14 - Müstehaze, Müstehazenin Yıkanması ve Namazı Bâbı 779 - Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki Bize Vekî, Hişâm b. Urve'den, o da Babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi. Fâtime Binti Ebi Hubeyş Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek: — Ya Resûlallah, ben (daimî surette) istihâza bir kadınım, hiç temizlenemiyorum, acaba namazı bıraksam mı? diye sordu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Hayır! O bir damar kanından ibarettir, hayz değildir. Hayz geldi mi namazı bırakıver, gittiği vakit kanı yıka ve namazını kıl.» buyurdular. 780 - Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti (Dedi ki): Bize Abdülâziz b. Muhammed ile Ebû Muâviye haber verdiler. H. Bize Kuteybetü'bnü Saîd de rivâyet etti (Dedi ki): Bize Cerîr rivâyet eyledi H. Bize İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti H. Bize Halef b. Hişâm da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd b. Zeyd rivâyet etti. Bunların hepsi Hişâm b. Urve'den, Veki'in hadisi ve isnadı gibi rivâyette bulunmuşlardır. Kuteybe'nin Cerîr'den naklen rivâyet ettiği hadisde: «Fâtıma binti Ebî Hubeyş b. Abdilmuttalip b. Esed geldi. O bizden bir kadındır» sözleri vardır. Hammad b. Zeyd hadisinde ise ziyade bir söz vardır, biz onu terk ettik. Bu hadisi Buhârî «Kitâbül - Vudu'» da tahric ettiği gibi Ebû Davûd, Tirmizî ve Nesâî dahi rivâyet etmişlerdir. Hadisi rivâyet eden Fâtime Binti Ebî Hubeyş b. Muttalib b. Esed’dir. Ebû Hubeyş'in ismi Kays b. Muttalib'dir. Müslim'in ekseri nüshalarında Abdulmüttalib diye zikredilmiştir. Bazıları bunun yanlış olduğunu iddia etmişlerdir. Hattâ Nevevî «Ulemâ bunun Vehm olduğunda müttefiktirler. Doğrusu Fatime'nin dedesinin ismi Abdulmüttalib değil sadece Muttalib'tir.» demiştir. Aynî dahi bunu tasdik ederek «Doğrusu budur Zehebide (Tecridü's - Sahabe) adlı eserinde onun Kays b. Muttalib b. Esed olduğunu söylemiştir. Bu Fatime bir hadiste üç defa boşandığı zikredilen Fatime binti Kays değildir» diyor. İstihâzanın hayz kanı değil hastalık sebebiyle kadından gelen kan olduğunu hayz bahsinde görmüştük. Bu kan bazı hadîslerde bildirildiğine göre azil denilen bir damardan çıkar. Halbuki Hayz kanı Rahmin dibinden gelir. İstihâzalı bir kadının ibâdetleri hususundaki hükümleri fıkıh kitaplarında tafsilatıyla îzâh edilmiştir. Biz burada Nevevî'nin işaret ettiği bazı noksanlara temas edeceğiz. Birçok hususda istihâzalı kadının hükmü temiz kadınlar gibidir. Binaenaleyh kan geldiği halde mezhebimize ve Cumhûr-u ulemâya göre kocası o kadana yakınlık edebilir. İbn’l Münzir (el-işrak) nâm eserinde bu kavli -ibn Abbâs (radıyallahü anhüma) ile Sâid b. el-Müseyyeb, Hasan-ı Basrî, Ata' b. Ebi Rabâh, Saîd b. Cübeyr, Katâde , Hammad b. Ebi Süleyman, Bekr b. Abdillah el-Müzeni, Evzâi, Süfyan-ı Sevri, İmâm Mâlik, İshâk ve Ebû Sevr Hazerâtından nakletmekte ve kendisinin de buna kail olduğunu söylemektedir. Yine İbni Münzir'in beyânına göre Hazret-i Âişe istihâzalı kadına kocasının yakınlık edemiyeceğini söylemiştir. İbrahim Nehâi ile Hakim'in mezhepleri de budur. "İbn Şîrîn'e göre istihzalı kadınla cima' etmek mekruhtur. İmâm Ahmed b. Hanbel'den bu hususta iki kavil rivâyet olunur. Birinci kavle göre İstihâzalı kadınla cima' caiz değildir. Meğerki hastalığı uzun zaman devam ede. İkinci kavle göre yine caiz değildir. Ancak kocasının zina etmek ihtimali karşısında caiz olur. Bu kaviller içersinde muhtar ve makbul olanı Cumhûrun kavlidir.'Cumhûr'un delili İkrime'nin rivâyet ettiği Hanıne binti