77 - Mesih b. Meryem Île Mesih Decca'lin Zikri Bâbı 443- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti dedi ki: Nâfi'den, onunda Abdillah b. Ömer'den, onunda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklettiği şu hadîsi Malîk'e okudum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurmuşlar ki: «Bir gece (rüyamda) kendimi Kabe'nin yanında gördüm: Derken öyle karayağız güzeli bir zat gördüm ki erkeklerden gördüğün karayağızların en güzeli! Kulaklarına inmiş öyle saçları vardı ki gördüğün uzun saçların en güzeli! Onları taramış da (üzerlerinden) su damlıyordu, iki zâta (yahut iki zâtın omuzlarına) dayanarak beyti tavaf ediyordu: Bu kim? diye sordum. Mesih b. Meryem dediler. Sonra birdenbire son derece kıvırcık saçlı, sağ sözü şaşı bir herifle karşılaştım. Zannedersin gözü salkımdan dışarı fırlamış bir üzüm tanesi. Bu kim? diye sordum. Bu da Mesih Deccal'dır dediler. 444- Bize Muhammed b. İshâk el Müseyyebî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Enes yani İbn Iyâd, Mûsa'dan —ki İbn Ukbe'dir.—, o da Nafi'den rivâyet etti Dedi ki: Abdullah b. Ömer şöyle dedîs Birgün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cemaat arasında Mesih Deccal'i anarak şöyle buyurdular: «Şüphesiz ki Allah Tebareke ve Teâlâ tek gözlü değildir. Dikkat edin ki Mesih Deccal sağ gözü kor (bir herif) dir. Zannedersin gözü salkımdan fırlamış bir üzüm danesidir.» «Akşam rüyamda kendimi Kabe'nin yanında gördüm. Bir de baktım erkeklerin karayağız güzellerinden görebileceğin en güzel bir zat! Uzun saçları omuzlarını, çalıyor. Saçı taranmış, başından su damlıyor. Ellerini iki zatın omuzlarına koymuş; aralarında Beyti tavaf ediyor. (Oradakilere) Bu kim? dedim. Mesih b. Meryem cevabını verdiler. Onun arkasında gayetle kıvırcık saçlı, sağ gözü kör gördüğün insanların İbn Katan'a en benzeri bir adam! O da ellerini iki adamın omuzlarına koymuş Beyti tavaf ediyor. Bu kim? diye sordum. Bu mesih-i Deccal'dır, dediler. 445- Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hanzale, Salim'den, o da İbn Ömer'den rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Kabe'nin yanında esmer düz saçlı, ellerini iki adamın üzerine koymuş, başından su akan yahut su damlayan bir zat gördüm. Bu kimdir? diye sordum. İsa b. Meryem'dir yahut Mesih b. Meryem'dir, dediler. (Ravi bu sözlerden hangisini söylediğini bilmiyoruz demiş) Onun arkasında da kırmızı, saçı kıvırcık, sağ gözü kör birisini gördüm. Gördüklerim içinde en ziyade İbn Katan'a benzeyen birisi. — Bu kimdir? diye sordum. — Mesih-i Deccal'dır diye cevap verdiler.» buyurmuşlar. 446- Bize Kuteybetu'bnü Said rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Leys, Ukayl'den, o da Zühri'den, o da Ebû Selemete'bni Abdurrahman'dan, o da Cabir b. Abdillâh'tan naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah: «Kureyş beni tekzib ettiği zaman Hıcr'de ayağa kalktım. Allah bana Beyt-ül Makdis'i tecelli ettirdi. Bunun üzerirfe ona bakarak Kureyşlilere onun alâmetlerini haber vermeye başladım.» buyurmuşlar. 447- Bana Harmele b. Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti dedi ki: Bana Yunus b. Yezid, İbn Şihap'tan, o da Salim b. Abdillâh b. Ömer b. El Hattap'dan, o da babasından naklen haber verdi. Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken işittim: «Bir defa ben uyurken kendimi Kabe'yi tavaf ediyor gördüm. Bir de baktım karayağız, salınmış düz saçlı bir zat iki kişinin arasına girmiş, başından su damlıyor yahut su akıyor. — Bu kimdir? dedim. — Bu Meryem'in oğludur, dediler. Sonra ona iltifat etmek için ilerledim, bir de baktım ki, kırmızı benizli, cesim, kıvırcık saçlı, bir gözü kör bir herif, gözü salkımdan uğramış üzüm danesi gibi. — Bu kim? diye sordum. — Deccal'dır, dediler. insanlar içinde ona en ziyade benzeyen İbn Katan'dır.» 448- Bana Zübeyr b. Harb'da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Huceyn b. El Müsenna rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdülaziz — ki İbn Ebi Seleme'dir— Abdillah b. Fadıl' dan, o da Ebî Selemete'bni Abdirrahman'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti, Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: «Gerçekten kendimi Hicr'da gördüm. Kureyş bana Isrâ seyahatimi soruyordu ezcümle bana Beyt-i Makdis'den tesbit edemediğim bazı şeyler sordular. Bu sebeple o kadar müşkil mevkide kaldım ki, hiç bir zaman bu kadar sıkılmamıştım. Derken Allah onu bana arzeyledi. Onu görüyordum. (Artık) Bana ne sordularsa kendilerine haber verdim. Bir de kendimi peygamberlerden müteşekkil bir cemaatin içinde gördüm. Baktım ki, Mûsa kalkmış namaz kılıyor. Düz saçlı, uzunca boylu bir zat zannedersin Şenûe kabilesi erkeklerinden biri. Bir de baktım Isâ b. Meryem (aleyhisselâm) kalkmış namaz kılıyor. İnsanların ona en ziyade benziyenî Urvetü'bnü Mes'ut Es-Sekafi'dir. Baktım İbrahim (aleyhisselâm) da kalkmış namaz kılıyor. İnsanların ona en ziyade benzeyeni sahibinizdir (yani benim.) Derken namaz vakti geldi, ben onlara İmâm. oldum, namazı bitirince içlerinden bin: — Ya Muhammed! Şu zat cehennemin bekçisi Mâlik'dir, Ona selâm ver dedi. Ben ona doğru bakınca o bana selâm verdi. Bu hadisi Buhârî «Kitab-ul Libas» ile «Kitabu't Ta'bir» de tahriç etmiştir. Hadis-i Şerif Mesih b. Meryem ile Mesih-i Deccal’ın farklarını bildirmek için vârid olmuştur. Yahya'nın rivâyetinde tasrih edilmemiş olsa da ondan sonraki Muhammed b. İshâk rivâyetinden anlaşılıyor ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Îsâ (aleyhisselâm) ile Deccal'ı rüyasında Kâbe'yi tavaf ederlerken görmüşlerdir. Nevevî'nin beyanına göre; Beytullah'a Kabe ismi verilmesi yüksek ve dört köşe olduğu içindir. Araplar dört köşeli olan her eve Kabe derler. Limme: Kulakların yumuşağına kadar salınan saç demektir. Omuzlara kadar inen saçlara cümme derler. Hadiste «İki zata yahut İki zatın omuzlarına dayanarak» denilmesi râvd şekk ettiği içindir. «Üzerlerinden su damlıyordu» ibaresi hakkında Kâdî Iyaz şunları söylüyor: «Bu ibareden zahiri mâna yani saçlarını yeni taradığı için üzerlerinden henüz su damlıyordu mânası kasdedümiş olabilir. Fakat bence bundan murâd İsâ (aleyhisselâm)’ın