26- Namazda İken Kendisinden Allah'a Sığınılacak Şeyler Bâbı 1351- Bana Amriı'n - Nâkıd ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ya'kûb b. İbrahim b. Sa'd rivâyet etti. Dedi ki: Bize babam, Sâlih'den, o da İbn Şihâb'dan naklen rivâyet etti. Demiş ki: Bana Urvetü'bnü Zübeyr haber verdi ki: Âişe şöyle dedi: «Ben Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) namazında deccâlm fitnesinden Allah'a sığınırken işitdim.» Bu hadîsi Buhârî «Namaz» bahsinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendilerinden Allah'a sığındığı şeyler ile birlikde; dec-câlın fitnesine âid kısmını ise ayrıca tahrîc etmişdir. Hadîsin bütünü bundan sonra gelecekdir. Ulemâ namazda okunacak dualar hususunda ihtilâf etmişlerdir. İmâm Â'zam (80-150) ile İmâm Ahmed b. Hanbel (164- 241)'e göre namazda ancak me'sûr yahut Kur'ân-ı Kerîm'e muvafık olan dualar okunur. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bizim şu namazımız insan sözlerinden hiç birine gelmez. O ancak tesbîh, tekbîr ve Kur'ân okumakdan ibâretdir.» buyurmuşdur. İbn Ebî Şey be bu kavli, Ebû Hüreyre, Tâvûs ve Muhammed b. Şîrîn'den de rivâyet etmişdir. — İmâm Şafiî (150-204) ile İmâm Mâlik namazda gerek din, gerekse dünya umuruna âid olan ve namaz okunan, insan sözüne benzer duaları okumak caizdir. Bunlardan okumakla namaz bozulmaz. Zâhiriler'den İbn Hazm'e göre, Hazret-i Âişe hadîsindeki is-tiâzeyi okumak farzdır. Çünkü Müslim'in rivâyetine nazaran Tâvûs , oğlunun onu okumadığını anlayınca ona namazı yeniden kılmasını emretmişdir. 1352- Bize Nasır b. Aliy El - Cehdamî ile İbn Nümeyr, Ebû Küreyb ve Züheyr b. Harb hepsi birden Vckî'den rivâyet ettiler. Ebû Küreyb dedi ki: Bize Vekî' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Evzâi Hassan b. Atıyye'den, o da Muhammed b. Ebî Âişe'den, o da Ebû Hüreyre’den bir de yine Evzâî, Yahya b. Ebf Kesîr'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Biriniz teşehhud yaptığı zaman dört şeyden Allah'a sığınsın: Allah'ım ben cehennem azabından, kabir azabından, hayât ve memat fitnesinden ve mesîh-i deccâlın fitnesi şerrinden sana sığınırım desin!» buyurdular. 1353- Bana Ebû Bekir b. İshâk rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû'l - Yemân haber verdi. (Dedi ki): Bize Şuayb, Zührî'den naklen haber verdi. Dedi ki: Bana Urvetu’bnü Zübeyr haber verdi; ona da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcesi Âişe haber vermiş ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namazda: «Yâ Rab! Ben kabir azabından sana sığınırım. Mesîh-i deccalin fitnesinden de sana sığınırım. Hayât ve memat fitnesinden de sana sığınırım. Allah'ım, ben günahdan ve borçdan sana sığınırım.» diye duâ ederdi. Âişe Dedi ki: — Biri kendisine: «Borçdan ne kadar da çok Allah'a sığınıyorsun Ya Resûlallah!» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Çünkü insan borçlandımı konuşur ve yalan söyler; vâd eder; sözünde durmaz.» buyurdular. 1354- Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Velîd b. Müslim rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Evzâî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hassan b. Atiyye rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Muhammed b. Ebî Âişe rivâyet etti ki kendisi Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Biriniz son teşehhüdü bitirdikten sonra dört şeyden Allah'a sığınsın: Cehennem azabından, kabir azabından, hayât ve memat fitnesinden, bir de mesih-i deccâlın fitnesinden!» buyurdular. 1355- Bu hadîsi bana Hakem b. Mûsâ dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hikl b. Ziyâd rivâyet etti. H. Dedi ki: Bize Aliy b. Haşrem dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İsa (yani İbn Yûnus) haber verdi. Bu râvîlerin hepsi Evzâî'den bu isnadla rivâyet etmişlerdir. Bu hadîsde (Evzâî): «Sizden biriniz teşehhüdü bitirdikten sonra» demiş «son» kelimesini zikretmemişdir. 