Geri

   

 

 

 

İleri

 

40- Yatsının Vakti ve Yatsı Namazını Geciktirme Bâbı

1475- Bize Amr b. Sevvâd El-Âmiri ile HarmeletÜ'bnü Yahya rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Vehb haber verdi.

(Dedi ki): Bana Yûnus haber verdi; ona da İbn Şihâb haber vermiş.

Dedi ki: Bana Urvetü'bnü Zübeyr haber verdi, ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe şöyle dedi:

— «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gecelerden bir gece yatsı namazını karanlık basıncaya kadar geciktirdi. Ateme denilen namaz işte budur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (o gece hücresinden erken) çıkmadı. Nihayet Ömerü'bnü'l - Hattâb: Kadınlarla çocuklar uyudu; dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Namaza) çıktı. Ve mesciddekilerin yanına varınca, onlara:

«Bu namazı sizden başka yeryüzünde yaşıyanların hiç biri beklemez.» buyurdular. Bu (söylediklerim) islâmiyet henüz insanlar arasında yayılmazdan evveldi.»

Harmele, kendi rivâyetinde şunu ziyâde eyledi: «İbn Şİhâb dedi ki: Bana anlatıldığına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Resûlüllâha namaz hususunda ısrar etmeye hakkınız yokdu.» buyurmuş. Bunu Ömerü'bnü'l - Hattâb seslendiği vakit söylemiş.

1476- Bana Abdülmelik b. Şuayb b. Leys rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana babam, dedemden, o da Ukayl'den, o da İbn Şihâb'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivâyet etti. Ama Zührî'nin: -Bana anlatıldığına göre.» dediğini ve ondan sonraki sözlerini söylemedi.

1477- Bana İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Hatim, ikisi birden Muhammed b. Bekr'den rivâyet ettiler. H.

Bana Hârûn b. Abdillâh dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Haccâc b. Muhammed rivâyet etti. H.

Bana Haccâc b. Şâir ile Muhammed b. Râfi' de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Abdürrezzak rivâyet etti. Hepsinin lâfızları birbirine yakındır. Bu râviler toptan: Bize İbn Cüreyc rivâyet etti; demişler, İbn Cüreyc

Dedi ki: Bana Mugîratü'bnü Hakim, Ümmü Külsüm binti Ebî Bekir'den naklen haber verdi. Ümmü Külsüm de, Mugîra'ya, Âişe'den naklen haber vermiş. Âişe şöyle dedi: «Bir gece Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yatsı namazını gecenin geç vakitlerine geciktirdi. O derecede ki gecenin çoğu gitti ve mescide gelenler uyudu. Sonra (mescide) çıkarak namazı kıldırdı ve:

«Bu namazın vakti işte budur. (Ama) ümmetime meşakkat vermiş olmasam I» buyurdu.

Abdürrezzâk'ın rivâyetinde:

«Bu vakit ümmetime zor gelmese!» ifâdesi vardır.

Bu hadîsi Buhârî «Mevâkitü's - Salât» bahsinin bir - iki yerinde tahrîc etmişdir.

Ateme: Gecikmek, gece karanlığı ve gecenin ilk üçte biri mânâlarına gelir. Bu mânâlara bakarak yatsı namazına da «Salâtü'l - Ateme» denilmişdir İbn Seyyide'ye göre Ateme; gecenin şafak kaybolduktan sonra gelen ilk üçte biridir. Bazıları yatsı namazından sonra gelen vakte ateme denildiğini söylemişlerdir. Bir takımları Ateme'den mu-râd, gecenin bakiyyesi; demek olduğunu söylerler.

El - Mûsannef» de rivâyet edildiğine göre Meymûn b. Mihrân: «Abdullah b. Ömer'e, yatsıya ilk defa ateme adını veren kimdir?, dedim. «Şeytandır... cevâbını verdi» demişdir.

İslâmın intişârından murâd: Medine'den başka yerlere yayılmasıdır. O yerlere islâmiyet, Mekke'nin fethinden sonra yayılmışdır.

Kadınlarla çocuklardan murâd: Evlerinde uyuyanlar değil; mescide gelmiş olanlardır. Hassaten bunların zikredilmesi uykuya sabredemiye-cekleri, bir de şefkat ve merhamete daha lâyık oldukları içindir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in:

«Bu namazı sizden başka yeryüzünde yasıyanlann hiç biri beklemez.» buyurması, yâ o gün Medine'den başka hiç bir yerde namaz kılınmadığı içindir. Yahut başka milletlerin dînlerinde o vakitde namaz bulunmadığındandır.

