iki sûre için Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) uç misâl getirdi ki, ben onları hâlâ unutmadım:

«8u iki sûre sanki iki bulut yahut aralarında bir nûr bulunan iki siyah gölgelik yahut da sahiplerini müdâfa'a eden safbeste kanat germiş iki kuş sürüsü gibi olacakdır.» buyurdular.

«Şark» ve «Şarak»: Ziya ve nûr mânâsına gelir.

Kâdi İyâz ile diğer bâzı ulemâ kelimenin böyle hem (râ)'nın sükûnu hem de fethi ile okunabileceğini rivâyet etmişlerdir. Fakat (Râ)'-nın sükûnu ile okunması hem rivâyet hem de lügat îtîbân ile daha meşhurdur.

Ulemâdan bâzılarının beyânına göre kıyâmet gününde amellere bir şekil ve suret verilerek mizanda tartılacakları gibi Kur'ân-ı Ke-rîm'e de bir suret halk edilerek, o söretle gelecek ve insanlara görüne-cekdir.

Kaadir-i Mutlak Hazretlerinin kudreti her mümkîni îcâda sâlihdir; buna böylece îmân etmek gerekir. Bakara ve Âl-i Imrân sûrelerinin, Kur'ân'ın önünde gelmeleri bu sûrelerin sevaplarının bütün Kur'ân sevabına muâdil olduğuna delildir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm'in en uzun ve ahkâmı en çok olan sûreleri bunlardır. Bu iki sûrenin sevapları hakkında «iki siyah gölgelik...» buyurulması, sevaplarının adetâ bir biri üzerine yığılırcasına çok olduğunu beyân içindir. Bittabi gölge ne kadar koyu olursa, faydası da o nisbetde çok olur. Mezkûr iki siyah gölgenin aralarında nûr bulunması bâzı Şâfiîyye ulemâsının beyânına göre iki gölgeyi biribirinden ayırmak içindir. Fakat başkaları bunlara i'tîrâz etmiş ve: «Gölgenin iki tane olması biribirinden ayrı olmalarını anlatmaya kâfidir. Burada mânâ bu iki gölge son derece kesif ve birbiri üzerine yığılmış oldukları hâlde yine de ziyâya manî olmayacak demekdir.» mutâleasında bulunmuşlardır.