Geri

   

 

 

 

İleri

 

40 - Büyük Günahları ve onların En Büyüğünü Beyan Bâbı

269- Bana Amr b. Muhammed b. Bükeyr b. Muhammed en-Nâkıd rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İsmail b. Uleyye, Saîd el-Cüreyri' den rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdurrahman b. Ebî Bekre babasından rivâyet etti.

Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında idik. Üç defa:

«Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? Allaha şirk koşmak, anaya babaya İtaatsizlik etmek ve yalancı şahitliği yapmaktır -yahud- yalan söylemektir-» dedi.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dayanmıştı. Hemen (doğrulup) oturdu. Artık bu sözü o derece tekrarladı ki, biz:

«Keşke sükût buyursalar dedik.»

Şirkin en büyük günah olduğunu bundan önceki bâbda ve sırası geldikçe başka yerlerde gördük. Bu babda ehl-i kıble olanlardan tek bir kimsenin şüphesi yoktur.

Anneye babaya itaatsizliğe gelince: bu mesele hadis-i şerifde «Ukuk» kelimesiyle ifade olunmuştur.

Akk ve Ukûk lügatte: alâkayı kesmek sıla-i rahimde bulunmamak manâsınadır.

Şer'an haram olan ukûkun hakiki tarifini zabt eden ise azdır. Ebû Muhammed İbn Abdisselâm bu bâbda şunları söylemiştir:

«Anneye ve babaya itaatsizliğe ve onlara mahsus olan haklara dair . i'timâd edebileceğim bir kaide bulamadım. Filhakika onlara her emir ve nehy ettikleri şey hususunda itaat etmek bilittifak vacib değildir. Ama onların izni olmaksızın oğullarının cihada gitmesi haram kılınmıştır. Çünkü oğullarının öldürüleceğini veya azasından bir uzvun kesileceğini düşünür ve buna son derece üzülürler. Çocuklarının canı veya azasından bir uzvu için tehlikeli görülen her seferin hükmü de budur.»

Ebû Amr İbn Salâh «Fetâvâ» sında anneye babaya itaatsizliği şöyle ta'rif eder: «Haram olan itaatsizlik; vâcib fiillerden olmamak şartiyle anne ve babaya azımsanmayacak derecede eziyyet veren her fiildir. Çok defa: «Günah olmayan her hususda anneye babaya itaat farzdır; bu babta onların emirlerine muhalefette bulunmak, itaâtsizlikdir.» denilir. Ulemâdan bir çokları şüpheli şeyler hususunda bile onlara itaati vâcib görmüşlerdir. Bizim âlimlerimizden bâzılarının «Anne ve babanın izni olmadan çocuk okumağa ve ticarete gidebilir» demesi, benim söylediklerime muhalif değildir. Çünkü bu söz mutlaktır. Benim söylediğimde ise bu mutlakı takyid vardır.»

Yalan yere şahidlik meselesinde zayi olan hakkın büyük veya küçük

Basra'lıdır. olması arasında hükmen bir fark olmadığı hadis ve kavaidin umûmundan ve mutlak olmasından anlaşılmaktadır.

Yalan söylemek ma'nasına gelen «kai-i zürû Kurtubi, yalancı şahitlik diye tefsir etmişse de El-Übbi buna i'tiraz etmekde ve şunları söylemektedir: «Öyle değildir. Bunun ma'nası, bilmediği bir şeye kasden şahidlik etmektir; isterse vakıa uygun düşsün. Nitekim bir kimse bilmeden Zeyd , Amrı öldürdü diye şahidlik etse de sonra bu sözün doğru olduğu anlaşılsa yalan yere şahidlik etmişdir...»

Kurtubî'nin beyanına göre yalanın en büyük günahlardan olması rnal ve can itlafına, haramı helâl, helâli haram yapmaya sebeb olduğundandır. Binaenaleyh şirkten sonra ondan daha büyük bir günah yoktur. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onu söylerken doğrularak oturması, ona pek ziyade ehemmiyet verdiği içindir ki, bu da onun haram ve çok çirkin bir şey olduğunu bi't-te'kid ifâde eder, Maamâfih Nevevî insan Öldürmenin yelancı, şahidliği yapmakdan daha büyük günah olduğuna kaildir.

Ashabın: «Keşke sükût buyursalar!..." demeleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e acıdıkları ve onu rahatsız etmiş olmaktan korktukları içindir.

