Geri

   

 

 

 

İleri

 

37- «Orta Namaz İkindi Namazıdır» Diyenlerin Delili Bâbı

1453- Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivâyet ettiler. İbnül-Müsennâ dedi ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti.

Dedi ki: Ben, Katâde'yi,

Ebû Hassân'dan, o da Abîde'den, o da Aliy'den naklen rivâyet ederken dinledim. Aliy Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ahzâb harbinin vuku bulduğu gün:

«Bizi, güneş kavuşuncaya kadar orta namazdan meşgul ettiler. Allah kabirlerini yahut evlerini yahut karınlarını ateşle doldursun!»buhurdular. Şu'be evleri ile karınları hususunda şekketmişdir.

1454- Bize Muhammed b. El - Müsennâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Ebî Adiy, Saîd'den, o da Katâde'den bu isnâdla rivâyet etti ve: «Evleri ile kabirlerini (ateşle doldursun) » dedi, şekketmedİ.

1455- Bize bu hadisi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb da rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Vekî', Şu'be'den, o da Hakem'den, o da Yahya b. El-Cezzâr'dan, o da Aliy'den naklen rivâyet etti. H.

1456- Bize bu hadîsi Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti. Lâfız onundur.

Dedi ki: Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Hakem'den, o da Yahya'dan naklen rivâyet etti. Yahya, Ali'yi şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ahzâb günü hendeğin geçitlerinden bir geçit üzerinde otururken:

«Tâ güneş kavuşuncaya kadar, bizi orta namazdan alıkoydular. Allah, onların kabirlerini ve evlerini - yahut kabirlerini ve karınlarını - ateşle doldursun!» buyurdular.

1457- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Müslim b. Subeyh'den, o da Şüteyr b. Şekel'den, o da Aliy'den naklen rivâyet etti. Aliy Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ahzâb günü:

«Bizi orta namazdan, İkindi namazından alıkoydular. Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun!» buyurdu, sonra ikindiyi iki ışâ' (yani) akşam ile yatsı arasında kıldı.

Bu hadîsi Buhârî «Cihâd», «Megâzî», «Daavât» ve «Tefsir» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Namaz» bahsinde; Tirmizî «Teisîr» bahsinde; NeSaîde «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tah-rîc etmişlerdir.

Ahzâb vak'ası, târihte «Hendek Gazası» nâmı ile meşhurdur. Bu gaza hicretin dördüncü veya beşinci senelerinde vuku bulmuşdur. Mezkûr gazada, Müslümanlar Medîne-i Münevvere'nin kenarına hendek kazmış ve bu suretle müdâfaa harbine hazırlanmışlardı. Orada vâkî olan gazaya Hendek gazası denilmesi bundandır. O sene Medine-i Münevvere'de kıtlık ve açlık hüküm ferma olduğu için müslümanlar pek bîtâb bir hâlde idiler. Fakat neticede Allah'ın nusratı ile muzaffer oldular. Düşman gördüğü mûcize-i ilâhiyyeden yani müthiş bir rüzgâr çıkıp çadırlarını ve kazanlarını tarumar etmesinden korkarak kaçtı. Hattâ getirdiği erzak ve mühimmatı almağa bile vakit bulamadı. Bunlar müslümanlara ganimet olarak kaldı. Müşrikler muhasarayı bir ay devam ettirmiş; bu müddet zarfında müslümanlar tamâmiyle bitâb kalmış hattâ içlerinden Bazıları birkaç defa üçer gün bir şey yiyememişlerdi. Nihayet muharebenin en ziyâde şiddet kesbettiği bir günde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dört vakit namazını kazaya bırakmışdır. Harb son derece şiddetlendiği vakit Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) küffarın aleyhine duâ etmiş; hayatta iken evlerini, Öldükden sonra da kabirlerini ateşle doldurmasını Cenâb-ı Hak'dan niyaz etmiş ve bu niyazı kabul buyurulmuşdur. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bazen bir kavmin aleyhine, bazen de lehine duâ etmişdir. Müslümanlara son derece ezâ ve cefâ edenlerin aleyhine; sonradan müslüman olacaklarını ümîd ettiklerinin de lehine duâ ederdi.

