25- Teravih Demek Olen Keyam-ı Ramazan'a Teşvik Bâbı 1815- Bize, Yahya b. Yahya rivâyet etti. Dedi ki: Mâlik'e, İbn Şihâb'dan dinlediğim, onun da Humeyd b. Abdirrahmân'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Her kim ramazdanda imân ve ihtisâbia gece namazı kılarsa, o kimsenin geçmiş günahları affolunur.» buyurmuşlar. 1816- Bize, Abd b. Humeyd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdürrazzâk haber verdi. (Dedi ki): Bize, Ma'mer, Zührî'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi, Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabına azimetle emretmeksizin ramazanda gece namazına kendilerini teşvik eder ve: «Her kim ramazanda îmân ve ihtisâbia gece namazı kılarsa, o kimsenin geçmiş günahları affolunur.» buyururdu. İşte Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hâl bu merkezde iken vefat etti. Ondan sonra Ebû Bekr'-in hilâfetinde ve Ömer'in hilâfetinin ilk zamanlarında bu iş ayni minval üzere devam etti. 1817- Bana, Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muâz b. Hişâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bana, babam, Yahya b. Ebi Kesir'dan rivâyet etti. Dedi ki: Bize, Ebû Selemete'bnü Abdirrahmân rivâyet etti. Onlara da Ebû Hüreyre rivâyet etmiş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Her kim ramazanda îmân ve ihrisâbla oruç tutarsa, o kimsenin geçmiş günahları affolunur. Ve her kim Kadir Gecesinde îmân ve ihfisâbla namaz kılarsa, o kimsenin de geçmiş günayları affolunur.» buyurmuşlar. 1818- Bana, Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Verkaa', Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Efendimiz: «Her kim Kadir Gecesinde namaz kılar âar (zannederim îmân ve İhti-sâbla ona rastlarsa dedi) o kimseye mağfiret olunur.» buyurmuşlar. Bu hadîsleri Buhârî «îmân» ve «Oruç» bahislerinde, tahrîc ettiği gibi Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce dahi rivâyet etmişlerdir. Rivâyetlerin bâzılarında ramazanın kıyamından, bâzılarında da sıyâmmdan bahsedilmekde ve her ikisi hakkında da: «îmânla ihtisâbla...» tâbirleri kullanılmaktadır. Bu tâbirlerden murâd: «Her kim hak olduğunu tasdik ederek ve riya için değil de Allah'ın rızâsını hesaba katarak namaz kılar ve oruç tutarsa, geçmiş günâhları affolunur.» demekdir. Zîra bazen insan bir şey'in doğru ve hak olduğuna inanarak, onu yapar. Lâkin ihlâs ve. samimiyetle değil riya ve gösteriş için yahut korku v,s. den dolayı yapar, böylesinin sevabı yokdur. İhtisâb: hesaba katmak, Allah rızâsı için yapmak mânâlarına gelir. Ramazanda kaaîm olmanın mânâsı, ramazan gecelerinde namaz kıl-makdır. . Birtakımları bundan murâd teravih namazı olduğunu söylemiş; Bazıları yalnız terâvih'e mahsûs değil, geceleri ne zaman namaz kılınsa bu fazîlet hâsıl olur; demişlerdir. Teravih namazının sünnet olduğunda ulemâ müttefikdir. Yalnız efdal olan hakkında ihtilâf etmişlerdir. İmâm A'zam , İmâm Şafiî ve ekseriyetle şâir Şâfiiyye ulemâsına, İmâm Ahmed b. Hanbel ile Mâlikîlerden İbn Abdilhakem'e göre terâvih'i mescidlerde cemaatla kılmak efdaldır. Netekim Hazret-i Ömer ile diğer ashâb-ı kirâm onu, bu şekilde kılmışlar; müslüman-lar da böyle kılmaya devam etmişlerdir. İmâm Mâlik, İmâm Ebû Yûsuf, Tahâvî ve Şâfiîler ile şâir mezhepler ulemâsından bâzılarına göre terâvîh'i evlerde yalnız kılmak daha faziletlidir. Çünkü Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem): «Farz namaz