yüzünün parlaklığı ve güzelliğidir. İbare onun güzelliği için istiare edilmiştir» Kâdî Bâcî, ise zahiri mânayı tercih etmiştir. İsâ (aleyhisselâm)’in tavafı hakkında yine Kâdî İyâz şöyle diyor: «Eğer Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Hazret-i İsâ'yı görüşü rüya değil de hakikatse onun bu tavafı hakikattir. Çünkü İsâ (aleyhisselâm) ölmemiştir. İbn Ömer'in rivâyetinde bizzat İbn Ömer'in tenbih ettiği gibi rüyada görmüşse bu da bir ihtimaldir. Deccal'in Kabe'yi tavafıda rüya halinde olduğuna hamledilir. Çünkü Deccal’ın Mekke ve Medine'ye girmiyeceği Sahîh hadiste vârid olmuştur. Bununla beraber Malîk'in rivâyetinde Deccal'in tavafından bahsedilmemiştir. Şöyle de denilebilir. Deccal’ın Medine'ye girmesinin haram kılınması fitne çıkardığı zamana mahsustur. Allahu Alem.» Mesih meselesine gelince: Mesih hem İsa (aleyhisselâm)’ın hemde Deccal’ın sıfatıdır. İsâ (aleyhisselâm)'a niçin Mesih denildiği ulemâ arasında ihtilaflıdır. Vahidi'nin nakline göre; Ebû Übeyd ile Leys bu kelimenin esas itibari ile İbranî olduğunu İbranî'de mesihâ şeklinde telâffuz edildiğini Arapların onu biraz değiştirerek Mesih şeklinde telâffuz ettiklerini, nitekim Mûsa'nın da aslı İbranîde Mûsa yahut Mişâ olup Arapların Mûsa dediklerini söylemişlerdir. Bu takdirde kelime müştak değil cârnid bir isimdir. Fakat yine Vahidinin beyanına göre ekseri ulemâ bu kelimenin müştak olduğuna kaildirler, Cumhûrun kavlide budur. Fakat hangi kelimeden müştak olduğu ihtilaflıdır. İbn Abbâs (radıyallahü anhüma)'dan. rivâyet edildiğine göre; tnesihden müştaktır. Çünkü İsâ (aleyhisselâm) hangi hastaya dokunsa; o hasta iyileşirdi. İbnu'l A'râbî ile diğer bazı ulemâya göre Mesih: Sıddık demektir. Bazıları Hazret-i İsâ'nın ayakları dümdüz olup çukurları bulunmadığı için kendisine Mesih denildiğini diğer bazıları Zekeriyya (aleyhisselâm) ona eliyle dokunduğu için kendisine bu isim verildiğini söylemişlerdir. Yeryüzünde Mesh ettiği yani seyahatta bulunduğu için Mesih denildiğini iddia edenler bulunduğu gibi doğarken vücudu yağla kaplı bulunduğu için kendisine bu isim verildiğini söyleyenlerde vardır. Aynî Hazret-i İsâ'ya niçin Mesih denildiği hususunda yirmi üç kavil bulunduğunu ve bunları bir eserinde topladığını bildiriyor. Kamus sahibi bu kavilleri elliye çıkarmıştır. Rağıp: Müfredatında şöyle demektedir. «Mesh: Aslıda bir şey üzerine elini sürmek ve bir şeyden eseri gidermektir.» Deccal'a Mesih denilmesi bazılarına göre gözü silik yani dümdüz olduğu içindir. Diğer bazılarına göre; gözü kör olduğu için Mesih denilmiştir. Zira bir gözü kör olanlara mesih derler. «Deccal çıktığı zaman yeryüzünü dolaşacağı için ona bu isim verilmiştir.» diyenler bulunduğu gibi daha başka sebepler gösterenlerde olmuştur Aynî, Deccal'a Mesih denilmesi hususunda beş, Deccal denilmesi hususunda on kavil bulunduğunu ve bunları «Zeynü'l-Mecalis» namındaki kitabında birer birer saydığını söyler Kâdî İyâz diyor ki: «İsa (aleyhisselâm) hakkında kulla" nılan Mesih kelimesinin Mesih şeklinde okunacağı hususundu ravilerden hiç birinin hilafı