1478- Bana Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler, İshâk (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. Züheyr: Bize Cerîr, Mansûr’dan, o da Hakem'den, o da Nâfı'den, o da Abdullah b. Ömer'den naklen rivâyet etti; dedi. Abdullah Şöyle dedi: Bir akşam Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i yatsı namazı için bekledik durduk. Derken gecenin üçte biri gittiği zaman yahut daha sonra yanımıza çıktı. Kendisini ailesi hususunda bir şeymi yoksa daha başka bir şeymi meşgul etti bilmiyoruz. Yanımıza çıktığı zaman:

«Gerçekten siz öyle bir namaz bekliyorsunuz ki, onu sizden başka hiç bir dîn ehli beklemez; eğer ümmetime ağır gelmeseydi, onlara (yatsıyı) mutlaka bu saatde kıldırırdım.» buyurdular. Sonra müezzine emretti, o da namaza ikaamet getirdi ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı kıldırdı.

1479- Bana Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi.

(Dedi ki): Bana Nâfi' haber verdi.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Ömer rivâyet! etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gece yatsı namazından alıkonularak, onu geciktirdi. Hattâ biz mescidde uyuduk. Sonra uyandık, sonra yine uyuduk sonra uyandık. Nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza çıktı ve:

«Bu gece yeryüzünde sizden başka bu namazı bekleyen hiç bir kimse yokdur.» buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's - Salât» bahsinde; Ebû Dâvûd ile Tirmizî «Kitâbü't-Tahâre» de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Nesâî'nin rivâyetinde:

«Ömer (radıyallahü anh) kalkarak: Namaza Yâ Resûlallah! Kadınlarla çocuklar uyudu., diye seslendi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) başından su damlayarak çıktı ve:

«Hakîkaten vakit budur. Ümmetime meşakkat vereceğimi bilmesem onlara yatsıyı bu saatde kıldırırdım.» buyurdular. İfâdesi varadır. Şu hâlde Hazret-i Âişe hadîsi ile bu hadîsin aynı vak'aya âid olmaları muhtemeldir. Mâmâfîh vak'alann başka başka olmaları da caizdir. Hadîsler birbirini tefsir ettiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gecikme esnasında yıkanmakla meşgul olduğu anlaşılıyor.

1480- Bana Ebû Bekir b. Nâfi' El-Abdi de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Behz b. Esed EL - Ammi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'den naklen rivâyet etti ki kendileri, Enes'e, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yüzüğünü sormuşlar, Enes: Bir gece Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yatsıyı gecenin yarısına yahut gecenin yarısı hemen hemen geçmek üzere bulunduğu âna kadar geciktirdi. Sonra gelerek:

«Şüphesiz ki halk namazlarını kılmışlar ve uyumuşlardır. Sizler ise namazı beklediğiniz müddetçe namazdasınız!» buyurdu. Enes: Gümüşten ma'mûl yüzüğünün pırıltısını hâlâ görür gibiyim; demiş ve küçük parmağı ile işaret ederek sol elinin parmağını kaldırmış.

1481- Bana Haccâc b. Şâir de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Zeyd Saîd b. Rabî' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Kurratü'bnü Hâlid Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'd en naklen rivâyet etti. Enes şöyle dedi: «Bir gece Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bekledik. O derecede ki gecenin yarışma yakın bir vakit oldu. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek namazı kıldırdı. Arkasından yüzünü bize çevirdi; Elindeki gümüş yüzüğün pırıltısını hâlâ görür gibiyim.»

1482- Bana Abdullah b. Sabbâh El-Attâr da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ubeydullâh b. Abdilmecîd El - Hanefî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Kurra bu isnâdla rivâyet etti. Ama: «Sonra yüzünü bize çevirdi.» cümlesini anmadı.

Bu hadîs-i Buhârî «Kitâbiri - Libâs» ve «Kitâbü's - Salât» da tahrîc etmişdir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in:

«Sîzler ise namazı beklediğiniz müddetçe namazdasınız.» sözü bir teş-bîhdir.

«Siz namazı beklediğiniz müddetçe namazın içinde gibisiniz.» mânâsım ifâde eder.

Hazret-i Enes'in küçük parmağı ile işaret ederek sol elinin parmağını kaldırması yüzüğün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sol elinin küçük parmağında olduğunu göstermek içindir; ve parmağını kaldırarak yüzüğün yerini gösteren Hazret-i Enes (radıyallahü anh)'dır.

