49 - Nafile Namazda Cemaat Olmanın, Hasır, Seccade Kumaş ve Diğer Temiz Şey'ler Üzerinde Namaz Kılmanın Cevazı Bâbı sinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in davet olunduğu, onun da icabet ederek geldiği ve evvelâ yemek yiyerek, sonra namaz kıldığı zikredilmişdir. Anlaşılıyor ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) her iki dâvetde de ne maksadla çağırıldı ise, işe, ondan başlamışdır. Hazret-i Itbân’ın daveti evinde namaz kılması içindi. Müleyke ise yemeğe davet etmişdi. Onun için Itbân'in evinde evvelâ namaz kılmış sonra sofraya oturmuş; Müleyke'nin evinde evvelâ yemek yemiş; sonra namaz kılmışdır. Yemek mes'elesine gelince: Hazire: Eti ufak ufak parçalar hâlinde suda kaynatarak yapılan yemekdir. Et iyice piştikden sonra üzerine biraz da un serpilerek bulamaç hâline getirilir. Hazîre de mutlaka et bulunmak şartdır. İçinde et olmazsa araplar ona «Asîde» derler. Hazîreyı, başka türlü târîf edenler de olmuşdur. Bu rivâyetde evvelâ «Ama hiç oturmadan eve girdi.» denilmesi az sonra da «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalkarak tekbir aldı.» şeklinde beyânda bulunulması ulemânın ihtilâfına sebep olmuşdur. Bazıları mânâyı düzeltmek için birinci cümledeki «Hattâ» kelimesini «Htne» şeklinde okumuş ve doğrusunun;bu olduğunu iddia etmişdir. Kâdi İyâz (Rahimehulah) doğrusunun «Hîne» değil, «Hattâ» olduğunu söylemişdir. Nitekim Sahîh-i Müslim'in bütün nüshalarında rivâyet «Hattâ» iledir. Buhârî'nin bâzı nüshalarında «Hattâ» bâzılarında «Hine» denilmişdir. Mânâ itibârı ile bunların ikisi de doğrudur. «Hattâ» rivâyetine göre mânâ: «Eve girinceye kadar hiç bir yerde ottirmadı.»; «Hîne» rivâyetine göre ise «Eve girdiği anda oturmadı.» demek olur. Bâbımızın hadîsinde «Namaza kalkarak tekbîr aldı.» denilmesi namazdan evvel oturduğuna işaret etmektedir. Aynı rivâyetde «Hiç oturmadı.» dedikten sonra «Namaza kalkarak...» ifâdesinin kullanılması birbirine münâfi ise de aralarını bulmak için: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hiç bir yerde oturmadan Hazret-i îtbân'in yanına girmiş ve ona: Nerede namaz kılmamı istiyorsun? diye sormuşdur; Ondan sonra oturarak bir parça istirahat etmiş ve kalkarak namaz kılmışdır.» denilebilir. Mahalle halkının oraya toplanmaları, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in teşriflerini duydukları içindir. İçlerinden birisi Mâlik, b. Duhşun'u sormuşdur. Bu zâtın kim olduğu belli değildir. Mâlik’in Duhşun mu yoksa Duhayşin mi dediğini râvî kestirememişdir. Bazıları Mâlik b. Duhşun'u soranın bizzat Itbân b. Mâlik olduğunu söylemişlerdir. Hattâ bu kavil İbn Abdil-Berr'e bile nisbet edilmişdir. Fakat doğru değildir. Çünkü İbn Abdi’l-Berr: «Mâlik b. Duhşûn'dan nifak sâdır olması sahih değildir. Onun tertemiz bir müslüman olması bu ithamı mene-decek derecede zahirdir. Mâlik'in Bedir gazasına iştiraki hususunda ihtilâf yokdur. Süheyl b. Amr'ı esîr eden de odur.» demiş sonra onun hakkında ileri geri söz edenlere Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «Bu zât Bedir gazasına iştirak etmedi mi?» buyurduğunu Hazret-i Ebû Hüreyre'den güzel bir isnâdla rivâyet etmişdir. İbn İshâk'in «El - Megazî» de beyân ettiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mâlik b. Duhşun ile Ma'n b. Duhşun ile Ma'n b. Adiy'yi «Dırar» mescidini yakmağa göndermiş, onlar da bu vazifeyi görmüşlerdir. Bütün bunlar gösterir ki . Hazret-i Mâlik b. Duhşun nifak töhmetinden berî'dir. Gerçi onun hakkında münafık diyen zât: «Biz onun münafıklara hep böyle yüz verdiğini ve onlara karşı hayırhâhlığını görüyoruz.» demişse de ihtimâl o, bunu bir özürden dolayı yapmışdır. Yahut bu sözü zahire bakarak söylemişdir. Ondan dolayı da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Allah kendinin rizâsını dileyerek Lâ ilahe illallah diyen kimseyi cehenneme haram kılmısdır.» buyurarak bu sözü reddetmişdir. Hazret-i Mâlik'i itham eden zâtın sözünden maksadı küfür nifakından başka bir şey de