62 - İmanda Vesvere ve Onu Kendinde Hisseden Kimsenin Ne Diyeceğini Beyan Bâbı 357- Bize Zübeyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerir Süheyl' den, o da Babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabından bazı kimseler gelerek ona şunu sordular: — Gönüllerimizden öyle şeyler geçiyor ki, her hangi birimiz onları söylemeyi bile büyük (bir suç) sayıyor Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Hakikaten böyle bir şey hissettiniz mi?» diye sordu. Ashab: Evet, dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «İşte açık açık imân budur.» buyurdular. 358- Bize Muhammed b. Beşşâr da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Ebû Adiy, Şu'be'den rivâyet etti. H. Bana Muhammed b. Amr b. Cebelete'bni Ebî Ravvâd île Ebû Bekr b. İshâk dahi rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû'l-Cevvâb, Ammâr b. Ruzeyk'dan rivâyet etti. Şu'be ile Ammâr’ın ikisi birden A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadisi rivâyet ettiler. 359- Bize Yusuf b. Yakub es-Saffâr rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Aliyyü'bnü Assam, SÜayr b. Hıms'dan, o da Mugire'den, o da İbrahim'den, o da Alkame'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e vesvese soruldu. «O mahz-ı imândır.» buyurdular. 360- Bize Harun b. Ma'ruf ile Muhammed b. Abbâd rivâyet ettiler. Lâfız Harun'undur. Dediler ki: Bize Süfyân, Hişâm'dan o da Babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet eti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «İnsanlar bir birlerine suâl sormakta devam edecekler. Hattâ şu da söylenecek: Mahlükaatı Allah yarattı, Ya Allah'ı kîm yarattı? İşte kim bu nevi'den bir şeye rastlarsa hemen: Ben Allah'a imân ettim, desin!» 361- Bize Mahmud b. Gaylân'da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû'n-Nadr rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Said el-Müeddip Hişâm b. Urve'den, bu isnadla rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: «Şeytan birinize gelir de; Gök yüzünü kim yarattı? yeri kim yarattı? der. O da Allah, diye cevap verir.» Sonra hadisin mislinin zikretti, (yalnız (Allah'a imân ettim» cümlesinden sonra) «Peygamberlerine de» ifadesini ziyâd etti. 362- Bana Züheyr b. Harb ile Abd b. Humeyd toptan Ya'kub’dan rivâyet ettiler. Züheyr dedi ki: Bize Ya'kub b. İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Şihabın kardeşi oğlu, amcasından rivâyet etti. Dedi ki: Bana Urvetü'bnü'z-Zübeyr haber verdi ki Ebû Hüreyre şunlan söylemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şeytan sizden birinize gelerek: filân ve filân şeyi kim yarattı? der. En sonunda ona: Rabbini kim yarattı? der. İş bu dereceye varınca o kimse hemen Allah'a sığınsın ve (düşünceden) vazgeçsin» buyurdular. 363- Bana Abdülmelik b. Şuayb b. el-Leys rivâyet etti. Dedi ki: Bana Babam, Dedemden rivâyet etti. Dedi ki: Bana Ukayl b. Hâlid rivâyet etti. Dedi ki: İbn Şihâb: Bana Urvetü'bnü'z-Zübeyr Ebû Hureyre’nin şöyle dediğini haber verdi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Kula şeytan gelir de: Filân ve filân şeyi kim yarattı? der...» buyurdu; Ve hadisi İbn Şihâb'ın kardeşi oğlu gibi rivâyet etti. 364- Bana Abdulvârîs b. Abdissamed rivâyet etti. Dedi ki: Bana Babam Dedemden, o da Eyyûb'dan, o da Muhammed b. Sîrîn'den, o da Ebû Hüreyre’den o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Buyurmuşlar ki: «İnsanlar size mutlaka her şeyi soracaklar. Hattâ: Her şeyi Allah yarattı, fakat Allah'ı kim yarattı?» diyecekler. Ebû Hüreyre bir zâtın elinden tutarak: Allah ve Resûlü doğru söylemişlerdir. Filhakika bana (şimdiye kadar) iki 365- Bana bu hadisi Züheyr b. Harb ile Ya'kûb ed-Devraki de rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İsmail —ki İbn Uleyye'dir — Eyyûb'dan, o da Muhammed'den naklen rivâyet etti. Dedi ki: Ebû Hüreyre: İnsanlar devam edecek... diyerek Abdulvâris'in hadisi gibi rivâyette bulundu. Yalnız isnadda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i zikretmedi. Lâkin hadisin sonunda: Allah ve Resûlü doğru söylediler, dedi. 366- Bana Abdullah