Geri

   

 

 

 

İleri

 

91 - Teâlâ Hazretinin: «En Yakın Aşiretini Uyar!...» Âyet-i kerîmesi Hakkında Bir Bab

522- Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Züheyr b. Harb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Cerir, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Mûsa b. Talha'dan, o da Ebû Hüreyreden naklen rivâyet etti.

Dedi ki: şu

"Sen en yakın hısımlarını uyar" Sûre-i Kehf, âyet: 24. Âyet-i kerîmesi nâzil olunca Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyşi davet etti. Onlarda toplandılar. Bunun üzerine Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) kimi umumî kimi hususi hitap ederek:

«Ey Kâ'b b. Lüey, oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Murratü'bnü Kâ'b oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Abdi Şems oğullan! Kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Abdi Menaf oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Haşim oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Abdül Müttalip oğulları! Kendinizi cehennemden kurtarın. Ey Fatma! Kendini cehennemden kurtar. Çünkü ben sizin için Allah'tan hiç bir şeye malik değilim. Şu kadar var ki, sizin bir hısımlığınız var, ben bunu (hısımlık suyu ile) sulayacağım.» buyurdular.

523- Bize Ubeydullah b. Ömer Elkâvarîrî rivâyet etti.

(Dedi ki) Bize Ebû Avane, Abdülmelik b. Umeyr'den bu isnadla rivâyet etti. Ama Ceririn Hadisi daha tamam ve doyurucudur.

524- Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Vekî' ile Yunus b. Bükeyr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Hişâm b. Urve babasından, o da Âişeden naklen rivâyet etti.

Dedi ki:

«Sen en yakın hısımlarını inzâr et.» âyet-i kerîmesi nâzil olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Safa üzerine çıkarak:

«Ey Fatime binti Muhammed! Ey Safiyye binti Abdilmuttalip! Ey Abdil Muttalip oğulları! Sizin için Allah'tan hiç bir şeye Mâlik değilim. Malımdan neyi dilerseniz isteyin.» buyurdular.

Bu hadis-i Buhari «Kitabül Vasâyâ» ile «Kitabü't-Tefsir» de Nesâî «Kitabül Vasâyâ» da tahriç etmişlerdir. Hadîs Sahabenin mürsellerinden sayılmıştır. Çünkii Ebû Hüreyre Medine'de müslüman olmuş, bu kıssa ise Mekke'de geçmiştir. Bazıları kıssanın iki defa vakî olduğunu söylerler. Buna delâlet eden rivâyetlerde vardır.

Hadisin muhtelif rivâyetlerinden anlaşılan ma'na şudur: «Benim hısımlığıma güvenmeyin; Çünkü ben Allah'ın dilediği azabı sizden defetmeğe kadir değilim.»

«Şu kadar var ki sizin bir hısımlığınız var; ben bunu hısımlık suyu ile sulayacağım» cümlesinden murad sila-i rahmimi yani akrabalık hakkımı edâ edeceğim demektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) akraba hakkına rivâyet etmemeyi hararete benzeterek onu söndürmek suretiyle hafifleteceğini ifade buyurmuştur.

Tahâvî diyor ki: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Allahü teâlâ yakın hısımlarını inzar etmesini emir buyurunca Kureyş aşiretlerini davet etti. Bunların içinde nesebi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile babasında birleşenler olduğu gibi üçüncü babada, dördüncü babada, beşinci babada, yedinci babada hatta bunlardan daha uzak babalarda birleşen akrabası da vardı. Ancak hepsi Kureyş kabilesine mensup olmakla bu kabile onları bir araya topluyordu.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hadisde görülen hısımlarına birer birer kabile ve şahıs isimleriyle hitap etmesi en yakın akrabası olduklarındandır.

Hadis şerif akrabaya vasiyyet hususunda mezhep İmâmlarının delillerindendir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in umumî hitabından murad:

«Ey Kureyş sözü», hususi hitabından murad da kabile ve şahısların birer birer isimlerini zikir ederek kendilerini çağırmasıdır. Nefislerini Cehennemden kurtarmaktan maksad; imanı olmayanların iman etmesi, imanı olanlarında onu kuvvetlendirmesidir.

525- Bana Harmeletü'bnü Yahya da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbni Vehb haber verdi.

Dedi ki: Bana Yunus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi.

Dedi ki: Bana İbn'l-Müseyyeb ile Ebû Selemete'bni Abdirrahman haber verdiler ki Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine:

«En yakın hısımlarını inzâr et!» Âyet-i kerîmesi nâzil olduğu zaman: «Ey Kureyş cemaati! Kendinizi Allah'tan satın alın. (Yoksa) Ben Allah (ın azâbın) dan (kurtarmak İçin) size hiç bir fayda veremem. Ey Abdil Muttalib oğulları! Allah (in azabın) dan (kurtarmak için) size hiç bir fayda vermem. Ey Abbâs b. Abdil Muttalib! Ben Allah (in azabın) dan (kurtarmak) için sana hiç bir fayda veremem. Ey Resûlullâh'ın halası Safiye! Ben Allah (in azabın) dan (kurtarmak için) Sana hiç bir fayda veremem. Ey Fatime binti Resûlüllah benden dilediğini İste! (Yalnız) Allah (in azabın) dan (kurtarmak için) sana hiç bir fayda veremem.» buyurdular.