olabilir, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, ona mukabil: «Bu zât hakkında böyle söz söyleme ilâh...» buyurması Hazret-i Mâlik'in münafık olmadığına en güzel şehâdettir. Kelime-i şehâdet getiren bir kimseye Allahü teâlâ'nın cehennemi haram etmesi «Onu ebedi olarak cehennemde bırakmaz.» manasınadır. Zîra kelime-i tevhidi getiren âsi mü'minlerin cehennemde azap olunacağı birçok deüleerle sabit olmuşdur. İbn Tîn'e göre bu cümlenin mânâsı: «Af edildiği ve ibâdetleri kabul buyurulduğu takdirde cehenneme girmeyecekdir.» demekdir. Yahut cehennem ateşinden murâd kâfirlere mahsûs olan ateşdir. Filhakika onların ateşi mü'minlere haramdır. Zîra Dâvûdî'nin beyânına göre, cehennem ateşi yedi derekeye ayrılmışdır. Münafıklar ve îblîs ile Hazret-i Âdem'in kardeş kaatili oğlu en alt derekede yanacaklardır. İbn Şihâb bu hadîsin doğru olup olmadığını Tâbiîn'in mevsuk râvîlerinden Husayn b. Muhammed'e sormuş, o da tasdik etmişdir. Kirmanı diyor ki: «Hadîsin râvîsi Mahmud b. Rabî' âdil bir zât olduğu hâlde acaba İbn Şihâb, Zührî bu hadîsi başkalarına sormaya neden lüzum görmüştür? dersen: 1531- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. Dedi ki: Mâlik'e, İs-hâk b. Abdillâh b. Ebi Tâlha'dan dinlediğim, onun da Enes b. Mâlik'den rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Enes'in anne annesi Müleyke, kendi yaptığı bir yemeğe Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i davet etmiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem). de o yemekden yemiş; sonra: «Haydi kalkın da size namaz kıldırayım!» buyurmuşlar. Enes Dedi ki: «Bunun üzerine ben kalkarak çok kullanılmakdan kararmış bir hasırımızı getirmeğe gittim ve onun üzerine biraz su serptim. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun üzerine namaza durdu. Yetim ile ben de arkasına safı olduk. Kocakarı da arkamıza durdu. (Böylece) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize iki rek'ât namaz kıldırdı. Sonra çekildi gitti.» Bu hadîsi Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî «Namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Nevevî'ye göre Hazret-i Müleyke, Enes (radıyallahü anh)’in annesi, râvî İshâk’ın ninesidir. Çünkü İshâk, Hazret-i Enesin anne bir kardeşinin oğludur. Bazıları Hazret-i Müleyke'nin hakîkaten Enes (radıyallahü anh)’in ninesi olduğunu söylerler. Cumhûr'a göre mezkûr kadının ismi Müleyke'dir. Kâdî İyâz «Melike» okunacağını bâzı ulemâdan nakletmişdir. Fakat bu ikinci kavil için Nevevî: «Garîb, zaîf ve merdûddur.» demektedir. Hadîs-i şerif de. zikri geçen yetîm'den murâd: Dumeyr b. Sa'd El - Himyerî; kocakarıdan maksad da Hazret-i Enes'in annesi Ümmü Süleyman (radıyallahü anha)'dır. Hazret-i Dumeyr, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in âzâdlı kölesi idi. 1532- Bize Şeybân b. Ferrûh ile Ebû'r - Rabî', ikisi birden Abdülvâris'den rivâyet ettiler. Şeybân dedi ki: Bize Âbdülvâris, Ebû't - Tayyâh'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) insanların en güzel ahlâklısı idi. Bazen kendileri bizim evde iken namaz vakti gelirdi. Hemen altındaki yaygının temizlenmesini emreder; yaygı süpürtilürdü. Sonra Üzerine su serpilir di; daha sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) İmâm olur; biz de arkasına durarak bize namaz kıldırıldı.» Enes'lerin yaygısı hurma yaprağradanmış. Bazıları bu rivâyetlerdeki su serpmeyi, yaygı pis olduğu takdirde yıkamak mânâsına, almışlardır, pisliğinde şüphe edildiği sûretde ise ya Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gönlü olsun diye yahut şüpheyi gidermek için üzerine su serpmiştir derler. Çünkü Hazret-i Enes lerin evinde memeden henüz ayrılmış küçük Ebû Umeyr vardı. Ebû Umeyr bazen o yaygının üzerinde otururdu. Bu çocuk Hazret-i Enes'in anne bir kardeşi idi. 1533- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hâşim b. El-Kâsım rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süleyman, Sâbit'den, o da Enes'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza girdi. Evde ben, annem ve