Cahş (radıyallahü anha) hadîsidir. Mezkûr hadisde Hazret-i Hanıne'nin istihâzalı bir kadın olduğu ve kocasının kendisi ile cima' ettiği beyân olunur. Hadisi Ebû Dâvûd ile Beyhâki ve diğer İmâmlar tahric etmişlerdir. İmâm Buhârî Sahih'inde İbn Abbâs'ın «İstihâzalı kadınla kocası cima' edebilir» dediğini rivâyet eder. Böyle bir kadın namaz, oruç, vb. ibâdetler hakkında temiz sayılınca, cima hakkında da temiz addedilmesi gerekir. Birde bir şeyin haram olması ancak şeriat'le sübut bulur. İstihâzalı kadınla cimânın tahrimi hususunda şer'i bir delil yoktur. Namaz, Oruç, İ'tikâf, Kur'ân okumak, mushafa el sürmek ve üzerinde taşımak, secde-i tilâvet, secde-i şükür ve diğer ibâdetlerin üzerine farz olması hususunda istihâzalı kadın ulemânın ittifakı ile temiz hükmündedir. Yani bunlarla mükelleftir. Yalnız namaz kılmak istediği vakit gerek hadesten, gerekse necasetten temizlenmesi ihtiyaten lâzımdır. Binaenaleyh abdest veya teyemmümden önce fercini yıkaması ve içine pamuk yahut bez parçası gibi bir şey sıkıştırarak necaseti gidermesi hiç olmazsa azaltması îcab eder. Eğer gelen kan az olur da bu kadarcığı ile önü alınırsa başka bir şeye hacet yoktur. Kan çok gelirse bundan başka kuşak kullanması icap eder. Bu şöyle olur: Kadın beline bezden veya ipten bir kuşak sarar sonra iki tarafı ip şeklinde uzun başka bir bez parçası alarak fercinin üzerine yerleştirir. Ve bir tarafını önünden, diğerini de arkasından almak üzere belindeki kuşağı sımsıkı bağlar. Bu suretle fercine yerleştirdiği pamuğu güzelce yerine yerleştirerek kanın akmasına mâni olur. Şafiîlerce bu vaciptir. Buna teleccüm, istisfâr, veya tâsîb derler. Kuşak kullanmak onlara göre yalnız iki yerde vacip değildir. Biri pamuğun üzerinde toplanan kan çok gelerek vücudu yaktığı ve rahatsız ettiği, diğeri oruçlu bulunduğu zamandır. Bu iki surette pamuk kullanmaz sadece kuşak kullanır. Şafiîlere göre, gerek pamuk kullanmak gerekse üzerine kuşak sarmak abdestden önce vâcib olan vazifelerdir. Kuşağı sarar sarmaz vakit kaybetmeden abdest alması icab eder. Şayet aradan biraz zaman geçtikten sonra abdest alırsa o abdestin sahih olup olmaması hususunda iki kavil vardır. Bunların sahih olanına göre o abdest makbul değildir. Kadın tarîf edildiği şekilde pamuğu kullanır, kuşağı sarar da sonra kendi taksiri olmaksızın kan gelirse abdesti ve namazı bozulmaz. O abdestle farz namazını kıldığı gibi dilediği kadar nafile namaz da kılabilir. Çünkü kadın kendine düşen vazife hususunda kusur etmemiştir. Gelen kanı durdurmak ise elinde değildir. Fakat gerek pamuğu tıkıştırmakta, gerekse kuşağı bağlamakta kusur ederde ondan dolayı kan dışarıya çıkarsa abdesti bozulur. Bu hal namazda vâki olursa namazı bâtıl olur. Farz namazı kıldıktan sonra olursa abdest bozulduğu için nafile kılamaz. Her farz namaz için fercini yıkamak ve oraya pamuk doldurarak bağlamak îcap eder mi? Etmez mi? meselesine gelince bakılır. Eğer sargı yerinden kaymış da etrafından kanın çıkmasına mani olamıyorsa yeniden yıkayarak sargıyı tazelemesi îcab eder. Sargı yerinden oynamış, kan da çıkmamışsa esah olan kavle göre yine sargıyı ve abdesti tazelemesi icap eder. Şafiîlere göre istihâzalı kadın bir abdestle, eda olsun kaza olsun yalnız bir farz namazı kılabilir. Fakat aynı abdestle farzdan önce ve sonra dilediği kadar nafile namaz kılabilir. Bir kavle göre hiç nafile namaz kılamaz. Çünkü nafile kılmasında zaruret yoktur. Bunların doğrusu birinci kavildir. Ulemâdan Urvetüb'nü Zübeyr, Süfyan-ı Sevri, Ahmed b. Hanbel ve Ebû Sevr'in mezhebleri de