Ulemânın beyânına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in o namazları kazaya bırakması «Salâtü'l - Havı» yani korku namazı inmezden önce idi. Bunları düşmanla savaşırken unutarak bırakmış olması muhtemel olduğu gibi, o gün için bir özür teşkü eden çarpışma sebebi ile bilerek bırakmış olması da caizdir. Ondan sonra korku namazı nâzil olmuş ve harplerde namazın nasıl kılınacağı beyân edilmişdir. Binaenaleyh bu gün düşman ve harp sebebi ile namazı kazaya bırakmak caiz değildir. Harb'e mahsûs olan korku namazı kılınır. Bu namazın tafsilâtı fıkıh ki-taplarındadır.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kazaya bıraktığı namazlar bir rivâyete göre yalnız öğle ile ikindidir; diğer rivâyetlere göre Öğle, ikindi, akşam ve yatsıdır. Bu rivâyetlerin arasını bulmak için ulemâ vakıanın müteaddid olduğunu yani bâzı günler iki namaz, bâzı günler de dört namaz kılamadığını söylerler.

İbnü’l-Ara bî: «Doğrusu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hendek harbinde kılamadığı namaz yalnız ikindidir.» demişdir.

Bâbımız hadîslerinin birinde: «Bizi orta namazdan, ikindi namazından alıkoydular.» buyurulması bu kavli te'yîd eder.

Bâbımızın bu rivâyetleri ile bundan sonra göreceğimiz bütün rivâyetleri orta namazdan murâd ikindi olduğunu göstermektedir. Ulemânın bu bâbdaki kavillerini evvelce namazda konuşma Bâbında görmüştük. Bununla beraber münâsebetden dolayı iki üç hadis sonra onları tekrar hulâsa edeceğiz.

1458- Bize Avn b. Sellâm El - Küfî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Talhate'l - Yâmî, Zübeyd'den, o da Mürra'dan, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Müşrikler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i ikindi namazından alıkoydular. Tâ ki güneş kızardı yahut sarardı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem);

«Bizi orta namazdan (yani) ikindi namazından alıkoydular. Allah onların karınlarını ve kabirlerini ateşle doldursun!» Yahut: «Allah onların karınlarını ve kabirlerini ateşle tıksın!» buyurdu.

1459- Bize Yahya b. Yahya Et - Temim! rivâyet etti.

Dedi ki: Mâlik'e, Zeyd b. Eşlemden dinlediğim, onun da Kalma' b. Hakîm'den, onun da Alşe'nin âzâdlısı Ebû Yûnus'dan naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum: Ebû Yûnus şöyle dedi: Âişe, kendisine bir Mushaf yazmamı bana emretti.. Ve: Şu âyete vardığında, bana haber ver; "Namazlara ve orta namaza devam edin" Süre-i Bakara, âyet: 238. dedi. Ben o âyete varınca» kendisine haber verdim. Onu bana şöyle yazdırdı: «Namazlara, orta namaza ve İkindi namazına devam edin! Hem Allah için tevâzula namaz kılın!»

Âişe: «Ben, bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den duydum.» dedi.

1460- Bize İshâk b. İbrâhim El - Hanzalî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Âdem haber verdi.

(Dedi ki): Bize Fudayl b. Merzûk, Şakîk b. Ukbe'den, o da Berâ' b. Azib'den naklen rivâyet etti. BerT Şöyle dedi: Şu âyet (yani):

Namazlara ve ikindi namazına devam edin! âyet-i kerimesi İndi. Biz de onu Allah'ın dilediği kadar okuduk; sonra Allah, onu nesh etti. Müteakiben:

 (Namazlara ve orta namaza devam edîn!) âyet-i kerimesi nâzil oldu.

Bunun üzerine Şakîk'in yanında oturan bir adam, Şakîk'a: Öyle ise bu orta namazı; ikindidir, dedi. Berâ':

— Ben onun nasıl nâzil olduğunu ve Allah'ın onu nasıl nesh ettiğini sana haber verdim; Allah bilir.» dedi.

1461- Müslim der ki: Bu hadîsi Eşcaî dahi, Süfyân-ı Sevr i'den, o da Esved b. Kays'dan, o da Şakîk b. Ukbe'den, o da Berâ' b. Azib'den naklen rivâyet etti. Berâ': «Biz o âyeti, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde bir zaman okuduk» diyerek, Fudayl b. Merzûk'un hadîsi gibi rivâyetde bulunmuş.

