18- Gece Namazını ve Onu Kılmadan Uyuyan Yahut Hasta Olan Kimsenin Hükmünü Cami Olan Bab 1773- Bize, Muhammedü’bnü'l-Müsennâ El-Anezî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Muhammedü'bnü Ebi Adîyy, Saîd'den; o da Katâde'den, o da Zürâra'dan naklen rivâyet etti ki, Sa'dü'bnü Hişâm b. Âmir, Allah yolunda gazaya niyet ederek Medine'ye gelmiş ve Medine'de kendine âid bulunan bir akâr'ı satarak, bedeli ile silâh ve at satın almak, böylece ölünceye kadar Bizanslılara karşı cihâdda bulunmak istemiş. Medine'ye gelince, Medîne'lîlerden bâzı kimselere tesadüf etmiş. Onlar kendisini bu işden nehy etmişler ve ona Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hayâtında altı kişilik bir cemâatin bunu yapmak istediğini fakat Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, onları bundan nehyettiğini ve kendilerine: «Benim şahsımda sizin için güzel bir örnek yokmudur?» buyurduğunu haber vermişler. Onlar, bunu söyleyince Sa'd evvelce boşadiğı karısına ric'at etmiş ve ric'at ettiğine şâhid de getirmiş. Müteakiben İbn Abbâs'a gelerek, ona Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vitir namazını sormuş. İbn'Abbâs: — Ben, sana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vitr'ini yeryüzünde yaşıyanların en iyi bilenini göstereyim mi? demiş; Sa'd: — Kimdir o? diye sormuş. İbn Abbâs: — Âişe'dir. Hemen ona git de sor. Sonra gel de sana verdiği cevâbı bana haber ver!, demiş. (Sâd diyor ki): — Bunun üzerine ben, Âişe'ye gitmek üzere yola çıktım ve Hakîm b. Eflâh'a vararak Âişe'ye beraber gitmek üzere, onu yanıma almak istedim. Hakîm: — Ben, ona yaklaşmam. Çünkü ben, onu şu iki fırka hakkında bir şey soylemekden nehyettim de o, buna razı olmayarak bildiğini işledi... dedi. Ben, Hakime yeminle ısrar ettim. Bunun üzerine (Benimle) geldi. Beraberce Âişe'ye gittik. Ve yanına girmek için izin istedik. Âişe, bize izin verdi; Yanına girdik. Hakîm'i (görünce onu) tanıyarak: — Sen, Hokîm misin? dedi. Hakîm: — Evet. cevâbını verdi. Âişe: — Yanındaki kimdir? dedi; Hakîm: — Sa'dü'bnü Hişâm'dır cevâbını verdi. Âişe: — Hangi Hişâm? dedi. Hakîm ; — Âmir'in oğlu!, dedi. Bunun üzerine Âişe, ona rahmet okudu ve: — Hayırdır inşallah!, dedi. (Râvî Katâde: Hişâm, Uhud harbinde vu-rulmuşdu; demişdir.) (Sa'd diyor ki: Bunun arpacığından ben: — Ey Mü'minlerin annesi! Bana, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ahlâkını anlat!, dedim. Âişe: — Sen, Kur'ân okuyorsun değil mi? dedi. — Evet okuyorum!, dedim. — İşte Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ahlâkı Kur'ân idi. dedi. Bunun üzerine ben kalkmaya davrandım. Ve (bundan sonra) ölünceye kadar kimseye bir şey sormamaya niyet ettim. Sonra aklıma geldi de; — Bana, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gece namazını anlat! dedim; Âişe: — Sen Müzemmil sûresini okuyorsun değilmi? dedi. — Evet okurum! cevâbını verdim; Âişe: — İşte Allah azze ve celle bu sûrenin başında gece namazını farz kıldı. Bunun üzerine Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabı bir sene gece namazına kalktılar. Allah, bu sûrenin sonunu oniki ay semâda tuttu. Nihayet bu sûrenin sonunda tahfifi indirdi de artık gece namazı farzâan sonra kılınan bir nafile oldu... dedi. Ben: — Ey Mü'minlerin annesi! Bana, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vit'rinden haber