48- Bir Özürden Dolayı Cemaata Gitmemek İçin Ruhsat Bâbı 1528- Bana Harmeletü'bnü Yahya Et - Tücîbî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yunus, İbni Şihâb’dan naklen haber verdi, ona da Mahmut b. Rabî El-Ensarî rivâyet etmiş 1529- Bize Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd, ikisi birden Abdürrezzâk'dan rivâyet ettiler. Dedi ki: Bize Ma'mer, Zührî'den naklen haber verdi. Dedi ki: Bana Mahmud b. Rabî', İtbân b. Mâlik'den rivâyet etti. İtbân; «Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldim...» demiş. Râvî hadisi, Yûnus'un hadîsi mânasında rivâyet etmiş. Şu kadar var ki o: «Bir adam: Mâlikü'bnü'd - Dühşun yahut Dühayşin nerede? dedi.» demiş ve hadîse şunları ziyâde etmiş: «Mahmud dedi ki: Ben bu hadisi, içlerinde Ebû Eyyûb El-Ensârî de bulunan birkaç kişiye rivâyet ettim. Ebû Eyyûb bu senin söylediğini Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in söylemiş olacağını zannetmem; dedi. Bunun üzerine ben: Eğer Itban'ın yanına dönersem, bunu ona (tekrar) soracağıma yemin ettim. Ve hemen Itbân’ın yanına döndüm, onu, gözleri görmez olmuş; çok yaşlı bir ihtiyar olarak buldum. Hâla kavminin İmâmı idi. Yanıbaşına oturarak bu hadisi, ona sordum. Onu bana ilk defa nasıl rivâyet ettiyse öylece rivâyetde bulundu.» Zührî Dedi ki: «Bundan sonra bir çok farzlar ve başka şeyler nâzil oldu ki işin artık onlara dayandığını görüyoruz. İmdi kimin aldanmamak elinden geliyorsa aldanmasın!» Ben de derim ki: Yâ hadîsin sübûtu kuvvet bulsun da kalbi iyice yatışsın diye yahut mürsel rivâyet ettiği veya hadîsi çocukluğunda bellemiş olduğu için sormuşdur. Çocukluğunda hadîs belleyen bir kimsenin sonra o hadîsi rivâyet edip, edemiyeceği ihtilaflı bir mes'eledir.» Serât kelimesi bâzılarına göre zengin mânasına gelen serî'nin, cem’idir. İmâm Sîbeveyh bu kelimenin cemi' değil ism-i cemi' olduğunu söylemişdir. Bazıları mezkûr kelimenin «İleri gelir.» mânâsında kullanıldığını söylerler. Bâbımızın Mahmud b. Rabî' hadîsinde zikri geçen Ceşîşe’den murâd, bulgurdan yapılan bir nevi' yemekdir. Bu yemeği yapmak iç;n evvelâ bulgur kaynatılarak kurutulur; sonra öğütülerek ondan yemek yapılmış. 1530- Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Velid b. Müslim, Evzaî'den naklen haber verdi. Dedi ki: Bana Zührî, Mahmud b. Babî'dan rivâyet etti. Dedi ki: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bizim evde bir kovadan ağzına su alın püskürttüğünü pek âla hatırlıyorum. Mahmud Şöyle dedi: İşte bana Itbân b. Mâlik rivâyet etti. Itbân dedi ki: «Ben: Tâ Resûlüllah! Benim gözlerim fenalaştı; dedim...» Râvî hadisi: «Bize iki rek'ât namaz kıldırdı. Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i kendileri için yaptığımız bir ceşîşeyi yemeye alıkoyduk.» cümlesine kadar rivâyet etmiş; Yûnusla, Ma'mer'in hadisin sonuna yaptıkları ziyâdeyi söylememiştir. Itbân hadisini Buhârî kimi muhtasar, kimi mufassal olmak üzere kitabının on'dan fazla yerinde, tahrîe etmişdir. Bunlar: «Kitâbü'r -Rikaak», «İstitâbetül - Mürteddîn», «El - Megâzİ» ve «Et'ime» bahislerindedir. Hadîsi, Müslim dahi bir kaç yerde; Nesâî «Namaz» bahsinde ve başka yerlerde; İbn Mâce «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîe etmişlerdir. Mahmud b. Rabî' hadîsini Buhârî «Ezan» bahsinde tahrîe etmişdir. Itbân hadîsinde: «Itbân b. Mâlik» diye başlıyan ve «Itbân dedi ki» cümlesine kadar devam eden kısım râvî Mahmud b. Rabî'in sözüdür. Zahirine bakılırsa hadîsin o mikdârı mürseldir. Nete-kim Kirmânî mürsel olduğunu söylemişdir. Çünkü Mahmûd'un hadîsi, Itbân'dan dinlediği cezmen ifâde edilmediği gibi vak'ayı gözüyle gördüğüne dâir de bir kayıt yokdur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefâtında Mahmud, küçük çocukmuş. Ancak Buhârî'nin bir rivâyetinde Mahmud'un, Itbân b. Mâlik’den dinlediği tasrîh edilmişdir. Evzâî'nin, İbn Şihâb'dan rivâyetinde dahi Itbân'dan dinlediği sarahaten zikredürnişdir. Binaenaleyh hadîsin bu kısmı da sahâbinin, sahâbîden rivâyeti kabilinden olur. «Itban dedi ki» sözü rivâyet uzun sürdüğü için Mahmud tarafından tekrar edilmişdir. Ulemâ bu hadîsde olduğu gibi «Bize filân rivâyet etti ki, filân Şöyle dedi...» şeklindeki hadîs rivâyeti hakkında da ihtilâf etmişlerdir. İmâm Ahmed ile ulemâdan bir cemaata göre bu tarzda rivâyet edilen hadîs munkatı' sayılır. Meğer ki râvînin şeyhîn-dan işittiği sübût bula! Cumhûr'a göre böyle -Enne» ile yapılan rivâyet «An» edatı ile yapılan rivâyet gibidir. Binâenaleyh râvînin müdellis olmaması ve esah kavle göre şeyhiyle görüşmüş bulunması şartı ile o rivâyet şeyhinden işittiğine hamlolumır. Hazret-i Itbân'in Bedir harbine iştirak eden Ensâr-ı Kirâm'dan olduğu söylendiğine göre evvelâ ashâbdan olduğunu kayda lüzum yoksa da râvî bu cümleyi, rivâyetini takviye, Itbân (radıyallahü anh)'an hörmet ve ta'zîm ve onunla iftihar için"zikretmişdir. Yoksa Hazret-i Itbân'ın Bedir gazasına iştirak eden ashâb-ı kirâmdan olduğu herkesçe malum ve meşhurdur. Yahut Mahmûd b. Rabî' bu uzun tarifi onu bilmiyenlere anlatmak için yapmışdır. Buradaki rivâyetde Hazret-i Itbân'in bizzat Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldiği bildiriliyor. Müslim'in diğer rivâyetinden ise Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e haber gönderdiği anlaşüıyorsa da iki rivâyet arasında münâfât yökdur. Zîra bir defa kendi gitmesi başka bir defa da hatırlatmak için birisini göndermiş olması mümkündür. Hazret-i Itbân'in: «Ya Resûlallah! Gözlerim seçmez oldu.» demesi gözlerinin tamâmiyle görmez olduğu yahut zayıfladığı mânâlarına gelebilir. Müslim'in bir rivâyetinde: «Görmem fenalaştı.»; başka bir rivâyetinde: «Gözüme bir şey ârız oldu.» dediği bildirilmişdir ki, bunlardan, onun tamâmiyle âmâ olmadığı anlaşılırsa da Buhârî'nin bir rivâyetinde: «Itbân â'mâ olduğu hâlde kavmine İmâmlık yapıyordu.» denilmiş ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hâlini arz ederken, ben: «Gözün görmeyen bir adamım.» dediği zikredilmişdir. Mamafih Hazret-i Itbân'in yine de yüzdeyüz âmâ olmaması; gözleri pek az gördüğü için kendisine âmâ demiş olması mümkündür. Itbân (radıyallahü anh) Peygamber Efendimizi evine Cum'a günü davet etmiş; o