Yukarki rivâyetlerin her biri, orta namazın ikindi olduğuna delâlet etmektedir. Yalnız Hazret-i. Âişe hadîsinde ikindi namazı orta namaz üzerine atfedilmişdir. Ma'tûf ile ma'tûfun aleyhin başka başka şeyler olmaı lâzım geldiğine bakarak Şâfiîyye ulemâsından Bazıları: «Orta namaz ikindi değildir.» demişlerse de,

Nevevî: «Şazz kırâetle ihticâc edilemez; ona Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hadîsi hükmü de verilemez. Çünkü bu kırâeti nakleden, onu Kur'ân diye nakletmişdir. Kur'ân ise ancak biricmâ' tevatürle sabit olur. Mezkûr kıraatin Kur'ân olduğu sübût bulmayınca hadîsliği de sabit olmaz.» diyerek Şafiî mezhebinin bunu kabul etmediğini beyân etmişdir.

«Salât-ı Vüstâ» yani orta namazdan murâd ne olduğu taa ashâb-ı kirâm zamanından beri ulemâ arasında ihtilaflı bir mes'eledir. Ashâb-ı kirâmdan Alîyyü'bnü Ebî Tâlib, İbn Mes'ûd, Ebû Eyyûb El-Ensârî, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbâs, Ebû Saîd-i Hudrîve Ebû Hüreyre (radıyallahü anhûm) hazerâtı ile Tabiînden Hasan-ı Basrî, İbrâhîm Nehaî, Katâde, Dahhâk, Kelbî ve Mukaatil, mezhep İmâmlarından Ebû Hanîfe, Ahmed b. Hanbel, Dâvûd-u Zahirî, İbnü'l-Münzir ve daha başkaları: «Orta namaz ikindidir.» demişlerdir. Tirmizî, sahabe ve onlardan sonra gelen ulemânın ekserisinin buna kaail olduğunu söyler.

Şâfiîler'den Mârûdî: «İmâm Şafiî'nin mezhebi de budur. Çünkü bu bâbdaki hadîsler sahîhdir. Şafiî'nin orta namaz sabah namazıdır; demesi ikindi hakkındaki sahîh hadisleri duymadığı içindir. Onu mezhebi hadîse tâbi olmakdır.» diyor.

Ulemâdan bir cemaata göre orta namazdan murâd sabah namazıdır. Bu kavil ashâb-ı kirâmdan Ömerü'bnü-'l-Hattâb, Muâz b. Cebel, Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer ve Câbir (radıyallahü anhûm) ile Tabiînden Atâ', İkerime, Mücâhid, Rabî' b. Enes ve mezhep İmâmlarından Mâlik b. Enes ile İmâm Şafiî ve diğer Şafiîyye ulemâsından naklolunmuşdur. Yine ulemâdan bir taifeye göre; orta namazdan murâd öğledir. Onlar bu kavli Zeyd b. Sabit, Üsâme-tü'bnü Zeyd, Ebû Saîd-i Hudrî, Âişe ve Abdullah b. Şeddâd (radıyallahü anhûm) hazerâtından nakil etmişlerdir. Bir rivâyetde Ebû Hanîfe (rahimehüllah)'ın kavli de budur.

Kabîsatü'bnü Züeyb: «Orta namazdan murâd, akşamdır.» demiş, daha başkaları yatsı olduğunu söylemiş; bir takımları müphem olarak beş vakit namazdan biridir; demişlerdir. Hattâ Kâdi İyâz'in rivâyetine göre: «Orta namazdan murâd beş vaktin hepsidir.» diyenler olmuşdur. Cum'â namazı olduğunu iddia edenler de vardır.

Nevevî diyor ki: «Bu kavillerin içersinde sahîh iki kavil vardır. Onlar da ikindi ile sabandır. En sahih kavil, orta namazdan murâd ikindi ile sabahdır. En sahih kavil, orta namazdan murâd ikindi olduğunu bildiren rivâyetdir. Çünkü bu bâbdaki hadîsler sahîhdir...»

1462- Bana Ebû Gassân El-Mismaî ile Muhammed b. El -sennâ, Muâz b. Hişâm'dan rivâyet ettiler. Ebû Gassân dedi ki: Bize Muâz b. Hişâm rivâyet etti.

(Dedi ki): Bana babam, Yahya b. Ebi Kesir'den naklen rivâyet etti.

