Geri

   

 

 

 

İleri

 

28- İhram Tekbiri İle Kıraat Arasında Okunacak Dua Bâbı

1382- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Cerîr, Umâretâ'bnü Ka'kaa’dan, o da Ebû Zür'a'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyfe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz için tekbîr aldığı vakit Kur'ân okumazdan Önce bir an sükût ederdi. Ben:

— Tâ Resûlüllah- Anam babam sana feda olsun şu tekbir ile kıraat arasındaki sükûtunu lütfen bana söyle; o esnada ne diyorsun?» dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)

«Allah'ım! Benimle, günahlarımın arasını mağrible, maşrık arası gibi ırak eyle! Yâ Rabb! Beni günahlarımdan beyaz elbisenin, kirden temizlendiği gibi temiz pâk eyle! Yâ Rabb! Beni günahlarımdan kar ile, su ile ve dolu ile yıka; derim» buyurdular.

1383- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şey be ile İbn Nümeyr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İbn Fudayl rivâyet etti. H.

Bize Ebû Kâmil de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdülvâhid (yani İbn Ziyâd) rivâyet etti. Bunların ikisi de Umâretü'bnü Ka'kaa'dan bu isnâdla Cerîr hadîsi tarzında rivâyetde bulunmuşlardır. .

Bu hadîsi Buhârî «Ezan» bahsinde; Ebû Dâvûd, Ne-sâî ve İbn Mâce «Namaz» bahsinde; ayrıca Nesâî «Kitabû-t - Tahâre» de muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Bu bâbda Bez-zar iyi bir sened ile şu hadîsi rivâyet etmişdir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Biriniz namaz kıldığı vakit: Allah'ım, benim ile günahlarımın arasını mağriple, maşrık arası kadar ırak eyle! Yâ Rabb! Ben kıyâmet gününde benden yüz çevirmenden sana sığınırım! Allah'ım, beni günahlarımdan beyaz elbisenin kirden paklandığı gibi temiz pâk eyle! Allah'ım, beni müstü-man olarak yaşat; müslüman olarak öldür! desin.» buyurdular.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in namaza niyetlendikden sonraki sükûtundan murâd: Sesle okumamasıdır. Yoksa hiç okumamak değildir. Hazret-i Ebû Hüreyf e'nin sükûtu esnasında ne okuduğunu sorması da buna delâlet eder.

Hatâya: Hatıyyenin cem'idir. Hatıyye: günah demekdir.

Hadîsde zikri geçen günahlardan murâd: Geçmiş veya; gelecek günahlar olabilir. Bundan murâd geçmiş günahlar olduğuna göre mânâ: «Benim geçmiş günahlarımı aff-u mağfiret et.» demek olur. Bazıları:: «Beni günahlarımdan ırak eyle!» sözünün mânâsı: İşlenen günahlarının affı ile gelecekde günah işlemekden korumasıdır. Cümlede mecaz vardır. Çünkü hakîkî uzaklaşma ancak zaman ve mekanda tasavvur olunabilir.» demişlerdir.

Günahlardan ileride işlenecek olanlar murâd edildiğine göre mânâ: «Bana ileride günâh işlemek mukadderse, beni o günahdan ırak eyle!» demek olur.

Hadîsde iki yerde teşbih yapılmışdır. Bunların birincisi, günahlardan uzaklaştırmayı mağrible maşrik arasındaki uzaklığa benzetmek sureti ile yapılmışdır.

Vech-i şebeh: Şark ile garbın bir araya gelmesinin imkânsızlığıdır. Kişinin günahlarına yaklaşması şarkla garbın biribirine yaklaşmasına benzetilmişdir.

İkinci teşbih: Günahlardan temizlenmek, beyaz elbisenin kirden temizlenmesine benzetilmek suretiyle yapılmışdır. Bu temizlenmenin beyaz elbiseye benzetilmesi, beyaz rengin kir götürmemesindendir.

Kirmanı diyor ki: «En iyi temizlik ancak sıcak su ile olduğu hâlde karla, suyla ve dolu ile temizlemesini istemek temizlikde mübâlega ifâde etmek içindir.»

Hattâbî (319-388): «Bu misâllerle zikredilen şey'lerin kendileri kasd edilmemişdir. Bunlarla ancak günahlardan temizlik hususunda te'kîd ve mübâlega murâd edilmişdir. Karla, dolu insan eli değmemiş ve kullanılmamış iki sudur. Binaenaleyh murâd ettiği elbise temizliği mânâsını beyân hususunda bunları misâl almak son derece te'kîdli olur.» diyor.