Enes hadîsinin ikinci rivâyetindeki kelimesi bâzı esâs nüshalarda şeklinde rivâyet edilmişdir. Bunların ikisi de doğrudur. kelimesi merfû okunduğu takdirde «Kâne» fiili tam; mansûb okunduğu takdirde nakıs kullanılmış olur. Ve cümle yânî «Zaman yakın idi.» mânâsında takdir olunur.

Bu hadîs gümüş yüzük takınmanın caiz olduğuna delildir. Bu hususta icmâ-ı ümmet de vardır.

1483- Bize Ebû Âmir El - Eş'arî ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Üsâme, Büreyd'den, o da Ebû Bürde'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. Ebû Mûsâ Şöyle dedi: Ben ve gemide benimle beraber gelen arkadaşlarım Buthân sahasına inmişdik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'de bulunuyordu. Her gece yatsı namazı zamanında arkadaşlardan bir kaç kişi nevbetle Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in. yanına gidiyorlardı. (Bir defasında) arkadaşlarımla ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i kendine âid bir işle biraz meşgul bulduk, hattâ namazı gecenin yarısı oluncaya kadar geciktirdi. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çıkarak cemaata namazı kıldırdı. Namazını bitirdikden sonra yanındakilere:

«Ağır olun! Sizlere bildiriyorum. Müjdeler olsun ki, insanlar içinde sizden başka bu saatte namaz kılan hiç bir kimsenin bulunmaması Allah'ın size olan ni’metlerinden biridir.» Yahut: «Bu saatde sizden başka hiç bir kimse namaz almamıştır.» buyurdu.

Bâvîler «Bu iki cümlenin hangisini söylediğini kestiremiyoruz» dediler.

Ebû Mûsâ

Dedi ki: «Bunun üzerine biz de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den dinlediklerimize sevinerek yerimize döndük.

Bu hadîsi Buhârî -Nevâkîtü's - Salât» bahsinde tahrîc etmişdir. Onu Ebû Dâvûd, Nesâî, İmâm Ahmed b. Hanbel, İbn Huzeyme ve başkaları Ebû Saîd-i Hudrî (radıyallahü anh)'dan tahrîc etmişlerdir. Hadîsin o rivâyetteki metni şöyledir:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde akşam namazını kıldık; ama yatsı için gecenin aşağı yukarı yarısı geçmeden yanımıza çıkmadı. (Yanımıza geldiği vakit):

«Şüphesiz ki insanlar namazlarını kıldılar; yataklarına yattılar, sizler ise namazı beklediğiniz müddetçe elbette namazda olmakda dâimsiniz. Eğer zâıflerin za'fı, hastaların hastalığı, hacet sahiplerinin ihtiyâcı olmasaydı ben, bu namazı mutlaka gecenin yarısına te'hîr ederdim!, buyurdular.

Bu hadîsi İbn Mâce yine Ebû Saîd (radıyallahü anh) dan şu lâfızlarla tahrîc etmişdir:

«Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) akşam namazını kıldırdı. Sonra gecenin yarısı oluncaya kadar (mescide) çıkmadı. Sonra çıkarak cemaata namazı kıldırdı; ve:

«Eğer zayıflarla hastalar olmasaydı ben, bu namazı gece yarısına te'hîr etmek isterdim; buyurdu.»

Tirmîzî dahi bu mânâda bir hadîsi Hazret-i Ebû Hüreyre'den rivâyet etmişdir.

Bakî': Geniş yer, sâhâ; demekdir. Ağaçlı olması yahut hiç olmassa içinde ağaç kütükleri bulunması şarttır.

Buthân'ın, Medine'de bir vâdî olduğunu yukarıda görmüşdük.

Bu hadîsde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ne ile meşgul olduğu bildirilmemiş yalnız: «Kendine âid bir işle biraz meşgul bulduk» denilmişdir. Taberânî'nin «Mu'cem»inde sahih bir rivâyetle Hazret-i Câbir'den nakledildiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o anda ordu techîzi ile meşgul imiş.

Hadîsin râvîsi Ebû Müse'l-Eş'arî (radıyallahü anh) aslen Yemenlidir. Eş'arîler kabilesine mensûbdur. Bu kabile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zuhurunu Yemende işitmişler, içlerinden Ebû Mûse'l-Eş'arî elliüç kişi ile birlikde Medine'ye hicrete karar vermişler ve bir gemiye binerek yola çıkmışlar. Denizde fırtınaya tutularak Habeşistan sahillerine sığınmışlar. Orada yedi sene kalmışlar. Bu esnada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in amcası oğlu Ca'fer b. Ebî Tâlib ile buluşmuşlardır. Hazret-i Ca'fer, onlara kendisi ile bir cemaatın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tarafından Habeşistan'a gönderildiğini söylemiş; ve bir kaç zaman için onların da Habeşistan'da kalmalarını teklif etmiş. Onlar da bunu kabul ederek Habeşistan'a inmişler. Nihayet hepsi birlikde Medine yolunu tutmuşlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i Heyber'in fethi esnasında görmüşler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hem Ca'fer (radıyallahü anh)'ın hem de Ebû Mûsâ'nın kâfilelerine ganimet mallarından hisseler ayırmış; kendilerini taltif etmişdir. Eş'arîler, Medine'ye geldiklerinde Buthân vadisi sahasına inmişlerdir.