budur. Hanefîlere göre istihâzalı kadının temizliği vakitle mukayyettir. Vakit çıktımı abdesti bozulur. Müteakip namaz için tekrar abdest alması îcab eder. Bevlini tutamayan, daima burnu kanayan ve yarasından daima kan sızan mazurların hükmü de budur. Yalnız İmâm Züfer'le Ebû Yûsuf'a göre ikinci namazın vakti girdiği zaman tekrar abdest almak îcap eder. Meselâ özürlü bir kimse güneş doğduktan sonra abdest alsa İmâm-ı Â'zam ile İmâm Muhammed'e göre o abdestle öğleyi kılabilir. Fakat İmâm Züfer'le Ebû Yûsuf'a göre kılamaz. Öğlenin vakti girdiği zaman tekrar abdest alması îcab eder. Hasılı özürlülerin abdesti İmâm-ı A'zam'la İmâm Muhammed'e göre vaktin çıkması ile İmâm Züfer'e göre vaktin girmesi ile, İmâm Ebû Yûsuf'a göre ise hem çıkmasıyla, hem girmesiyle bozulur. Bu ihtilâfın faydası yalnız yukarı ki misâlde arz ettiğimiz vecihle güneş doğduktan sonra abdest alan mazur hakkında zahir olur. Vakit içinde alınan abdestle mazurlar istedikleri kadar farz, nafile, ve kaza namazı kılabilirler. İmâm Mâlik ile Rabia ve Dâvud-u Zahiri'ye göre istihâza kanı abdesti bozmaz. Kadın abdest aldığı zaman o abdesti kandan başka bir sebeple bozuluncaya kadar dilediği farz namazları kılabilir. İstihâzeli kadına yalnız hayz vakti geçtiği zaman yıkanma vacip olur. Selef ve halef ulemâsının cumhûru buna kaildirler. Ashâb-ı Kiramdan Ali İbn Mes'ud, İbn Abbâs, ve Âişe (radıyallahü anhüm) ile onlardan sonra gelen Urvetü'bnü Zübeyr, Ebû Selemete'bni Abdirrahman, Ebû Hanife, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel Hazeratının kavilleride budur. Abdullah b. Ömer, İbn Abbâs, İbn Zübeyr, Ata b. Ebî Rabâh hazerâtının «İstihâzalı kadına her namaz için yıkanmak vaciptir.» dedikleri rivâyet olunur. Hazret-i Âişe'den bir rivâyete göre her gün bir defa, Saîd b. el Müseyyeb ile Hasan-ı Basri'den bir rivâyete göre öğleden öğleye daima yıkanması îcâb eder. Cumhûrun delili: Esas itibarı ile bu gibi mazurlara şeriatın vâcib kıldığı ibâdetlerden başka hiç bir şeyin vacip olmamasıdır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) îstihazalı kadına yalnız hayzı geçtikten sonra yıkanmasını emretmiştir. Bu bâbta başka bir emri yoktur. Vâkia Ebû Dâvûd ile Beyhâki'nin ve diğer bâzı hadis ulamasının eserlerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in istihâzalı kadına yıkanmasını emrettiği bildirilîyorsa da bu rivâyetler sabit değildir. Onların zayıf olduğunu Beyhâki ile ondan önceki bâzı ulemâ beyân etmişlerdir. Bu babta sahih olan rivâyet Buhârî ile Müslim'in tahrîc ettikleri Ümmü Habîbe Binti Cahş hadîsidir ki az sonra görülecektir. Mezkûr Hadiste Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Ümmü Habîbe'ye; «Bu ancak bir damar kanıdır, sen yıkanıver de namazını kil.» buyurmuş, bu emre binâen Ümmü Habîbe (radıyallahü anha) da her namaz için yıkanmaya başlamıştır. İmâm Şafiî; «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yalnız yıkanıp namaz kılmayı emretmiştir. Bundan her namaz için yıkanmayı emrettiği anlaşılmaz. Şüphesiz ki; emrolunmadığı halde yıkanması inşaallah tetavvu olur. Bu ona kalmış bir iştir.» demiştir. Şafiî'nin üstadı Süfyan b. Uyeyne ile Leys b. Sa'd ve daha başkaları buna yakın sözler söylemişlerdir. İstihâza bahsinin sair ahkâmı fıkıh kitaplarında görülebilir. Hadis-i Şerif de «Hayır o bir damar kanından ibarettir. Hayz değildir. Hayz geldi mi namazı bırakıver, gittiği vakit kanı yıka ve namazını kıl» buyurulmaktadır. Hayızın bittiği Hanefîlere göre âdet zamanının geçmesi ile bilinir. Kadın adet zamanını şaşırırsa teharri eder. Yani araştırma yapar. Eğer adet günlerinin geçtiğine kanaat getiremezse bildiği günlerin en azı ile amel eder. Şâfiilere göre hayzın bittiği kanın renginden anlaşılır. Hayzın bittiğine en kuvvetli delil kanın siyah renkte gelmesidir. Ondan sonra sıra ile kırmızı sarımtırak, sarı ve bulanık renkler gelir. Bu renklerin en kuvvetlisini gördüğü günlerde kadın hayızlıdır. Zayıfını gördüğü zaman hayzı bitmiş olur. Hayz zamanını ayırmak için Şafiîlerin üç şartı vardır. 