Tıybî (-743) ; «Şöyle de denilebilir: Suyu zikretdikden sonra ayrıca karla doluyu da anmak aff-u mağfiretden sonra rahmetin şumûlü-nü dilemek içindir...» diyor.

Kirmanı ise: «En iyisi şöyle demekdir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) günahları cehennem ateşi yerine tutmuşdur. Çünkü günahlar Teâlâ Hazretlerinin vadi mûcebince cehenneme girmeyi icâb eder. Binaenaleyh onların hararetini söndürmeyi te'kîd kabilinden su ile ifâde etmiş; sonra ondan daha soğuk olan kara, daha sonra ondan da soğuk olan doluya geçmek sureti ile mübâlega göstermişdir. Çünkü en soğuk olan su en ziyâde donuk olandır.» demektedir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu üç duası üç zamana nazaran yapılmış da olabilir. Şu hâlde; günahlardan uzaklaştırmak, istikbâle; temiz pâk etmek hâle; yıkamak da mâzîye âid olur.

1384- Müslim der ki: Bana Yahya b. Hassan ile Yûnus El - Müeddib ve başkaları tarafından rivâyet olundu. Dediler ki: Bize Abdülvâhid b. Ziyâd rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Umâratü'bnü Ka'kaa' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Züva rivâyet etti.

Dedi ki: Ben Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitdim: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikinci rek'âta kalktığı zaman kirâete, fâtiha'dan başlar; sükût etmezdi.»: .. . , ,

Bu hadîs isnadının baş tarafı sakıt olan muallâk hadîslerdendir. Bu gibi hadîslerin hükmü kitabımızın mukaddime kısmında beyân edilmişdir.

Hadîs-i şerif ilk oturuşdan, üçüncü rek'âta kalkıldığı zaman sükût lâzım gelmeyeceğine yani orada «Sübhâneke» ve emsali gibi gizli zikir meşrû' olmadığına delildir. Zâten buna kail olan da yokdur. Ancak ikindi ile yatsının farzlarından önce kılınan dörder rek'ât sünnet-i gayri müekkede-lerde üçüncü rek'âta kalkıldıkda «Sübhâneke» okumak mes'nûndur. Terâ-vîh namazında dörder rek'âtda veya daha fazlada selâm verildiği takdirde onun hükmü de böyledir.

1385- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Affân rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Katâde ile Sabit ve Humeyd, Enes'den naklen haber verdiler ki: bir adam nefes nefese (mescide) gelerek saffa girmiş ve: Allah'a hayırlı, halisane çokt hamd olsun! demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazını bitirince:

«O sözleri söyleyen hanginizdi?» diye sormuş. Cemaat sükût etmişler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tekrar:

«Bunları söyleyen hanginizdi? Zira zararlı bir şey söylemedi.» buyurmuşlar. Derken bir adam:

— Soluk soluğa (koşarak) yetişdim de onları ben söyledim.» demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Gerçekten oniki Melek gördüm ki bunları hangisi Allah'a evvelâ arz edecek diye yarış ediyorlardı.» buyurmuş

Buhârî'nin bu manâda Hazret-i Rifâatü'bnü Râfi' (radıyallahü anhûma)'dan rivâyet ettiği bir hadîsde şöyle denilmektedir: «Bir gün Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasında namaz kılıyorduk. Rükû'dan başını kaldırınca «Semiallâhu İtmen hamiden» dedi; arkasındaki cemaatdan biri de «Rabbena' ve leke'l - Hamdü hamden kesî-ren, tayyiben, mubâraken fîhi» dedi.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazdan çıkınca: «O konuşan kimdi?» diye sordu. Konuşan zât:

— Bendim... cevâbını verdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Otuz küsur melek gördüm ki hepsi bunları evvelâ ben yazayım diye şitâb ediyorlardı.» buyurdular. Ayni hadîsi Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi tahrîc etmişlerdir.

Nesâî ve başkaları rivâyetlerinde bu hadîsi Muâz b. Rifâa'dan, o da babasından naklen tahrîc etmişlerdir, O rivâyetde Rifa'a şöyle dedidir. «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in arkasında namaz kıldım (Bir ara) aksırdım da: «Allah'a hayırlı, bereketli, Rabbimizin dileyip razı olacağı gibi halisane çok çok hamd olsun!» dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı kıldırarak selâm verdikden sonra:

«Kimdi o namazda konuşan?» dedi. Kendisine kimse bir şey söylemedi, sonra ikinci defa tekrar:

«Kimdi o namazda konuşan?» diye sordu. Bunun üzerine Rifâ'attübnü Râfi' b. Afra':

— Ben idim Ya Resûlallah!» dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Nasıl demişdin? (Bir daha söyle) » dedi Rifâ'a:

— Allaha hayırlı, bereketli, Rabbimizin dileyip razı olacağı gibi halisane çok çok hamd olsun!», dedim cevâbını verdi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki otuz kusur melek gördüm. Bunları İlk olarak hangisi Allah'a arz edecekleri hususunda yarışıyorlardı.» buyurdu.