1356- Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Ebî Adiyy, Hişam’dan, o da Yahya'dan, o da Ebû Seleme'den naklen rivâyet etti ki Ebû Seleme, Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Yâ Rab! Ben kabir azabı ile cehennem azabından; hayât memat fitnesinden ve mesîh-i deccâlın şerrinden sana sığınırım!» buyurdular. 1357- Bize Muhammed b. Abbâd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân, Amr'dan, o da Tavûs'dan naklen rivâyet etti. Dedi ki: Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitdim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Allah'ın azabından Allah'a sığının! Kabir azabından Allah'a sığının; Mesîh-i deccâlın Fitnesinden Allah'a sığının! Hayât, memat fitnesinden Allah'a sığının!» buyurdular. 1358- Bize Muhammed b. Abbâd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyan, İbn Tâvûs'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti. 1359- Bize Muhammed b. Abbâd ile Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ve Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Süfyân, Ebû'z - Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bu hadisin mislini rivâyet etti. 1360- Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, BüdeyVden, o da Abdullah b. Şakîk'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kabir azabından, cehennem azabından birde deccâhn fitnesinden Allah'a sığınırmış. 1361- Bize Kuteybetü'bnü Saîd, Mâlik b. Enes'den (Ona okunmak sureti ile), o da Ebû'z - Zübeyr'den, o da Tâvûs'dan, o da İbni Abbâs'dan naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerine Kur'ân'dan bir sûre öğretir gibi şu duayı Öğretir: «Ya Rab! Biz cehennem azabından sana sığınırım; ben kabir azabından sana sığınırım; mesîh-i deccâlın fitnesinden de sana sığınırım. Hayat memat fitnesinden dahi sana sığınının; deyin!» buyururmuş. Müslim b. Haccâc der ki: «Tâvûs'un oğluna: Bu duayı namazında okudun mu?» diye sorduğuna; oğlunun «Hayır» cevâbını verdiğini; Tavas'ım: — Öyle ise Namazını yeniden kıl; dediğini duydum. Çtinkü Tâvüs bu hadisi üç veya dört kişiden rivâyet etmişdir; yahut dediği gibidir. Bu hadîslerin hepsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ne gibi şeylerden Allah'a sığınırdığını, bunları namazın neresinde ve niçin yapardığını beyân etmektedirler. Hadîsler birer birer tetkik edilirse Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendilerinden Allah'a sığındığı şeyler şöyle hulâsa edilebilir: 1- Cehennem azabından, 2- Kabir azabından, 3- Hayât ve memat fitnesinden, 4- Mesîh-i deccâlın fitnesinden, 5- Günah ve borçdan. Bu rivâyetlerden Hazret-i Âişe hadîsini Buhârî «Namaz» ve «İstikraz» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî dahi «Namaz» bahsinde muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in namazda duâ etmesinden murâd selâm vermezden önce namaz sonudur? Gerçi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) masum olduğu için mezkûr şeylerden dolayı Allah'a sığınmaya ihtiyâcı yoksa da onun yinede Allah'a sığınması Allah korkusundan ayrılmamak ve ümmetine nümûne-i imtisal olmak; bir de ümmetine nasıl duâ edeceklerini öğretmek içindir. Mesîh-i deccâl ondan çok sonra çıkacağı hâlde onun fitnesinden dahi Allah'a sığınması yine bu hikmete mebnîdir. Yani Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onun şerrinden Allah'a sığınması ümmeti hakkında bir çok faydalar te'mînine mâ'tûfdur. Ezcümle deccalın bir gün gelip çıkacağı haberi ümmet arasında nesilden nesile intikâl eder, herkes onun yalancı, müfteri, müfsit bir herif olduğunu vaktiyle öğrenmiş olur. Bu sebeple mü'minlere onun hiç bir gizli hususu kalmaz ve çıktığı zaman onunla karaşılaşan mü'minler şaşırıp kalmazlar. Onun bütün iddialarının bâtıl olduğunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hadîslerinden Öğrenirler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in deccalın şerrinden Allah'a sığınması ümmetini öğretmek için yahut ümmeti nâmına da olabilir. İsâ (aleyhisselâm) ile Deccal'a niçin Mesih denildiğini evvelce gör-müşdük. Burada da hulasaten arz edelim ki Hazret-i