Geri

   

 

 

 

İleri

 

41 - Kibrin Tahrimi ve Beyanı Bâbı

275- Bize Muhammed b. el-Müsennâ ile Muhammedi b. Beşşâr ve İbrahim b. Dînâr toptan Yahya b. Hammâd'dan rivâyet ettiler. İbn'l-Müsennâ dedi ki: Bana Yahya b. Hammâd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Ebân b. Tağlib'den , o da Fudayl-i Fukaymi'den, o da İbrahim-i Nehai'den, o da Alkame'den, o da Abdullah b. Mes'ud'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den nakletmiş olmak üzere haber verdi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Kalbinde zerre mikdari kibir olan kimse Cennete giremez.» buyurmuş. Bir zât:

— «İnsan elbisesinin güzel, ayakkabının güzel olmasını istiyor?» demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Şüphesiz ki Allah güzeldir; güzelliği sever, Kibir; hakkı inkâr ve insanları tahkir etmektir.» buyurmuşlar.

276- Bize Mincâb b. el-Hâris et-Temîmi ile Süveyd b. Said ikisi de Aliy b. Müshir'den rivâyet ettiler. Mincâb dedi ki: Bize İbn Müs-hir, A'meş'den, o da İbrahim'den: o da Alkâme'den, o da Abdullah'dan nakletmiş olmak üzere haber verdi. Abdullah

Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Kalbinde hardal datıesi kadar iman olan hiç bir kimse cehenneme girmez; kalbinde hardal danesi kadar tekebbür bulunan hiç bir kimse de cennete giremez.» buyurdular.

277- Bize Muhammed b. Beşşâr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Dâvûd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be, Ebân b. Tağlib'den, o da Fu-dayl'den, o da İbrahim'den, o da Alkame'den, o da Abdullah'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den nakletmiş olarak rivâyet eyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Kalbinde zerre mikdarı kibir bulunan kimse cennete giremez.» buyurmuşlar.

Bu hadisi Ebû Dâvûd, Tirmizî, Ahmed b. Hanbel, İbn Asakîr ve Bey haki dahi tahriç etmişlerdir. İsnadında üç dane tabiînin yani A'meş, İbrahim ve Alkâme hazerâtının bir birlerinden rivâyette bulunmaları ve keza bu üç zatla Mincâb’ın ve Abdullah b. Mes'ud (radıyallahü anh)’in hep Kûfe'li olmaları nâdir tesadüf edilen letâiftendir.

«Kalbinde zerre mikdarı kibir olan kimse cennete giremez» ibaresinin te'vili hususunda ulema ihtilâf etmişlerdir.

Ebû Süleyman Hattâbi bu ibareyi iki vecihle te'vil etmiştir:

1 - Kibirden rmirad: imandan tekebbür etmek yânî iman etmemektir. Bu hâlde ölen bir kimse asla cennete giremez,

2 - Maksad: cennete giren bir kimsenin kalbinde oraya girerken kibir bulunamaz demektir. Nitekim Teâlâ hazretleri:

«Biz onların kalblerîndeki kin ve hasedi çıkaracağız.» buyurmuştur. Ancak Hattabî'nin bu te'villerini İmâm Nevevî beğenmemiş; hadisin ma'ruf olan kibirden yani kendini başkalarından yüksek görerek onları tahkir ve hakkı bertaraf etmekden nehi için vârid olduğunu söylemiş; binaenaleyh bu te'villere hamledilerek matiub olan ma'nadan çıkarılmaması gerektiğini bildirmiştir.

Kâdi Iyâz ile sair muhakkikine göre hadisin ma'nâsı: cezasız cennete giremez demektir. Nevevî'de bu kavli ihtiyar etmiştir. Bazıları: «Evet ceza verilirse ma'na budur; fakat Cenab-ı Hakk’ın lütfü keremiyle o kimseyi affetmesi de caizdir. Binaenaleyh bütün mii'-minler ya doğrudan doğruya yahud da büyük günah işlemekde ısrar hâlinde ölen günahkârlardan bazıları azâb gördükden sonra mutlaka cennete gireceklerdir demişlerdir. Hadisden murad kibirlilerin cennete ilk giren takva sahipleriyle birlikde giremeyeceklerini beyândır.» diyenler de vardır.

