Geri

   

 

 

 

İleri

 

61 - Kul Bir İyilik Yapmayı Gönülden Geçirdiği Zaman Onun Yazılması, Kötülük Yapmayı Gönülden Geçirdiği Zaman Yazılmaması Bâbı

349- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Hatb ve İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. İshâk: «Bize Süfyân haber verdi» ifadesini kullandı. Ötekiler: Bize İbn Uyeyne, Ebû'z-Zinad’dan, o da El-A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti, dediler. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki:

«Allah Azimüşsân (meleklerine); Kulum bir kötülük yapmayı gönlünden geçirirse onu hemen aleyhine yazıvermeyin! Eğer o kötülüğü yaparsa onu bir seyyie olarak yazın! Ama bir iyilik yapmayı gönlünden geçirir de yapamazsa onu bir hasene olarak yazın! Şâyed o iyiliği yaparsa bunu on (kat) yazın! buyurdu.»

350- Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize İsmail — ki İbn Ca'fer'dir — El-Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet eyledi. Şöyle buyurmuşlar:

«Allah Azîmüşşan: kulum bir iyilik yapmaya niyet eder de yapamazsa onu kendisine bir iyilik olarak yazarım. Yaparsa onu on kattan yedi yüz kata kadar hasenat olarak yazarım. Ama bir kötülük yapmayı tasarlar da yapmazsa bunu ona hiç yazmam. Şayet yaparsa onu bir tek kötülük olarak yazarım; buyurdu.»

351- Bize Muhammed b. Râfî' rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdürrazzâk rivâyet etti.

(Dedi ki); Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbîh’den naklen haber verdi. (Ve) Bize Ebû Hüreyre'nin Resûlüllah Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivâyeti şudur, diyerek bir çok hadisler rivâyet etti, dedi. Ebû Hüreyre ezcümle şunları söylemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki:

«Allah (azze ve celle): Kulum bir iyilik yapmayı gönlünden geçirirse, yapmadığı halde ben onu kulum için bir hasene yazarım. Şayed yaparsa, ben o iyiliği on misli ile yazarım. Ama bir kötülük işlemeyi gönlünden geçirirse bilfiil yapmadıkça onu kendisine bağışlarım. Yaparsa onu da kötülüğün mislile (ceza) yazarım, buyurdu.»

352- (Diğer bir hadisde) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

Melekler: Yâ Rabb! filan kulun bir kötülük yapmak istiyor; derler. Allah onu pek a'lâ gördüğü halde (meleklere): Onu bir gözetleyin, şâyed yaparsa onu kendisine mislile (ceza) yazın. Yapmazsa, bunu ona bir hasene olarak yazı ver in Çünkü kulum o kötülüğü ancak benim hatırım için terk etmiştir, buyurdu.»

353- (Başka bir hadisde) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Biriniz müslümanlığını tertemiz yaparsa, işlediği her hayır kendisine on mislinden yedi yüz kata kadar katlanmış olarak yazılır. Yaptığı her kötülük de Ta' Allaha kavuşuncaya kadar hep mislile (cezâ) olmak üzere yazılır.» buyurdular.

354- Bize Ebû Küreyb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Hâlid el-Ahmar, Hişâmdan, o da İbn Sirîn'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Her kim hayırlı bir iş yapmak ister de yapamazsa, o iş ona bir hasene on kattan yedi yüze kadar katlanmış olarak yazılır. Ama kim bir kötülük yapmak isterde yapmazsa o kötülük yazılmaz. Şayet yaparsa (o zaman) yazılır.» buyurdular.

355- Bize Şeybân b. Ferrûh rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ab-dülvâris, Ebû Osman Ca'd'dan rivâyet etti. (Ebû Osman Dedi ki): Bize Ebû Recâ'el-Utâridi, İbn Abbâs'dan, o da Rabbî Teâlâdan rivâyet ettiği şeyler meyanında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar:

«Şüphesiz ki Allah iyilikleri ve kötülükleri yazmış; sonra onları beyân eylemiştir. İmdi kim bir iyilik yapmak isterde yapamazsa Allah onu kendi divânına tam bir hasene olarak yazar. O hayırlı işi yapmağa niyet eder de yaparsa Allah azze ve celle onu kendi divânına on kattan yedi yüz kata ve daha pek çok katlayarak hasenat yazar şayeî bir kötülük yapmak isterde yapmazsa Allah onu kendi divânına tam bir hasene olarak yazar. O kötülüğü yapmak isterde yaparsa Allah onu bir tek seyyie olarak yazar.»

356- Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ca'fer b. Süleyman, Ebû Osman el-Ca'd'dan bu isnadla Abdulvaris hadisinin manasında bir hadis rivâyet etti. O şunu da ziyade etti:

«Allah, o seyyieyi yok eder. Allaha karşı (isyana) haris olandan başka hiç bir kimse helâk olmaz.»

Hadis müttefekun aleyhtir Buhârî onu «kitab-ü'r-Rukak- ile «Kitâbü't-Tevhid» de Nesâî de «Nuût» bahsinde tahric etmiştir.

