35- İkindiyi Vaktin Evvelinde Kılmanın Müstehab Oluşu Bâbı 1439- Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Bize Muhammed b. Rumh da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys, İbn Şihâb'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiyi güneş henüz yüksek ve dip diri iken kılarmış. Namazdan sonra Avâlî'ye giden bir kimse güneş henüz yüksekte iken oraya varırmış. Kuteybe: «Avâlîye varırmış.» cümlesini zikretmedi. 1440- Bana Hârûn b. Saîd El-Eylî de rivâyet etti. (Dedi ki) Bize İbn Vehb rivâyet etti. (Dedi ki) Bana Amr, İbn Şihâb'dan, o da Enes'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiyi kıldırırdi... diyerek tamâmiyle yukarki hadîsin mislini rivâyet etmiş. 1441- Bize Yahya b. Yahya da rivâyet etti. Dedi ki: Mâlik'e, İbn Şihâb'dan dinlediğim, onun da Enes b. Mâlik'den naklen rivâyet ettiği şu hadisi okudum. Enes Dedi ki: «Biz ikindiyi kılardık; sonra Küba'ya giden bir kimse, güneş henüz yüksekte iken Kübalıların yanına varırdı.» 1442- Bize yine Yahya b. Yahya rivâyet etti. Dedi ki: Mâlik'e İshâk b. Abdillah b. Ebi Talhâ'dan dinlediğim, onun da Enes b. Mâlik'den rivâyet ettiği şu hadîsi okudum. Enes şöyle dedi: Biz ikindiyi kılardık, sonra insan Benî Amr b. Avf kabilesine gider de onları ikindiyi kılarken bulurdu.» Bu hadîsi Buhârî «Mevâkitü's - Salât» bahsinin müteaddid yerlerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce «Namaz» bahsinde rivâyet etmişlerdir. Avâlî: Âliye'nin cem'idir. Yükseklikler yaylalar mânâsına gelir. Bundan murâd: Medine'nin Necid tarafına düşen köyleridir. Tihâme tarafındaki köylere «Sâfile» derler. Zührî'nin beyânına göre Avâlî denilen köyler, Medine'ye iki, üç mil mesafededirler. Bu hadîsi Ebû Avâne «Sahîh»inde, Zührî'den rivâyet etmişdir. Onun rivâyetinde: «Avâlî, Medîneye üç mil mesafededir.» de-nilmişdir. Beyhakî'nin, Leys tarîki ile Zührî'den rivâyetinde mezkûr mesafenin üç dört mil; Dâre Kutnî'nin rivâyetinde altı mil, Abdurrezzâk'ın, Zührî'den rivâyetinde iki üç mil denilmişdir. Kâdî îy âz bunların en uzak olanlarının Medine'ye sekiz mil mesafede bulunduğunu söyler. Bu ihtilâflardan anlaşılıyor ki Avâlî denilen köylerin Medine'ye en yakını iki mil, en uzağı da sekiz mildir. Üç, dört ve altı mil ta’bîrleri muhtelif köylerin, Medine'ye uzaklığına göredir. Rivâyetlerin arası bu şekilde bulunur. Bir mil, dört bin arşındır, yani fersahın üçte biridir. Bir arşının uzunluğu yirmidört parmak yani cümlelerinin ihtiva ettiği harfler sayısınca olup aşağı yukarı bir adım demekdir. Bu hesapça bir mil dört bin adım demekdir. Bazıları mil'i üçbinbeşyüzden, dörtbin arşına kadar olan mesafe diye tefsir etmişlerdir. «El-Yenâbi» nâm eserde: «Mil fersahın üçte biri olup; dörtbin adım mesafedir. Her adım âmme arşını ile bir buçuk arşındır. Âmme arşını yirmidört parmak uzunluğundadır.» denilmişdir. Küba: Medine'ye üç mil kadar uzakta bulunan bir yerin ismidir. Benî Amr Vavı kabilesinin bulunduğu yer Medine'ye iki mil mesafededir. Hattâbi diyor ki: «Güneşin dipdiri olmasından murâd: Renginin sâfîliği yani sararmamış ve değişmemiş hâlidir.» Yine Hattâbi ile diğer bâzı ulemâya göre güneşin diriliği, sıcaklığının mevcûd olmasıdır. Bu Bâbın hadîslerinden murâd, ikindiyi vakti girer girmez kılmaya şitâb etmekdir. Çünkü ikindiyi kıldıkdan sonra iki veya üç mil mesafede bulunan bir yere güneş sararmadan ve rengi bozulmadan varabilmek ancak ikindiyi vaktinin evvelinde kılmakla mümkün olabilir. Hattâ Nevevî’nin beyânına göre bu iş hemen hemen yalnız uzun günlerde mümkün olabilir. Beni Amr b. Avf'ın yaşadığı yerler, Medine'ye iki mil mesafede bulunduğuna göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindiyi kılmak hususunda son derece acele ediyormuş; demekdir. Anlaşılıyor ki Benî Amr ikindi namazını vaktin ortasında kılarlarmış. Çünkü böyle olmasa hadîs hüccet teşkil edemez. İhtimâl ki mezkûr kabile ziraatları ile bağ ve bahçeleri ile meşgul olurken ikindiyi bir parça geciktirirlermiş. Hazret-i Enes (radıyallahü