1484- Bize Muhammed b. Bâfi' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi.

Dedi ki: Atâ'ya: «Lisanlarına teme dedikleri yatsıyı gerek İmâm gerekse yalnız olarak ne zaman kılmamı dilersin?» dedim. Atâ' şunları söyledi:

— Ben, İbn Abbâs'ı şöyle derken işittim: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir akşam yatsıyı geç kıldırdı. O derecede ki cemâatdan Bazıları uyuyup uyandılar ve tekrar uyudular uyandılar. Bunun üzerine Ömerü'bnül - Hattâb ayağa kalkarak: (Namaza!..) diye seslendi. Atâ' dedi ki: İbn Abbâs: «Derken Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) çıktı. Başından su damladığını ve elini başının yarısına koyarak geldiğini şimdi görüyor gibiyim, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Eğer ümmetime meşakkat vermese kendilerine yatsıyı hep böyle kılmalarını emrederdim ».. buyurdular dedi.

İbn Cüreyc

Dedi ki: Atâ'dan, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elini başına nasıl koyduğunu, İbn Abbâs'in haber verdiği gibi tesbît etmesini istedim. Atâ', bana parmaklarını biraz araladıktan sonra, parmak uçlarını başının tepesine koydu; sonra onları yatırdı. Ve öylece başının üzerinde gezdirdi. Hatta baş parmağı yüz tarafından kulağının kenarına dokundu. Sonra şakaklarına ve sakalının kenarına gezdirdi. Hiç bir yerini az veya çok değil hep bu karar mesh etti,

Atâ'ya: «Sana o akşam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yatsıyı ne kadar geciktirdiği söylendi?» dedim.

— Bilmiyorum, dedi.

Atâ'

Dedi ki: Benim için İmâm da olsam yalnız da kılsam yatsıyı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in o gece kıldığı gibi geç kılmak daha mu'teberdir. Eğer yalnız kıldığın hâlde sana yahut cemaata İmâm olduğun hâlde cemaata bu ağır geliyorsa o hâlde ne acele ne de geç olmaksızın ortada kıl!»

Bu hadîsin bir kısmı az yukarıda . (221) numaralı İbn Ömer rivâyetinde geçti. Orada Müslim'den başka onu kimlerin tahrîc ettiğini ve hükümlerini gördük. Burada yalnız şunu ilâve edelim ki hadîsin Buhârî'deki şekli de bir iki cümle noksanlığı ile tamamen buradaki gibidir.

Bu rivâyetde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namaza çıkmazdan önce yıkandığına işaret edilmektedir.

Kirmânî, râvî Atâ'nın, Ata' b. Yesâr mı yoksa Ata' b. Ebî Kabâh mı olduğunda tereddüt etmişdir. Zîrâ bunların ikisi de İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan hadîs rivâyet etmişlerdir. Bazıları Kirmânî'yi kasdederek: « Atâ'nın, İbn Yesâr olduğunu söyliyenler vehme kapümışdır.» demişlerdir. Fakat Kirmânî buradaki râvînin yüzde yüz Atâ'b. Yesâr olduğunu iddia etmemiş; zahiren Atâ’ b. Yesâr olduğunu, Atâ' b. Ebî Rabâh olması ihtimâli de bulunduğunu söylemişdir.

cümlesini Bazıları «Yavaş da davranmıyor; acele de etmiyordu.» şeklinde tefsir etmişlerdir.

1485- Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybetü'bnü Saîd ve Ebû, Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet ettiler. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı; ötekiler ise: Bize Ebû'l - Ahvas, Simâk'dan, o da Câbir b. Semura’dan naklen rivâyet etti; dediler. Câbir: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yatsı namazını te'hîr ederdi.» demiş.

1486- Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Ebû Kâmil El-Cahderî de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Avâne, Simâk'dan, o da Câbir b. Se-mura'dan naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün namazları aşağı yukarı sizin namazınız gibi kılardı. Yalnız yatsı namazını sizin kıldığınızdan biraz sonraya geciktirirdi. Namazı hafif kıldırırdı.»

