4- Seferde Hayvan Üzerinde, Hayvanın Döndüğü Tarafa Doğru Nafile Namazı Kılmanın Cevazı Bâbı 1644- Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Ubeydullah, Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Nafile namazını devesi nereye döndürürce, o tarafa doğru kılarmış.» 1645- Bize, bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Ebû Hâlid-i Ahmer, Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Namazda devesi nereye döndürürce oraya doğru kılarmış.» 1646- Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî de rivâyet etti (Dedi ki): Bize Yahya b. Saîd, Abdülmelik b. Ebî Süleyman'dan rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Saîd b. Cübeyr, İbn Ömer'den rivâyet etti. Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Mekke'den, Medine'ye gelirken devesinin üzerinde yüzünün olduğum tarafa doğru namaz kılardı. "Her nereye dönseniz Allah'ın vechi oradadır." Sûre-i Bakara âyet 115. » âyet-i kerimesi onun hakkında nâzil oldu 1647- Bize, bu hadîsi İbn Küreyb de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, İbn Mübarek ile İbn Ebî Zaide haber verdiler. H, Bize İbn Nümeyr de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, babam rivâyet etti. Bunların her biri Abdülmelik'den bu isnâdla, bu hadîsin benzerini rivâyet etmişlerdir. İbn Mübarek ile İbn Ebî Zaide hadîsinde: «Sonra İbn Ömer: (Her nereye dönerseniz, Allah'ın vechi oradadır.) âyet-i kerimesini okudu ve (bu âyet) bunun hakkında nâzil oldu; dedi.» ibaresi vardır. 1648- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. Dedi ki: Mâlik'e, Amr b. Yahya El-Mâzhıî'den dinlediğim, onun da Saîd b. Yesâr'dan, onunda İbn Ömer'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: İbn Ömer: «Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bir merkep üzerinde Hayber'e doğru yönelmiş olduğu hâlde namaz kılarken gördüm.» demiş. 1649- Bize, yine Yahya b. Yahya rivâyet etti. Dedi ki: Mâlik'e, Ebû Bekir b. Ömer b. Abdirrahmân İbn Abdillâh b. Ömer b. Hattâb'dan dinlediğim, onun da Saîd b. Yesâr'dan naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Saîd Şöyle dedi: Ben, İbn Ömer'le beraber Mekke yolunda yürüyordum. Sabah olacağından endişe edince (devemden) inerek vitr'imi kıldım. Sonra ona yetiştim. İbn Ömer, bana: «Nerede kaldın?» diye sordu; ben de: — Sabah olacağından endişe ettim de inerek vitir namazımı kıldım... dedim. Abdullah: — Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de senin için bir örnek yok mu? dedi. Ben: — Hay hay eyvallah!., dedim. Abdullah: — (öyle ise) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vitrini deve üzerinde kılardı.» dedi. 1650- Bize yine Yahya b. Yahya rivâyet etti. Dedi ki: Mâlik'e, Abdullah b. Dinar'dan dinlediğim, onun da İbn Ömer'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: İbn Ömer: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devesinin üzerinde hayvan nereye döndürürse, oraya doğru namaz kılardı» demiş. Abdullah b. Dinar: «Bunu, İbn Ömer de yapardı.» demiş. 1651- Bana Îsâ b. Hammâd El-Mısrî dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys haber verdi. (Dedi ki): Bana İbn’l-Hâd, Abdullah b. Dinar'dan, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivâyet etti ki, İbn Ömer: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vitir namazını hayvanının üzerinde kılardı.» demiş. 