Bu hadîsden anlaşılıyor ki Buhârî rivâyetinde ismi zikredilmeyen zât Rif âatü'bnü Râfî' yani hadîsin râvîsi imiş. Fakat Bazıları bunu kabul etmemiş kıssanın ayrı ayrı zamanlara âid olduğunu söylemişlerdir. Bir takımları vak'anın bir olduğuna hükmetmiş ve rivâyetlerin arasını bularak: «Caiz' ki Rifâ'nın aksırması Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in başını rükû'dan kaldırdığı zamana tesadüf etmiş de onun için Rifâ'a kendi isminden bahsetmemişdir. Yahut râvîlerden bâzısı Rifâa'nın ismini unuttuğu için onu bir adam diyerek zikretmişdir.» demişlerdir.

Rivâyetlerin bâzılarında namazın akşam namazı olduğu kaydedilmişdir.

Tayyib: Riya ve şöhret şaibesinden hâlis manasınadır, Mübârekden murâd da hayırı çok demekdir. Nesâî‘nin rivâyetindeki «Mübâreken aleyhi» tâbiri zahire göre «Mübâreken rthi» ilin te'kîdidir. Bâzılarına göre birinci mübârek'den murâd ziyâde, ikincisinden murâd da baka ve devamdır. Bâbımız hadîsinde okunan kelimeleri kapışan meleklerin onikî olduğu bildiriliyor. Buhârî hadîsinde bunların otuz küsur; Taberâni'nin rivâyet ettiği Ebû Eyyûb hadîsinde onüç oldukları bildiriliyor.

Acaba meleklerin bu adedlerle tahsis buyurul masının hikmeti nedir? Bu suâle Aynî şu cevâbı vermektedir: «Bana burada şu feyzi ilâhî sânih oldu: «Otuz küsur... kelimelerinin harfleri otuzdort harfdir: Şu hâlde Allahü teâlâ mezkûr kelimeleri ta'zîm için bu harflerin sayısınca melek indirmiş demek oluyor. Diğer rivâyetler de buna kıyâs olunur!»

Sonra zahire göre bu melekler Hafeza melekleri değildir. Buhârî ile Müslim'in müttefikan rivâyet ettikleri Ebû Hüreyre hadîsi de. bunu gösterir. Mezkûr hadîsde:

«Allahü teâlâ'nın Öyle bir takım melekleri vardır ki, bunlar yollarda dolaşarak ehl-i zikri ararlar.» buyurulmuşdur.

1386- Bize Züheyr b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İsmail b. Uleyye rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Haccâc b. Ebî Osman, Ebû - Zübeyr’den, o da Avn b. Abdullâh b. Utbe'den, o da İbn Ömer'den naklen haber verdi. İbn Ömer Şöyle dedi: Bir defa biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde namaz kılarken birden cemaatdan biri » Allah en büyükdür; ona çok hamd olsun! Allâhı akşam sabah tesbih eylerim; dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Filan ve filan kelimeleri söyleyen kimdir?» diye sordu, cemaatdan biri:

— Bendim Ya Resûlallah!.. dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ben bunlara şaştım, bunlar için gök kapılan açıldı.» buyurdular.

İbn Ömer: «Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'în bunu söylediğini duydum duyalı bir daha bu kelimeleri bırakmadım.» detnüş.

Hadîs-i şerîfdeki «Kebiran» kelimesi muzmer bir fiilin mef ûlü olmak üzere nasp edilmişdir. Bazıları na't-ı maktu, bir takımları da temyiz olmak üzere mansûb olduğunu söylerler. Hâl diyenler de vardır. Na't-ı Maktu' ve temyîz diyenlere i'tirâz olunmuşdur.

Hadîs-i şerif aynen bundan önceki hadîs mânâsındadır. Vak'anın bir olması da, müteaddid olması da muhtemeldir.

Gök kapılarının açılmasından murâd: Bu kelimelerle yapılan duanın kabulüdür. Çünkü duaların kıblesi gök yüzüdür.

İbn Ömer (radıyallahü anhûma) Hazretlerinin sözü bu duaların devam üzere yapılmasına teşvîkdir. Allâhu'alem.