Hadisin ikinci rivâyetinde: «Kalbinde hardal dânesi kadar iman olan hiç bir kimse cehenneme girmez.» ifadesinin ma'nası da kâfirler gibi cehenneme ebedî olarak girmez demektir.

«İnsan elbisesinin güzel, ayakkabının güzel olmasını istiyor?» diyen zâtın ismi Mâlik b. Murara' dır. Kâdi Iyâz ile İbn Abdilberr buna kail olmuşlar sa da hafız Halef İbn Beşküvâl'in beyanına göre bu zatın kim olduğu ihtilaflıdır. İbnül-A'râbî'ye göre Ebû Reyhâne Şem'un'dur. Ali'yyü'b-nü'l Medînî «Tabakat» nâmındaki eserinde bunun Râbîatü'b -nü Âmir olduğunu söylemiştir. İbn Amr diyen bulunduğunu da İbn's-Seken kaydettiği gibi, Muâz b. Cebel diyenler olduğunu da İbn Ebi'd-Dünya «Kitâbu'l-Humûl ve t-Tevâzu;» adlı eserinde zikretmiştir. Hatta bazıları Abdullah b. Amr İbn‘l-Âs , Bazıları da Harım b. Fâtik olduğunu söylemişlerdir. Güzel elbise giymek Allahın nimetini göstermek ve ona şükretmek niyetiyle caizdir. Tirmizî'nin rivâyet ettiği bir hadisde «Şüphesiz ki; Allah Kulunun Üzerindeki nimetinin eserini görmek ister» buyurulmuştur. İmâm A'zamin dört yüz altın kıymetinde elbise giydiği rivâyet olunur. İmâm Muhammed pek kıymetli elbise giyer ve: «Benim Hanımlarım cariyelerim var, benden başkasına bakmasınlar diye ziynetleniyorum.» dermiş. Gerçi Hazret-i Ömer'in yamalı elbise giydiği rivâyet olunursa da o bunu fakii memurlarına Örnek olmak için giymişdir, deniliyor.

«Şüphesiz ki Allah güzeldir; güzelliği sever» cümlesinin ma'nası hususunda dahi ihtilâf edilmiştir. Bazılarına göre bunun ma'nası: Allahm heı emri güzeldir; esama-i husnâ onun, cemâl ve kemâl sıfatları da ona mah sustur demektir.

Diğer bazıları: «Kerim; mükrim, semî: müsmî' manasına geldiği gib cemil de mücmil yanî güzellik veren manasına gelir.» demişlerdir Kuşeyrî (rahimehüllah) cemilin celil yânî büyük ma'nasına geldi ğini söylemiş; Hattâbi ise nur ve güzelliğin sahibi manasında kul lanıldığım hikâye etmiştir. Bazılarına göre cemil: size karşı fiilleri lütûfke güzeldir; size az amel teklif eder: teklif ettiğini ifâ hususunda size yor-Um eder; ifasından dolayı bol bol ec;r verir demektir.

Nevevî diyor ki: «Bu isim bu sahih hadisde vârid olmuşsa da hadis haber-i vahiddir. Esma-i husna hadisinde dahi vârid olmuştur; fal:al onun da isnadı hakkında söz edilmiştir. Muhtar olan kavle göre Allahü teâlâ'ya cemil denilebilir. Ulemâdan Bazıları bunu tecviz etmemişleridir.»