«Rabbî Teâlâ'dan rivâyet ettiği şeyler meyanında» cümlesinden murad hadisin kudsî hadislerden olduğunu anlatmaktır.

 (Hadis-i kudsi: manası Allah'tan yani meleğin işareti ile Allah tarafından olduğu tebliğ edilen hadislerdir.)

Yahut Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'tan olduğunu beyan ettiği için. bu ifade kullanılmıştır. Mezkur cümlenin vâkîî beyan için getirilmiş olmasıda muhtemeldir. Binaenaleyh başka hadislerin Allah tarafından olmadığı manasını ifade etmez. Bilâkis sair hadislerinde Allah tarafından ilham olunduğu manasına gelir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Havadan söz söylemez.

Kirmanı diyor ki: Bu hadiste «hüsün ve kubulı aklîdir.» kaidesinin batıl olduğuna ve insan fiillerinin haddizatında güzellik ve çirkinlikle vasıflanamıyacağma güzelik ve çirkinliğin şerî'at tarafından tayin edileceğine hatta Teâlâ hazretleri aksini murad edip namazın çirkin, zinanın güzel olduğuna hüküm buyursa, onlara böylece inanmak lâzım geleceğine delâlet vardır. Bu babta muhalefet eden Mu'tezile tayfasıdır. Bunlar fiillerdeki güzellik ve çirkinliğin sırf akılla anlaşılacağını iddia ederler. Ve: «Namaz haddi zâtında güzeldir; zina da çirkindir. Akıl bunu böylece anlar. Şeriat müsbit değil mübeyyindir. Yani şeriat güzelliği çirkinliği is-bat etmez sadece bunları beyan eyler. Allahü teâlâ —haşa— bunun aksini yaratamaz» derler.

Hüsün kubuh meselesi kelâm ilminin mühim bir bahsidir.

Hüsün lüğaten güzellik, kubuhta çirkinlik demektir. Bu iki kelime istilâhta bir kaç manaya kullanılmışlardır.

1) Hüsün: Kemâl sıfatı; kubuh: Noksan sıfatıdır. Bu manaya göre ilim güzel, cehil çirkindir.

2) Hüsün: Maksada muvafık olmak; kubuhta maksada muvafık olmamaktır.. Bu manaya göre adalet güzel zulüm çirkindir.

3) Hüsün: Tabiata uygun olmak; kubuh tabiata uymamaktadır. Bu manaya göre tatlılık güzel acılık çirkindir.

4) Hüsün: Dünyada medh âhirette seveba mustehik olmak; kubuh-da dünyada zemmî âhirettede azabı haketmektir. Ulema arasında hüsün kubuh meselesi işte bu manada ihtilaflıdır. Yukarıda saydığımız üç manaya göre hüsün kubuh bilittifak akılla bilinir.

1 -Eş'ariler; Hüsün; emrin mucebidir. Bu babta hâkim şeriattır. Akıl yalnız anlamaya alettir derler. Yani Allah'ın emrettiği bir şeyin güzel veya çirkin olduğunu önceden akıl bilemez. Bir şey Allah emrettiği için güzel, Allah yasak ettiği için çirkin olur. Emrin mucebidir sözünün manasıda budur,

2- Mu’tezile fırkası: Hüsün; emrin medlulüdür. Bir şeyin güzel veya çirkin olduğunu anlamakta hâkim akıldır. Şeriat bazı yerlerde emrin güzelliğini beyan eder derler. Anlaşılıyorki; bunlar Eş'arilerin tam aksine kaildirler. Eş'arilere göre bir şey emrolunduğu için güzel neyh olunduğu için çirkin iken bunlara göre haddizatında bir şey güzel olduğu için emrölunur çirkin olduğu için yasak edilir.

3 - Ulemadan bazıları aklın güzelliğini anlayabileceği şeylerde mutezileye, anlamayacağı şeylerde Eş'arilere tabi olmuşlardır. Hanefîlerden Ebû Mansur Maturidi ile Irak ulemasından bir çoğu yalnız Allah'ı bilmenin vacip olduğu hususunda mutezileye muvafakat etmişlerdir. Bundan dolayıdır ki Bulüga yaklaşmış bir çocuğa bile aklı ile Allah'a inanmak farzdır demişlerdir. Hatta bir takımları yalnız Allah'ı bilmek hususunda değil iman, adalet ve iyilik, ibâdet gibi aklın güzelliğini anlayabileceği şeylerde mu'tezile ile beraber olmuşlardır. Fakat bu re'y bir parça ifratta görülerek kabul edilmemiştir. Hanefîlerce muhtar olan re'ye göre Allah Zülcelâl hâkim olduğu için hüsün mutlak surette emrin medlulü fakat hüsne kubha hâkim yalnız Allah'tır. Bu babta tafsilât kelâm kitapları ndadır.

Allah'ın sevap ve günah yazmasından murad meleklerine yazmayı emir buyurmasıdır. Nitekim rivâyetlerin bazısından emrettiği tasrih buyurulmuştur.

«Di'f» bir şeyin misli demektir, Ezherî Arap lisanında Dı'f misil demektir. Fakat ziyadede de kullanılır. İki misline münhasır değildir. Arapçada bu onun Dı'fıdır sözü ile iki mislidir, üç mislidir manası kast-edilebilir. Çünkü esas itibari ile Dı'f mahsur olmayan ziyade demektir.

