Geri

   

 

 

 

İleri

 

85 - Cehennemliklerin En Sonuncusunun Çıkarılması Bâbı

479- Bize Osman b. Ebi Şeybe ile İshâk b. İbrahim el-Hanzali ikisi birden Cerir' den rivâyet ettiler. Osman dedi ki: Bize Cerir, Mansur' dan, o da İbrahim'im den, o da Abîde' den, o da Abdullah b. Mes'ud'dan naklen rivâyet etti. İbn Mes'ud Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ben ehl-i narın cehennemden en son çıkacak olanını ve ehl-i cennetin en son cennete girecek olanını âlâ biliyorum. Bu zat cehennemden emekliyerek çıkacak ve Allah Tebareke ve Teâlâ ona:

« (Haydi) git cennete gir, diyecek.» Bunun üzerine o zat cennete gidecek, fakat ona cennet dolmuş gibi görünecek ve dönecek:

— «Ya Rab! Ben cenneti dolmuş buldum,» diyecek. Allah Tebareke ve Teâlâ ona (yine):

— «Git cennete gir,» diyecek. O da gidecek. Fakat ona yine cennet dolmuş gibi gelecek ve tekrar dönecek:

— «Yarabbi! Ben onu dolmuş buldum,» diyecek. Allah ona tekrar:

— «Git cennete gir! Zira (orada) senin İçin dünya kadar ve dünyanın on misli yer vardır. Yahut sana dünyanın on misli yer vardır» diyecek. O zat:

— «Melik sen olduğun halde benimle alay mı ediyorsun? Yahut benim aklıma mı gülüyorsun?» diyecek.»

Ravi

Dedi ki: «Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in güldüğünü hatta azı dişlerinin göründüğünü gördüm (ashab arasında) cennetliklerin en aşağı mertebe olanı bu zattır. Diye söyleniyordu.

480- Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler, lâfıs Ebû Küreyb'indir. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye, A'meş'ten, o da İbrahim'den, o da Abîde'den, o da Abdullah'tan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ben ehli narın cehennemden en son çıkanını pek âlâ biliyorum.

 (Bu zat) oradan sürünerek çıkacak ve kendisine haydi git cennete gir, denilecek. Bunun üzerine o da gidecek, cennete girecek. Ve insanları herkes yerine yerleşmiş olarak bulacak. Kendisine:

— Geçmişte içinde bulunduğun zamanı hatırlıyor musun? denilecek.

O da:

— Evet cevabını verecek. Sonra ona:

— Dile (ne dilersen) diyecekler. O da diliyecek. Kendisine:

— Dilediğin senin. Dünyanın on misli de senin, diyecekler. Bunun üzerine o kul:

— « (Yarabbi!),Melik ancak sen olduğun halde benimle alay mı ediyorsun?» diyecek.»

Ravi

Dedi ki:

— «Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i gülerken gördüm. Hatta azı dişleri göründü.»

Bu hadisi Buhârî «Kitabu't-Tevhid» ve «Kitabu'r-Rukak» da, Tirmizî «Sifat-ı Cehennem» de İbn Mace dahi «Kitabuz-Zuhd» te tahriç ekmişlerdir. Hadisin buradaki rivâyetlerinin birinde «Hab-ven» diğerinde «Zahfen» bazı nüshalarda «Kebven» tabirleri göze çarpmaktadır.

«Habv» emeklemek yahut oturarak sürünmek demektir.

«Zahf» oturarak sürünmektir.

«Kebv» de yüzükoyun tökezlemektir. Binaenaleyh bu mânaların üçü-de ya birbirinin müteradifi yahut birbirine yakındır. Müteradif olmadığına göre; mâna- kimi emekliyerek kimi sürünerek yürüdüğüne hamlolunur.