ver; dedim; Âişe: — Biz, onu misvâkini ve abdest suyunu hazırlardık. Allah da, onu geceleyin ne zaman uyandırmak dilerse, uyandırırdı. Bunu müteâkib misvak tutunur; abdest alır ve dokuz rek'ât namaz kılardı. Bu rekâtların yalnız sekizincisinde oturur da, Allah'ı zikreder; ona hamd eyler ve duada bulunurdu. Sonra selâm vermeden ayağa kalkar, dokuzuncu rek'âtı da kıladı. Sonra oturarak Allah'ı zikreder, ona hamdeyler ve duada bulunurdu Sonra bize işittirecek derecede selâm verirdi. Selâm verdikten sonra oturduğu yerden iki rek'ât namaz kılardı. İşte yavrum bu namaz onbir rek'âtdır. Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yaşlanıp et tutunca vitri yedi rek'ât kılmaya başladı. Bu İki rek'âtı yine eskiden kıldığı gibi kıldı. Böylece bu da dokuz rek'ât oldu yavrucuğum! Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir namazı kıldımı, artık ona devam etmeyi severdi. Şayet kendisine uyku veya bir sızı galebe çalar da, gece namazını kılamazsa (onun yerine) gündüzün oniki rek'ât namaz kılardı Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bütün Kur'ânı bir gecede okuduğunu, bütün bir gece sabaha kadar namaz kıldığım ve Ramazandan başka tam bir ay oruç tuttuğunu bilmiyorum... dedi. Bunun üzerine Ben, İbn Abbâs'a giderek Âişe'nin söylediklerini ona anlattım. İbn Abbâs: — Âişe doğru söylemiş! Ona yaklaşır olsam yahut yanına girip çıkar olsam mutlaka onun yanına gider, bunları onun ağzından dinlerdim, dedi. Ben: — Senin, onun yanına girmezdiğini bilseydim, onun hadîsini sana söylemezdim., dedim. 1774- Bize Muhammedü'bnü'l-Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Muâzü'bnü Hişâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bana, babam, Katâde'den o da Zürâratü'bnü Evfâ'dan, o da Sa'dü'bnü Hişâm'dan naklen rivâyet etti ki, Sa'd karısını boşamış sonra akâr'ını satmak için Medine'ye gitmiş... ve ravi hadisi yukardaki gibi rivâyette bulundu. 1775- Bize, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Muhammedü'bnü Bişr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Saîdü'bnü Ebî Arûbe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Katâde, Zürâratü'bnü Evfâ'dan, o da Sa'd b. Hjşâm'dan naklen rivâyet etti. Sa'd: «Ben, Abdullah b. Abbâs'a giderek, ona vitri sordum.» diyerek hadîsi kıssası ile rivâyet etmişdir. Yalnız bu hadîsde Sa'd: «Âişe, Hişâm kimdi? dedi; Ben: Âmir'in oğludur; dedim, Âişe: Âmir ne iyi adamdı. Uhut gününde vuruldu; dedi.» ibaresini söyle-mişdir. 1776- Bize, İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Râfi', ikisi birden Ab-dürrazâk'dan rivâyet ettiler. (Dedi ki): Bize, Ma'mer, Katâde'den, o da, Zürâratü'bnü Evfâ'dan naklen haber verdi ki, Sa'dü'bnü Hişâm'in bir komşusu varmış, Zürâraya o haber vermiş ki, Sad karısını boşamış. Râvî hadisi Sa'd'in hadîsi ma'nasında rivâyet etmiş. Bu rivâyetde: «Âişe: Hangi Hişâm? dedi; Hakîm: Âmir'in oğlu; cevâbını verdi. Âişe: O, ne iyi adamdı, Uhud harbinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde vu-rulmuşdu; dedi.» ibaresi ile: «Hakîmu'bnü Eflâh: Beri bak! Ben, senin Âişe'nin yanına girmezdiğini bilseydim, onun hadîsini sana söylemezdim; dedi.» ifâdesi vardır. 