Dedi ki: Bize Ebû Selemete'bnü Abdirrâhmân, Câbir b. Abdillâh'dan, naklen rivâyet etti, ki Hendek harbinde Ömerü'l-Hattâb Kureyş kâfirlerine sövmeye başlamış ve:

— Ya Resûlallah! Güneş kavuşmak üzeredir. Vallahi ben hâlâ ikindiyi kılamadım!., demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Vallahi onu ben de kılmadım!» buyurmuşlar. (Ömer Dedi ki) Bunun üzerine Buthân vadisine indik; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hemen abdest aldı; biz de abdestlendik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gün kavuştuktan sonra evvelâ ikindiyi, sonra onun arkasından akşam namazını kıldı.»

1463- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Ebû Bekir (Bize rivâyet etti) tâbirini kullandı. İshâk ise: Bize Veki', Ali b. Mübârek'den, o da Yahya b. Ebî Kesîr'den naklen bu isnâdda, bu hadîsin mislini haber verdi; dedi.

Bu hadîsi Buhârî «Mevâkîtü's - Salât» ile «Salâtül - Havf» bahislerinde; Tirmizî ile Nesâî de «Kitâbü's - Salât» da tahric etmişlerdir.

Aynînin beyânına göre, Hazret-i Ömerin küffâr'a sövmesi hendek kazmakla meşgul olurken, ikindi namazını geciktirdikleri, buna da küf-fâr sebeb oldukları içindir.

«Kâde» fi'linin ma'nâsı hakkında, ulemâ muhtelif mutâlealar beyân etmişlerdir. Aynî bu mütâleaları sadra şifâ görmeyerek mes'eleyi şöyle tahkik ve hulâsa etmişdir:

«Kâde fiilinin üzerine nefiy edatı girerse, ifâde edeceği ma'nâ hususunda üç mezheb vardır.

1) Kâde, diğer fiiller gibi başında nefiy edatı bulunmadan kullanılırsa isbât ma'nâsı ifâde eder. Başında nefiy edatı bulunursa ma'nâsı da menfî olur. Çünkü «Zeyd az daha kalkıyordu.» cümlesinin ma'nâsı, kalkmayı değil, onun yakın olduğunu anlatmakdır.

2) Kâde fiilinin başında nefiy edatı bulunursa isbât ma'nâsı ifâde eder.

3) Kâde'nin başında nefiy edatı bulunduğu zaman fiilin mâzî veya müstakbel olması nazar-ı dikkate alınır. Eğer mâzî ise isbat ma'nâsı ifade eder. Müstakbel olarak kullanılmışsa şâir fiiller hükmündedir.

Aynî bu ciheti hülâsa ettikten sonra şu hükme varıyor: «Bu üç kavlin içersinde esah olan, birincisidir. İbn Hâcib bunu nassan bildirmişdir. Mes'ele böylece anlaşıldıkdan sonra şunu da bilmeli ki burada Kâde'nin başında nefiy edatı vardır. Binâenaleyh ma'nâsı, nefiy yani namazın yakınlığını nefiy olmuşdur. Namazın yakınlığı nefiy edilince, namazın nefiy edileceği evleviyyet tarîki ile sabit olur...»

Aynî'nin bu izahından anlaşılıyor ki, Hazret-i Ömer güneş kavuşuncaya kadar ikindiyi kılamamış; onu kazaya bırakmışdır. Ulemâdan Bazıları buradaki Kâde fi'linden Hazret-i Ömer'in güneş kavuşmaya yakın ikindiyi kıldığı ma'nâsını anlamışlardır.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yemin ederek: «Vallahi onu ben de kılmadım» buyurması, Ömer (radıyallahü anh) ikindiyi kazaya bırakmıştır diyenlerin sözünü te'yîd eder. Çünkü bununla Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) son derece üzgün bulunan Hazret-i Ömer'in gönlünü almak istemişdi.

«Buthân», Medine'de bir vadidir. Bu kelimeyi «Batıhân» şeklinde okuyanlar da olmuşdur. Hattâ lisan uleması Buthân okunmasını caiz görmemişlerdir.

Hazret-i Ömer'in: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiyi güneş battıkdan sonra kıldı; arkasından da akşam namazını kıldı.» sözünün zahiri, bu namazları cemaatla kıldığını göstermektedir.