Geri

   

 

 

 

İleri

 

56 - İslamın Kendinden Önce Amellerin Hükmünü Yıktığı; Hicret İle Haccin da Böyle Olduğu Bâbı

336- Bize Muhammed b. el-Müsenna el-Anezî ile Ebû Ma'n Er-Rakaaşi ve İshâk b. Mansûr, toptan Ebû Âsım'dan rivâyet ettiler. Lâfız İbn'l Müsenna'nındır.

(Dedi ki): Bize Dahhâk yani Ebû Âsim rivâyet etti.

Dedi ki: Bize Hayvetü'bnü Şüreyh haber verdi.

Dedi ki: Bana Yczıd b. Ebî Hahib, İbn Şumasete'l Mehri'den rivâyet etti. İbn Şumâse şöyle dedi:

Amr Ibnî As'ın yanına vardık kendisi ölüm döşeğinde idi. Uzun zaman ağladı ve yüzünü duvara çevirdi. Oğlu:

Babacığım Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) seni filân şeyle müjdelemedi mi? Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) seni filân şeyle müjdelemedi mi? Demeye başladı. Bunun üzerine Amr yüzünü (bize) çevirerek:

Şüphesiz ki; hazırlamakta olduğumuz şeylerin en faziletlisi Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammedin onun Rasulü olduğuna şahadet getirmektir. Şüphesiz ki ben üç hal üzere bulundum. Düşünüyorumda «Bir vakitler» Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e benim kadar şiddetle buğuz eden yoktu. İmkânını bulupta onu Öldürmüş olmak kadar da bence makbul bir iş yoktu. Şayet bu hal üzre Ölmüş olsaydım muhakkak cehennemlik olurdum. Allah İslâmı kalbınıe, yerleştirdiği zaman Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek; Uzat sağ elini de sana bey'at edeyim dedim. Hemen sağ elini uzattı. Ben elimi çektim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Ne oldu sana ya Amr?» dedi.

— Şart koşmak istedim dedim. «Neyi şart koşuyorsun?» buyurdular.

— «Af olunmamı» dedim.

«Bilmez misin ki İslâm, kendinden önceki günâhları yok eder, Hicret de ondan önceki günahları yok eder, Hac da ondan önceki günahları yok eder?.» buyurdular.

 (Artık) Benim nazarımda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den daha sevgili ve ondan daha büyük bir kimse kalmadı. Ona karşı duyduğum saygıdan dolayı kendisine doya doya bakamıyordum. Benden onu tavsif etmemi isteseler buna takat getiremem. Çünkü ona doya doya bakamazdım. Şayet bu hal üzere ölmüş olsam cennetlik olmamı kuvvetle ümid ederdim. Sonra birtakım şeyler üzerimize aldık ki onlar hakkında halim nice olur bilmiyorum. Öldüğüm zaman beraberimde hiç bir yasçı ve ateş bulunmasın. Beni defnettiğiniz zaman üzerime toprağı iyice döşeyiniz. Sonra kabrimin etrafında bir deve boğazlanıpta eti taksim edilinceye kadar durun ki, sizlerle ünsiyet edeyim. Ve Eabbimin elçilerini nasıl karşılayacağımı düşüneyim, dedi.

Bu hadis Ashâb-ı kirâmdan Amr b. Âs (radıyallahü anh)’in vefatını anlatmaktadır. Müslim sarihlerinden Muhammed El-Übbî Hazret-i Amr hakkında şunları naklediyor: Amr akıl, fikir ve lisan itibariyle Arapların dâhisi idi Hazret-i Ömer b. El Hattab birisi ile konuşurken karşısındaki söz anlamazsa: «Seni ve Amr b. El-Âs'ı yaratan Allah'ı tenzih ederim» dermiş Hazret-i Amr, Mısır'da on sene üç ay Hazret-i Ömer zamanında dört sene Hazret-i Osman zamanında iki sene üç ayda Hazret-i Muâviye zamanında valilik etmiş; ve 43 tarihinde 90 yaşında vefat etmiştir. Vefatı için başka tarih söyleyenlerde vardır. Vefatında 325.000 altın ve 2.000.000 dirhem gümüş ile 1.000.000 kıymetinde meşhur bir çiftlik bırakmıştır.