Îsâ ile deccal biribirle-rinden isimleri ile kayıtlamak sureti ile ayrılırlar. Deccal'a, Mesîh denilmesi kendisinden hayır mesh edilip alındığı içindir. Bir gözü tamâmı ile silinmiş gibi dümdüz kör olduğu için bu ismin verildiğini söyliyenler bulunduğu gibi çok gezdiği için Mesîh denildiğini söyleyenler de vardır. Hattâ Ebû'l-Heysem deccala Mesîh değil «Missîh» denildiğini söyler. Hazret-i İsâ'ya, Mesîh denilmesi ise sırf hayır i'tibân iledir. Zîrâ mübarek eli ile bir hastaya dokunsa hasta hemen iyileşirdi. Kendisine bu ismin verilmesi ayak altlarının dümdüz olduğundan ileri geldiğini söyliyenler olduğu gibi; dünyâya gelirken yâğ ile mesh edilmiş olarak doğduğu için Mesih denildiğini söyleyenler de vardır. Hayâtın fitnesinden murâd: Yaşadığı müddetçe insanın başına gelen çeşitli sıkıntılar, belâlar ve düşüncelerdir. Bunların en büyüğü — Maazallah— ölürken îmânı kurtaramamakdır, Memat fitnesi: Ölüm fitnesi demekdir. Bununla ne kasdedildiği ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazıları bundan kabir fitnesinin kastedildiğini' söylemişlerdir. Bir takım ulemâya göre ise ölüm fitnesinden murâd Kâl-i ihtizâr yani can çekiştirme hâlindeki fitnedir. O anda şeytan aleyhillânenin bir çok fitne ve desiselere baş vurarak müslümanı imânından etmeye çalışacağı çeşitli delillerle malûmdur. Ölüm fitnesi, kabir fitnesi diye tefsir edilince kabir fitnesi ile kabir azabının ayni şey oldukları ve lüzumsuz yere tekrar edildikleri hatıra gelebilirse de hakîkatde bunlar biribirinin ayni değildirler. Çünkü fitne azaba sebep olan şeydir. Azap onun müsebbebidir. Bittabi sebep başka müsebbeb yine başkadır. Binaenaleyh tekrar yokdur. «Borçdan ne kadar da çok Allah'a sığınıyorsun Ya Resûlallah!» diyen zâtın kim olduğu malûm değildir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ona cevaben: «Çünkü bir adam borçlandimi konuşur ve yalan söyler; vâd edttr d* sözünde durmaz.» buyurması şu mânâya gelir: Bir adam borçlandımı borcunu ödemek için bir şey veya bir vakit gösterir. Zamanı gelince vâd ettiği şey'i bulup veremez yahut vâd ettiği zamanda borcunu Ödeyemez; bu suretle yalanacı olmuş olur. Vadinden dönmesi de bu mânâyadır. - Yâni borcumu sana filan târihde ödeyeceğim diye söz verir, o târih gelince ödeyemez bu suretle vadinden de dönmüş olur. Hâlbuki gerek yalancılık gerekse sözünden dönme münafıkların sıfatlarındandır. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir: Hayât memat fitnesi bütün fitnelere şâmildirler. O hâlde diğer fitnelerin zikrine ne lüzum vardı? Cevap: Diğer fitnelerin ayrı ayrı zikredilmesi serlerinin çokluğu ve büyüklüğünden dolayıdır. Şüphesiz ki âmm'ın şâmil olduğu bâzı ferdleri tahsis etmek onların hükmüne son derece ehemmiyet ve dikkat atfedildiğini gösterir. Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin borçdan da Allah'a sığınması: Abdullah b. Ca'fer hadîsine muarız gibi görünmektedir. Çünkü o hadîsde: «Şüphesiz ki Allahü teâlâ'nın kerih gördüğü bir hususa âid olmadıkça Allahü teâlâtâ borcunu ödeyinceye kadar borçlu ile beraberdir.» buyurul-maktadır. Hattâ hadîsin râvîsi Abdullah b. Ca'fer'in Ümmetçisine: «Git benim için borç al! Çünkü ben bu gece Allah benimle beraber olmadıkça rahat olamam.» dediği rivâyet olunur. Taberânî biribirine muarız görünen bu hadîslerin ilcisinin de sahîh olduğunu söylüyor. Fakat hakîkatda hadîslerin arasında muâraza yokdur. Çünkü aralarını bulmak mümkündür. Bunların araları şöyle bulunur: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Allah'a sığındığı borç mubah bir şey hakkında alınmışdır. Lâkîn Ödemeye imkân yokdur. Bunu alan kimse dîn kardeşinin malını helâke mâruz bırakmış olur. Yahut borç alır; ödemeye iktidarı da vardır; yalnız ödemeye niyeti yokdur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu ümmetine tâlim için söylemişdir. Yoksa kendisinin ödememek niyeti ile borç almasına imkân yokdur. Ca'fer hadisi ise hakîkaten şer'an bir ihtiyâca mebnî ve ödemek niyeti ile alınan borçdur. |