«Benimle alay mı ediyorsun. Yahut benim aklıma mı gülüyorsun?» ibaresi râvinin şekkindendir. Yani, ya öyle dedi ya böyle demek istiyor. Haddizatında:

«Benim aklıma mı gülüyorsun?» buyurulmuşta olsa mâna yine benimle alay mı ediyorsun? demek olur. Çünkü alay edenin şanı tahkir ettiği kimseye gülmektir. Binaenaleyh gülmek mecazen alay etmiş olmak yerinde kullanılır.

«Benimle alay mı ediyorsun?» sözü hakkında ulemadan birkaç kavil rivâyet edilmiştir. Bunlar:

1) Maziri'ye göre; bu söz hadisin manâsında mevcut olan fakat lâfzan zikredilmeyen bir şey'e mukabeledir.. Çünkü, bu zat Allah'tan başka bir şey istemeyeceğine söz vermiş, sonra bu sözünden dönerek tekrar istemişti. İşte bu sözünden dönmesi alay ve istihza yerine geçmiş ve o zat Teâlâ hazretlerinin:

«Cennete gir» emrine karşı cennetin dolu olduğunu zannederek geri döndükçe tekrarlanan gir emrini kendisini tama'landırmak ve sözünden döndüğü için verilen bir ceza telâkki etmiş. Sonra cezaya alay itlak ederek benimle alay mı ediyorsun? yani beni cennete tama'landırıp imrendirmek suretiyle bana ceza mı veriyorsun? demek istemiştir.

2) Ebû Bekr Sayrafî'ye göre bu sözün manâsı: Allah hakkında muhal olan alay ve istihzayı nefiydir. Ve adetâ bu zat:

«Yarabbi! bilirim ki sen benimle alay etmezsin. Çünkü Rabbülâleminsin, bana verdiğin bol nimetler ve dünyadan kat kat fazla İhsanlar haktır. Lâkin ben bunlara lâyık olmadığım halde yine de vermene şaşıyorum.» demiş gibidir.

3) Kâdî Iyâz'a göre; o zat bu sözleri ne söylediğini bilmeyerek söylemiş olacaktır. Çünkü hatır ve hayale gelmeyen in'am-u ihsanlar karşısında sevincinden çıldıracak hale gelerek ve kendini tutamı-yarak bunları söyleyivermiştir. Yoksa söylediklerine kendisi de inanacak deği-ldir. Bu sözler dünyadaki amel üzere ağzından çıkmış olacaktır. Nitekim başka bir zat hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Sevinçten kendini tutamayarak, Yarabbi! Sen benim kulum, ben senin Rabbinim, diyecek.» buyurmuştur.

Nevaciz: hakikatte avurt dişleri demekse de burada lûgât ulemasının cumhûruna göre azı dişleridir. Maamafih yan dişleri yahut öğütücü dişleridir, diyeneler de vardır. Bu cümle haddini aşmamak şartı ile bazen gülmenin mekruh olmadığına delâlet eder.

Rivâyetlerin birinde;

«Senin için dünya kadar ve dünyanın on misli yer vardır.» diğerinde;

«Dilediğin senin, dünyanın on misli de senin.» buyurulmuştur. Bu rivâyetlerin ikisi de aynı manâya olup biri diğerinin tefsiri mesabesindedir,

Ed'âf; emsal manasınadır. Çünkü lûgât ulemasına göre di'f misi demektir.

Bazı rivâyetlere göre; cennete en son girecek olan bu zatın ismi Hen-nâd'dır. Hasan-ı Basri'nin «Keşke ben Hennâd olsaydım» dediği rivâyet olunur. Hasan-ı Basri bu temennisini Hennâd’ın imanını kurtarmasına bakarak yapmıştır.

481- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti

(Dedi ki) bize Af fan b. Müslim rivâyet etti

(Dedi ki): Bize Hâmmâd b. Seleme rivâyet etti

(Dedi ki): Bize Sabit, Enes'den, o da İbn Mes'ud'dan naklen rivâyet etti ki Resulullâh (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Cennete gireceklerin en sonuncusu bir adamdır. Bu zat kâh yürüyecek, kâh yüzü üstü düşecek. Bazan da yüzünü ateş çalacak. Ateşi geçtiği zaman ona bakacak:

— Beni senden kurtaran Allah ne mübarektir. Yemin olsun ki; Allah gelmiş ve geçmişlerden hiç bir kimseye vermediğini bana ihsan etti, diyecek. Bunun üzerine ona bir ağaç gösterilecek (o zat):

— Yarabbi! Beni şu ağaca yaklaştır da gölgesiyle (bir parça) gölgeleneyim ve suyundan içeyim, diyecek. Allah (azze ve celle) hazretleri de:

— «Ey Âdemoğlu! Bilirim, bunu sana verirsem benden başkasını da istersin,» diyecek. O zat:

— «Hayır (istemem) Yarabbi!» diyecek ve bundan başka bir şey istemiveceğine Allah'a söz verecek. Rabbi de onu mazur görecek. Çünkü o zat sabredemiyeceği bir şeyi görmüş olacaktır. Binaenaleyh onu ağaca yaklaştıracak, o da ağacın gölgesi ile gölgelenecek, onun suyundan içecek. Sonra kendisine birinciden daha güzel bir ağaç gösterilecek. O zat yine:

— «Yarabbi! Beni şu ağaca yaklaştır da onun suyundan içeyim, gölgesiyle gölgeleneyim, bundan başka senden bir şey istemem, diyecek. (Teâlâ hazretleri):

— «Ey Âdemoğlu! Sen verdiğimden başka bir şey istemiyeceğine söz vermedin miydi? Seni bu ağaca yaklaştırsam başkasını da istersin,» diyecek. Kul (yine) başkasını istemiyeceğine söz verecek. Rabbi de onu mazur görecek. Çünkü o adamcağız sabredemiyeceği bir şey görmüştür. Binaenaleyh onu o ağaca da yaklaştıracak. Onun gölgesinde de gölgelenip suyundan içecek. Sonra cennet kapısının yanında ona evvelkilerden daha güzel bir ağaç gösterilecek kul (bu sefer dahi):

— «Ya Rabbi! Beni şu ağaca yaklaştır da gölgesi ile gölgeleneyim, suyundan da içeyim, (emin ol) bundan başka senden bir şey istemem, diyecek. (Allah-u Azimüşşan yine):

— «Ey Âdemoğlu! Başkasını istemiyeceğine sen bana söz vermemiş miydin?» diyecek. Kul:

— «Evet Yarabbi! (vermiştim.) Ama bu (son olsun.) Senden başkasını istemem,» diyecek. Rabbi onu yine mazur görecek. Çünkü o zat sabredemiyeceği bir şey görmüştür, onun için kendisini ağaca yaklaştıracak. Allah onu ağaca yaklaştırınca (bu sefer) cennetliklerin seslerini işiterek:

— «Yarabbi! Beni buraya koy» diye (niyaz ede) cek. (Teâlâ hazretleri):

— «Ey âdemoğlu! Acep senin benden dileklerini ne keser? Acaba dünyayı ve onunla birlikte bir mislini de sana versem razı olur musun?» diyecek. O zat (buna):

— «Yarabbi! Rabbülâlemin olduğun halde benimle alay mı ediyorsun?» mukabelesinde bulunacak.»

Bunun üzerine İbn Mes'ud gülmüş ve:

— «Niye güldüğümü sorsamza!» demiş (Yakındakiler):

— «Niye gülüyorsun?» demişler. (O zaman) İbn Mes'ud şunları söylemiş:

— «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) böyle gülmüş de Ashab:

— «Niye gülüyorsun ya Resûlüllah?» demişlerdi, O da:

— «Bu zat: Sen Rabbülâlemin olduğun halde benimle alay mı ediyorsun? dediği zaman Rabbülâleminin dıhk'ine gülüyorum.» (Ona): «Ben seninle alay etmiyorum, lâkin ben dilediğimi yapmaya kadirim buyuracak,» dedi.