1- Kanın kuvvetli renkte geldiği günler onbeş günü geçmeyecektir. 2- Kuvvetli renkte gelen kan hayz sayılabilmek için en az bir gün bir gece devam edecektir. 3- Zayıf renkte gelen kan kadının hayızdan temizlenmesine delil olabilmek için en az onbeş gün devam etmelidir. İmâm Mâlik ile İmâm Ahmed b. Hanbel'in mezhebleri de budur. Nevevî: «Hayzın bittiğine ve temizlik devresinin başladığına alâmet, kanın, sarılık ve bulanıklığının kesilmesidir. Ondan sonra beyaz bir akıntının gelip gelmemesi mühim değildir.» demektir. Bir çok fıkıh kitaplarında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) in «Bu ancak koparak boşanan bir damar kanıdır.» buyurduğu rivâyet edilirse de Nevevî bu cümle hakkında; «Mânâsı doğru olmakla beraber hadisteki bu ziyade maruf değildir» diyor. Hadîsin sonunda Resûl-ü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’in «Gittiği vakit kanı yıka ve namazını kıl.» buyurmuş olması zahiren müşkül görünür. Çünkü yıkanmayı emretmemiştir. Fakat her ne kadar bu rivâyette yıkanmayı zikretmese de yıkanmak yine vaciptir.. Zira Hadis'in başka rivâyetlerinde yıkanma emri vardır. Rivâyetler birbirini tefsir ederler. İkinci rivâyetteki «Bizden bir kadın» dan Murâd Benî Esed kabilesinden demektir. Bu söz ya Hişâm b. Urve'nin yahut babası Ürvetü'bnü Zübeyr'indir. Aynı rivâyete Hammâd b. Zeyd'in naklettiği ziyâdeyi Ebû Dâvûd ve başkaları abdest deye tahric etmişlerdir. Kâdi İyâz'ın beyânına göre mezkûr ziyade «Kendinden kanı yıka da abdest al.» cümlesidir. Bu ziyâdeyi Nesâî ile başkaları tahric etmişlerdir. Müslim'in ondan Sarfı nazar etmesi yalnız Hammad b. Zeyd rivâyet ettiği içindir. Nesâî: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu hadisde «Abdest al» dediğini Hammad'den başka rivâyet eden bilmiyoruz.» demiş, Ebû Dâvûd dahi abdest rivâyetlerinin hepsinin zayıf olduğunu söylemiştir. 781 - Bize Kuteybetü-bnü Said rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Bize Muhammed b. Rumh da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys, İbn Şihab'dan o da Urve'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle dedi: — Ümmü Habibe Binti Cahş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den fetva isteyerek; «Ben istihâzalıyım, dedi.» Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «O sadece bir damar (kanı) dır, yıkanıver, sonra namazını kıl.» buyurdular. Artık Ümmü Habibe her namaz için yıkanıyordu. Leys b. Sa'd «İbn Şihab» Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Ümmü Habibe binti Cahş'a her namaz için yıkanmasını emrettiğini söylemedi, lâkin bu iş Ümmü Habibe'nin kendiliğinden yaptığı bir şeydir» demiş. İbn Rumh kendi rivâyetinde: İbnetü Cahş dedi: Ümmü Habibe'yi söylemedi. 