Teâlâ hazretlerinin Sebe' Sûresi, Âyet: 37. » işte bunlar için yaptıklarına karşılık olarak dı'f vardır. Âyet-i kerîmesini görmüyor musun? Burada bir veya iki misli murad değildir. Teâlâ hazretleri dı'fla kat kat manasım murad etmiştir. Binaenaleyh dı'fm en azı bir mislidir. Bu mahsurdur, çoğunun ise; haddi hududu yoktur.» diyor. Buhârî Şârihi Ayni de şunları söylüyor:

«İyilikle kötülüğün ikisi de kalple alâkalı ameller olduğu halde kötülük katlanmayıp sadece iyiliğin katlanması Allah’ın bir fadla keremidir. Bu büyük lütuf olmasa idi cennete kimse giremezdi. Çünkü kulların kötü amelleri iyiliklerinden çoktur. İşte bu sebeble Allah azze ve celle kullarına lütuf buyurarak hasenatı katlamış; seyiâtı olduğu gibi bırakmıştır. Kul bir kötülük yapmak isteyip de yapmazsa nihayet o kötülük yazılmaz ama o kimseye bir de hasene yazılması nereden icâbediyor? diyenler olmuş. Kendilerine kötülükden vaz geçmek bir hasenedir,» diye cevap verilmiştir.

Bir hayırlı amele karşı on sevap verilmesi Teâlâ hazretlerinin En'am Sûresi, Âyet: 160.

"Her kim bir iyilik İle gelirse ona o iyiliğin on misli vardı." Âyet-i kerîmesinden yedi yüze kadar katlanması da Teâlâ hazretlerinin Bakara Sûresi, Âyet; 261.

"Mallarını Allah yolunda infâk edenlerin misali yedi başak sürerek her başakta yüz danesi bulunan bir ekin danesi gibidir. Allah dilediğine daha da katlar." Kavl-i keriminden mülhemdir. Burada şöyle bir sual varid olabilir. Hadis-i şerifte sevabın yedi yüze kadar katlanacağı bildiriliyor. Halbuki Teâlâ hazretleri yedi yüz kadar katlanacağını bildirdikten sonra daha da arttırılacağına işaretle «Allah dilediğine daha da katlar» buyuruyor. Bu gösteriyor ki; sevabın katlanması yedi yüzde sona ermiyor.

Gevap: Bu cihet Allah’ın meşietine kalmış bir iştir. Dilerse fazlasını da ihsan eder. Burada muhakkak olan miktar beyan edilmiştir ki; o da yedi yüzdür. Mamafih sevabın yedi yüzden daha fazlaya katlanacağım bildiren hadislerde vardır.

«Biriniz müstümanlığını tertemiz yapsa...» cümlesinden murad: İslama zahiri ile batını ile yani bütün varlığı ile girmektir, İbn Battal'a göre mezkûr cümlenin manası Cibrîl hadisindeki İslâmın tarifidir. O hadisde: «İslâm, Allah'ı görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir» buyurulmuştur. Bu gösteriyor ki; sevabın katlanması yedi yüzde sona ermiyor. Binaenaleyh burada da Allah'a taat ve murakabe sûretile ihlâsta mübâlega göstermenin lüzumu ifade buyuruîmuştur.

«Allah'a karşı (isyana) harîs olandan başka hiç bir kimse helâk olmaz»

Kâdi Iyâz bu cümlenin manası hakkında şunları söyler; «Bunun manası her kimin helâki muhakkak olur ve Allahü teâlâ hazretlerinin bunca geniş rahmet ve keremi olduğu halde o kimseye hidayet kapılan kapanırsa helâk olmuş demektir.»

Taberî'ye göre bu hadis, meleklerin kalbden geçen düşünceleri de yazdıklarına delil ve Hafaza meleklerinin yalnız zâhîri amelleri yazdıklarına kaaîl olanlara red cevabıdır. Gaibi bilmeyen melek kulun gönlünden geçeni nasıl bilir? diyenlere Taberî'nin tahric ettiği şu hadisle cevap verilir:

«kul hayırlı bir işe niyet ederse ondan güze! bir koku yayılır. Kötü bir işe niyet ederse fena bir koku yayılır.»

Bâbımız hadislerinin bazısında zikredildiği vecihle Teâlâ hazretlerinin meleklere: «Kulum bir kötülük yapmak isterse onu hemen aleyhine yazıvermeyin...« buyurması meleklerin insanın gönlünden geçen şeyleri bildiğine delil gösterilmektedir. Melekler bunu ya Allah’ın bildirmes ile bilirler; yahud Allah onlarda bunu idrak edecek bir ilim halk eder.

Hasılı; bu hadisler Allah Zülcelâlin bu ümmete pek büyük lütfü ihsanda bulunarak meşakkatli amelleri ondan kaldırdığına ve ashâb-ı kirâmın şeriat emirlerine son derece büyük bir ihlâs ve samimiyetle mün-kad olduklarına delildirler.