Geri

   

 

 

 

İleri

 

41- Namazda Kur'ân Okumanın ve Kur'anı Öğrenmenin Fazileti Bâbı

1908- Bize Ebû Bekir b. Efaî Şeybe ile Ebû Saîd El-Eşecc rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Vekî', A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Sizden biriniz evine döndüğü zaman orada üç tane iri, semiz, gebe deve bulmasını ister mi?» diye sordu. Bİz:

— Evet! cevâbını verdik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«O hâlde birinizin namazında okuyacağı üç âyet kendisi için iri semiz ve gebeliği belli olmuş üç deveden daha hayırlıdır.» buyurdular.

1909- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Fadl b. Dükeyn, Mûsâ b. Aliyy'den rivâyet etti.

Dedi ki: Babamı, Ukbe-tü'bnü Âmir'den naklen rivâyet ederken dinledim. Ukbe şöyle dedi: Biz sofada iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (dışarı) çıkarak:

«Hanginiz her gün hiç bir günâha girmeden ve akrabalık bağlarını kesmeden Burhân'a yahut Akîk'a gidip, oradan iki tane iri hörgüçlü dişi deve getirmek ister?» diye sordu. Biz:

— Yâ Resûlallahl Bunu (hepimiz) dileriz... dedik. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«O hâlde her birinizin mescide giderek Allah azze ve celle'nin kitabından iki âyet öğrenmesi veya okuması onun için iki dişi deveden daha hayırlıdır. Uç âyet onun için üç deveden, dört âyet dört deveden ve okunacak âyetler kendi sayılarınca develerden daha hayırlıdırlar.» buyurdular.

Halifât: Gebelik müddeti yarıya varmayan develer: demekdir. Müfredi, hılfe'dir. Gebelik müddeti yarıya varanlara, ışâr derler; müfredi uşerâ'dır.

Suffe: Mescid-i Nebevî'nin geri tarafında, ona bitişik Olarak yapılmış bir gölgelikdir. Buna lisânımızda da sofa yahut sundurma denir. Burası fakır muhacirlerin "barındıkları bir yerdi. Bu zevat islâmin misafirleri olup kendilerine ashâb-ı suffe denilirdi. Burada yatarlar, ibâdetle ve Kur'ân okumalak meşgul olurlardı. Geçimlerini tedârik için ormandan odun toplayıp satarlardı. Ekseriyetle vakitlerini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzurunda geçirirlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin tâyin buyurduğu muallimler, bu zevata Kur'ân-ı Ke-rîm öğretir; dînî bilgiler verirdi. Bu suretle yetiştirilen ashâb-ı suffe, yeni müslüman olan kabilelere Kur'ân muallimi olarak gönderilirlerdi. Bu sebeple kendilerine kurrâ denilirdi. Mescid-i Nebevî'nin sofasınada yüzlerce kurrâ bulunurdu. Hafız Ebû Nuaym «Hılyetü’l-Evîiyâ» adlı eserinde ashâb-ı sofadan yüzden fazlasının ismini saymadır. Bunlardan biri de Hazret-i Ebû Hüreyre'dir. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hiç ayrılmaz, onun söylediklerini can kulağı ile dinler ve bellerdi. Hele Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in duasına nail oldukdan sonra her işittiğini taşa yazar gibi beller ol-muşdu. Ashâb-ı kirâm içersinde en ziyâde hadîs rivâyet etmesi bundandır. Kendisine ta'riz yollu çok hadîs rivâyet ettiği insöyliyenlere şu cevâbı vermişdi: «Muhacir kardeşlerimiz çarşıdaki, pazardaki ticâretleri ile, ensâr kardeşlerimiz de bahçelerindeki, tarlalarındaki ziraatları ile ensâr kardeşlerimiz de bahçelerindeki, tarlalarındaki ziraatları ile meşgul olurlarken Ebû Hüreyre boğaz tokluğuna Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanından ayrılmaz; bu suretle onların bulunmadıkları meclislerde hazır bulunur ve onların belleyemediklerini bellerdi.»

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ashâb-ı Suffe'nin maişetleri ile tâlim ve terbiyeleri ile pek yakından alâkadar olur; onları kendi ailesi efradından ileri tutardı. Ashâb-ı Kiram’ın zenginleri de gerek yiyecek gerekse giyecek hususunda ashâb-ı suffeyi görüp gözetirlerdi.

Buthân: Medine'ye yakın bir yerin ismidir. Akîk’de Medîne'de bir vâdîdir. Hadisde hassaten bunların zikredilmesi Medîne'ye en yakını eve pazarı oralarda bulunduğundandır.

Kevmâ': Büyük hörgüçlü deve, demekdir.

Bu hadîsler, Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenip, Öğretmeye teşvik etmektedirler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabını fânî dünyaya değil, bakî olan âhiret kazancına teşvik etmek istemiş: bunu onlara temsil yolu ile anlatmıştır. Yoksa bütün dünya Allahü teâlâ'nın bir âyetine veya bir âyetinin sevabına bedel olamaz.