270- Bana Yahya b. Habib cl-Hârisi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hâlid —ki İbn'l Haîris'dir— rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ubeydullah b. Ebî Bekir, Enes'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen büyük günahlar hakkında şöyle buyurduğunu haber verdi:

«Allaha şirk koşmak, anne babaya âsî olmak, İnsan öldürmek ve yalan söylemektir.»

271- Bize Muhammed b. el-Velid b. Abdilhamid rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti.

(Dedi ki); Bize Şu'be rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Ubeydullah b. Ebî Bekir rivâyet etti.

Dedi ki: Enes b. Mâlik'i dinledim. Şunları söyledi:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) büyük günahları anlattı.

Yahut kendisine büyük günahlar soruldu da;

«Büyük günahlar: Allaha şirk koşmak, insan Öldürmek ve anaya babaya âsî olmaktır.» dedi ve:

«Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? O da yalan söylemektir - Yahut yalancı şahitliktir-» buyurdular.

Şu'be: «Zann-ı galibime göre (yalancı şahitlik) dedi; demiş.

Hadis-i şerifin son cümlesi hakkında Nevevî şöyle diyor: «Bu söz akla gelen zahiri ma'nasına gelmez. Çünkü; Şirk hiç şüphesiz yalancı şahidlikden daha büyüktür. Katil de öyledir. Şu halde onu te'vil etmek gerekir. Tevili hususunda da üç vecih vardır:

1- Hadis küfre hamledilir. Yani bunu kâfir yapar. Çünkü kâfir hem yalan yere şahidîik eder; hem de böyle bir şehâdetle amel eder.

2- Bu söz yalan yere şahidîik etmeyi helal i'tikad eden hakkındadır.

Zira bu i'tikadda bulunan bir kimse kâfir olur.

3- Hadisden murad yukarıda görüldüğü vecihle yalan yere şahidîik etmek en büyük günahlardan biridir demektir.» Mamafih.

Nevevî, hadisi hakiki küfürle te'vil etmeyi zaif btümakda ve: «Bu hadis hukuk Bâbında yalancı şahidlikten rnen'etmek için vârid olmuştur.» demektir.

Ulema-i Kiram büyük günahların muayyen bir adedle mahsur olarak ifâde edilmeyeceğini söylemişlerdir. İbn—Abbâs (radıyallahü anh) hazretlerine:

— Büyük günahlar yedimidir? diye soruldukda:

«Onlar yetmişe dabâ yakındır.» bir rivâyette:«Yedi yüze daha yakındır.» dediğ irivâyet olunur.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Büyük günahlar yedidir.» buyurmuşsa da bundan maksad: «Şu yedi şey büyük günahlardandır.» demektir. Bu sıyga umum ifade etse de tahsis olunmuştur. Sonra bir rivâyetde büyük günahların yedi; diğer rivâyette üç, bazısında dört gösterilmesi bunlar hem büyük günahların en çirkinlerinden oldukları hemde çûk vuku' buldukları içindir. Bahusus câhiliyet devrinde büyük günahlar çok irtikab olunurdu.

Bir hadisde büyük günahların yalnız bir kısmı anlatılmak istenildiği için bunda zikredilenler ötekinde zikredilmemiştir. Bundan dolayıdır ki; ana ve babaya söğmek, koğuculuk etmek, bevüden temizlenmemek, yemin-i gârnus ve saire hep büyük ganah oldukları halde ayrı ayrı hadislerde beyan olunmuşlardır.

Büyük günahın ta'rifine ve küçük günahdan ayrılmasına gelince: İbn Abbâs (radıyallahü anh): «Allahın yasak ettiği her şey büyük günahtır.» demiştir. Şafiîlerin Fıkıh ve Usul-i Fıkıh İmâmlarından Ebû İshâk el-Esferâinîn'in kavli de budur. Bunların delili: Allah'ın azamet ve celâline nisbetle her muhalefetin büyük günah sayılmasıdır.

