Geri

   

 

 

 

İleri

 

41- Sabah Namazını Vaktinin Evvelinde, —ki Bu Alaca Karanlıktır— Erken Kılmanın Müstehab Oluşu ve Sabah Namazında Kıraatin Mikdarını Beyan Bâbı

1489- Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ile Amrü'n - Nâkıd ve Züheyr b. Harb topdan Süfyân b. Uyeyne'den rivâyet ettiler. Amr dedi ki: Bize Süfyân b. Uyenen, Zührî'den, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki, mü'min kadınlar sabah namazını Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde kılar; sonra çarşaflarına bürünerek evlerine dönerler, onları kimse tanımazmış.

1490- Bana Harmeletü'bnü Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Yûnus haber verdi. Ona da İbn Şihâb haber vermiş.

Dedi ki: Bana Urvetü'bnü Zübeyr haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcesi Âişe şöyle dedi: «Gerçekten mü'min kadınlardan Bazıları çarşaflarına sarınarak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber sabah namazına gelirlerdi. Sonra evlerine dönerler (fakat) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı alaca karanlıkda kıldırdığı İçin tanınmazlardı.»

1491- Bize Nasr b. Aliy El-Cehdamî ile İshâk b. Mûse'l - Ensârî rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ma'n, Mâlik'den, o da Yahya b. Saîd'den, o da Amre'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazmı kılardı da kadınlar Çarşaflarına sarınarak dağılırlar; alaca karanlıkdan dolayı tanınmazlardı.»

Ensârî kendi rivâyetinde mütelleffifât» tâbirini kullandı.

Bu hadîsi Buhârî (194-256) «Namaz» bahsinin bir iki yerinde; Ebû Dâvûd (202-275), Tirmizî (209-279), Nesâî (215-303) ve İbn Mâce (209 - 273) dahi «Namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir.

Müteleffiât; tâbiri «Mü teleffif ât» şeklinde de rivâyet edilmişdir. Ekseri rivâyetler müteleffiât kelimesi ile vârid olmuşlardır. Her iki kelimenin mânâları «Bürünerek» demekse de aralarında fark vardır.

Esmaî'nin beyânına göre, müteleffiât: Hiç bir tarafı görünmemek şartı ile âdeta çul ile sarınır gibi sarınanlardır.

Bâzılarına göre kadınların bu şekilde sarındıkları örtüye «Lifâ» derler.

«El-Muvatta» şerhinde şöyle denilmişdir: «Teleffu'»: Elbiseyi başın üzerine koyarak; onunla sarınmakdır. İltifâ'; ancak başı Örtmekle olur. (İltifâ', istimal gibidir, yânî gelişi güzel sarınmakdan ibarettir.) deyenler hatâ etmişdir. Teleffüf ise başını örtmekle olduğu gibi açmakla da tehakkuk eder.»

Mirt: Kazzâz'in beyânına göre çarşaf demekdir. Bazıları mırt'ın ipek, yün veya ketenden yapma bir örtü olduğunu söylerler.

Bir takımları, bunun yeşil elbise demek olduğunu; diğerleri de siyah kıl'dan yapma elbise olduğunu söylemişlerdir.

Mırt'ın çizgili elbiseler demek olduğunu söyleyenler hattâ gömleğe mırt denildiğini ileri sürenler de olmuştur. Bunu kadınların giymediği söylenirse de «El - Muvatta» şârihi Abdülmelik: «Mırt ince yünden yapılmış dört köşeli hafif elbisedir. O zamanın kadınları bununla ör-tünürlerdi.» demişdir.

Kadınların tanınmaması yâ karanlık devam ettiği için yahut sımsıkı sarınıp büründüklerindendir.

Aynî bu cümleyi îzâh ederken: «En iyisi onların kadın mı, erkek mi olduklarını kimse tanımaz. Görenlerin gözüne yalnız bir karaltı görünürdü; demekdir,» şeklinde mutâlea beyân etmişdir.

1492- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Gunider, Şu'be'den rivâyet etti. H.