526- Bana Amr un-Nâkid de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Mua-viye b. Amr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Zaide rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. Zekvan, A'raç'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bunun gibi bir hadis rivâyet etti.

527- Bize Ebû Kâmil El Cahderî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yezid b. Zürey' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Teymî, Ebû Osman' dan, o da Kabîsa b. Muharik'tan, oda Züheyr b. Amr'dan naklen rivâyet etti. Kabisâ ile Zuheyr demişler ki:

«En yakın hısımlarını inzâr et.» Âyet-i kerîmesi nâzil olunca Nebiy-yullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dağdan kopma bir taş yığınına giderek en yüksek taşının üzerine çıktı ve sonra şöyle nida etti:

«Ey Menâf oğulları! Ben bir Nezîrim.. Sizinle ben düşmanı görüp de kendi adamları için gözcülük etmeye giden ve düşmanın kendini geçeceğinden korkarak baskın var diye bağırmağa başlayan kimse gibiyiz.» buyurdular.

528- Bize Muhammed b. Abdil A'lâ da rivâyet etti,

(Dedi ki): Bize Mu'temir, babasından rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Osman, Züheyr b. Amr ile Kabisa b. Muharıkdan, onlarda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bunun gibi bir hadis rivâyet etti.

Hadisi şerifte Kabisa ile Züheyr şöyle dediler denilerek her ikisinin âyeti okudukları sonra Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) bir taş yığınına gittiğini ifade içinde «dedi» tabiri kullanıldığı görülüyorsa da bundan murad yine ikisinin birden söyledikleridir. Rivâyette ittifak ettikleri için bir adam gibi kabul edilerek fiil müfred olarak kullanılmıştır. Bu söz ibareden hazf edilse manâya hiçbir zararı olmazdı. Lâkin cümle biraz uzayınca ravi bunu te'kid için tekrarlamıştır, Kur'ân-ı Kerim ile Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hadislerinde bunun emsalleri çoktur.

«Radıne»; taş yığını demektir. «Radın» ve «Rıdâm»ın müfredidir. «Yerbeü»; fiilinin manâsı Öncülük eder, onları korur demektir. Bu İşi yapana Araplar «Rabie» derler. Gözcü yani orduya düşman baskın yapmasın diye gözetmek için'gönderilen öncü manasınadır. Gözcü ekseriya yüksek bir yere çıkarak düşmanın haline muttali' olmağa çalışır.

«Ya sabâhâh» kelimesi nahiv ilmine göre istigasedir. «Sabah zamanındaki baskına yetisin» mânasında kullanılır. Araplar baskınları ekseriyetle sabah zamanında yaptıkları için düşmanı gözetliyen murakıp onun hücum edeceğini anlayınca bu kelime ile kendi kavmine seslenir onlarda toplanarak' müdafaya hazırlanırlardı.

Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi hali ile kavminin halini işte bu gözcünün «baskın var» diye seslenmesine benzetmiştir. Yani Allah'ın gelmekte olan azabını ve kavminin halini düşmanın baskınına kendisini de baskını haber veren gözcüye benzetmiştir. Mâna şudur. Sizin haliniz düşmanın baskın yapacağından gafil bulunan bir kavme benim halimde bu baskını haber veren gözcünün haline benzer. İşte kıyâmet geliyor. Bu haliyle orada dehşetli azaba duçar olacaksınız ben sizi inzar ediyorum. Allah'a iman edin zira bu badireden başka türlü kurtulmanın imkânı yoktur.

529- Bize Ebû Küreyb Muhammed b. El Alâ'da rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Üsame, A'meş'ten, o da Amr b. Murra'dan, o da Sa'id b. Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'tan naklen rivâyet etti.

Dedi ki: Şu

"En yakın hısımlarını ve onlardan en seçkin kabileni İnzâr et." Sûre-i Şuara, âyet: 214. âyet-i kerimesi nâzil olunca Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) Safa dağı üzerine çıkarak «Baskın var!..» diye seslendi (Müşrikler):

— Bu haykıran kimdir? dediler, (görenler):

— Muhammed. Diye cevap verdiler. Bunun üzerine onun yanına toplandılar. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ey filân oğulları! Ey filân oğulları! Ey filân oğulları! Ey Abdi Menaf oğullan! Ey Abdulmuttalip oğulları!» diye hitapta bulundu. Hemen yanına toplandılar. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) (onlara):

«Ne dersiniz? Sİze şu dağın eteğinden bir takım atlıların çıkıp geldiğini haber versem beni fastik eder misiniz?» dedi Müşrikler:

— «Biz senin hiç bir yalanını tutmuş değiliz» dediler. Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem):

«O halde ben size şiddetli bir azabın önünde (o azabı haber veren) bir nezırim» buyurdular.