Vefat edeceği zaman malına bakarak: «Keşke ya sen bir deve tezeği olaydın ya ben selâsil gazasında öleydim. Öyle işlere girdim ki Allah huzurunda onlar hakkında hüccetimin ne olacağını bilmiyorum. Muâviyenin dünyasını düzelttim. Ama kendi ahiretimi hatırdım. Aklımı şaşırdım nihayet ecelim geldi. İşte ecel, ile pençeleşmekteyim. Malımı aldı. Ailem hakkındaki hilâfetimi berbad etti» demiş sonra oğluna dönerek bana bir bukağı getirde onunla elimi boynuma bağla demiş. Oğlu babasının dediğini yapmış. Sonra Amr (radıyallahü anh) başını semaya kaldırarak ;

«Allah'ım sen bana emir buyurdun ben isyan ettim; Nehy buyurdun kulak asınadım. Kudretim yok muzaffer olayım. Suçsuz değilim mazeret beyan edeyim. Ben ancak senden başka ilâh olmadığına, Muhanınıcdim senin kulun ve Resûlün olduğuna şehadet ediyorum.» demiş; sonra pişman ve düşünceli gibi parmağını ağzına sokarak vefat etmiştir. Oğlu Abdullah kendisine:

«Babacığım keşke Ölmekte olan akıllı bir adamın yanına varsamda neler çektiğini bana anlatsa derdim işte ölüm seninde başına geldi neler çektiğini bana anlat» demiş. Hazret-i Amr buna şu cevabı vermiştir ;

«Yavrucuğum sanki bir karanlık içindeyim sanki iğne deliğinden nefes alıyorum, sanki bir diken dalı ayağımdan başıma doğru çekiliyor» demiş.

İbnu Abdi Rabbih diyor ki: Bize Medine'lilerden bası zevatın haber verdiğine göre Amr b. Âs oğullarına şunları söylemiş

«Ben ne öldüğüm zaman beni cehenneme götürecek şirkin içindeyim, ne de öldüğüm saman beni cennete götürecek İslâmın içinde. İslâmiyet hakkında her ne kadar kusur etsemde yine lâilâhe illâllaha sarılmaktayım.. » demiş. Eliyle kelime-i tevhidi tutar gibi yaparak avucunu yummuş; Bu halde ruh teslim etmiş. Yanındakiler elini açarlar sonra bırakırlar el yine kendi kendine yumulurmuş.

Hazret-i Amr’ın üzerine toprak örtülmesini cenazesinin arkasından meddah yascı ve saire gelmemesini vasiyet etmesi dindeki sebatına ve Allah tan ne derece korktuğuna delâlet eder. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bütün eshabı böyleydiler. İçlerinden birisi bir parça dünyaya dalsa; derhal aklını başına alır. Allah ve Resûlü hakkındaki güzel itikadına dönerdi. Burada « El-Ikdü’l-Ferid» namı kitapda Hazret-i Muâviyenin vefatı hakkında yazılan bir kaç cümleyi de zikretmek yerinde olur kanaatindeyim.

Muâviye (radıyallahü anh)'ın hastalığı ağırlattığı zaman oğlu Yezid yanında yokmuş. Bilâhare babasının yanına gelirken Osman b. Muhammed b. Ebî Süfyanı bir yerde otururken bulmuş; elinden tutarak beraberce Muâviye'nin yanına girmişler. Girdikleri zaman Hazret-i Muâviye can çekiştiriyormuş. Yezid kendisiyle konuşmak istediyse Muâviye konuşmamış. Bunun üzerine Yezid ağlamağa başlamış. Muâviye (radıyallahü anh) bir müddet Yezidi süzdükten sonra şunları söylemiş:

«Yavrucuğum! Hakkında Allah'dan en çok korktuğum şey sana yaptıklarımdır. Yavrucuğum! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte sefere çıktığım olurdu. Kendileri Kazay-ı hacet eder de abdest alırsa ellerine suyu ben dökerdim. Bir defasında gömleğimin omuz başından yırtıldığını görerek:

«Yâ Muâviye! sana bir gömlek giydireyim mi?» buyurdular. Hay hay Yâ Resûlüllah, dedim. Bunun üzerine bana bir gömlek giydirdi. Onu bir defadan başka giymedim. Gömlek bendedir.