1652- Bana Harmeletü'bnu Yahya da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan, o da. Salim b. Abdillâh'dan, o da babasından naklen haber verdi. Şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzü nereye dönerse dönsün hayvanı üzerinde nafile namaz kılar; vitri de onun üzerinde kılardı. Şu kadar var ki hayvanın üzerinde farz namaz kılmazdı.» Bu hadîsi Buhârî «Salât-ı vitir» bahsinde; Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce «namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Hadîsin muhtelif rivâyetleri hayvan üzerinde nafile namaz kılınabileceğine; bu arada vitir namazını dahi hayvan üzerinde kılmanın caiz olduğuna delâlet etmektedir. Hayvan üzerinde nafile namaz kılmak bilittifâk câîzdir. Yalnız Dârakutnî ve başkaları burada râvî Amr b. Yahya'in hatâ ettiğini söylemiş ve; «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in malum olan namazı deve üzerinde idi. Doğrusu merkep üzerinde namaz kılmak Müslim'in de zikrettiği vechle Enes'in yaptığı bir işdir.» demişlerdir. Bu bâbda her mezhebin tafsilâtı vardır. Şöyle ki: 1- Hanefîler'e göre hayvan nereye dönerse namazı o tarafa doğru kılmak mendûbdur. Hayvanın döndüğü tarafı bırakıp da başka tarafa dönmek caiz değildir. Çünkü bunun için bir zaruret yokdur. Hayvan üzerinde namaz kılmak için sefer dahi şart değildir. Mukîm olan bir kimse hiç bir özüm olmadığı hâlde yolcunun namazını kasr etmeye başladığı yere (şehir dışına) çıktığı vakit nafile namazı hayvanın üzerinde kılabilir. Bu namaz îmâ ile kılınır. Namaza niyetlenirken kıbleye karşı dönmek şart değildir. Çünkü namazın kendisi kıbleye dönmeden caiz olunca, kıbleye dönmeden niyet de caizdir. Yalnız kıbleye karşı dönmek imkânı varsa, ona karşı niyetlenmek müstehabdır. Namaza yerde niyetlenen bir kimse, onu hayvan üzerinde tamamlayamaz. Fakat şehir dışında hayvan üzerinde başladığı namazını, şehir içine girdiği vakit de hayvan üzerinde tamamlayabilir. Farz ve vacip namazlar ile sabah namazının sünnet'ini hayvan üzerinde kılmak caiz değildir. Meğer ki kendinin veya hayvanının hırsız yahut yırtıcı hayvan tehlikesine ma'rûz kalması gibi bir zaruret buluna! Hayvan üzerinde namazın sahih olması için hayvanın temiz olması şart değildir. Hayvanın vücûdunda hattâ semeri ile özengisinde necaset bulunması namaza mâni değildir. Yaya giden bir kimsenin yürürken nafile kılması caiz değildir. Namaz kılacağı vakit durması ve namazını; dururken kılması icâb eder. 2- Şâfiîlere göre hayvan üzerinde nafile kılan bir kimse gideceği tarafa doğru namaz kılar. O tarafdan başka yere inhiraf etmesi caiz değildir. Meğer ki, kıble başka taraf da olup da, onun için inhiraf etmiş ola! Aksi takdirde, namazı bozulur. Hayvan üzerinde namaz ancak sefer şartı ile caizdir. Velevki gideceği yer sefer mesafesinden az olsun. Meşakkat yoksa namazı rükû'u ile, sü-cûdu ile kılmak icâb eder. Meşakkat varsa rükû' ve sücûdu îmâ ile yapar. Kıbleye karşı dönmek vâcipdir. Fakat o da meşakkatli ise yalnız iftitâh tekbîrini alırken kıbleye dönmek icâb eder. O da meşakkatli olursa altı şartla kıbleye karşı dönmek ondan sakıt olur. Bu şartlar: a) Sefer'in mubah olması; b) Sefer'in cum'a ezanı işitilmiyecek kadar uzak bir yere yapılması; c) Sefer'in ticâret gibi şer'î bir maksatla yapılması; d) Sefer'in namazdan çıkıncaya kadar devam etmesi, e) Yürüyüşün devam etmesidir. Namaz esnasında istirahat için durmak veya hayvandan inmek, namazı bozar; o namazı yeniden kılmak icâb eder. f) Özürsüz ve ihtiyâç yokken hayvanı