38- Sabah ve İkindi Namazlarının Fazileti ve Bunları Cemaatla Kılmaya Devam Bâbı 1464- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. Dedi ki: Mâlik'e, Ebû'z - Zinâd'dan dinlediğim, onun da A'rac'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); «Birbiri ardınca bir takım Melekler geceleyin; bir takım Melekler de gündüzleyin, sizin aranıza gelirler. Bunlar sabah namazı İle ikindi namazında bir araya toplanırlar. Sonra sizin aranızda geceleyenler semâya çıkarlar. Rableri, kullarının hâllerini pek âlâ bildiği hâlde onlara (kullarımı ne hâlde bıraktınız?) diye sorar. Melekler: — Onları namaz kılarken bıraktık. Kendilerine vardığımızda dahi namaz kılarken bulduk; derler.» buyurdular. 1465- Bize Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdürrezzâk rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti, Ebû Hüreyre: «Melekler birbiri ardınca size gelirler.» buyurdu; diyerek Ebû'z -Zinâd hadîsi tarzında rivâyetde bulunmuş. Bu hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's - Salât», ile «Tevhîd» bahislerinde; Nesâî dahi «Namaz» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. cümlesi nahiv ulemâsının lügati adını verdikleri cümleler kabîlindendir. Esâs itibârı ile bir filin yalnız bir faili vardır. Hâlbuki bu gibi cümlelerde iki tane fail göze çarpmaktadır. Onun için mezkûr cümlelerin halli hususunda nahiv ulemâsı ihtilâf etmişlerdir. İmâm Sîbeveyh'in mezhebine göre filinin fâüi sonundaki zamîr yani vav'dır. «Melâike» kelimesi ise zamirden bedel yahut beyândır. Sanki: «Kim onlar?» diye sorulmuş da «Melekler.» diye cevap verilmişdir. Ahfeş göre, fi'lin sonundaki tesniye ve cernî zamirleri4in âid oldukları isimleri zikretmek caizdir. Bazıları bu cümlenin râvî tarafından kısaltıldığını asıl cümlenin şeklinde olduğunu söylerler. Hakîkaten Buhârî, onu «Bed-ül - Halk» bahsinde bu şekilde tahrîc etmişdir. Nesâî'nin rivâyetinde dahi hadîs diye başlar. Hazret-i Ebû Hüreyre'den nakledilen bâzı rivâyetlerde «İjl buyurulmuşdur. Meleklerin nekire zikredilmesi birbiri ardınca gelen meleklerin başka başka guruplar olduğunu bildirmek içindir. Çünkü kaideye göre ma'-rife, ma'rife olarak iade edilirse ikinci, birincinin aynıdır. Fakat nekire, nekire olarak iade edilirse ikinci, birincinin gayrıdır. Yani ikinci defa zikredilen isim, birinciden başkadır. Burada da nekire olan melâike kelimesi ikinci defa yine nekire olarak zikredilmişdir. Binaenaleyh ikinci defa zikredilen melekler, birincilerden başka bir gurupdur. Ekseri ulemâya göre hadîs-i şerifde zikredilen meleklerden murâd «Hafeza» melekleridir. Allah'ın onlara sorduğu şey kulların amellerini yazıp yazmadıklarıdır. Allah'ın bildiği hâlde: «Kullanmı ne hâlde bıraktınız?» diye sorması teabbüd içindir. Yoksa Teâlâ Hazretleri her şey'i bilir, Kâdî îyâz, ekseri ulemâya göre, burada zikri geçen meleklerin «Hafeza» melekleri olduğunu söylemiştir. Bazıları muhtemelen «Ha-feza»dan başka melekler olduğunu bildirmişlerdir. Bu takdirde Allah'ın, onlara: «Kullarımı ne hâlde bıraktınız?» diye sorması vaktiyle Hazret-i Âdem'in yaratılacağını duyunca: «Sen yeryüzünde fesâd çıkaracak kimseler mi yaratacaksın?» diyenleri tekdir içindir. Yani kendilerine vaktiyle: «Şüphesiz ki ben, sizin bilmediklerinizi biliyorum.» buyurarak işaret ettiği ilm-i ezelîsi ile bildiği vukuatı, gösterecek ve adetâ kendilerine: «Gördünüz mü vaktiyle fitne çıkarır diye korktuğunuz kullarım nasıl İbâdet ederlermiş!» buyuracaktır. Kurtubî: «İşte meleklerin bu iki namazda toplanmalarının, hikmeti budur. Teâlâ Hazretlerinin, meleklere sorması kulların lehine şehâdet etmelerini dilediği için de olabilir. Onun için, melekler: (Kullara vardığımızda kendileri namaz kılıyordu. Yanlarından ayrıldığımız vakit de onlan namaz kılarken bıraktık.) derler. Bu Teâlâ Hazretlerinin gizli bir lütfü ve güzel bir ihsanıdır. Zira meleklere insanların yalnız ibâdetlerini gösterir; şehvet hâllerini ve benzerlerini onlara bildirmez.» demişdir. Kurtubî'nin sözünden de anlaşılıyor ki bu melekler -Hafeza» değildirler. Çünkü «Hafeza» melekleri, kulların iyi veya kötü bütün hâllerini bilir ve yazarlar. Fakat «Hafeza» melekleri başka, amelleri yazan melekler de başka ise ona bir şey denilemez. Zahire bakılırsa «Hafeza» başka, kâtip melekler başkadır. Onların başka başka melekler olduklarını gösteren hadîsler de vardır. Meleklerin sabah ve ikindi namazlarında toplanmaları, Allah'ın mü'-min kullarına bir lütfudur. Çünkü bu iki zaman kulların ibâdet vakitleridir. Onun için melekler hem geldikleri vakit hem de giderken mü'min-leri namaz kılarken görür huzûrı ilâhîde de buna şehâdet ederler. Meleklerin birbiri ardınca inmeleri şöyle olur: Ük taife ikindi namazında iner ve mü'minlerin arasında kalırlar. İkinci taife sabah namazında iner ve her iki gurup sabah namazında bir araya gelirler. Sonra geceyi mü'minlerin arasında geçiren gurup semâya çıkar; ötekiler ikindiye kadar yeryüzünde kalırlar. İkindi olunca başka bir melek taifesi iner ve yerdeki meleklerle ikindi namazında buluşurlar. Her iki taife bir müddet beraberce yer yüzünde kalırlar; sonra biri sabah namazında semâya çıkar. Bu suretle iniş ikindiye, çıkış da sabah namazına mahsus olmak üzere bir-birini tâkîb devam eder. Bazıları Bâbımız hadîsinde meleklerin sabah ve ikindi namazlarında bir araya toplanmalarını bir vehim saymışlardır. Çünkü hadîsin bir çok tarîklerinde meleklerin yalnız sabah namazında toplandıkları zikredilmiş, ikindiden bahsolunmamışdır. Fakat o hadîslerde ikindi zikredilmedi diye Bâbımız hadîsinde zikredilmesini vehim addetmek doğru değildir. Zin hadîslerin bâzılarında yalnız sabah namazının zikredilmesi meleklerin İkindide bir araya toplanmamalarını gerektirmez. Hadîslerin arasını bulmak imkânı varken Hazret-i Ebû Hüreyre gibi mevsuk bir râvîyi vehme nisbet etmenin mânâsı yokdur. Âdil râvînin ziyâdesi makbuldür. Bâzı hadîslerde yalnız sabah namazının zikredilmesi cehri namaz olduğu içindir. 1466- Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Mervân b. Muâviyetel - Fezârî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İsmail b. Ebî Halici haber verdi. (Dedi ki): Bize Kays b. Ebî Hâzim rivâyet etti. Dedi ki: Cerîr b. Abdillâh'ı şöyle derken işitdim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında oturuyorduk. Ayın ondördü olan o gecede Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aya bir bakarak şöyle buyurdu: «Bakın buraya! Hiç şüphe yok ki sizler Rabbinizi şu ay'ı gördüğünüz gibi göreceksiniz. Onu görme hususunda üst üste sıkışıp bir birinizin üzerine yığılmıyacaksınız. Artık güneş doğmazdan ve batmazdan önce hiçbir namaz yânı sabah ve ikindi hususunda kendinize galebe çaldırmamak e-linizden geliyorsa bunu yapın!» Sonra Cerîr: "Rabbini güneşin doğmasından ve batmasından önce hamdîyle tesbîh eyle!" Sûre-i Tâhâ, âyet: 13. âyet-i kerîmesini okudu. 1467- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Nümeyr ile Ebû Üsâme ve Veki' bu isnâdla rivâyet ettiler. (Bu rivâyetde): «Bakın buraya! Hiç şüphe yok ki sizler Rabbinize arz olunacak ve onu şu ayı gördüğünüz gibi göreceksiniz» buyurdu. Ve: «Sonra okudu.» demiş. Cerîr'i dememişdir. 