teyzem Ümmü Haram’dan Uşka kimse yoktu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Kalkın size namaz kıldırayım!» buyurdu. (Bu teklif namaz vakti dışında idi) Bize namaz kıldırdı. Bir adam sâbit'e: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Enes'i nereye durdurmuş? diye sormuş. Sabit: Onu sağ tarafına durdurmuş; demiş. Enes Dedi ki: Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize, hâne halkına, bütün dünyâ ve âhiret hayırlarını dua etti. Annem: — Yâ Resûlüllah! Bu senin hizmetkârcığındır. Allâha onun için duâ et!» dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim için bütün hayırları duâ etti. Bana yaptığı duâ'nın sonu şöyle demek oldu: «Yâ Rabbî, bunun malını ve zürriyetini çoğalt, ve kendisine bu husûs-da bereket ihsan eyle!» 1534- Bize Ubeydullah b. Muâz rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Abdullah b. Muhtardan naklet rivâyet etti, o da Mûsa b. Enes'i, Enes b. Malik'den naklen rivâyet ederken dinlemiş. Enes'in rivâyetine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Enes ile annesine yahut teyzesine namaz kıldırmış, Enes: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni sağ tarafına, kadını da arkamıza durdurdu.» demiş. 1535- Bize bu hadîsi Muhammed b. El-Müsennâ da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. H. Bu hadîsi bana Züheyr b. Harb dahi rivâyet etti. Dedi ki: Bize Abdurrahmân (yani İbn Mehdi) rivâyet etti. Dedi ki: Bize Şu'be bu isnâdla rivâyet etti. Bu hadîsler başka bir gün geçen bir vak'aya âiddirler. Bunlarda ziyâde olarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Enes ailesine hayır duada bulunduğu, bilhassa Hazret-i Enes'in annesi Ümmü Süleym (radıyallahü anha)'nın ricası üzerine hassaten Enes (radıyallahü anha)'a hayır duada bulunduğu; duasını: «Yâ Rabbî bunun malını ve zürriyetini çoğalt! Kendisine bu bâbda bereket ihsan eyle» cümleleri ile bitirdiği beyân ediliyor. Hak Teâlâ Hazretleri, Resûl-i Zlşan'ının duasını kabul buyurmuş; Enes (radıyallahü anh)’in hanesinde o günden sonra dillere destan olacak derecede bir bereket çağlamışdır. Bu hadîsin şerhi «Kitâbü't - Tahâre» nın başlarında geçmişdir. 1536- Bize Yahya b. Yahya Et -Temimi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hâlid b. Abdillâh haber verdi. H. Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyt etti. Dedi ki: Bize Abbâd b. Avvâm rivâyet etti. Bunların ikisi de Şeybânî'den, o da Abdullah b. Şeddâd'dan naklen rivâyet etmişler. Abdullah Şöyle dedi: Bana Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcesi Meymûne rivâyet etti ve: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kılar; ben de onun hizasında bulunurdum. Bazen secde ettiğinde elbisesi bana dokunurdu. Küçük bir seccade üzerinde namaz kılardı.» dedi. 1537- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet etti. Bunlar hep birden A'meş'den rivâyet etmişlerdir. H. Bana Süveyd b. Said rivâyet etti. Dedi ki: Bize Ali b. Müshir rivâyet etti. Bunlar hep birden A'meş'ten rivâyet etmişlerdir. H. Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize İsâ b. Yûnus haber verdi. (Dedi ki): Bize A'meş, Ebû Süfyân'dan, o da Câbir'den naklen rivâyet etti. Dedi ki: Bize Ebû Saîd-i Hudrî rivâyet etti, ki kendisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına girmiş de, onu bir hasır üzerinde namaz kılar; secde ederken bulmuş. Hazret-i Meymûne hadisini Buhârî «Taharet» ve «Namaz» bahislerinde; Ebû Dâvûd Ue İbn Mâce dahi «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Humra: Hurma yapraklarından yapılan ve iplikle örülen bir nevi' küçük seccadedir. İnsan boyu kadar uzun olursa, ona hasır derler. İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan rivâyet edilen bir hadîsde: «Bir fare fitil çekerek geldi. Fitili Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Önüne; onun oturduğu humranm üzerine bıraktı. Böylece humradan dirhem mikdârı bir yer yandı.» denilmektedir. Bundan, büyük seccadeye de humra denilebileceği anlaşılır. |