mahmuzlamak ve koşturmak gibi fi'l-i kesîr'den (yani namazla alâkası olmayan fazla fiil ve hareketden) sakınmakdir. Zaruret veya ihtiyâç varsa bu gibi fiiller, namaza zarar etmez. Hayvanın üzerinde oturacağı yer temiz olmalıdır. Hayvanın yuları elinde iken hayvan bevleder veya ağzı kanar yahut necaset üzerine basarsa, namazı bozulur. Yuları, elinde değilse bunların, namaza zararı yok-dur. Yolcunun yürürken nafile namaz kılması caizdir. Yol, çamur değilse, namazı rükû'u ile, sücûdu ile kılmak ve bunları yaparken kıbleye dönmek icâb eder. Netekim namaza niyetlenirken ve iki secde arasında otururken dahi kıbleye dönmek lâzımdır. Namazda yalnız kıyam hâlinde, rükû’dan doğrulurken, teşehhüd okurken ve selâm verirken yürür. Kar, çamur veya su içinde yürüyen kimse rükû' ve sücûdunu îmâ ile yapabilir. Yalnız kıbleye dönmesi icâb eder. Yürüyerek namaz kılan kimse kasden necâset üzerine basarsa, namazı bozulur; unutarak basarsa ayağına bulaşıp kalmamak şartı ile, namazı sahîhdir; bulaşırsa namazı bozulur. 3- Mâlikîlere göre sefer mesafesine giden yolcunun hayvanın üzerinde nafile hattâ vitir namazını kılması caizdir. Buna yolcunun namazını kasr etmeye başladığı yerden başlanır. Hayvanın üzerinde tahtırevan veya mihaffe gibi bir şey bulunur da rükû' ve sücûd yapmak mümkün olursa ya ayakta yahut oturarak namazı rükû'u ile; sücûdu ile kalmak İcâb eder. Sefer edeceği tarafa dönmek istikbâl-i kıble yerini tutar. Eşek veya katır gibi bir hayvan üzerinde namaz kılan rükû' ve sûcüdü îmâ ile yapabilir. Fakat îmâ'nın, semer üzerine değil de yere yapılması ve alnının açık bulunması şarttır. îmâ ettiği yerin temiz olması ve keza istikbâl-i kıble şart değildir. Şart olan, gideceği yere dönmesidir. Zaruret yok iken kasden gideceği yer'den başka tarafa dönmek namazı bozar. Bundan yalnız kılbe müstesnadır. Çünkü kıble asıl'dır. Hayvan üzerinde nafile kılan kimsenin mümkünse namaza kıbleye karşı niyetlenmesi mendûbdur. Fakat yaya giden veya sefer mesafesinden daha yakın bir yere niyet eden ve keza hayvana mûtad şekilde binmemiş (meselâ: ters binmiş) olan kimsenin namazı ancak kıble'ye karşı dönerek rükû' ve sücûdunu tam yapmakla sahîh olur. Hayvanın üzerinde nafile kılan kimse, hayvanı kamçılamak, ayağı ile dürtmek ve yularını eliyle tutmak gibi zarurî fiilleri yapabilir. Yalnız konuşamaz ve bakıriamaz. Hayvanın üzerinde namaza niyet eden kimse durur da bulunduğu yerde ikaamete niyet ederse hayvanından inerek yerde rükû' ve sücûd'u ile namazını tamamlar. Sefer hükmüne son veren ikaameti, niyet etmezse, namazım hayvanın üzerinde tamamlar ve kırâeti hafif tutar. Hayvan üzerinde farz namaz kılmak caiz değildir. Yalnız hevdeç gibi bir şey içinde bulunursa kıbleye karşı ayakta durmak, rükû' ve sücûdu yapmak şartı ile namazı sahîh olur. 4- Hanbelîler'e göre mubah olmak şartı ile muayyen bir yere yola çıkan bir yolcunun hayvan üzerinde nafile namaz kılması caizdir. Yaya giden bir kimsenin yürürken nafile kılması dahi böyledir. Hayvan üzerinde kılan kimsenin meşakkatsiz mümkün olduğu takdirde, bütün namazını kıbleye karşı dönerek rükû'u ile; sücûd'u ile kılması icâb eder. Meşakkat varsa bunlardan hiç biri vacip olmaz. Kıbleye karşı döne-miyen, gideceği yer'e doğru kılar. Rükû' ve sücûd'dan birini yapamayan, onu îmâ ile edâ eder. Mümkün olursa secde için rükû'dan daha fazla eğilerek îmâ yapmak gerekir. Yaya giden kimsenin, kıbleye doğru namaza niyetlenmesi