anh) bu hadîsi «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kılardı., «Biz kılardık.» tâbirleri ile rivâyet etmişdir. Sahâbi'nin bu gibi sözlerle rivâyet ettiği hadîsin müsned mi yoksa mevkuf mu sayılacağı ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazıları müsned sayılacağına kaail olmuşlardır. Hâkim (321-405) bu kavli tercih etmiştir. Daveviye Kutnî (306 - 385) ve başkaları bu gibi hadîslerin mevkuf sayılacağını söylemişlerdir. Aynî diyor ki: «Doğrusu böyle hadîslere lâfzan mevkuf, hükmen merfu' demelidir. Çünkü sahâbî o hadîsi ihticâc makamında rivâyet etmişdir. Binaenaleyh Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında olduğunu anlatmak istediğine hamledilir.» Yine Nevevî'ye göre bu Bâbın hadîsleri ikindinin her şey'in gölgesi bir misli olduğu zaman girdiğine kaail olan İmâm Mâlik, İmâm Şafiî, İmâm Ahmed ve Cumhûr-u ulemâya delildirler İmâm A'zam: «İkindinin vakti her şey'in gölgesi iki misli olduğu zaman girer.» demişdir. Bu hadîsler onun aleyhine delâlet etmektedir. Fakat Aynî bu mütâleaya îtirâz etmiş; Enes hadîsinin mevkuf veya müsned sayılacağı hususundaki ihtilâfı hatırlatarak: «Şayet Enes hadîsi kat'î sûretde merfû' olsaydı o zaman onların dediklerine hüccet olurdu. Hâlbuki hadîsin mevkuf mu, müsned mi sayılacağı ihti lâflıdır.» demişdir. 1443- Bize Yahya b. Eyyûb ile Muhammed b. Sabbâh, Kutey-be ve İbn Hucr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İsmail b. Ca'fer, Ala' b. Abdirrahmân'dan naklen rivâyet etti. Alâ', Öğle namazından çıktıkdan sonra Basra'daki evinde' Enes b. Mâlik'in yanına girmiş. Enes'in evi, mescidin yambaşında imiş. Alâ' diyor ki: Enes'in huzuruna girdiğimiz vakit: — İkindiyi kıldınız mı? diye sordu. Bİz de kendisine: — Biz öğleden ancak şimdi çıktık... dedik. Enes: — Öyle ise ikindiyi kılın! dedi. Biz de kalkarak ikindiyi kıldık. Namazdan çıkınca. (Enes): — Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: «Bu şekil namaz, münafığın namazıdır. Oturur güneşi gözetir. Güneş şeytanın iki boynuzu arasında bulunduğu zaman kalkar da namazı dört rek'ât olarak (kuşun yemi gagalaması gibi) gagalar. O namazın içinde Allah'ı pek az zikreder!» buyururken işitdim; dedi. 1444- Bize Mansûr b. Ebi Müzâhim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Mübarek, Ebû Bekir b. Osman İbn Sehl b. Huneyf den rivâyet etti. Dedi ki: Ebû Ümâmete'bnü Sehl'i şöyle derken işitdim: «Ömer b. Abdilâziz ile birlikde öğleyi kıldık. Sonra mescidden çıkarak, Enes b. Mâlik'in yanına girdik. Onu ikindiyi kılarken bulduk. Ben: — Amca! kıldığın bu namaz nedir? diye sordum. Enes: — İkindidir. Bu namas Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in namazı; vaktiyle onunla - beraber kıldığımız namazdır» cevâbını verdi. Nevevî diyor ki: «Yukarki iki hadîs, ikindi namazının vakti girer girmez kılınacağı hususunda ve ikindi vaktinin her şey'in gölgesi bir misli olduğu vakit girdiğini beyân Bâbında sarilidirler. Onun içindir ki Ömer b. Abdilâzîz'den evvelki hükümdarlar öğleyi o vakte kadar geciktirirlermiş. Öraerü'bnü Abdülâzîz dahi ikindinin vakti girer girmez kılınması gerektiğini bildiren hadîsi duymazdan evvel onlar gibi öğleyi geç kılarmış. Hadîsi İşitince öğleyi vakti girer girmez kılmağa başlamış. Ma'mâfîh onu bir meşguliyet ve özürden dolayı geç kılmış olması da muhtemeldir. Hadîsin zahiri birinci te'vîli gerektirmektedir. Ömer b. Abdilâzîz (radıyallahü anh)'in; Hazret-i Enesin evine giderek kendisi ile görüştüğü bu vak'a, Hazret-i Ömer'in hilâfeti zamanında değil niyâbeten Medine vâlisi bulunduğu sıralardadır. Çünkü Enes (radıyallahü anh) Hazret-i Ömer b. Abdilâziz'in hilâfetinden dokuz sene kadar evvel vefat etmişdir.» Yukarki hadîslerin ayni hâdiseye âid olmaları muhtemeldir. Abdülâzîz hadîsini Buhârî «Mevâkitü's - Salât» bahsinde; Nesâî dahi «Namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir. Hazret-i Ebû Ümâme'nin, Enes (radıyallahü anh)'a amca diye hitâb etmesi, hürmet ve ta'zîm kabîlindendir. Yoksa