42- Namazı Muhtar Olan Vaktinden Geri Bırakmanın Keraheti ve İmâm Namazı Te'hir Ettiği Zaman Cemaatin Ne Yapacağı Bâbı 1497- Bize Halef b. Hîşâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd b. Zeyd rivâyet etti. H. Bana Ebû'r - Rabi' Ez - Zehrânî ile Ebû Kâmil El - Cahderî de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Hammâd, Ebû îmrân El - Cevnî'den, o da Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebû Zerr'den naklen rivâyet etti. Ebû Zerr Şöyle dedi: Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Sana namazı vaktinden geri bırakan yahut vaktinden (çıkararak) namazı öldüren emirler, âmir olunca acaba hâlin nice olacak?» buyurdular. Ben: — Bana ne emir buyurursun dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Namazı vaktinde kıl! Eğer ona o emirlerle birlikde yetişirsen tekrar kili Çünkü bu senin için nafile olur.» buyurdu. Halef: «Vaktinden» sözünü zikretmedi. 1498- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ca'ler b. Süleyman, Ebû İmrân El- Cevnî'den, o da Abdullah b. Sâmit'den, o da - Ebû Zerr'den naklen haber verdi. Ebû Zerr Şöyle dedi: Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Yâ Ebâ Zerr! Hiç şüphe yok ki benden sonra namazı öldüren bir lakım emirler gelecekdir. Ama sen namazı vaktinde kıl! Eğer vakti içinde o namazı (tekrar) kılarsan bu senin için nafile olmuş olur; tekrar kılamazsan sen namazını ihraz etmiş olursun.» buyurdular. 1499- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. İdrîs, Şu'be'den, o da Ebû İmrân'dan, o da Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebû Zerr'den naklen rivâyet etti. Ebû Zerr Şöyle dedi: Halîlim, bana (basımdaki âmirim) elleri ayakları kesilmiş bir köle de olsa (onu) dinleyip, kendisine itaat etmemi ve namazı vaktinde kılmamı tavsiye buyurdu. (Şunu da ilâve etti): «Eğer cemaata namazlarını kıldıkdan sonra yetişirsen, sen namazını ihraz etmiş olursun. Böyle olmaz da onların namazına yetişirsen bu, senin için bir nafile olur.» 1500- Bana Yahya b. Habîb El-Harisi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hâlid b. EL - Haris rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Büdeyl'deri rivâyet etti. Dedi ki: Ben Ebû'l - Aliye'yi, Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebû Zerr'den naklen rivâyet ederken işittim. Ebû Zerr Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) uyluğuma vurarak: «Namazı vaktinden geri bırakan bir kavmin içinde kaldığın zaman acep hâlin nasıl olacak?» buyurdu. Ebû Zerr: — Sen ne buyurursun? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Namazı vaktinde kıl! sonra işine git! Şayet sen mescidde iken namaza ikaamet getirilirse, sen de kıl!» buyurdular. 1501- Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İsmail b. İbrâhîm Eyyûb'dan, o da Ebû'l - Aliye El - Berrâ'dan, naklen rivâyet etti. Dedi ki: İbn Ziyâd namazı te'hir etti. Bunun üzerine Abdullah b. Sâmit bana geldi. Kendisine bir sandalye takdim ettim. Üzerine oturdu. Müteakiben İbn Ziyâd'ın yaptığını ona anlattım. Dudağını ısırarak uyluğuma vurdu; Ve şunları söyledi: Senin bana sorduğun gibi, ben de Ebû Zerr'c sordum. Senin uyluğuna vurduğum gibi, o da benim uylu-n ğuma vurdu ve: Senin bana sorduğun gibi, ben de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sordum, o da senin uyluğuna vurduğum gibi benim uyluğuma vurdu ve: «Namazı vaktinde kıl! Eğer sen cemaatla beraberken namaz vakti gelirse yine kıl! Ben bu namazı kıldım tekrar kılmam deme!» buyurdular 1502- Bize Âsim b. Nasr Et-Teymî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hâlid b. El - Haris rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Şu'be, Ebû Neâme'den, o da Abdullah b. Sâmit'den, o da Ebû Zerr'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Namazı vaktinden te'hîr eden bir kavmin İçinde kaldığın vakit acep hâlin (yahut acep hâliniz) ne olacak? Ama sen namazı vaktinde kıl! Sonra o namaza (tekrar) ikaamet getirilirse cemaatla beraber yine kili Çünkü namaz hayır ziyâdesidir.» buyurdular. 1503- Bana Ebû Gassân El - Mismaî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muâz — ki İbn Hişâm'dir — rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam, Matar'dan, o da Ebû'l - Âliye El - Berrâ'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Abdullah b. Sâmit'e: «Biz cum'a günü namazı bir takım emirlerin arkasında kılıyoruz. Onlar da namazı te'hîr ediyorlar.» dedim. Abdullah uyluğuma öyle bir vurdu ki canımı yaktı ve: — Ben bu mes'eleyi Ebû Zerr'e sordum, o da benim uyluğuma vurarak: Ben bu mes'eleyi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sordum da: «Namazı vaktinde kılın! Cemaatla beraber kılacağınız namazı da nafile yapın!» buyurdular; dedi. Abdullah da: «Bana anlatıldığına göre Nebiyyullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Zerr'in uyluğuna vurmuş.» demiş. Namazı öldürmekden murâd: Te'hîr etmek, onu canı çıkmış ceset gibi bırakmakdır. Te'hîr'den murâd da muhtar olan vaktinde kılmamakdır. Tamâmiyle kılmadan vaktini geçirmek değildir. Çünkü gelmiş geçmiş ümerâdan nakledilen haberler onların namaz vaktini geçirmediklerini, ancak namazı muhtar olan vaktinde kılmayıp vaktin sonuna doğru geciktirdiklerini göstermektedir. Namazı ihrâz'dan murâd: onu tahsil etmek ve korumakdır. «Müceddeü'l - Etraf» kolları bacakları kesilmiş demekdir. Böyle olan bir köle, kölelerin en kötüsü ve en kıymetsizidir. Zira insanlar ondan nefret eder. Faydası da hemen hemen yok gibidir. Nevevî diyor ki: «Eğer köleden, müslumanlara nasıl hükümdar olur. Hâlbuki hükümdarlığın şartı hür olmak, Kureyş kabilesine mensûb bulunmak, elleri ayakları sağlam olmakdır?» dersen, buna iki vecîhle cevap verilir. 1) Bu şartlar ve daha başkaları ancak söz sahibi kimselerin seçimi ile imânı ta'yîn edilen kimseler hakkındadır. Cebren ve kahran milletin basına geçip de zorla imâm olanların hükmüne gelince: böyleleri hür de olsa, fâsik veya köle de olsa onlara itaat vâcibdir; mâsiyet olmamak şartı ile verdikleri emirlere muhâlefetde bulunmak haram olur. Elverir ki müs-lünıan olsunlar. 2) Bu hadîsde elleri ve ayaklan kesilmiş kölenin hükümdar olacağından bahsedilme mi şdir. Hadîsdeki köleden murâd, hükümdar tarafından kendisine bir iş görmek veya bir hak almak gibi bir şey emredilen köle mânasına hamledilmişdir. Konuşurken bir kimsenin dizine veya uyluğuna vurmak söylenilene, o kimsenin dikkatini çekmek içindir. |