ve yine kıbleye doğru rükû' ve secde yapması lâzımdır. Namazın şâir kısımlarını gideceği tarafa doğru dönerek edâ eder. Gerek hayvan üzerinde gerekse yaya giderken, nafile kılan bir kimse, gideceği tarafa doğru dönerek; namazını kılmakda iken hayvanı onu başka tarafa döndürürse yahut kendisi dönse özürü bulunmadığı takdirde namazı mutlak sûretde bâtıl olur. Meğer ki, kıbleye dönmüş ola! Bir Özürden dolayı başka tarafa dönmüş ve örfen çok sayılacak derecede ise namazı bâtıl olur. Aksi takdirde, namazı sahîhdir. Hayvanın temiz olması şart değilse de üzerinde, namaz kılan kimsenin altındaki heybe ve benzeri şeylerin temiz olması şartdır. Muayyen bir yere gitmeyi niyet etmiyen, yahut mekruh veya haram bir sefere çıkan kimseye kıbleye dönmek ve şâir namazın bütün şartlarını yerine getirmek vâcibdir. Sübha'dan murâd: nafile namazıdır. Tesbîh'in hakikati, noksanlıklardan tenzih demekdir. Ancak mecazen tahmîd, temcîd ve sâirede kullanıldığı gibi cüz'i zikir, küllü irâde kabilinden mecâz-ı mürsel olmak üzere nafile namaza da süpha denilir. Âyet-i kerimedeki Allah'ın vechinden murâd, Allah'ın rizâsıdır. 1653- Bize Amr. b. Sevvâd ile Harmele rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb hater verdi. (Dedi ki): Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan, o da Abdullah b. Âmir b. Rabîa'dan naklen haber verdi, ona da babası haber vermiş, ki kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i seferde geceleyin devesinin üzerinde hayvanın döndüğü tarafa doğru nafile namaz kılarken görmüş. Bu hadîsi Buhârî «Taksîru's - Salât» bahsinin bir iki yerinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişdir. Râhile: yolculuğa elverişli dişi deve demekdir. Bâzılarına göre yola ve yük taşımağa elverişli olan erkek deveye dahi «râhile» denilir. Kelime erkek deve hakkında kullanıldığı vakit, sonundaki yuvarlak «tâ» muble-ğa için getirilmiş olur. «Hayvanın döndüğü tarafa doğru...» tâbirinden murâd, kıbleye tesadüf etsin etmesin hayvan nereye dönerse, o tarafa doğru namaz kılardı demekdir. Tirmizî (209-279): «Umûmiyyetle ulemâ bununla amel etmişlerdir. Aralarında hiç bir ihtilâf olduğunu bilmiyoruz. Onlar bir kimsenin devesi üzerinde, hayvanın yüzü kıbleye karşı olsun olmasın, nafile namaz kılmasında bir beis görmezler.» demişdir. Filhakika seferde, hüküm budur. Hazarda ise ihtilâf edilmişdir. Hanefîler'den İmâm Ebû Yûsuf ile Şâfiîler'den Ebû Şaîd-i İstahrî'yeve Zahirî'lere göre hazarda da hayvan üzerinde nafile kılmak caizdir. Şâfiî'lerden Bazıları: «Hazarda hayvan üzerinde nafile namaz kılmak caizdir. Ancak namazın her cüz'ünde kıbleye karşı durmak lâzımdır.» demişlerdir. Yine Şâfiîlerden başka bir kavle göre binek giden kimseye nafile namazı kılmak caiz; yaya giderken caiz değildir. İmâm Ebû Yûsuf la ona muvafakat edenlerin delili buradaki hadîsdir. Çünkü bu hadîsde sarahaten sefer zikre dilmemiştir. İmâm A'zam ile İmâm Muhammed, bunun hazarda caiz olmıyacağına kaaildirler. Delilleri, bundan sonraki bâb'da gelen İbni Ömer (radıyallahü anh) hadîsidir. Çünkü o hadîsde sefer zikredilmişdir. Müslim'in bir rivâyetinde de: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'den, Medîne'ye gelirken hayvanının üzerinde yüzünün baktığı tarafa doğru namaz kılardı.» denilmişdir. 