b. er-Rûmî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Nadr b. Muhammed rivâyet etti, (Dedi ki): Bize Ikrime —ki İbn Ammâr'dır — rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yahya rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Seleme, Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana şöyle buyurdular: «İnsanlar sana suâl sormaktan vaz geçmeyecekler ya Ebü Hüreyre, ta ki işte (her şeyi yaratan) Allah! Fakat Allah'ı kim yaratmış? deyinceye kadar.» Ebû Hüreyre Dedi ki: Bir defa ben mescidde iken yanıma bedevilerden bir takım insanlar çıka geldi. Bunlar; Ya Ebû Hüreyre! İşte (her şeyi yaradan) Allah! Fakat Allah'ı kim yarattı? dediler. Râvî diyor ki: Ebû Hüreyre avucu ile ufak taşlar aldı; ve onlara attı. Sonra (yanındakilere): kalkın, kalkın! Dostum Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) doğru söylemiştir; dedi. 367- Bana Muhammed b. Hatim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Kesir b. Hişâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ca'fer b. Burkaan rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd b. el-Esamm rivâyet etti. Dedi ki: Ebû Hüreyre'yi şöyle derken dinledim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «İnsanlar size mutlaka her şeyi soracaklar. Hattâ Her şeyi Allah yaratmış; peki O'nu kim yaratmış? diyeceklerdir.» buyurdu. 368- Bize Abdullah b. Amir b. Zürârate'l-Hadramî rivâyet etti. Dedi ki: Bize Muhammed b. Fudayl, Muhtar b. Fülfül'den, o da Enes b. Mâlik'den o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Şöyle buyurmuşlar: «Allah (azze ve celle): Şüphesiz senin ümmetin, şu nedir, şu nedir? demekte devam edecekler. Nihayet: Haydi mahlukaatı Allah yarattı. Yâ Allah'ı kim yarattı diyeceklerdir.» buyurdu. 369- Bize bunu İshâk b. İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerir haber verdi. H, Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hüseyn b. Aliy, Zâide'den rivâyet etti. Cerir'le Zâide'nin ikisi birden Muhtar'dan, o da Enes'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadisi rivâyet ettiler şu kadar var ki, İshâk: «Allah: şüphesiz ki, senin ümmetin... buyurdu, dedi» cümlesini zikretmedi. Bu hadisi Buhârî «Kitabü bed'ü-hak», «Kitabü’l-i'tisâm bi'l-Kitâb ve-s-Sünne» de, Ebû Dâvud «sünnet» bahsinde, Nesâîde «Amelü-l yevm ve-l’Leyle» de bazı lâfız farklarile tahric etmişlerdir. Birinci rivâyette Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «İşte açık açık imân budur.» İkincide: «O, mahz-ı imândır.» buyurmuştur. Bunun manası: gönlünüzden geçen vesveseleri, hatta onları anmayı büyük bir cürm saymanız imanın ta kendisidir. Çünkü bunlara inanmak şöyle dursun, ondan büyük suç sayarak korkmak ve söylemekten bile çekinmek, iman-ı kâmilden ileri gelir. Böyle bir imân asla şek şüphe götürmez demektir. Vesvese sorulduğu vakit Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: «O, mahz-ı imândır.» buyurmuş olması: «Vesvese mahz-ı imândır.» manasına alınmamalıdır. Zira vesvese şeytandan ve onun mekrindendir. Binaenaleyh o asla imân olamaz. İmân, onun çirkin bir şey olduğunu anlayarak ondan nefret etmektir. Zâten Nevevî'nin beyanına göre bu ikinci rivâyet birincinin kısaltılmışıdır. Bu sebeble İmâm Müslim evvelâ ashabın vesveseyi ağıza alınması bile büyük kabahat saydıklarım sarahaten gösteren rivâyeti zikretmiş; arkasından bunu getirmiştir. Ulemâ-i kirâm bu babda şunları söylemişlerdir: «Şeytan ancak aldata-madığı kimselere vesvese verir; ve bu yoldan onların temiz! imânlarını kederlemeye çalışır kâfire ise; istediği gibi gelir; dilediğini yaptırır. Onun hakkında yalnız vesvese yolu ile harekete lüzum yoktur.» Aliyyül Kaarî: Boş eve hırsız giremez., demiştir. Şu halde vesvesenin sebebi mahz-ı imândır. Yahut vesvese, imânın alâmeti olmuş olur. Kâdi Iyâz bu kavli ihtiyar etmiştir. Hadisin üçüncü rivâyetinde: İnsanların bir birlerine suâl sormakta devam edecekleri, ve bu suâlleri tâ, Allah'ı kim yarattı? diyecek kadar ileri götürecekleri; böyle bir vaziyet karşısında: «Allah'a imân ettim» demek lâzım geleceği bildiriliyor. Ondan sonraki rivâyetlerde ise haddi zâtında bu suâlleri sorduranın