Ebû Kâmil'in rivâyetinde: «Hafif tutardı...» denilmişdîr.

1487- Bana Züheyr b. Harb ile İbn Ebî Ömer de rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Süfyân b. Uyeyne, İbn Ebû Lebîd den, o da Ebû Seleme'den, o da Abdullâh b. Ömer'den naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ı:

«Sakın Bedeviler (şu) namazınızın ismi hususunda sîze galebe çalmasınlar! Dikkat edin! Bu namaz yatsıdır. Bedeviler develer sebebiyle yatsıyı gecenin karanlığına bırakırlar (da onun için ona ateme adı verirler.) » buyururken işittim.

1488- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. (Dedim ki): Bize Vekî' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân, Abdullah b. Ebî Lebîd’den, o da Ebû Selemete'bni Abdirrahmân'dan, o da İbn Ömer'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Sakın Bedeviler yatsı namazınızın İsmi hususunda size galebe çalmasınlar! Zîra o namaz Allah'ın Kitabında ışâ' (diye anılmış) dır. Bu namaz develeri sağmakla meşgul olurken karanlığa kalır (da onun için Bedeviler ona ateme derler). » buyurdular.

Yukarki rivâyetler dahi yatsı namazını geç kılmanın efdal olduğuna delildirler. Son iki rivâyetde yatsıya «Ateme» değil «Işâ» denilmesinin efdal olduğu beyân edilmektedir. Anlaşılıyor ki çölde yaşıyan Bedeviler develerini sağmakla uğraşırken yatsıyı geciktirirler ve karanlığa geciktirme mânâsından alarak ona ateme derlermiş.

Akşam namazına «ışâ'» yahut ışâ-ı evvel, yatsıya «ateme» yahut işâ-ı âhire ve bunların ikisine birden «ışâeyn» demek araplar arasında âdetti Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashâb-ı kirâmı da bu kelimeleri kullanmışlardır. Binaenaleyh hadîsdeki nehiy tahrîm için değil tenzih içindir.

Bu hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's-Salât» bahsinde tahrîc etmişdir. Buhârî'deki lâfzı:

«Sakın Bedeviler akşam namazınızın ismi hususunda size galebe çalmasın! Bedeviler aksam namazına ışâ' derler.» şeklindedir.

cümlesinin mânâsı hakkında ihtilâf edilmişdir. Ezherî'ye göre:

«Sakın sizi aldatmasın!» demekdir. Hadîsden murâd da: «Bedevilerin bu işi sizi aldatıp da namazınızı temlıir etmeyin, onu vakti geldiği gibi kılın!» demekdir.

Işâ': Gece karanlığının evvelidir. Ve şafağın kaybolmasından başlar. Akşam namazına da ışâ' denilirse iki namaz biribirine karışarak maksad anlaşılmaz. Bu husustaki kerahet akşam namazın bedevilerin verdiği ismi kullanmaktadır.

Kurtubî hadîsdeki nehyin Allahü teâlâ'nın verdiği isimden dönülmemek için vârid olduğunu söylemişdir. Ona göre buradaki nehy'den murâd tahrîm değil; evlâ olana irşâddır. Yoksa Bedevilerin taktığı ismi kullanmak caizdir. Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde yatsıya -Ateme» demiş; bu suretle onun kullanılabileceğini isbât etmişdir. Hazret-i Ebû Bekir ile İbn Abbâs (radıyallahü anhûm)'ün dahi yatsıya ateme denilmesini mubah gördükleri rivâyet olunur.

Tıybî’nin beyânına göre: «Galebenin mânâsı gasp etmek veya elinden zorla almak.» demekdir. Buna göre hadîsden murâd: «Bedevilerin akşam namazına ışâ', yatsıya da ateme demelerini kabul etmeyin! Zîra bedeviler yatsı namazına Allah'ın vermiş olduğu ismi gasp ederler.» demek olur.

Bir takımları da galebenin üstün gelmek mânâsına olduğunu söylemişlerdir.

Nevevîye göre bâzı hadîslerde yatsıya ateme denilmesi yâ bunun caiz olduğunu bildirmek içindir yahut ışâ' kelimesini bilmeyen bir kimseye, onu anlatmak için ateme kelimesini kullanmışdır. Çünkü ateme arap-larca daha meşhurdu. Onlar akşam namazına ışâ' derlerdi. Nitekim Bn-hârî'nin rivâyetinde bu cihet tasrîh edilmişdir.