İmâmü'l-Haremeyn ,umutaleada bulunuyor: Allah’ın isimleriyle sıfatlan namına seran neler varid olmuşsa onları bizde söyleyebiliriz. Şeriatın men' ettiklerini biz de men' ederiz. İzin verilip verilimediğine dair bir emare bulunmayanlar hakkında helâldir veya haramidir diye biz hüküm veremeyiz. Çünkü şeriatı hükümleri şer'i yollardan ılınır. Şayed bir şeyin helâl veya haram olduğuna biz hükmedecek olursak şeriat haricinde kendimiz bir hüküm isbât etmiş oluruz. Sonra bir ismi Allahü teâlâ'ya ıtlak edebilmek için şer'an kati bir delil bulunması şart değildir. İlim icâbetmese de amel iktiza eden bir delilin bulunması kâfidir. Şu kadar var ki şer'i kıyaslar amelin muktezasıdırlar. Onun için bir ismi ve bir sıfatı Allah'a ıtlak hususunda onlarla istidlal caiz değildir.»

İmâmü’l-Karameyn'in «Helâldir veya haramdır diye hüküm veremeyiz...» şeklindeki İzahatı için

Nevevî: «Bu söz muhtar olan mezhep üzerine bina edilmiştir...» dedikden sonra sözlerine söyle devam ediyor: «Çünkü bizim ulemamızın muhakkîklarına göre eşya hakkında helâldir; haramdır; mubahtır yahud daha başka bir şeydir diye hüküm verile, mez. Zira ehl-i sünnete göre hüküm ancak şeriatla verilir. Ulemamızdan bazıları: «Eşya aslî ibâha üzredir.» demişlerdir. Bir takımları asli hürmete, bazıları da tevakkufa kail olmuşlardır; yani bu hususda ne denileceği bilinmez; derler. Bunlar içerisinde muhtar olan kavil birincisidir.

Filhakika Allahü teâlâ'yı, şer'an vârid olmayan fakat yasak da edilmeyen kemâl, celâl ve medih sıfatiyle tavrif etmenin veya ona böyle bir isim vermenin caiz olup olmayacağında ehl-i sünnet uleması ihtilâf etmişler; bir taife bunu caiz görmüş, diğerleri ise caiz olacağına dair Kitâb, sünnet-i mütevâtire veya icmâ'dan birisinden kat'i bir nass-i şer'i vârid olmadıkça tecviz etmemişlerdir.

Mezkûr sıfatlarla Allah’ın tavsif edilebileceği hususunda haber-i vahid bir delil bulunursa mesele yine ihtilaflıdır. Bazılarına göre caizdir. Derler ki: «Böyle bir isim veya sıfatla Allaha duâ ve senada bulunmak, amel Bâbındandır; haber-i vâridle amel ise caizdir.»

Diğerlerine göre caiz değildir. Çünkü bu iş Allah'a caiz veya müstehil olan şeyi i'tikad meselesine râci'dir. î'tikadın yolu ise katiyettir. Yani onu isbât edecek delilin kâfi olması icâbeder. Kâdî Iyâz: «Doğrusu caiz olmaktır. Zira bu hem amele hemde Allahü teâlâ'nın: «Güzel isimler Allaha mahsustur. Binaenaleyh ona bu isimlerle duâ edin!»

âyet-i kerimesine şâmildir.» demiştir. Buna mukabil el-Übbî: «İsimle zikir ve onunla duâ etmek, o ismin ma'nasım i'tikadın fer'idir. İ'tikadda matlub olan şey ise kat'iyettir. Binaenaleyh sözün doğrusu, bu işin caiz olmamasıdır.» diyor.

Esma-i husnânın 99 isim olduğunu bildiren hadis muttefekun aleydir. Yalnız bu hadisde isimler aletta'yin beyan olunmamıştır. Ta'yin suretiyle beyan eden hadisi Tirmizî rivâyet etmiş; ve: «Bu hadis hasen sahîhdir.» demişse de mezkûr hadisde «cemil» ismi zikredilmemiştir. «......» terkibi Tirmizî ile Ebû Dâvûd'dan şeklinde rivâyet olunmuştur. Fakat manâca ikisi de birdir. Yanı her ikisinin ma'nasi: insanları tahkir etmek demektir.