Cumhûr-u ulemaya göre ise; günahlar büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bu kavil Hazret-i İbn Abbâs'dan da rivâyet olunur. Günahların büyük ve küçük kısımlarına ayrıldığına kitab ve sünnetten bir çok deliller bulunduğu gibi ümmetin selef ve halefi onları hep bu taksime tâbi tutmuşlardır. İmâm Gazali «el-Basit fi'l-Mezheh» adlı eserinde: «Küçük günah ile büyük günah arasındaki farkı inkâr etmek fıkha yaraşmaz...» demiştir. Gazali'nin kavli başkalarından da nakledilmiştir Evvet, Allah’ın celâline nisbetle ona muhalefette bulunmak cidder çirkin bir şey ise de; muhalefetlerin bazısı bazısından büyük olur. Bu i'tibarla onlar:

1 - Beş vakit namaz, ramazan orucu, hacc, Ömre, abdest, arife güni veya âşura orucu ile sahih hadislerin beyan ettiği sair hayırlı amelleriî keffaret olabileceği günalhar;

2- Mezkûr ibâdet ve tâatın keffaret olamadığı günahlar nâmiyle ik kısma ayrılırlar, işte şeriat namaz ve emsalinin keffaret olduğu günahla ra küçük günahlar; bunların keffaret olamadıklarına büyük günahla adım vermiştir. Bu suretle günahların büyük ve küçük diye taksim sabit oldukdan sonra; ulema bunların zabtı hususunda dahi bir hay li ihtilâf etmişlerdir. İbn Abbâs (radıyallahü anh)'ın ; «Allahın cehennem, gazab, lâ'net veya azab gibi bir şeyle encama erdirdiği her günah büyüktür» dediği rivâyet olunur. Hasan-ı Basri'den de bu na yakın bir söz naklederler. Başkaları: Hangi günah için Allah cehennemle tehdit eder veya dünyada haddi şer-i tatbik ettirirse; o güna büyüktür.» demişlerdir. İmâm Gazali'ye göre ise: insan hangi günahı bir korku ve pişmanlık sakıncası hissetmeden, onu küçümseyerek iı tikab edenler gibi hatta âdet hâline getirip de bu tahkir ve küçümseme yi de hissetmeyenler gibi yaparsa o günah büyüktür. Ağızdan kaçtığın ve takva murakabesinin gevşekliğine hamledilen ve pişmanlıktan hâli ka mayan günahlar ise küçük günahdır. Bunlar kişinin adaletine ma'ni' değillerdir.

Ebû Amr İbn's-Salâh büyük günahı şöyle ta'rif edeı yük ismi verilebilecek şekilde büyük olan ve mutlak surette büyüklükle vasıflanan her günah büyüktür.» Ona göre büyük günahın bir takım iareleri vardır. Bunlar: hadd-i şer-i icâbetmek, cehennem azabiyle tehdit olunmak, failine fasik denilmek, lâ'net olunmak gibi şeylerdir.

Bu hususda İzzü-d'Din İbn Abdisselâm dahi «Kavaid» nâm eserinde şunları söylemiştir: «Büyük günah ile küçük günah arasındaki farkı öğrenmek istersen küçük günahın mefsedetini nass sabit olan büyük günahların mefsedetiyle bir ölç! eğer büyük günah-rm mefsedetinin azından noksan gelirse o günah küçük günahlardan-r. Müsavi veya daha fazla olursa büyüktür. Meselâ: Bir kimse Allahü teâlâ'ya veya Resûlü Zişanı (sallallahü aleyhi ve sellem) ibretlerine söğer yahud Peygamberleri tahkir eder; onlardan birine yalancı derse, yahud Kâ'be'ye pislik bulaştırır veya mushafı helaya atar-bütün bunlar — büyük günah oldukları şeriat tarafından tasrih edilese bile yine— en büyük günahlardandırlar. Keza zina etmek için bir mseye bir kadını tutmak yahud öldürsün diye bir müslümanı tutmak ıphesiz ki; yetim malı yemekden daha büyük bir mefsedettir. Halbuki yetim malını yemek büyük günahlardandır. Müslümanların gizlendiğimi kâfirlere söylerse onları kılıçdan geçireceklerini kadınları ile çocuklarını esir, mallarını yağma edeceklerini bildiği halde yine onların gizlendiği yeri küffara haber vermek de Öyledir. Zira; o kimseyi bu mefsedete nîsbet etmek onun Özürsüz harpten kaçmasından daha büyüktür. Halkı harpden kaçmak büyük günahdır...»