yoktur. Fakat bu kelimenin Deccal hakkında ne şekilde okunacağı ihtilaflıdır. Ekseri ulemâya göre İsâ (aleyhisselâm) hakkında nasıl okunursa Deccal hakkında da öyle okunur. Lafız itibari ile aralarında fark yoktur. Yalnız İsâ (aleyhisselâm) Mesih-i Hidâyet, Deccal ise, Mesih-i Dalâlet'tir. Bazı râviler bu kelimeyi Deccal hakkında «Missih» şeklinde rivâyet etmişlerdir. Bu takdirde kelime noktalı ha ile yazılır. Bir takımları da Misîh şeklinde rivâyet etmişlerdir. Allah-u A'lem» Hadis-i şerifte Deccal hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Ca'd, Katat» tabirlerini kullanmıştır. Meşhur olan rivâyet buysada Kâdî İyâz, Katat kelimesinin katıt şeklinde de rivâyet edildiğini söyler. Bunun mânası saçı fazla kıvırcık demektir. Herevî'nin beyanına göre Ca'd kelimesi erkekler hakkında hem medih hem de zem için kullanılır. Zemm için kullanılırsa biri kısa ve mütereddit diğeri de bahil ve cimri mânasına olmak üzere iki şekilde kullanılır. Araplar «câ'du’l-Yedeyn» ve «Ca'dü'l-Esâbi'» derler. Bunlardan cimri mâna-sinı kastederler. Bu kelime medih hususunda kullanıldığı zaman dahi iki mânaya gelir. Biri Ahlâkî şiddetli, diğeri saçları kıvırcık demektir. Kıvırcık saçın medih sayılması düz saç acemlere yani arap olmayan milletlere mahsus olduğundandır. Kâdî İyâz diyor ki: «Herevi'den başkalarına göre Ca'd Deccal hakkında zem, İsâ (aleyhisselâm), hakkında ise medih sıfatıdır.» Hadis-i şerifte zikri geçen tâfiye kelimesi hemze ile «tâfie» şeklindede rivâyet olunmuştur. Bu takdirde mâna; gözünün nuru gitmiş, kör olmuş demektir. Tâfiye şeklinde okunduğuna göre ise; gözü fırlamış anadan uğramış manasınadır. Kâdî îyâz (rahimehüllah): «Bize bu kelime ekseri üstadları-rruzdan hemzesiz olarak rivâyet edilmiştir. Ekserisinin sahih gördüğü rivâyette budur. Ahfeş'te buna zahib olmuştur. Mânası: Deccal'ın gözü iri üzüm danesinin diğer üzüm daneleri arasından dışarıya taştığı gibi çıkmış anadan uğramış demektir. Mezkûr kelimeyi üstadlanmızdan bazıları hemze İle zapdetmişsede diğerleri bunu kabul etmemiştir. Fakat kabul etmemeğe bir sebep yoktur. Çünkü hadis-i şerifte Deccal'in silik gözlü olduğu, gözünün çukur veya çıkık değil sönük olduğu yani kör olduğu tavsif buyurulmuştur. İşte suyu akan bir üzüm danesinin sıfatıda budur. Bu tavsif, kelimenin hemze ile okunmasının doğru olduğunu gösterir.» diyor. Deccal’ın bu rivâyette sağ gözünün, başka bir rivâyette sol gözünün kör olduğu bildirilmesi her iki gözünün sakatlığındandır. Çünkü Araplar sakat olan her şeye bahusus sakat göze a'ver derler. Deccal'in İki gözüde sakattır. Biri tamamiyle kor diğeri anadan uğramış çıkıktır. Sakat bir kimse Allahlık dâvasında bulunursa yalancı olduğunu her kes anlar. Hadisin Muhammed b. İshâk rivâyetinde: «Şüphesiz ki Allah Tebareke ve Teâlâ tek gözlü değildir. Dikkat edin ki Mesih Deccal sağ gözü kör (bir herif) dür.» buyurulmaktadır. Bundan murâd: Allahü teâlâ bütün noksanlıklardan ve yaratılmaktan münezzehdir. Deccal'sa hem mahlûk nemde sakattır. Binaenaleyh bunu böyle bilmeniz ve başkalarına da böyle öğretmeniz icap