Yine bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tıraş oldu Kesilen saçlarını ve tırnak kesintilerini aldım. Bunları bir şişe içine koydum. Öldüğüm zaman yavrucuğum, beni yıka! sonra bu saçlarla tırnakları benim gözlerime ve burumuna koy! Badehu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gömleğini kefenimin altına gömlek yerine koy. Eğer (bana) bir şey fayda verecekse bunlar fayda verir.» demiş.

Görünüşe göre ashâb-ı kirâmm içerisinde dünyaya en ziyade kıymet veren şu iki sahâbî-i celilin ölüm anındaki hâllerini ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ne derece hörmet ve ta'zim gösterdiklerini insafla düşünmeli de ibret almalıdır. Pahr-ı Kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize karşı hörmet ve ta'zim hususunda diğer sahabe-i kirâmın hâlleri de böyle idi. Haklarında bir çok insafsızların ileri geri söz ettikleri Muâviye ile Amr b. Âs (radıyallahü anhüma)’nın halleri böyle olunca; diğer ashâb-ı kirâm ve ezvâc-i tâhirahn hallerini artık siz düşünün!.. Bize düşen vazife: kendimizi onlara hakemlik edecek mertebede görerek: «şu haklıdır; bu haksızdır.» diye ukalâlık taslamak değil, cümlesi hakkında (radıyallahu anhüm) duâsile tezyin-i lisân eylemektir.

337- Bana Muhammed b. Hatim b. Meymun ile İbrahim b. Dî-nâr rivâyet ettiler. Lâfız İbrahim'indir. Dedilerki bize Haccâc —ki İbn-i Muhammed'dir — İbn-i Cüreyc'ten rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Ya'lâ b. Müslim haber verdi. Ki Sa'id b. Cübeyr'i İbn Abbâs'tan rivâyeten anlatırken işittiğine göre müşriklerden bir takım kimseler insan öldürmüşler ve bunda çok ileri gitmişler. Zina etmişler. Bunda da çok ileri gitmişler. Sonra Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelerek; hakikaten senin söylediğin ve kendisine ciaved ettiğin din pek güzel, Bize yaptıklarımıza keffaret olacak bir şey haber verirsen (müslüman oluruz) demişler. Bunun üzerine şu âyet-i kerîme, nâzil olmuş:

«Onlar ki Allahla birlikte başka bir ilâha duâ etmezler, Allahın haram kıldığı canı tuksız yere öldürmezler, zina da etmezler... Her kim bunları yaparsa ağır cezaya uğrar.» (El-Furkan: 68) Bir de şu âyet nâzil olmuş: «De ki ey nefislerine îsraf eden kullarım, Allahın rahmetinden ümidinizi kesmeyin...» (Zümer: 53)

«Bize yaptıklarımıza kaffaret olacak bir şey haber verirsen...» İfadesi bir şart cümlesi olup cevabı mahzuftur. Yani; bize haber verirsen bizde müslüman oluruz demektir. İbareden cevap cümlesinin hazfedilmesine arapçada ve Kur'ân-ı Kerîm'de çok tesadüf edilir.

«Esâm: Bazılarına göre azap dernektir. Bazıları cehennemde bir vadi olduğunu söylemiş diğerleri cehennemde bir kuyu olduğunu beyan etmiştir. Günahın cezasıdır» diyenlerde olmuştur.

Hadisde zikri geçen ikinci âyet Kur'ân-i Kerîm'in en ümidbahş âyeti olduğu bildirilmektedir. Bu âyet müşriklerin Rasulü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'den yaptıklarına keffaret olup olmadığını sordukları zaman nâzil olduğuna göre müsliman olduktan sonra eski günahlarının affedileceğine işaret etmekledir.