Müfessirlerden Ebû'l-Hasen el-Vâkidi ile diğer bazı ema: «Sahih olan kavle göre büyük günahların ta'rif ve tahdidi belli ığildir. Yalnız şeriat günahların bir kısmını büyük, bir kısmını da küçük makla vasıflandırmış; bir çok nevi'lerini hiç tavsif etmemiştir. Bunların içinde büyük ve küçük olanları vardır. Mezkûr günahları beyan etmemekdeki hikmet, kulun büyük günahtır korkusu ile bütün günahlardan sakınmasını te'mindir.» demişlerdir ki; onlarca bu hâl, kadir gecesi, cuma gününün icabet saati, geceleyin icabet saati, ism-i a'zam ve saire gibi ilah'ın kullarından gizlediği şeylere benzer.

Ulemâ hazerâtı, küçük günahı işlemeye ısrarla devam etmenin onu büyük günaha çevireceğini söylerler. Hazret-i Ömer'le İbn Abbâs ve diğer bazı ashâb-ı kirâm (radıyallahü anhüm) «İstiğfarla büyük günah, ısrarla da küçük günah kalmaz» demişlerdir. Bu sözün ma'nası: istiğfarla büyük günah affedilir; fakat işlenirse küçük günah büyük günah olur; demekdir.

Acaba ısrarın hududu nedir? Bu hususda Ebû Muhammed Izzüddin İbn Abdisselâm şunları söylemiştir: «Israr: dinine ehemmiyet vermediğini gösterecek şekilde küçük günahı tekrar etmekdir. Muhtelif nevi'lerden küçük günahlar bir araya gelir de mecmu'u, büyük günahların en küçüğünün verdiği kanaati husule getirirse hüküm yine böyledir.»

İbn Salâh'a göre ise; küçük günaha ısrar:'o günahı işlemeye devam etmek ve büyük denilecek şekilde onu devam üzere işlemek azmin-do bulunmaktır. Bunun için zaman ve sayı tahdidi yoktur.

272- Bana Harun b. Said el-Eyli rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Süleyman b. Bilâl, Sevr b. Zeyd den, o da Ebû'l-Gays'dan o da Ebû Hüreyre'den Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu rivâyet eyledi:

«Yedi mühlik şeyden kaçının!»

— Bunlar nedir yâ Resûlüllah? diye sorulunca:

«Allah'a şirk koşmak, sihir yapmak, Allah'ın haram kıldığı bir kimseyi haksız yere öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, düşmana hücum anında harpden kaçmak, namuslu, kendi halinde mü'min kadınlara zina iftirası atmaktır.» buyurdular.

Bu hadisi İmâm Buhârî Ebû Dâvud ve Nesâî «Vasâyâ» bahsinde rivâyet etmişlerdir. «Mûbikaat» muhlikât yani helâk edici şeyler demektir.

«Zûr»; Sâ'lebi ile başkalarına göre bir şeyi güzel göstermek ve dinleyenlere onu bulunduğu hâlin zıddiyle tavsif etmektir ki: yalanı hak-mış gibi gösterdiği için bâtıl bir tezvirdir.

«Muhsanât» burada namuslu kadınlar ma'nasına cemi'dir. Müfredi «Muhsane»dir.

Şeriatte ise; hür, âkil baliğ ve müslüman olup hâlen sahih nikâhla evli yahud başından sahih nikâh geçmiş bulunan erkeğe «muhsan»; kadına da «Muhsane» denir.

«GâÜlât» zinadan ve zina iftirasına uğradıklarından haberleri bile olmayan kendi halinde kadınlardır.

Hadisin başında: «Yedi mühlik şeyden kaçının!» buyurulmuştur ki; bu ifade «Bunları terk edin» demekten daha beliğdir. Nitekim Kur'

İbn-ı Kerim'de de: «Zinaya yaklaşmayın!» buyurulmuşdur Budam etmeyin» demekden daha beliğdir. Kaçınılması icâbeden yedi şeyin birincisi; Allah'a şirk koşmak yânî ondan başka bir ilâh tanımaktır. Bundan daha büyük bir mühlîk İmadığı ma'lûmdur. Çünkü müşrik ebedî olarak cehennemde yanacak-

İkincisi, sihirdir.

Sihir lügatte: bir şeyin yönünü değiştirmektir. Cevheri: «Sihir: Efsûndur; Me'haz ve menşei lâtif ve gizli olan her şey sihirdir.» demiştir; aldatmak ma'nasınada gelir.

Ebû Abdillah Râzî sihri sekiz, kısma ayırmıştır. Şöyle ki:

1) Yalancıların ve yedi yıldıza tapanların sihri. Bunlar taptıkları yeli seyyarenin bu âlemi idare ettiğine, hayır ve şerrin onlardan geldiğine İnanırlar. Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) bu kavme gönderilmişdi.