bu davete ertesi gün icabet buyurmuşdur. Bu rivâyetde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in maiyyetinde yalnız Ebû Bekir (radıyallahü anh)’in bulunduğu bildirilmişdir. Başka bir rivâyette ise Ebû Bekir ile Ömer (radıyallahü anhûma)'nın. ikisi zikredilmektedir. Müslim'in, Hazret-i Enes tarîki ile Itbân'dan rivâyet ettiği bir hadîsde Itbân (radıyallahü anh) ın: «Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Allah'ın dilediği kadar ashabı geldiler.» dediği görülmektedir. Bu rivâyetlerin arasını bulmak için: «Yolda çıkarken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında yalnız Hazret-i Ebû Bekir varmışdır. Az sonra Ömer (radıyallahü anh) île diğer ashâb da onlara iltihâk ederek beraberce gitmişlerdir.» denilir. Bu davette Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in evvelâ namaz kıldığı, sonra yemek yediği bildiriliyor. Hâlbuki Müleyke hadîki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Bedir gazasına iştirak eden ashabından ve Ensâr'dan İtbân b. Mâlik, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: «Ya Resûlallah! gözlerim seçmez oldu. Hâlbuki kavmime namaz kıldıran ben'im. Yağmurlar yağdığı zaman kavmimle aramızda bulunan dere akıyor; ben de onların mescidine gidip kendilerine namaz kıldıramıyorum. Ya Resûlallah! Dilerim ki evime gelerek bir yerde namaz kılasın! Ben de o yeri namazgah yapayım!» demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «İnşaallah bunu yaparım.» buyurmuşlar. İtbân Dedi ki: «Ertesi gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Ebû Bekr-i Sıddîk gün yükseldiği vakit bana geldiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) izin istedi; kendilerine izin verdim. Ama o hiç oturmadan eve girdi, sonra: «Evinin neresinde namaz kılmamı istiyorsun?» dedi. Ben, evin bir köşesini işaret ettim. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza kalkarak tekbir aldı. Biz de onun arkasına durduk. Bize iki rek'ât namaz kıldırdı. Sonra selâm verdi. Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i kendileri için hazırladığımız bir nazireyi yemeye alıkoyduk. Derken o mahallenin erkeklerinden bir gurup etrafımızı çevirdiler. Bu suretle evde bir hayli adamlar toplandı. İçlerinden biri: «Mâlik b. Ed-Duhşun nerede?» diye sordu, diğer biri: «O münâfıkdır: Allâh ve Resûlünü sevmez.» cevâbını verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Onun hakkında böyle şey söyleme! Görmüyormusun ki Allah'dan başka hiç bir ilâh yokdur; diyor ve bununla Allah'ın rızâsını istiyor!» buyurdu. Ashâb: «Allah ve Resûlü bilir.» dediler. (Münafık diyen zât) Biz onun münafıklara hep böyle yüz verdiğini ve onlara karşı hayrıhâhlığını görüyoruz dedi. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Çünkü Allah (Lâ ilahe illallah) diyerek bununla Allah'ın rızâsını dileyen bir kimseyi cehenneme haram kılmışdır.» buyurdular. İbn Şihâb Dedi ki: «Sonra ben, Benî Salimden ve onların ileri gelenlerinden biri olan Husayn b. Muhammed El - Ensârî'ye Mahmud b. Rabî' hadîsim sordum da, o da bu hususta onu tasdik etti.» |