Bize Muhammed b. El - Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Sa'd b. İbrahim'den, o da Muhammed b. Amr b. El - Hasen b. Alî'den naklen rurâyet etti. Şöyle dedi: «Haccâc, Medine'ye gelince (namazları geciktirmeye başladı.) bunun üzerine Câbir b. Abdillâh'a (Namaz vakitlerini) sorduk. Câbir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğleyi zeval vaktinde, ikindiyi güneş henüz berrak iken, akşam'ı güneş battığı vakit kılardı; yatsıyı bazen te'hîr eder; bazen de vakti girdiği gibi kılardı. Ashabın toplandıklarını görürse vaktin evvelinde kıldırır; geciktiklerini görürse te'hîr ederdi. Sabah namazını onlar yahut Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) alaca karanlıkda kılardı.» dedi.

1493- Bize bu hadîsi Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Sa'd'dan rivâyet etti. O da Muhammed b. Amr b. El - Hasen b. Alî'den dinlemiş Muhammed: «Haccâc namazları te'hîr ederdi; bunun üzerine biz Câbir b. Abdillâh'a sorduk...» diyerek Gunder'in hadîsi gibi rivâyetde bulunmuş.

Bu hadîsi Buhârî «Namaz» ve -Mevâkîtü's - Salat» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesaî «Namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir.

Haccâc: Irak valisi İbn Yûsûf'es-Sekafî'dir. Medine'ye dahi Abdülmelik b. Mervân tarafından (74) târihinde vali olarak gönderilmişdir.

Hadîsin birinci rivâyetinde Hazret-i Câbir b. Abdillâh'a sorulan şey'in ne olduğu bildirilmemişse de, ikinci rivâyetinde: -Haccâc namazları te'hîr ediyordu; bunun üzerine biz, Câbir b. Abdillâh'a sorduk» denilerek sordukları şey'in namaz vakitleri olduğuna işaret edilmişdir.

Hâcira: Sıcağın şiddeti demekdir. Bundan murâd zevalden hemen sonra gelen zamandır. Çünkü hâcira; hicret'detf alınmadır. Hicret terk etmek demekdir. Sıcağın şiddetinden o zamanda insanlar işi gücü bırakarak istirahata çekildikleri için ona bu ismi vermişlerdir.

Hadîsin sonundaki: «Sabah namazını onlar yahut Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) alaca karanlıkda kılardı.» cümlesinde râvî Câbir (radıyallahü anh) şekketmişdir.

1494- Bize Yahya b. Habîb El-Hârisî de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hâlid b. Haris rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana Seyyar b. Selâme haber verdi.

Dedi ki: Babamı, Ebû Berze'ye, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namazını sorarken işittim.

Râvî

Dedi ki: Ben Seyyâr'a: Bunu sen mi işittin? dedim, Seyyar: — Hem de şimdi seni nasıl işitiyorsam öyle (işittim.) dedi. Ve sözüne şöyle devam etti:

— Babamı, ona Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ia namazını sorarken işittim. Ebû Berze şu cevâbı verdi:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu (yani yatsı namazını) bazen gecenin yarışma kadar te'hîr etmekde beis görmüyordu. Yatsıdan Önce uyumayı ve ondan sonra konuşmayı sevmezdi.

Şu'be

Dedi ki: «Sonra ben, Seyyâr'a rastlıyarak kendisine sordum. Seyyar şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğleyi güneşin zevalinden sonra, ikindiyi bir insanın, güneş dipdiri iken Medine'nin en uzak yerine gidebileceği bir zamanda kılardı. Akşam namazı hakkında hangi vakti söylediğini bilmiyorum.»

Şu'be

Dedi ki: Bir zaman sonra Seyyâr'a yine tesadüf ederek, kendisine sordum. Seyyar şu cevâbı verdi:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazını kıldırır; namazdan çıktıkdan sonra insan tanıdığı ahBâbının yüzüne balonca, onu tanırdı. Sabah namazında altmışdan, yüz'e kadar âyet okurdu.»

1495- Bize Ubeydullâh b. Muâz rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Seyyar b. Selâme'den rivâyet etti,

Dedi ki: Ebû Berze'yi şöyle derken işittim: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bazen yatsı namazını gece yarısına kadar te'hîr etmekde bir beis görmezdi. Yatsıdan evvel uykuyu, ondan sonra konuşmayı sevmezdi.»

Şu'be

Dedi ki: «Sonra Seyyâr'a başka bir defa rastladım. O defa Seyyar (yahut gecenin üçte birine) dedi.»

1496- Bize bu hadîsi Ebû Kûreyb de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süveyd b. Amr El - Kelbî Hammâd b. Seleme'den, o da Seyyâl» b. Selâme EbûT - Minhâl'den naklen rivâyet etti.