1468- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb ve İshâk b. İbrahim hep beraber Vekî'den rivâyet ettiler. Ebû Küreyb dedi ki: Bize Veki, İbn Ebî Hâlid ile Mis'ar'dan ve Bahterî b. Muhtâr'dan naklen rivâyet etti. Onlar da Ebû Bekir b. Ümârate'bni Rueybe'den, o da babasından naklen dinlemişler. Dedi ki: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işittim: «Güneşin doğmasından ve batmasından önce namaz kılan yani sabah namazı ile ikindiyi edâ eden bir kimse asla cehenneme girmîyecek-dirl» Bunun üzerine Basrahlardan bir zât Rueybe'ye: — Bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sen mi işittin? diye sormuş. Rueybe: — Evet! cevâbını vermiş. Soran zât: — Ben de şehâdet ederim ki onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den, ben de dinledim. Onu kulaklarım dinledi; kalbını de belledi... demiş. 1469- Bana Ya'kûb b. İbrahim Ed - Devrakî de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya b. Ebî Bükeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şeytân, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da İbn Umârate'bni Rueybe'den, o da tabasından naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Güneşin doğmasından ve batmasından önce namaz kılan kimse cehenneme girmez.» buyurdular. Rueyb'in yanında Basralılardan biri varmış. Rueyb'e: — Bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den sen mi işittin? demiş. Rueyb: — Evet! Bununla onun aleyhine şehâdet ederim... cevâbını vermiş. Basralı zât: — Ben de şehâdet ederim. Vallahi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bunu senin kendisinden dinlediğin yerde söylerken dinledim, demiş. Cerîr hadisini Buhârî «Mevâkitü's - Salât», «Tefsir» ve «Tevhîd» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce «Sünnet» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. kelimesi şeklinde de rivâyet edilmişdir. Birinci rivâyete göre mânâsı «Sıkışınlyocaksınız.» demektir, ikinci rivâyete göre: «Birbirinizi sıkıştırmıyacaksınız.» mânâsına gelir. Bu kelimeyi şeklinde okuyanlar da olmuşdur. O kıraate göre mânâsı: «Ben göreyim de başkası görmesin diye biribirinizi Hip kakmıyacak-sınız.» demek olur. Hattâ İbn'l-Cevzî, ekseriyetle râvilerin hadîsi bu şekilde rivâyet ettiklerini söylemişdir. Mezkûr cümlenin daha başka şekilde rivâyetleri de vardır. Bunlardan birisi rivâyetidir. Mânâsı: «Biribirinize zarar vermezsiniz.» demekdir. «Kendinize galebe çaldırmamak elinizden geliyorsa bunu yapın i» ifâdesi namaza gelmekden kinayedir. Galebe çalacak şeylerden murâd da uyku ve dünya işi ile meşguliyet gibi namaza mâni olan şeylerdir. Hadîsin bir çok rivâyetlerinde: «Sonra okudu.» denilmiş, âyeti kim okuduğu bildirilmemişdir. Bu yüzden ulemâ ihtilâfa düşmüş; Bazıları âyeti Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) okuduğunu, bir takımları da Cerîr okuduğunu iddia etmişlerdir. Bâbımızın Cerîr rivâyeti okuyanın Cerîr olduğunu sarahaten beyân etmekle bu ihtilâflara son vermişdir. Okunan âyetteki tesbîhden murâd; namazdır. Mü'minlerin kıyâmetde, Allahü teâlâyı göreceklerini bildiren bu hadîsin bir çok muhtelif rivâyetleri vardır. Nevevî diyor ki: «Şüphesiz sizler Rabbinize arz olunacak ve onu şu ay'ı gördüğünüz gibi göreceksiniz...» ifâdesinden murâd: «Siz Allah'ı şek'siz, şüphesiz ve hiç bir meşakkatsiz; muhakkak sûret-de göreceksiniz. Netekim şu ay'ı da hiç bir meşakkat çökmeden muhakkak sûretde görmektesiniz...» demekdir. Binâenaleyh buradaki teşbih görülen iki şey'i birbirine benzetmek değil; görmeyi görmeye benzetmekdir. Allah'ı görmek mü'minlere mahsûsdur. Küffâr, onu göremiyeceklerdir. Bazıları Allah'ı bu ümmetin münafıkları da gorecekdir; demişlerse de bu kavil zayıfdır. Sahih olan ehl-i sünnetin cumhûrunun kavlidir M şâir küffâr gibi münafıklar da Allahü teâlâ hazretlerini göremiyeceklerdir...» 