hakîkatde Hazret-i Enes onun amcası değildir. Buhârî şârihi Aynî, Nevevî'nin yukarıdaki sözüne îti-râz etmiş ve: «Hadîsde ikindi namazının vaktin evvelinde kalınacağına dâir sarahat yokdur.» demiş, Ömer b. Abdilâzîz gibi bir zâtın kendinden Önce geçen hükümdarlara tâbi olup da sünneti terk edeceğine ihtimâl vermemişdir. Şeytanın iki boynuzu arasından murâd: Az yukarıda görüldüğü vecîhle güneşin altına girerek, onu iki boynuzunun arasına almış gibi göstermesidir. Bu suretle güneşe tapanları kendisine ibâdet edermiş gibi göstererek aldatmaya çalışır. Bazıları bunun mecaz olduğunu söylerler. Bu takdirde boynuzlarından murâd, yükselmesi ve avenesine galebe çalmasıdır. Namazı gagalamak: ta'dîl-i erkânına ve huşu'a riâyet etmeksizin sür'âtle yatıp kalkmakdan kinayedir. Sür'atla namaz kılanın hâli yem gagalıyan kuşa benzetilmişdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «O münafık namazıdır.» buyurması özürsüz ikindiyi geciktirmeyi sarahaten zem'dir. 1445- Bize Amr b. Sevvâd El-Âmiri ile Muhammed b. Selemete'l - Murâdî ve Ahmed b. Îsâ rivâyet ettiler. Lâfızları biribirine yakındır. Amr: (Bize haber verdi.) ta'bîrini kullandı. Ötekiler:. (Bize İbn Vehb rivâyet etti.) dediler. (İbn Vehb Dedi ki) Bana Amr b. Haris, Yezîd b. Ebî Habîb'den naklen haber verdi. Ona da Mûsâ b. Sa'd El-Ensâri, Hafs b. Ubeydillâh'dan, o da En es b. Mâlik'den naklen rivâyet etmiş ki Enes şöyle dedi: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize ikindiyi kıldırdı. Namazdan çıkınca ona Benî Seleme'den bir adam geldi ve: — Ya Resûlallah! Biz bir devemizi boğazlamak istiyoruz. Senin de boğazlarken hâzır bulunmanı arzu ediyoruz.» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Hay hay» diyerek oraya gitti. Onunla beraber biz de gittik. Ve deveyi henüz boğazlanmamış bulduk. Müteakiben deve boğazlandı; sonra parçalandı; sonra ondan bir mikdâr pişirildi. Sonra güneş batmazdan önce yedik.» Murâdî dedi ki: Bize İbn Vehb, İbn Lehîa ile Amr Ebnü Haris'den bu hadîsde rivâyetde bulundu. Bu hadîs, ikindiyi vaktinin evvelinde kılmanın lüzumu hakkında mü-bâlaga ifâde etmektedir. Ayrıca davete icabetin ve keza yemek için davet yapmanın her zaman müstehab olduğuna delildir. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin bu davete icabeti ve kendisi ile teberrûk olunması için başkalarının yanında o deveden yemesi son derece büyük nezâket ve ahlâk sahibi olduğunu gösterir. Bir de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cemâat ile birlikde yemek yemesi oradakilerin günahlarının affına sebep olur. Çünkü bir hadis-i şerifde: «Günahı affolunmuş bir kimse ile yemek yiyenin günâhı affolunur.» buyurulmugdur. 1446- Bize Muhammed b. Mihrân El - Râzî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Velîd b. Müslim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Evzâî; Ebû'n-Ne-câşi'den naklen rivâyet etti. Dedi ki: Râfi' b. Hadîc'i şöyle derken işit-dim: «Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde ikindiyi kılardık. Sonra deve boğazlanır da on parçaya bölünür; sonra pişirilir; biz de güneş kavuşmazdan önce pişmiş et yerdik.» 1447- Bize İshâk b. İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İsa b. Yûnus ile Şuayb b. İshâk ed – Dimeşki haber verdiler. Dediler ki: Bize Evzâi bu isnâdla rivâyet etti. Şu kadar var ki: «Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) samanında ikindiden sonra deveyi boğazlardık» dedi: «Onunla beraber namaz kılardık.» demedi. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'ş - Şerike» de tahrîc etmişdir. Bu hadîs dahi ikindi namazının vakti girer girmez kılınacağını bildiren delillerdendir. Ondan ma'dâ şu hükümleri de ihtiva eder. 1- Eti tartısız olarak taksim etmek caizdir. Çünkü ma'rûf kabîlin-dendir. 2- İbn Tîn: «Bu hadîsde ikindinin vakti, her şey'in gölgesi iki misli olduğu anda girer diyenlerin aleyhine delil vardır.» demişdir. 3- Kirmanı ise: «İkindinin vakti her şey'in gölgesi iki misli olduğu zaman girer.» demişdir. |