1654- Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Affân b. Müslim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Hemmâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Enes b. Şîrîn rivâyet etti. Dedi ki: Enes b. Mâlik'i Şam'a gittiği vakit (donüşde) karşıladık; onunla Ayn-ı Temir denilen yerde karşılaştık. Kendisini bir merkep üzerinde namaz kılarken gördüm. Yüzü şu tarafa doğru idi (râvî Hemmâm kıblenin soluna işaret etmiş.) Ben, kendisine: «Seni kıbleden başka tarafa doğru namaz kılarken gördüm!» dedim. Enes (radıyallahü anh): «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in böyle yapardığını görmemiş olsaydım, ben de yapmazdım.» cevâbını verdi. Bu hadîsi Buhârî «Kasr-ı Salât» bahsinde tahrîc etmişdir. Müslim'in buradaki rivâyetinde «Şam'a geldiği vakit.» denilmişdir. Buhârî'de ise bunun yerinde: «Şam'dan geldiği vakit.» ifâdesi vardır. Bu sebeple Bazıları Müslim'in rivâyetini vehm ve hatâya hamletmiş; doğrusunun Buhârî rivâyeti olduğunu söylemişlerdir. Çünkü Hazret-i Enes (radıyallahü anh) Haccâc-ı Zâlim'i halîfe Abdülmelik b. Mervân'a şikâyet için Şam'a gitmişti. Şam'dan donüşde halk, kendisini karşılamak üzere Basra'dan çıkmışlar ve Ayn-ı Temir denilen yerde ona tesadüf etmişlerdi. Fakat Nevevî buradaki hatâ iddiasını kabul etmemiş; Müslim'in hemen hemen, bütün nüshalarında aynı şekilde rivâyet edilen bu cümlenin mânâ itibârı ile sahîh olduğunu söylemişdir. Yalnız Hazret-i Enes'in Şam'dan dönüşü herkesçe mâlüm olduğu için Müslim'in rivâyetlerinden hazf edilmişdir. Mânâ şudur: «Biz, Enes (radıyallahü anh)'ı Şam'a gittiğinde, dönerken karşıladık...» Aynî: «Müslim'in sahîh bir nüshasında (Şam'dan geldiği vakit) ibaresini buldum.» diyor. Şu hâlde ibareden ekseri nüshalarda «Min» edatı düşürülmüş olur ki, bu hatâ İmâm Müslim'e değil onun kitabını istinsah eden zevata âiddir. Enes b. Şîrîn'in, Enes b. Mâlik (radıyallahü anh)'a itirazı, «niçin merkep üzerinde bu şekilde namaz kılıyorsun?» diye değil; kıbleye karşı dönmediği içindir. Hazret-i Enes, buna Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den böyle gördüğünü bildirmek sureti ile cevap vermişdir. Gerek bu hadîsden gerekse bundan önce yine bu bâbda geçen -35 numaralı» Yahya hadîsinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in merkep üzerinde nafile namaz kıldığı anlaşılmaktadır. Binâenaleyh «35» numaralı hadîsin râvîlerinden Amr b. Yahyâ'yi hatâya nisbet etmeye bir sebep yokdur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bazen de- «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) seferde öğle'yi geçe bırakır; İkindiyi de vakti geldiği gibi acele kılardı; akşam'ı te'hîr eder; yatsıyı acele kılardı.» deniliyor. Yalnız râvilerinden Muğiratü'bnü Ziyad'ı, Cumhûr-u ulemâ zayıf bulmuş; İbn Maîn ile Ebû Zür'a mevsuk saymışlardır. İbn Abbâs hadîsi, Müslim'dedir. Bu hadisde: «Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebûk gazasında yaptığı bir seferde iki namazı yânî öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı toptan kıldı.» denilmişdir. Râvîlerden Saîd b. Cübeyr diyor ki: «İbn Abbâs'a: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i böyle yapmaya sevk eden nedir?» dedim, İbn Abbâs: «Ümmetine zorluk çıkarmak istemedi.» cevâbını verdi. Üsâmetü'bnü Zeyd hadîsini Tirmizî «El-ilel» nâm eserinde tahrîc etmişdir. Bu hadîs dahi yukarkiler gibi öğle ile ikindinin ve akşamla yatsının birlikte kılındıklarını gösteriyor. Tirmizî: «Ben, bu hadîsi Muhammed'e sordum: «Sahîh olan onun Üsâmetü'bnü Zeyd'e mevkuf bulunmasıdır.» cevâbını verdi.» demektedir. Câbir