1470- Bize Heddâb b. Hâlid El - Ezdi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hemmâm b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ebû Cemrete'd -Dubai, Ebû Bekir'den, o da babasından naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Her kim iki serinlik namazını kılarsa; cennete girdi demekdir.» buyurmuşlar. 1471- Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Bişr b. Seriy rivâyet etti. H. Bize İbn Hırâs dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Amr b. Asım rivâyet etti. Bunlar toptan: Bize Hemmâm bu isnâdla rivâyet etti, demişler; Ebû Bekir'in nesebini de bildirerek «Ebû Bekir b. Ebî Mûsâ» demişlerdir. Bu hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's - Salât» bahsinde tahrîc etmişdir. İki serinlik namazından murâd sabah ve ikindi namazlarıdır. Kurtubî bir çok ulemânın buna kaail olduklarını; söylemişdir. Bunlara serinlik namazı denilmesi; serin zamanlarda kılındıkları içindir. Ebû Ubeyde'den bir rivâyete göre serinlik namazlarından murâd: Sabah, ikindi ve akşam'dır. Ancak bu kavil söz götürür. Çünkü ha-dîsde mezkûr namazlar tesniye sıygası ile bildirilmişlerdir. Tesniyenin hassaten ikiye delâlet ettiği ma'lûmdur. Ulemâdan, Ebû Ubeyde'-nin kavline iştirak eden bulunmamışdır. Kazzâz, Ebû Ubeyde'nin içtihâdda bulunarak mezkûr iki vaktin büyük fâidelerinden dolayı başkalarından ayrıldığına kaail olduğunu söylemiş ve onun: «Allahü teâlâ hazretleri, kullarını ilk defa îmâna davet ettiği vakit bu namazı kim kılarsa onu cennete koyacağım bildirmiş; bu hadîsle de akşam namazı ile birlikde, sabah ve ikindi namazlarını da kılanları müjdelemiştir. Bu hâl tâ İsrâ gecesine kadar devam etmiş, o gece nesh edilmişdir...» demek istediğini bildirmişdir. Fakat Ebû Ubeyde'nin sözü bir kaç vecihden dolayı kabul edilmemişdir. 1) Hadîsin râvîsi Ebû Mûsâ, bu hadîsi islâmın intişârından sonra işitmigdir. Gerek kendisi gerekse sair ashâbı kirâm mânânın mezkûr namazları kılan herkese şâmil olduğunu anlamışlardır. Hâlbuki Hazret-i Ebû Ubeydenin kavline göre mânâ yalnız bu namazları kılanlara mahsûsdur. Bütün îmân edenlere şümulü yokdur. Sonradan nesh edilmiş; îmân eden herkesin cennete gireceği bildirilmişdir. 2) Faziletler yani sevabına yapılan ibâdetler nesh edilmezler. 3) Hadîs-i şerît bir şart ve cevap cümlesinden ibarettir. Binaenaleyh her kim şartı îfâ ederse meşruta hak kazanır. Çünkü şart kelimesi umum bildiren kelimelerdendir. Burada şart, serinlik namazlarını kılmak; meşrut da cennete girmekdir. Şimdi: Öyle ise serinlik namazlarını kılmayanlar cennete girmiyecek demekdir.» şeklinde bir suâl hatıra gelebilir. Cevap: Bu mânâ, hadîsin mefhûm-u muhalifinden çıkabilir. Hanefî-ler'e göre mefhûm-u muhalif, hüccet değildir. Bir de hadîs-i şerif de: «Cennete girdi demekdir.» buyurulması yüzde yüz değil ekseriyet îtibâ-rı iledir. Zira ekseriyetle sabah ve ikindi namazlarını kılanlar, namaza münâfî olan münkerât ve fuhşiyâtdan vazgeçerler. Zâten namaz İnsanı bunlardan men'eder. Bu hadîsden murâd: «Sabah ve ikindi namazlarını kılmaya devam edenler netîce îtibârı ile günün birinde mutlaka cennete gireceklerdir.» mânâsı da olabilir. Cennete girmeyi mezkûr iki namaza tahsîs etmek, onların son derece şerefli olmalarındandır. Yukarıda da beyân edildiği ve-cihle bu namazlarda melekler de toplanarak hazır bulundukları için, onları cemaatla kılmaya hassaten teşvik ve tergîp buyurulmuşdur. Buradaki şart cümlesinin cevâbı, esâs îtibârı ile muzâri' olacakdı yani: «Her kim serinlik namazlarını kılarsa cennete girer.» denilecekdi. Bu asıldan rücû' ederek şartın cevâbında: «Cennete girdi demekdir.» buyurulması bu işin yüzde yüz olacağını te'kîd içindir. |