eder. Tâki halk Deccal’ın verdiği hayal ve kuruntulara ve onun fitnelerine aldanmasın demektir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Beyt-i Makdîs'in gösterilmesi iki suretle olabilir. Ya onu görebileceği bir yere götürülmüş; sonra tekrar yerine iade edilmişdir. Yahut Beyt-i Makdîs'in misâli gözünün önüne getirilmişdir. Birinci ihtimal daha kuvvetli görülmüştür. Çünkü mu'cize hakkında daha beliğdir. Bir anda Belkis'in tahtını Hazret-i Süleyman'a getiren Allahü Azimüşsan şüphesiz ki buna da kadirdir. Hadisin Züheyr b. Harb rivâyetinde: «Baktım ki Mûsa kalkmış namaz kılıyor.» buyrulmuştur. Semâdaki peygamberlerin Haccedip namaz kılmalarından muradın ne olduğu az yukarıda geçen İsrâ hadisinde görülmüştü. Burada Kâdî-iyâz Şunları söylüyor: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Beyt-i Makdis'te peygamberlere namaz kıldırdığı ve mertebelerine göre göklerde gördüğü zevat kendisine selâm vererek hoşbeşte bulundukları halde acaba Mûsa (aleyhisselâm)’ı kabrinde namaz kılarken nasıl gördü? denilirse, bunun cevabı şudur. İhtimâlki Mûsa (aleyhisselâm)'ı Kesîb-i Ahmer yanındaki kabrinde görmesi göklere çıkmazdan evvel Beyt-i Makdis yolunda olmuş sonra Mûsa (aleyhisselâm) ondan önce semâya çıkmıştıc. Yahut peygamberlerle bir araya gelerek namaz kıldırması ve Hazret-i Mûsa'yi görmesi Sidretü'l-Münteha' dan döndükten sonra vuku bulmuştur...» Fakat Übbî bu son cevabı beğenmemiştir. Muhakkaktır ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in İsra gecesi peygamberleri görmesi biri Kudüs'de diğeri göklerde olmak üzere iki defa vâkî olmuşdur. Kudüs'de Peygamberlere kıldırdığı namaz ya ta-hiyye namazı yahud hassaten Mi'rac namazıdır. Bu namazın göklerden indikten sonra kılınmış olması ihtimal ise de çıkmadan kılınması ihtimâli daha kuvvetli görülmüştür. Yine Übbî: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Deccal'i İbn Katan'a benzetmesi İbn Katan hakkında zemm değildir. Maamafih Buhârî'de İbn Katan'in kâfir olduğu zikredilmektedir. Binaenaleyh zemm olsada bir şey lâzım gelmez. Çünkü kâfirin zemmî mubahtır.» diyor. Kuteybetu'bnü Sa'id rivâyetinde zikri geçen Hıcr'den murâd Hatım'dir. Hatim, Kabe'nin dışında bırakılan ve yarım daire şeklinde alçak bir duvarla çevrilen kısımdır. Vaktiyle Kabe inşa edilirken malzeme kifayet etmemiş onun için bu kısım dışarda bırakılmıştır. Fakat hükmen Kabe'nin içinden sayıldığından tavaf Hâtim'in dışından yapılır. Gerek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gerekse İsâ (aleyhisselâm)’ın iki kişinin omuzlarına dayanarak tavaf etmeleriyle bilistidlâl bazıları bir şeye binerek tavaf etmeyi caiz görmüşlersede ulemâ Özürsüz olanlara bunu mekruh görmüştür. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in başkasının yardımı ile tavaf etmesi bir özüre mebni idi. Yahut insanlara görünerek hac ibâdetlerini öğretmek için binek üzerinde tavaf etmişti. İsâ (aleyhisselâm)’in tavafı da Özre mebni idi. Yahut bir rüyadan ibaretti. Birde onun şeriatı bizim şeriatımızdan başka idi. Bize onun şeriatına tabi olmak vacip değildir. |