Dedi ki: Ben, Ebû Ber-zete'l - Eslemî'yİ şöyle derken işittim: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yatsıyı gecenin üçte birine kadar te'hîr ederdi. Yatsıdan önce uykuyu ve ondan sonra konuşmayı sevmezdi. Sabah namazında yüzle altmış arası âyet okurdu. Namazdan biri birimizin yüzünü tanıyacak kadar aydınlık olduğu zaman çıkardı.»

Bu hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's - Salât» ve «Ezan» bahislerinde;

Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce dahi «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yatsıdan önce uyumayı niçin sevmediğini ulemâ şöyle îzâh etmişlerdir: Çünkü yatsı namazından Önce uyuyan kimse uykuya iyice dalarak yatsının vaktini yahut efdal ve muhtar olan vaktini kaçırabilir. Bir de buna müsâde edilirse cemâat tesâhûl göstermeye başlar; neticede toptan yatsıyı kılmadan sabahlayabilirler.

Yatsı namazından sonra konuşmayı sevmemesi ise uykusuz kalmaya sebeb olacağı içindir. Zîra yatsıdan sonra oturup konuşan kimselerin yattıkları zaman uykuya dalarak gece namazı veya zikir için yahut sabah nmazı için kalkmamalarından korkulur. Bir de geceleyin çok oturmak, gündüz vazifeleri hususunda tenbellik göstermeye sebep olur.

Yatsıdan sonra konuşulması mekruh olan şeyler, faydası olmayan lâkırdılardır. Faydalı ve hayırlı şeyler konuşmakda hiç bir kerahet yokdur. Ders müzâkere etmek, sülehâya dâir hikâyeler söylemek, misafire hoşbeşde bulunmak, çoluğu çocuğu ile muhabbet etmek, dargınları barıştırmak vb. gibi şeyler hep hayıra müteveccih olduklarından onlar hakkında konuşmak mekruh değildir.

Yatsıdan önce uykuyu Hazret-i Ömer ile oğlu Abdullah, İbni Abbâs (radıyallahü anhûm) ve daha birçok ashâb-ı kirâm kerîh görmüşlerdir, İmâm Mâlik ile Şâfiîler'in mezhebi de budur.

İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) ile Küfe ulemâsına göre yatsıdan Önce uyumakda bir beis yokdur. Tahâvî: «Buna, yanında uyandıracak kimse bulunmak şartı ile ruhsat verilir.» demişdir. İbn Ömer (radıyallahü anh)'dan dahi böyle bir rivâyet nakledilmişdir.

«Sabah namazında altmış'dan yüz'e kadar âyet okurdu.» cümlesini Seyyar b. Selâme'den yalnız Şu'be rivâyet etmişdir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sabah namazında yirmidokuz âyetden ibaret olan Tekvîr sûresini, kırkbeş âyetden ibaret bulunan Kaaf sûresini, yüzotuziki âyeti ihtiva eden Saaffaat sûresini, altmış âyetlik Ruum sûresini, doksansekiz âyetlik Hac sûresini okuduğu rivâyet olunduğu gibi Kur'ân-ı Kerîm'in en kısa iki sûresi ile sabah namazı kıldırdığı da rivâyet edilmişdir. Bu ihtilâfların sebebi ahvâl ve zamanın değişmesine göre hareket etmesidir.

Taberânî'nin «El-Evsat» nâm eserinde sahîh bir senedle Enes (radıyallahü anh)'dan tahrîc ettiği bir hadîsde; «Bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazını Kur'ân-ı Kerİmdin en kısa iki sûresi ile kıldırdı ve:

«Ben ancak anne, çocuğuna bakacak zaman bulsun diye acele ettim;» buyurdular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir çocuk sesi işitmiş-di.» denilmişdir.

Ebû Dâvûd'un sahîh bir senedle ve Muâz b. Abdillâh tarîki ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet ettiği bir hadîsde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sabah namazının her iki rek'âtında «İzâ zülzilet» sûresini okuduğu bildiriliyor.

Böyle muhtelif uzunlukdakisûreleri ashâb-ı kirâm ile tabiîn hazerâtı da okumuşlardır.

İbn Battal: «Selefin, zikrettiğimiz ihtilâfları gösteriyor ki onlar Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizden uzun ve kısa okumanın mubah olduğunu ve bu husûsda bir had bulunmadığını anlamışlardır.» diyor.