64 - Haksız Yere Başkasının Malını Almak İsteyen Kasıtcının Kendi Hakkında Kanı Heder; Öldürülürse Cehenlemlik, Malı Uğrunda Öldürülen Kimsenin de Şehid Olduğunu Beyan Bâbı 377- Bana Ebû Küreyb Muhammed b. el-Alâ' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hâlid yânı İbn Mahled rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer,"el-Alâ' b. Abdirrâhman'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlullâh (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bir adam geldi; ve: — Yâ Resulâllâh! Bir kimse gelip benim malımı almak istese ne buyurursun? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) — «Ona malını verme!» buyurdu. — «Şayed benimle mukaatele ederse?» — «Sen de onunla mukaatele et!» — «Ya beni Öldürürse?» — «O halde şehid gidersin.» — «Ya ben onu öldürürsem?» — «O cehennemde olur.» buyurdular. 378- Bana Hasen b. Aliy el-Hulvâni ile İshâk b. Mansur ve Muhammed b. Râfi' rivâyet ettiler. Lâfızları bir birine yakındır, İshâk (Bize haber verdi) ta'birini kullandı. Ötekiler: Bize Abdurrazzâk rivâyet etti, dediler. (Dedi ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi. Dedi ki: Bana Süleyman el-Ahval haber verdi. Önada Ömer b. Abdirrahmân'ın âzadlısı Sabit haber vermiş ki, Abdullah b. Amr'la Anbesetü'bnü Ebî Süfyân arasında olan olduğu vakit harbe hazırlanmışlar. Müteakiben Hâli-dü'bnü’l-Âs (atma) binerek Abdullah b. Amr'a gitmiş; ve ona nasihatta bulunmuş. Abdullah b. Amr «Sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’nı; — «Her kim malı uğrunda öldürülürse şehiddir.» buyurduğunu pil-mez misin? demiş. 379- Bu hadîsi bana Muhammed b. Hatim de rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Bekr rivâyet etti. H., Bize Ahmed b. Osman en-Nevfeli dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Âsim rivâyet etti. Muhammed'le Ebû Âsim'ın ikiside İbn Cü-reyc'den bu isnadla bu hadisin mislini rivâyet etmiştir. Bu hadisi Buhârî «Kitabii'l-mezâlim» de tahriç ettiği gibi, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce muhtelif tariklerden rivâyet etmişlerdir. İmâm Ahmed b. Hanbel onu «Müsned» inde, Taberanî «El-Evsât» da, Ebû Ya'lâ El-Mavsili «el-Mu'cem»i ile «el-Müsned»inde Bezzâr «Müsned» inde ve Ebû Nuaym «Müstahrec» inde muhtelif lâfızlarla muhtelif yollardan tahriç etmişlerdir. Bunların bazısında: «Malı uğrunda mazlum olarak öldürülen kimseye cennet vardır.» buyurulmuş, bazısında: «Her kim malı Uğrunda Öldürülürse o kimse şehiddir; kim canı uğrunda öldürülürse o kimse şehiddir, her kim dini uğrunda Öldürülürse o kimse şehiddir; her kim ırzu namusu uğrunda öldürülürse o kimse şehiddir.» şeklinde tafsilât verilmiştir. Hadisi Fahr-i Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizden: Ebû Hüreyre, Ali b. Ebî Tâlib, İbn Abbâs, İbn Ömer, İbn Mes'ud, Enes b. Mâlik, Câbir, Sa'd b. Ebî Vakkaas, Said b. Zeyd, Büreyde, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Amir ve diğer ashâb-ı Kiram (radıyallahü Anhûm) hârezatı rivâyet etmişlerdir. Şehid şehâdetten alınmıştır. Şehâdet, bir şeyi beyan etmek başında bulunup görmektir. Şehid hakkında Nadr b. Şümeyl şunları söylemiştir: «Şehid diri olduğu için kendisine bu isim verilmiştir. Çünkü şehidlerin ruhları «Darü's-Selâm» ı görürler. Başkalarının ruhları ise onu ancak kıyâmette göreceklerdir.» Ibnü'l-Enbârî de: «Şehid ismi verilmesi, kendisine melekler cennetle şehadedde bulunacakları içindir.» diyor. Bu takdirde şehidin nıa'-nası: kendisine şehâdet edilen zât demek olur. Bazıları: «Bu ismin verilmesi, ruhu bedenden çıkarken kendisine ihsan buyurulan sevap ve kerameti gördüğündendir» demiş; bir takımları rahmet melekleri gelerek ruhunu onlar kabzettiği için şehid denildiğine, daha -başkaları imanına şehâdet olunduğu için ona bu ismin verildiğine kaail olmuşlardır. Onun şehid olduğuna şahidi vardır da onun için şehid denilmiştir. Bu şahid onun kanıdır; çünkü şehid, yarasından kan fışkırarak haşrolunacaktır.» diyenler de vardır. Hasılı şehid «faîl» Bâbında bir kelime olup hem fail hemde mef'ul mânasına alınarak izah edilmiştir. Şehid üç kısımdır: Birincisi: Kâfirlerle harb ederken harp âletlerinden biri sebebile öldürülenlerdir. Bunlara hem dünyada hem âhirette şehid hükmü verilir. Cenazeleri yıkanmaz: Yalnız ta'zîm ve ikram için namazları kılınır. Şafiî-lere göre namazları da kılınmaz. İkincisi: Âhirette sevap hususunda şehîd sayılıp dünya ahkâmı huşusunda sayılmayanlardır. Bunlar verem ve tâûn gibi hastalıklar sebebile ölenlerle üzerine bina yıkılanlar ve malı, dînî, ırzu namusu uğrunda öldürülenler ve benzerleridir, ki şehid hükmünde oldukları sahih hadislerle sabittir. Bu nevi şehidlerin cenazeleri yıkanır; namazları kılınır. Âhi-rette kendilerine şehid sevabı verilir; yalnız sevaplarının hakikî şehîdler derecesinde olması lâzım gelmez. Üçüncüsü: Ganimete hiyânet edenlerdir. Bunlar harpte öldürüldükleri takdirde kendilerine dünyada şehid hükmü verilerek cenazeleri yıkanmazsa da âhirette kendilerine tam şehid sevabı verilmez. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: «Malını ona verme!» buyurması vermenin haram olduğunu beyân için değil, vermek lâzım gelmediğini bildirmek içindir. Saldırgan için: «O cehennemdedir.» cümlesinin nıa'nası: o bunu hak etmiştir, demektir. Allah Zülcelâl dilerse, cezasını verir; dilerse afve-der. Ancak yaptığı bu işi helâl i'tikad ederse kâfir olur. Abdullah b. Amr ile Anbese arasında geçen hadise şudur: Hazret-i Muâviye'nin valisi Anbese arazisini sulamak fçin Amr b. Âs oğullarının bağçesinden yol açmak istemiş. Bunun üzerine Abdullah bin Amr azadlılariyle birlikte silahlanarak karşısına gelmiş ve: «Vallahi bizden bir tek kişi kalmadıkça bizim bağçe-mize dokunamazsınız» demiş. Ve iki taraf harbe hazırlanmışlar. Hadise Taif de olmuştur. |