müstesna olmak üzere namazın en faziletlisi, kişinin evinde kıldığı namazdır.» buyurmuşlardır. Hadîsin oruç rivâyetine göre acaba oruç ismi verilebilecek en az mik-dâr meselâ bir gün tutmakla va'dedilen sevaba nail olunur mu, olunmaz mı? Zahire bakılırsa olunmaz. Çünkü bütün ramazan günlerini oruçla geçirmeyen kimseye örf-ü âdetde oruç tuttu denilmez. Oruç tuttu denilebilmek için bütün ramazan günlerini oruçlu geçirmek icâb eder. Fakat hastalık veya benzen bir sebepden dolayı mâzûr olup da oruç tutmaya niyet ettiği hâlde, tutamıyan kimse hükümde dâhildir.. Yani o kimse, va'd edilen sevaba nail olur. Netekinı bir kimse hastalıkdan dolayı namazını oturarak kılsa, kendisine ayakta kılanlar sevabı verileceğini ulemâ-i kirâm beyân etmişlerdir. Kadir gecesi hakkındaki sevaba nail olmak için ulemâdan bâzılarına göre bütün geceyi ibâdet ve tâatla ihya etmek şart değildir. Yatsının farzını kılmak bile o geceye va'd buyurulan sevaba nail olmaya kâfidir. Fakat zahire bakılırsa o gecenin sevabına nail olabilmek için bütün geceyi ibâdetle ihya etmek şarttır. Bir günün yalnız bir kısmında veya o günün ekserisinde oruç tutmakla bir kimse oruç tutmuş sayılamıyacağı gibi, Kadir gecesinin bir kısmında ibâdet yapmakla dahi, o gece ihya edilmiş sayılamaz. 1819- Bize, Yahya b. Yahya rivâyet etti. Dedi ki: Mâlik'e, İbn Şihâb'dan dinlediğim, onun da Urve'den, onun da Âişe'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gece mescidde namaz kılmış, cemâatda ona uymuşlar. Sonra ertesi gece yine (u şekilde) namaz kılmış. Derken cemâat çoğalmış. Üçüncü yahut dördüncü gece cemâat yine toplanmış. Fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların yanına çıkmamış. Sabahlayınca (cemaata): Yaptığınızı gördüm! Benim için de sizin yanınıza çıkmaya bir mâni yokdu. Yalnız bu namazın, size farz kılınacağından endîşe ettim.» buyurmuşlar. Râvî: «Bu ramazanda idî.» demişdir. 1820- Bana, Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Atdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana, Yûnus b. Yezîd, İbn Şi-hâb'dan naklen haber verdi. Dedi ki: Bana, Urvetü'bnü'z-Zübeyr haber verdi, ona da Âişe haber vermiş ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geceleyin (evden) çıkarak mescidde namaz kılmış. Bâzı kimseler de, onun namazına uyarak namaz kılmışlar. Derken halk bu mes'ele üzerinde lâf etmeye başlamışlar. Bu sebeple evvelkilerden daha çok cemâat toplanmış. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikinci gece dahi mescide çıkmış ve cemâat da ona uyarak namaz kılmışlar. Cemâat (yine) bunun üzerinde lâf etmeye başlamışlar. Derken üçüncü gece mescidin cemâati çoğalmış ama Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine çıkarak cemaata namaz kıldırmış. Dördüncü gece olunca artık rnoscid cemâati almaz olmuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de, cemaata çıkmamış. Bunun üzerine cemâatden bâzı kimseler: namaza! diye seslenmeye başlamışlar. Fakat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine onların yanına çıkmamış. Nihayet sabah namazına çıkmış. Sabah namazını eda edince, cemaata doğru dönmüş; sonra şehâdet getirerek, şöyle buyurmuşlar: «Bundan sonra (malûmunuz olsun ki) akşam ki hâliniz bana gizli kalmış değildir. Lâkin ben gece namazın size farz kılınır da, onu kılamazsanız diye endîşe ettim.» Bu hadisi Buhârî «Kitâbü'l-Cum'a», «Kitâbu't-Teheccüd» ve «Kitâbü's-Siyâm» da muhtelif râvîlerden tahrîc etmişdir. İmâm Ahmed b. Hanbel'in tahrîc ettiği rivâyetde: «Mescid, cemaatla doldu taştı...» denilmişdir. Bu hadîs'in Zeyd b. Satait rivâyetinde: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) mescidde kendişine hasırdan bir hücre yaptı da, orada birkaç gece namaz kıldı. Nihayet cemâat onun yanına toplandılar. Sonra bir gece sesini işitmediler. Ve uyuduğunu zannederek yanlarına çıkması için öksürmeye başladılar. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Yapmakda olduğunuzu gördüğüm fi'liniz devam etmektedir. O derece ki, üzerinize farz olur diye korktum. Farz olursa, onu yapmazsınız. Binâenaleyh ey cemâat! (onu siz) evlerinizde kılın! Çünkü farz namaz müstesna olmak üzere kişinin en faziletli namazı evinde kıldığıdır, buyurdular.» denilmektedir. Hadîsi Ebû Dâvûd dahi tahrîc etmişdir. Rivâyetleri çok ve muhtelifdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cemaata birkaç gece kıldırdığı bu namaz terâvîhdir. Netekim bunu bir rivâyetde Hazret-i. Âişe dahi tasrîh etmişdir. Buradaki rivâyetlerde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cemaata kaçar rek'ât namaz kıldırdığı büdiriîmemişdir. İbn Huzeyme ile İbn Hibbân’ın rivâyet ettikleri Câbir (radıyallahü anh) hadîsinde ramazanda sekiz, rek'ât namaz kıldırdığı, sonra vitir yaptığı bildirilmişdir. Teravih namazının yirmi rek'ât ve cemaatla kılınması Hazret-i Ömer zamanında-kararlaştırılmadır. Bu husûsda Buhârî'nin «Terâvîh» bahsinde İbn Şihâb tarîki ile Abdurrahman b. Abdülkaarî'den şöyle bir haber rivâyet edilmektedir: «Abdurrahman Dedi ki: Ramazanda bir gece Ömerü'bnü’l-Hattâb ile birlikde mescide çıktım. Bir de baktık cemâat darmadağın olmuş. Kimisi yalnız kılıyor; kimisi birkaç kişiye İmâm olmuş namaz kıldırıyor. Bunları görünce Ömer: Aklıma, şöyle bir şey geliyor: Bu cemâati bir İmâmın arkasına toplasam hakîkaten pek güzel bir iş olacak! dedi. Sonra irâde buyurarak cemâati Übeyyü'bnü Kâ'b'ın başına topladı. Sonra başka bir gece yine Ömer'le beraber mescide çıktım. Cemâat İmâmlarına uymuş namaz kılıyorlardı. Ömer, onları görünce: Bu ne güzel bid'at!. dedi. Ve gecenin sonunda terâvîh kılanları kasdederek: Bunu kılmadan uyuyanların (sonrakalkip) kıldıkları ise şimdi kılanlarınkinden daha da güzel! dedi. Cemâat terâvîh'i gecenin evvelinde kılarlardı.» Aynî diyor ki: «Ömer (radıyallahü anh) bu işi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: (Cemaata Kitâbullah'ı en güzel okuyanları İmâm olur...) hadîsi ile âmel ederek yapmadır.» Bir rivâyetde erkeklere Hazret-i Übeyy'in, kadınlara da Temîm–i Dârî (radıyallahü anh)'ın İmâm oldukları bildiriliyor. Bunun ayrı ayrı vakitlerde olması muhtemeldir. Hazret-i Ömer'in başka bir gece mesciddekilerin hâlini teftîş için çıkması gösteriyor ki, kendisi bu cemaata devam etmemişdir. Herhalde onun mezhebi terâvih'in evde ve bilhassa gecenin sonunda kılınması efdal olduğu merkezinde imiş. Ömer (radıyallahü anh)’ın buna bid'at demesi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sünnet olarak kararîaştırmamış olduğundandır. Teravih Hazret-i Ebû Bekir zamanında da cemaatla kılınmamışdı. Yalnız Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu namaza rağbet göstermişdi Bid'at: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında olmayan bir şey'i îcâd etmek demekdir. Ve biri bid'at-ı hasene, diğeri bid'at-ı seyyie olmak üzere başlıca iki nevidir. Sonra bunlarda