782 - Bize Muhammed b. Selemete'l - Muradı de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb, Amr b. el- Hâris'ten, o da İbn Şihab'dan, o da Urvetü'bnü Zübeyr ile Amra Binti Abdirrahman'dan, onlar da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den naklen rivâyet ettiler ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in baldızı ve Abdurrahman b. Avf'ın zevcesi Ümmü Habibe binti Cahş yedi sene İstihâza görmüş ve bu babda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e fetva sormuş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şüphesiz ki bu hayz değildir, lâkin bu bir damar (kanı) dır. Binaenaleyh sen yıkan ve namazını kıl.» buyurmuşlar. Âişe Dedi ki: «— Artık Ümmü Habibe kız kardeşi Zeynep binti Cahş'in odasında bir leğen içinde yıkanıyor, hatta kanın kızıllığı suyun üstüne çıkıyordu.» İbn Şihab Şöyle dedi: — Ben bu hadisi Ebû Bekr b. Abdirrahman b. Haris b. Hişam'a naklettim, de Ebû Bekr: «Allah Hind'e rahmet eylesin, bu fetvayı o işitseydi vallahi ağlardı, çünkü kendisi namaz kılmazdı, dedi.» 783 - Bana Ebû İmran Muhammed b. Ca'fer b. Ziyad dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbrahim yani İbn Sa'd, İbn Şihâb'dan, o da Amra binti Abdirrahman'dan, o da Âişe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle dedi.: «Ümmü Habibe Bînti Cahş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi kendisi yedi sene istihâza görmüştü...» Ravi hadîsi «Hâttâ kanın kızıllığı suyun üstüne çıkıyordu» cümlesine kadar Amr b. Haris hadisi gibi rivâyet etmiş; sonunu söylememiştir. 784 - Bana Muhammed ibnü'l Müsennâ da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyan b. Uyeyne, Zühri'den, o da Amra'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe bu rivâyette de ötekilerin hadisinde olduğu gibi. «Binti Cahş yedi senedir istihâza görüyordu» demiş. 785 - Bize Muhammed b. Rumh rivâyet etti (Dedi ki) Bize leys, haber verdi. H. Bize Kuteybetüb'nü Saîd de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys, Yezid b. Ebi Habib'den, o da Ca'ferden, o da Irâk'dan, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti ki Âişe söyle demiş: Ümmü Habibe Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e (İstihaza) Kanı (ni) sordu, ben onun leğenini kanla dolu gördüm. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: «Hayzın seni hapsettiği müddet bekle, sonra yıkan ve namazını kıl.» buyurdu. 786 - Bana Mûsa b. Kureyş Et - Temimi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İshâk b. Bekir b. Mudar rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ca'fer b. Rabia Irak b. Malik'den, o da Urvetü'bnü Zübeyr'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe'den naklen rivâyet etti: Âişe şöyle dedi: «Abdurrahman b. Avf'ın zevcesi Ümmü Habibe binti Cahş Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e (İstihaze) kanın dan şikâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: «Hayzın seni hapsettiği müddet bekle, sonra yıkan!» buyurdular. Artık Ümmü Habibe her namaz için yıkanıyordu. Bu hadisi bütün Kütübü - Sitte sahihleri tahric etmişlerdir. Hadis-i şerifte Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e sual sorduğu bildirilen Hazret-i Ümmü Habîbe Ümmehat-ı Mümininden Zeynep binti Cahş (radıyallahü anha) nın kız kardeşidir. Vâkidi ile Harbi isminin Habîbe, künyesinin Ümmü Habîb olduğunu söylemişler, Dare Kutni dahi bunu tercih etmiş ise de sahih rivâyetlerdeki meşhur künyesi Ümmü Habîbe'dir. İmâm Malik’in (El-Muvatta) ında Hazret-i Abdurrahman b. Avf'ın zevcesi Zeyneb binti Cahş olduğu, istihaze kanını da onun gördüğü rivâyet edilmiştir. Bazıları bunun vehim olduğunu, diğer bazıları da vehim değil, doğrusunun bu olduğunu iddia etmişlerdir. Onlara göre bu kadının ismi Zeyneb, künyesi Ümmü Habîbe'dir. Ümü'l Mü'minin Zeynep (radıyallahü anha) ya gelince Onun asıl isminin Birre