şeytan olduğu tasrih buyurulduktan sonra iş: «Allah'ı kim yarattı?» suâline geldi mi artık ondan Allah'a sığınmak ve o vesveseyi derhal terk etmek emrolunuyor. İstiazeden murad: «eûzü» çekmektir. Hadisi şerif: "eğer şeytan tarafından sana bir türtme (ifsâd) vakî olursa hemen Allah'a sığın!..." Araf Sûresi, Âyet: 200. âyet-i kerîmesinden mülhemdir. Şeytanın vesvesesine râm olarak o vadide düşünmeye devam etmek vesvesenin daha da artmasına sebeb olur. Binaenaleyh onu hemen terk ederek, şerrinden Allah'a sığınmak gerekir. Çünkü aslı astarı olmayan arızî bir şeyi defetmek için delile hacet yoktur. Allah Zülcelâl hakkında vesvese illetine mübtelâ olanlara Fahr-ı kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz ne güzel deva tavsiye buyurmuşlardır: «Allah'a imân ettim deyiversin!...» Buhârî şerhlerinden «Fethu’l-Bârî» de Hattâbi'den naklen şöyle denilmektedir: «Bu hadisin vechi şudur ki: Şeytan bu vesveseyi verir de o kimse de ondan Allah'a sığınır ve vesvesesinde devamdan vaz geçerse vesvese mündefi olur. Ama vesveseyi veren insan olursa onu susturmak hüccet ve delille mümkün olur. Bunların farkı şudur: İnsanla konuşmak suâl cevap tarzında olur. Onun hali mahsurdur. Usulüne riâyet ederek konuşur; ve delil bulursa muhatabı susar. Fakat şeytanın vesvesesinin bir sonu yoktur. O bir hüccetle ilzam olundu mu. başkasına kayar. Nihayet-neûzu billâh- insanı şaşkına çevirir. Bununla beraber şeytanın: «Rabbini kim yarattı?» sözü de saçmadır. Bu sözün sonu evvelini nakzetmektedir. Zira yaratanın yaratılmış olması muhaldir. Bu suâl yerinde bile olmuş olsa teselsülü icâbedeceği için yine muhaldir. Akıl, hadis olan şeylerin bir muhdise muhtaç olduğunu isbat etmiştir. Allah muhdise muhtaç olsa o da hadis yani sonradan vücuda gelen şeylerden olurdu.» Lâkin İmâm Nevevî hadisin üçüncü rivâyetinde: «İnsanlar bir birlerine sormakta devam edecekler » buyurulduğunu ileri sürerek şeytanın vesvesesile insanın verdiği vesvese arasında hiç fark olmadığım söylemiştir. Hazret-i Ebû Hüreyre'nin kendisine suâl soran kimselere cevap vermemesi ya cevaba değmediği için yahud bu babta söz söylemek Allah'ın zatı ve sıfatları hakkında söz etmek gibi olduğundandır. Mazîri diyor ki: «Hatıra gelen şeyler iki kısımdır. Bunların kalbe yerleşmeyenleri hemen terketmekle mûndeî'i olur. Bu hadis te bu manayadır. Bunlara vesvese denir. Şüpheden doğan ve kalbe yerleşen düşüncelere gelince bunlar ancak nazar ve istidlal yoluyla defedilir. Tîybî de şunları söylemiştir. Vesveseden Allah'a sığınarak başka şeyle meşgul olmanın emir buyrulması ve o vesveseyi gidermek için düşünmek, hüccet bulmak emrolunmaması Allahü teâlâ’nın yaradana ihtiyacı olmadığı bizzarure malum olduğundandır. Bu mesele münazara ve münakaşa kabul etmez. Çünkü bu babta düşünceye dalmak insanın ancak şaşkınlığını arttırır. Bu halde bulunan bir kimsenin Allah'a sığınmaktan başka ilâcı yoktur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in «Düşünceden vaz geçsin» emri üzerine Kâdi Iyâz şunları söylemiştir: «Düşünmekten vazgeçsin de başına gelen vesveseyi defetmek için Allah Zülcelâl'e iltica eylesin. Allahü teâlâ'dan Önce kimin bulunduğuna, Allah'a vacip ve müstahil olan şeylere burnunu sokmasın. Çünkü bunlar aklın eremiyeceği şeylerdir. Hasılı insan şeytanın vesvesesini ancak ona kulak asınamak ve ondan yüz çevirmekle defedebilir. Çünkü bu babta münakaşa ve muhakeme vesvesenin yerleşmesine sebeb olur. Hadis-i şerif: 1 - îşine girmeyen lüzumsuz şeyleri sormanın mezmum olduğuna işarettir. 2 - Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ileride olacak şeyleri haber vermiş ve söyledikleri aynen vaki olmuştur. Binaenaleyh bu hadis onun hak peygamber olduğuna delâlet eden mucizelerinden biridir. 3 - Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu hadisde işaret buyurduğu istidlal yolu evveli bulunmayan şeyler hakkında mülhidlerin tecviz ettiği münakaşayı red hususunda kelâm ulemasının büyük bir kaidesidir. Çünkü bir şey mutlaka başka bir şeyden meydana gelir iddiası ile girişilen bir münakaşa nihayetsiz olarak teselsül eder gider. Bu ise batıldır. |