2) Evham sahibleriyîe kuvvetli ruh sahiblerinin sihri,

3) Cinlerin yardımile yapılan sihir. Buna azâim ve teshir denir.

4) Tahayyül, göz boyacılık ve el çabukluğu ile yapılan sihir. Bazı mfessirlerin beyanına göre fir'avna yapılan sihir bu kabildendi.

5) Bir takım mürekkeb aletlerle yapılan acaip fiiller.

6) Bir takım devaların yani yiyecek ve yağların hâssalarından bilistifade yapılan sihir.

7) Kalbin taallûku ile yapılan sihir. Bunda sihirbaz îsm-i azamı bildiğini ve ekseri işlerde cinlerin kendisine mut'i ve ram olduklarını iddia eder.

8) El altından koğuculuk yapmak suretiyle meydana gelen sihirdir. Halk arasında şayi' olan sihir budur.

Acaba sihrin hakikati var mıdır? Bu suâle Ebû'l-Muzaffer Yahya b. Muhammed şu cevabı vermiştir: «Ulema sihrin hakikati olduğuna ittifak etmişlerdir. Bundan yalnız Ebû Hanife müstesna kalmış; ve sihrin hakikat olmadığına kail olmuştur.» Kurtubi dahi: «Bizce sihir sabittir. Allahü teâla'nın dilediğini yaratmasiyle onun hakikati vardır. Bu babta mu'tezile ile şafiilerden Ebû İshâk el-Esferaini muhalefet etmiş; ve sihrin bir tahayyül ve gözü aldatma olduğunu söylemişlerdir.» demiş ve sihrin: şa'baze (el çabukluğu), Esma-i ilâhiyyeden bazılariyle ezber edilen bir takım sözler, şeytani ta'iiraat, yiyecek ve saire ile yapılan kısımları olduğunu bildirmiştir.

Fahreddini Râzî tefsirinde mu'tezile taifesi için: «Bunlar sihrin mevcudiyetini inkâr eder: ve ona inananların küfrüne kail olurlar. Ama ehl-i sünnet, sihirbazın hevâda uçmasını, insanı eşeğe, eşeği insana kalbetmesini caiz görürler. Ancak sihirbaz muayyen efsun ve kelimeleri söylerken vücûda gelen şeyleri halk eden Allah'dır; derler. Onlar felsefecilerle müneccimler ve yıldız perestler gibi felek veya yıldızların müessir olduğuna kail değillerdir.» diyor. Râzi sihrin vâki' olduğunu ve onunla meydana gelen te'siri Allah halk ettiğine;

«Onlar Allahın izni olmaksızın o Sihirle hiç bir kimseye zarar veremezler.. âyet-i kerimesile ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yapılan sihrin te'sir ettiğini bildiren hadislerle istidlal eder. Sihri öğrenme meselesine gelince: Râzi bu babda şunları söylemiştir; «Sihri öğrenmek ne çirkin ne de memnu'dur. Muhakkikin ulemâ buna ittifak etmişlerdir. Çünkü ilim zâtı i'tibâriyle şereflidir. Bir de şu var ki; eğer sihir bilinmezse onunla mucizenin farkını yapmak da mümkün olmaz. Mu'cizin âciz bırakan ma'nasına geldiğini bilmek vaciptir. Vacibin tevakkuf ettiği şeyde vaciptir. Bu ise sihri öğrenmenin vâcib olmasını iktiza eyler. Vacib olan bir şey nasıl haram ve çirkin olabilir?..»

Fakat Sahih-i Buhârî sarihlerinden Bedrüddin Aynî Râzî nin bu sözüne bir kaç vecihle i'tiraz ederek demiştir ki:

1- Eğer Râzi «sihri öğrenmek çirkin değildir» demekle onun aklen çirkin olmadığını anlatmak istiyorsa; muhalifleri olan mu'tezile taifesi bunu menetmektedirler. Şer'an çirkin değildir demek istiyorsa Teâlâ hazretlerinin: «Şeytanların okuduğu sihre tâbi' oldular..» âyet-i kerimesi sihrin çirkinliğini beyan ediyor. Sahih hadisde:

«Her kim bir müneccim veya kâhine müracaat ederse Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’e indirilen küfretmiş olur.» buyurulmuştur. Sünende dahi:

«Her kim bir düğüm yapar da ona üfürürse sihir yaptı demektir.» hadisi vardır.