olduğunu sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu değiştirerek kız kardeşinin ismini verdiğini söylerler. Çünkü kız kardeşi künyesi ile meşhur olduğuna göre ona Zeyneb demekle bir iltibas vaki olmamıştır. Hazret-i Ümmü Habibe'nin Hanıne isminde bir kız kardeşi daha vardır. Ulemadan bazıları Ümmü Habibe ile Hanıne'nin ikisininde istihazalı olduğunu diğer bazıları Ümmül-Mü'minin Zeynep (radıyallahü anha)'nın dahi istihazalı olduğunu söylerler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında on kadının istihazalı olduğu rivâyet edilmiştir. Bunlar, Ümmü Habibe binti Cahş, Ümmü'l Mü'minin Zeynep binti Cahş, diğer kız kardeşi Hanıne binti Cahş, Ümmül Mü'minin Meymune (radıyallahü anha) nın anne bir kız kardeşi Esma, Fatime binti Ebi Hubeyş, Sehle binti Süheyl, Ümmü'l Mü'minin Sevde binti Zem'a, Zeynep binti Ümmü Seleme, Esma el Harisiyye ve Badiye binti Gaylân'dır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i Ümmü Habibe'ye verdiği yıkanma emri mutlaktır. Bunun her namaz için yahut bazan yıkanma ihtimali vardır. Ebû Dâvûd'un tahric ettiği bir rivâyet her namaz için yıkanması lâzım geldiğini bildirmektedir. Çünkü o rivâyette «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ona her namaz için yıkanmayı emretti» denilmiştir. Beyhaki bu rivâyetin yanlış olduğunu söylemiştir. Müslim'in buradaki rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in her namaz için yıkanmayı emretmediği Hazret-i Ümmü Habibe'nin kendiliğinden yıkandığı bildirliyor. Bu hususta rivâyetler muhteliftir. Bazılarında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Ümmül Mü'minin Zeynep Binti Cahş'a: «Her namaz için yıkan.» diye buyurduğu, diğer bazılarında: «Her namaz için abdest al.» dediği bildiriliyor. Hattâ Mûslîm'in Hammâd b. Zeyd'den rivâyet ettiği hadiste, Hammâd yalnız başına rivâyet etmiştir diye kitabına almadığı cümle dahi bazılarınca budur. Mezkûr cümleyi yalnız Hammâd " değil Ebû Avâne ve başkaları dahi rivâyet etmişlerdir. Bununla beraber onu yalnız Hammâd rivâyet etmiş olsa bile kabul edilmesi lâzım gelir. Çünkü Hammâd mütemed bir ravidir. Mutemed ravinin ziyadesi ise makbuldür. Bazıları bu hadisin Fatime binti Ebi Hubeyş hadisi ile nesh edildiğini söylerler. Çünkü Hazret-i Âişe, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in vefatından sonra Fatime hadisiyle fetva vermiş, bu suretle Ümmü Habîbe hadisine muhalefette bulunmuştur. Bundan dolayı Ebû Muhammed el-îşbîlî; «Fatime hadisi istihaza hakkında rivâyet edilen en sahih hadistir.» demiştir. Az yukarıda İmâm Şafiî'den naklen onun da; «Ümmü Habibe'nin her namaz için yıkanması Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in emri ile değil kendi fiilidir.» dediğini söylemiştik. Cumhûr'u Ulemanın kavli de budur. Yani istihazalı bir kadına her namaz için yıkanmak vacip değildir. Hattabi (319 - 388); «Bu haber muhtasar» dır. Onda kadının hal-u şanı beyan edilmemiştir. Her istihazalı kadına her namaz için yıkanmak vacib değildir. Yıkanmak ancak müptelâ kadına vaciptir. Müptelâ: Gelen kanın hayız mı istihaza mı olduğunu ayıramıyan yahut gününü, vaktini ve sayısını unutan kadındır. Böylesi hiçbir namazını terk edemediği gibi her namaz için yıkanması da vacibtir, diyor. Ebû Bekr b. Abdirrahman'ın; «Allah rahmet eylesin» diyerek zikrettiği Hind'in onun zevcesi mi yoksa akrabası mı olduğuna dair hiçbir yerde bir malûmata tesadüf edilememiştir. İbn Hacer'in «El-isâbe» adlı eserinin sonunda bir Hind'den bahsedilmiş fakat kim olduğu beyan edilmemiştir. |