1777- Bize, Saîdü'bnü Mansûr ile Kuteybetü'bnü Saîd, hep birden Ebû Avâne'den rivâyet ettiler. Saîd, dedi ki: Bize, Ebû Avâne, Katâde'den, o da Zürâratü'bnü Evfâ'dan, o da Sa'dü'bnü Hişâm'dan, o da Âişe’den naklen rivâyet etti ki; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ağrı veya başka sebepte geceleyin gece namazını kılamazsa (onun yerine) gündüz oniki rek'ât namaz kılarmış. 1778- Bize, Aliyyü'bnü Haşrem rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, İsâ —ki İbn Yûnus'dur— Şu'be'den, o da Katâde'den, o da Zürâra'dan, o da Sa'dü'bnü Hişâm-i Ensârî'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. Âişe, Şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir İş yaparsa, onu devam ettirirdi. Geceleyin uyur yahut hasta olursa (kılamadığı gece namazının yerine) gündüzleyîn oniki rek'ât namaz kîlardi.» Âişe, şunu (da) söylemiş: «Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sabaha kadar namaz kıldığını görmedim. Ramazandan gayrı peşi peşine bir ay oruç da tutmuş değildir.» Bu hadîsin siyakından anlaşılıyor ki, Sa'dü'bnü Hişâm Allah rızâ ısiçin ölünceye kadar gazada bulunmaya niyet etmiş. Bu maksad-la karısını da boşamış ve Medîne'de bulunan bir arsasını satarak, bedeli ile fîsebîlillâh çalışanlara tasadduk etmek istemiş. Bu maksadla Medine'ye gelince Medîne Zi'lerden bâzı kimseler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde altı kişilik bir cemâatin ayni şey'i yapmak istediklerini, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in buna râzi olmıyarak kendilerini nehyettiğini söylemişler. O da niyetinden vazgeçerek boşadığı karısına dönmüş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kadınlarını boşayarak, kendilerini hak yolunda mücâhedeye vakfeden altı zâtı nehy buyurması, dünyâda zühd-ü takvâ'nın, kadın boşamakla tehakkuk edemiyeceğine delildir. Sa'd bu mes'eleden sonra Hazret-i İbn Abbâs'a müracaat ederek, ona Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vitir namazını sormuş; o da bu işi yeryüzünde en iyi bilen Hazret-i Âişe'dir; diyerek kendisini Âişe (radıyallahü anha)'ya gondermişdir. Sa'd, ona Hakîm b. Eflâh ile birlikde gitmeyi daha muvafık bularak Hakîm'e müracaat etmiş ise de Hakim: «Âişe, Hazret-i Ali ve Cemel ashabı hakkında bir şey söylememesi hususunda benim, kendisine yaptığım ten-bihi kabul etmedi. Neticede iş harbe müncerr oldu.» diyerek, bu teklifi kabul etmek istememiş; fakat Sa'd yemin ederek ağır basınca daya-namıyarak teklifi kabul etmiş ve beraberce gitmişler. Hadîs-i şerîfde zikri geçen iki şîa'dan murâd Hazret-iAlî tarafdarları ile Cemel ashabıdır. Hazret-i Âişe, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ahlâkının Kur'ân olduğunu söylemişdir. Bu sözden murâd: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Kur'ânla amel ettiğim, onun âdabına temâmiyle uyduğunu anlatmakdır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gece namazı hakkındaki suâle Âişe (radıyallahü anha) bu namazın evvelâ farz kılındığını; bir sene sonra tahfif edilerek nafile hükmünde bırakıldığını bildirmekle cevap vermişdir. Kâdi İyâz diyor ki: «Gece namazının hükmü hususunda ihtilâf edilmişdir. Gece namazı ekseri ulemâya göre herkes hakkında farzdı. Ebherî, farz değil, mendûb olduğunu söylemişdir. Bazıları: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında farz; ümmeti hakkında nafile idi; derler. Farz'dır diyenler, ihtilâf etmişlerdir. Ekserisine göre sonradan farziyeti nesh edilmişdir. Hazret-i Âişe'nin delili de