nevi'lere ayrılmış ve bid'atlar: Vâcib, mendûb, mubah, mekruh ve haram olmak üzere beş kısım olmuşlardır. Meselâ: İlimleri bellemek için tedvin ve mülhidlere delille redd cevabı vermek vacib, mekteb yapmak mendûb çeşitli yemekler ve kıymetli elbise mubahtır. Makruh ile haram bid'a'ta misâl vermeye lüzum yoktur. Onlar malûmdur. Şer'an makbul ve güzel şeylerden sayılabilen bid'atlara bid'at-i hasene; şer'an çirkin sayılanlara da bid'at-i seyyie derler. Ulemâ terâvih'in müstehab olan rek'ât sayısı hakkında ihtilâf etmiş; ortaya bir çok kaviller çıkmişdir. Ezcümle: Bâzılarına göre vitirle beraber kırkbir rekât kılınır. Medîneli'lerin mezhebi, budur. İbn Abdilberr «El-istizkâr» adlı eserinde Esved b. Yezîd'in terâvih'i kırk; vitr'i de yedi rek'ât üzerinden kılardığını rivâyet etmiş, vitir namazının kırk rek'âtda dâhîl olduğunu söylememişdir. Bir takımları terâvih'in otuzsekiz rek'ât olduğunu söylerler. Bu kavil İmâm Mâlik'den nakledilmişdir. Ona göre otuzsekiz rek'ât teravinden sonra İmâm cemaata bir rek'ât da vitir namazı kıldırır. Mâmâfîh İmâm Mâlik'in meşhûr kavline göre -teravih namazı otuzaltı rek'ât olup, üç rek'âtlık vitir namazı da bunda dâhildir. Bazıları -Medîne'lilere göre terâvih'in otuzaltı rek'ât olduğunu söylerler. Ancak üç rek'âtlık vitir namazı bunda dâhil değildir. Vitr'le beraber terâvih'in sayısı otuzdokuz olur. «Teravih» in otuzdört, yirmisekiz, yirmidört ve yirmi rek'ât olduğunu söyliyenler de vardır. Hanefîlere göre terâvih'in rek'ât sayısı yirmidir. Cumhûr-u ulemânın ve İmâm Şafiî ile ekseri fukahânın mezhepleri de budur. Bazıları terâvih'in onaltı rek'ât olduğunu, bir takımları onüç, daha başkaları onbir rek'ât olduğunu söylemişlerdir. 1821- Bize, Muhammed b. Mihrân Er-Râzî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Velîd b. Müslim rivâyet etti. (Dedi fei): Bize, Evzâî rivâyet etti. (Dedi ki): Bana, Abde, Zırr'dân riyâyet etti. Dedi ki: Ben, Übeyyü'bnü Kâ'b'ı anlatırken işittim: (Übeyy'e: Abdullah b. Mes'ûd: Bütün sene gece namazı kılan kimsenin kadir gecesine isabet ettiğini söylüyor, demişlerdi.) Bunun, üzerine Übeyy: «Kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a yemîn ederim ki, kadir gecesi ramazandadır.» dedi, inşaallah diyerek istisna yapmaksızın yemîn etti. Ve: «Vallahi onun hangi gece olduğunu pek âlâ biliyorum. Kadir gecesi; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bize namaz kılmamızı emir buyurduğu gecedir. O da ramazanın yirmiyedinci gününün gecesidir. O gecenin alâmeti, sabahında güneşin ziyâsız olarak bemlıeyaz doğmasıdir.» dedi. 1822- Bize, Muhammedü'bnü'l - Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammedü'bnü Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Şu'be rivâyet etti. Dedi ki: Abdetü'bnü Ebî Lübâbe’yi Zirr b. Hubeyş'den, o da Übeyyü'bnü Kâ'b'dan naklen rivâyet ederken dinledim. Zırr Şöyle dedi: «Übeyy Kadir gecesi hakkında: Vallahi onu ben pek âlâ biliyorum. Benim bildiğine göre o, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bize namaz kılmamızı emrettiği gecedir; o (ramazanın) yirmiyedinci gecesi-dir; dedi.» Ancak Şu'be şu cümlede şekketmişdir: «O, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bize emrettiği gecedir.» Şu'be:«Bu cümleyi bana. Übey'den bir arkadaşım da rivâyet etti.» demişdir. 