hadîsini Ebû Dâvûd ile Nesâî tahrîc etmişlerdir. Mezkûr hadîsde beyân edildiğine göre; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'de iken güneş batmış; o da Akşam ile yatsıyı Şerif denilen yerde topdan kılmışdır. İmâm Ahmed'in «Müsned» inde rivâyet ettiği Câbir hadîsinde: Ebû'z-Zübeyr: «Câbir'e, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hiç akşam namazı ile yatsıyı cemî' ederek kıldı mı? diye sordum; Evet Benî Mustalik ile gaza ettiğimiz sene kıldırdı.» cevâbını verdi, dediği rivâyet olunur. Huzeymetü'bnü Sabit hadîsini Taberânî tahrîc etmişdir. Bu hadîsde; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Müzdelife'de akşam namazını üç, yatsıyı iki rek'ât olmak üzere her ikisini bir ikaamet ile kıldırdığı bildirilmektedir. İbn Mes'ûd hadîsini, İbn Ebî Şeybe «Mûsannef» inde tahrîc etmişdir. Ayni hadîsi Tab erânî dahi «El-Kebîr» inde: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) akşam ile yatsı namazlarını cemî ederek kılardı. Berikini vaktin sonuna te'hîr eder; ötekini de vaktinin evvelinde acele kılardı.» şeklinde rivâyet eder. Ebû Eyyûb, Ebû Saîd-i Hudrî ve Ebû Hüreyre (radıyallahü anhûm) hadîsleri de böyledir. Ebû Evyûb hadîsini Buhârî; Ebû Saîd-i Hudrî hadîsini Taberâni; Ebû Hüreyre hadîsini de Bezzâr rivâyet etmişdir. 2- Namazları cem' ederek kılma hususunda İmâmların mezhepleri muhtelifdir. Bazıları bu hadîslerin zahirlerine bakarak, sefer hâlinde Öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı, ikisinden birinin vaktinde toptan kılmaya cevaz vermişlerdir. İmâm Şafiî ile Ahmed b. Hanbel'in ve İshâk'in mezhepleri budur. İbn Battal diyor ki: «Cumhûr-u ulemâ, yolcuya Öğlen ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı mutlak sûretde toptan kılmanın caiz olduğunu söylemişlerdir.» Bu mes'elede altı kavil vardır: a) İbn Battâl'in dediği şekilde cemi' caizdir. Bu şekilde cemî ashâb-ı kirâm'dan:Alî b. Ebî Tâlib, Sa'd b. Ebî Vakkaas, Saîd b. Zeyd, Üsâ metü'bnü Zeyd, Muâz b. Cebel, Ebû Mûse'l-Eş'arî, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Abbâs (radıyallahü anhûm) ile Tabiînden Ata' b. Ebî Rebâh, Tâvûs, Mücâhid, lirime, Câbir b. Zeyd, Rabîatü'r' Rey'y, Ebû'z-Zinâd, Muhammed b. Münkedir ve Saf fân b. Süleym hazerâtından nakledildiği gibi Süfyân-ı Sevrî, İmâm Şafiî, İmâm Ahmed, İshâk, Ebû Sevr, İbn Münzir, Mâlikîl er'den Eşheb gibi İmâmlar da buna kaaildirler. Bu kavil İmâm Mâlik'e bile nisbet olunur. Fakat Hazret-i Mâlik'in meşhur kavline göre cemî sureti ile toptan namaz ancak acele yolculuk zamanında rneşrû' olur. b) İki namazı bir vakitde kılmak sureti ile cemî yapmak ancak acele sefer zamanında caizdir. Bu kavil Üsâmetü'bnü Zeyd ile İbn Ömer (radıyallahü anhûma)'dan rivâyet olunmuşdur. İmâm Mâlik'in meşhur kavli de budur. c) İki namazı cemî sureti ile birden kılmak ancak yol almak istenildiği zaman caizdir. Mâlikîler'den İbn Habîb'in kavli budur. d) İki namazı, bir vakitde kılmak mekrûhdur. İbnü'l-Arabî, bu kavlin Mısırlılar tarafından İmâm Mâlik'den rivâyet edildiğini söyler. e) Cem-i te'hîr caiz; cem-i takdim caiz değildir. İbn Hazm'in kavli budur. Cem-i te'hîr'den murâd, birinci namazı vaktin sonuna bırakmak; ikinciyi de vaktinin evvelinde kılmak sureti ile yapılan cemî'dir. Sonraki namazı evvelki namazın vaktinde kılmak sureti ile yapılan cem'e cem-i takdim derler. dümemişdir. Bu husûsdaki izahat bir iki hadîs sonra (yani Bâbımızın sonunda) verilecektir. |