budur... Ulemâdan bir taife farzıyetin bakî olduğuna kaaildirler. Onlara göre, bu hüküm nesh edilmemişdir. Kıyam ismi verilebilecek en az bir mikdâr hattâ bir koyun sağacak kadar müddetde gece namazı kılmakla farz ödenmiş olur.» Fakat Nevevî, Kâdî'nin son sözünü yani bir koyun sağacak kadar müddetde gece namazı kılmakla farzın ödenmesi dâvasının hatâ ve merdût olduğunu söylemişdir. Çünkü beş vakit namazdan başka farz namaz olmadığına keza ümmet hakkında gece namazının nafile olduğuna icmâ-ı ümmet vardır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dokuz rek'ât kıldığı gece namazından murâd ne olduğu yukarıda îzâh edilmişdi. Sa'd'in, Hazret-i İbn Abbâs'a: «Eğer senin Âişe'nin yanına girmediğini bilseydim, onun hadîsini sana söylemezdim.» demesi, Kâdi İyâz'in beyânına göre dargınlığından dolayı onu muâhaze içindir. Âişe (radıyallahü anha) mü'minlerin annesi olduğu hâlde İbn Abbâs Hazretlerinin, onun yanına girmekden çekinmesi evlâdın, anneden kaçması, ona bakmaması mânâsına geleceğinden, onu Hazret-i Âişe'nin yanına girmeye mecbur etmek için kendisini onun hadîsinden mahrum etmek istemişdir. 1779- Bize, Hârûn b. Ma'rûf rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Abdullah b. Vehb rivâyet etti. H. Bana, Ebû't-Tâhir ile Harmele dahi rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb, Yûnus b. Yezîd'den, o da İbn Şihâb'dan, o da Sâib b. Yezîd ile Ubeydullah b. Abdillâh'dan naklen haber verdi. Onlar da Abdurrahmân b. Abdilkaarî'den naklen haber vermişler. Abdurrahmân Şöyle dedi: Ben, Ömeru'bnu'l-Hattâb'i şöyle derken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bir kimse hizbini yahut onun bir cüz'ünü okumadan uyur da, onu sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa, kendisine onu gece okumuş gibi (sevap) yazılır.» buyurdular. Bu hadîs hakkında Dârekutnî istidrâkde bulunmuş ve onu İbn Mübarek ile başkalarının Hazret-i Ömer'e mevkuf olarak rivâyet ettiklerini binâenaleyh hadîsin muallel olduğunu iddia etmişse de, bu iddia doğru değildir. Hadîs hem metnen hem de seneden şahindir. Gerçi Hazret-i Ömer'e mevkuf olarak rivâyet edildiği doğrudur. Fakat ulemâdan bir cemâat, onu merfû olarak da rivâyet etmişlerdir. Kitabımızın başından buraya kadar müteaddid yerlerde gördük ki böyle hem mevkuf hem, merfû olarak rivâyet edilen hadîsler, merfû hükmündedirler. Çünkü mevsuk bir râvînin ziyâdesi makbuldür. Bu husûsda merfû olarak rivâyet edenlerle, mevkuf olarak rivâyet edenlerin sayı itibârı ile biribirinden az veya çok olmalarının da bir te'sîri yokdur. Gece hizbini okuyamıyanların, onu gündüz okudukları takdirde gece okumuş gibi sevap yazılacağı hususunda Kâdi İyâz şunları söy-lamışdır: «Bu, Allah (azze ve celle) tarafından ihsan buyurulan bir fazilettir. Ve gece nafilesinin efdal olduğuna delâlet. eder. Çünkü bu fazilet yalnız uykunun galebe çalmasına karşı ihsan buyurulmuşdur.» «El -Muvattâ.» da şöyle bir hadîs vardır: «Hiç bir kimse yokdur ki, geceleyin uykusu galebe çalarak terkettiği bir gece namazı bulunsun da, o kimseye o namazın ecri yazılmasın. O kimse için uykusu bir sadakadır» Bu hadîs tafdîl hususunda daha sarîhdir. Çünkü kulun hem namazdan hapsedildiğine hem de kendisine sevap yazıldığına delâlet etmektedir. Zîra ecrinden bir şey noksan edilecek olsa, uykusu sadaka değil, bilakis mâni' sayılırdı. |