1823- Bana, Ubeydullah b. Muâz rivâyet etti. (Dedi ki): Bana, babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Şu'be bu îsnâdla, bu hadîsin benzerini rivâyet etti. Yalnız râvî: «Ancak Şu'be şekketmişdir...» cümlesi ile ondan sonrasını zikretmemişdir. Bu hadîs Kadir gecesini, o gecenin zamanını ve alâmetini bildirmektedir. Ulemâ mezkûr gece hakkında ihtilâf etmişlerdir. Bâbımız hadîsine göre «Kadir» gecesi, ramazanın yirmiyedinci gecesidir. Buna kaail olanlar bulunduğu gibi ramazan’ın ilk gecesi, yirmibir, yirmiüç, yirmibeş, yir-midokuzuncu gecesi olduğunu söyleyenler hattâ ramazanın son gecesidir diyenler de bulunmuşdur.' Bazıları sayılan bu tek adedlerin çiftlerinde, bir takımları bütün senede; Bazıları da bütün ramazanda olduğunu söylemişlerdir. İmâm A’zam'a göre «Kadir» gecesi ramazandadır. Yalnız bâzı sene daha evvel, bâzı sene sonra gelebilir. İmâm Ebû Yûsuf'la Muhammed'e göre «Kadir» gecesi yer değiştirmez. Lâkin ne zaman olduğu belli değildir. Bazıları «İmâm Ebû Yûsuf'la Muhammed'e göre «Kadir» gecesi ramazanın yarısından sonra gelir.» demişlerdir. İmâm Şâfiîye göre bu gece ramazanın son on günü içersindedir. Yer değiştirmez ve kıyâmete kadar devam edecekdir. Ebû Bekr-i Râzî: Kadir gecesi aylardan birine mahsûs değildir.» demiş; Hanef ilerin de buna kaail olduğunu söylemiş-dir. Filhakika Kâdıhân: «Ebû Hanîfe'nin meşhur kavline göre «Kadir» gecesi bütün senenin içinde döner. Ve bazen ramazana, bâzan da başka aylara rastlar.» demiştir. Ashâb-ı kirâmdan İbn Mes'ûd ile İbn Abbâs (radıyallahü anhûma)'nm; Tabiînden îkrime ve başkalarının kavileri de budur. Ashâb-ı kirâmdan Abdullah b. Zübeyr'e göre «Kadir gecesi ramazanın onyedinci gecesinde, Ebû Saîd-i Hudrî (radıyallahü anh)'a göre yirmibirinci gecesindedir. İmâm Şafiî'nin mezhebi de budur. Kadir gecesinin Şaban ayının yarısında olduğunu söyliyenler bulunduğu gibi Şîî'ler onun kaldırıldığını iddia etmişlerdir. Bu kavli Ha-nef îler'e nisbet eden olmuşsa da doğru değildir. Rivâyete nazaran Abdullah b. Hanbes şöyle dedi: «Ebû Hüreyre'ye: Halk, «Kadir» gecesinin kaldırıldığını söylüyorlar? dedim: Ebû Hüreyre: Onu söyliyen yalan yapmış; cevâbını verdi.» Kadir gecesinin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında yalnız bir sene olduğunu söyliyenler de bulunmuşdur. Bazıları, «Kadir» gecesinin yalnız bu ümmete mahsûs olduğunu, başka ümmetlerde böyle bir gece bulunmadığını söylemişlerdir. Mâlikî-lerden İbn Habib ile başkaları bu kavli kat'î olarak kabul etmişlerdir. Ayni kavli Cumhûr-u ulemâya nisbet edenler de vardır. Hâsılı «Kadir» gecesi hakkında kırkbeş kadar kavil vardır. Bununla beraber mefhûm-u aded sahîh bir delîl olmadığı için ona itibar yokdur. Binâenaleyh hadîsler arasında münâfaat bulunmamaktadır. Bir rivâyete göre İmâm Şâfiî: «Bence Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine nasıl sorulursa; Öyle cevap verirdi. «Kadir» gecesini filân gecede arayalım mı? diyenlere: Onu filân gecede arayın derdi.» demişdir. Ulemânın ekserisi onun yirmiyedinci ramazan gecesi olduğnu söylemişlerdir. «Kadir» gecesinin sabahında güneşin zıyasız olarak doğmasından murâd - Tybî'nin beyanına göre- güneş doğarken insanın gözüne gelen iplik gibi ince ziyaların görülmemesidir. Bazıları: «Buna sebeb, o gece yeryüzüne ineri sayısız meleklerin kanatları ile güneşin ziyasını örtmeleridir.» demişlerdir. Fakat: «O gecenin nuru güneşin ziyasına galebe çalmışdır.» demeyi daha münasib görenler de vardır. Kadir gecesine âid hadîslerin mühim bir kısmı oruç bahsinde gelecekdir. |