Bunun üzerine Ebû Leheb:

— «Yazıklar olsun sana! Bizi bunun için mi topladin » dedi sonra kalkıp gitti. Arkasından şu sûre nâzil oldu:

"Ebû Leheb'in elleri kurusun ve hem de hakikaten kurumuştur..." Sûre-i Leheb âyetleri. A'meş sûrenin sonuna kadar bu tarzda okumuştur.

530- Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb'de rivâyet ettiler; dediler ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'ten bu isnadla rivâyet etti:

Dedi ki: Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün Safa dağına çıkarak «Baskın var!..» diye nida etti... Ve hadisi Ebû Üsame hadisi gibi rivâyet etti. (Yalnız bu rivâyette):

«Yakın hısımlarını inzâr et!..» âyetinin nüzulünü zikretmedi. Ebû Bekr İsmâîlî: Yukarıdaki Ebû Hüreyre rivâyetiyle buradaki İbn Abbâs rivâyeti hakkında söz etmiş ve: «Ebû Hüreyre'nin bu rivâyeti ile İbn Abbâs'in rivâyeti mürseldirler. Çünkü bu âyet Mekke'de nâzil olmuştur; İbn Abbâs o zaman küçüktü Ebû Hüreyre ise (sonraları) Medine'de müslüman olmuştur.» demişse de kendisine cevap verilmiş ve:

«Onlar bu hadisi ya Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den yahut bir sahâbîden işitmiş olabilirler.» denilmiştir.

Nevevî diyor ki: İbn Abbâs hadisinin, zahirine bakılırsa «Ve onlardan en seçkin kabileni» ibaresi âyet olarak nâzil olmuş sonra tilâveti neshedilmiştir. Buhârî'nin rivâyetinde bu ziyade yoktur.

A'meş «Mesed» sûresini sonuna kadar okumuş yalnız meşhur olan kıraetin hilâfına tahkik edatı olan «Kad» kelimesini ziyade etmiştir.

«Sûre» kelimesi hemze ile «Sû're» şeklinde okunabilir. Fakat meşhur kıraeti hemzesiz olanıdır. Sûre okunduğuna göre kelime yükseklik mânasına gelen sûr'dan alınmıştır. Sû're ise sû'rdan alınmış olup bakiyye mânasına gelir.

Ebû Lehb, kelimesi Ebû Lehb şeklinde de okunur. Ebû Lehb'in ismi Abdul Uzzâ b. Abdümuttalib'tir. Yani bu adam Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Nesebce amcası dır. Bazıları kendisine Ebû Leheb künyesinin verilmesi Leheb adında bir oğlu olduğu içindir demişler bir takımları yanaklarının pek kırmızı olduğu için daha başkaları" yüzü pek güzel olup alev gibi parladığı için kendisine Ebû Leheb' (Yani Alemin babası) denildiğini söylemişlerdir. Ona bu künyenin verilmesi akibetine-de muvafık düşmüştür. Çünkü ebedî olarak cehennemin alevli ateşinde azab görecektir. Ebû Leheb Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in en büyük düşmanlarından biridir. Bu düşmanlığı ölünceye kadar devam etmiştir. Hatta Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’e «Yazıklar olsun sana bizi bunun için mi topladin?» demesi de bu eziyetler cümle-sindendir.

Âyet-i kerimede Ebû Leheb hakkında: «Elleri kurudu» buyurulmuş-tur. Bundan murad helâk oldu demektir. Mezkûr âyet sûrede iki defa tekrar edilmiştir. Bunlardan birincisi Ebû Leheb'in helâki için beddua ikincisi hakikaten helâk olduğunu ihbardır. Âyet-i kerimede mecaz-i mürsel kabilinden el zikredilmiş bütün vücudun helâki murad olunmuştur.

Kâdı îyâz diyor ki:

«Bu -sûre île kâfire künye verilmesinin caiz olduğuna istidlal edilmiştir. Bu hususta ulemanın ihtilâfı vardır. İmaırr-ı Mâli k'ten bir rivâyete göre caiz bir rivâyete göre de mekruhtur. Bazıları kâfirin kalbini yatıştırmak: için ona künye verilebilir. Aksi takdirde verilemez. Çünkü künyede ta'zim ve hürmet vardır. Allahü teâlâ’nın Ebû Lehebe künye vermesi bu kabilden değildir. Demişlerdir. İsminin Abdul Uzzâ olması hususunda hiç bir delil yoktur. Bu tesmiye bâtıldır. Onun için de künyesi ile anılmıştır. Bazıları Ebû Leheb onun künyesi değil lâkabıdır. Künyesi Ebû Utbedir, derler. Ona Ebû Leheb denilmesi âyet sonlarındaki kelimelerin mücaneseti içindir diyenler de vardır.