2 - Râzî: «Sihir memnu’ değildir; muhakkikin ulemâ buna ittifak etmişlerdir...» diyor. Zikrettiğimiz âyet ve hadislerin karşısında sihir nasıl memnu' olmayabilir? Muhakkikin dediği zevat şeriat alimleridir. Hani bu babdaki sözleri nerededir?

3 - «Eğer sihir bilinmezse onunla mu'cizenin farkım yapmakda mümkün olmaz ilâh...» sözleri fasiddir. Zira Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)’in en büyük mu'cizesi Kur'ân-ı Kerim'dir...

4 - Mu'cizin âciz bırakan ma'nasına geldiğini öğrenmek asla sihir ilmine bağlı değildir. Sonra bizzarure ma'lumdurki sahabe tabiin ve müslümanlann büyükleri ile âmme kısmı mu'cizeyi bilirler; ve mucize ile başka şeylerin arasım ayırırlardı. Halbuki sihri bilmezlerdi. Onu ne okumuş ne de okutmuşlardı. Ulema ve fukahanın nassan bildirdiklerine göre: sihri öğrenmek de Öğretmek de büyük günahdır. «Et-Telvilt» nâm eserde bâzı Şâfiîlerin: «Sihri öğrenmek haram değildir; bilinip, onu yapana karşı koymak ve sihri evliyanın kerametinden ayırmak için Öğrenmek caizdir» dediği bildiriliyor. Aynî zahire göre bundan muradın Fahrüd- ibn-i Râzi ile İmâm Gazali olduğunu söylemiştir.

Sihri öğrenerek yapmanın hükmü ulemaâ arasında ihtilaflıdır. Ebû Hanife Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre küfürdür, yalnız Hanefîlerden bazısına göre şerrinden korunmak için sihri Öğrenmek küfür değildir. Ama sihir yapmanın caiz olduğuna yahud fayda verdiğine inanmak küfürdür. Şeytanların insana istediğini yapabileceklerine inanmak dahi küfürdür.

İmâm Şafiî Şöyle deditir: «Bir kimse sihri Öğrenirse kendisine: bize sihrini ta'rif et! deriz. Şayet Bâbillilerin i'tikad ettikleri yedi yıldıza ibâdet ve bu yıldızların kendilerinden istenen şeyi yapması gibi küfrü icâbedecek şekilde beyanda bulunursa o kimse kâfirdir. Beyanı küfür icabetmiyor da sihrin mubah olduğuna inanıyorsa yine kâfirdir.»

Sihir yapan kimsenin şeri cezası ölümdür. Yalnız İmâm Mâlik ile Ahmed b. Hanbel'e göre bir defa yapmakla, Ebû Hanife ile Şafiî hazeratına göre ise bir kaç defa yapmakla yahud muayyen bir şahsa sihir yaptığım i'tiraf etmekle öldürülür. Şafiî'den gayri İmâmlara göre sihribazm öldürülmesi bir hadd-i seridir. Şâfiiye göre ise fiilin tekrarı veya i'tiraf halinde sihirbaz kısas olmak üzere öldürülür.

İmâm A'zam Ebû Hanife'ye göre ehl-i kitabın sihirbazı da öldürülür. Eimme-i selâse denilen Mâlik, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel'e göre Öldürülmez. Onlara göre sihir yapan kadının hükmü de erkek gibidir. Ebû Hanife'ye göre Öldürülmezse de hapsolunur.

Sihir yapan kimsenin dünyaca tevbesinin kabul edilip edilmemesi ihtilaflıdır. İmâm Mâlik'e göre kabul edilmez. Ebû Hânife ile Ahmed b. Hanbel'den nakledilen meşhur kavle göre de hüküm budur. İmâm Şâfii'ye göre kabul edilir. İmâm Ahmed'in ikinci kavli de budur. İmâm Mâlik'den bir rivâyete göre sihirbaz yakalanırsa, zındık gibi onun da tevbesi kabul olunmaz. Fakat yakalanmadan tevbe eder de tevbekâr olarak gelir teslim olursa öldürülmez. Ancak yaptığı sihirle insan öldûrmüşse kendisi de öldürülür. İmâm Şâfii'ye göre sihirbaz: «Ben öldürmeyi kesdetmedim.» derse hatâ etmiş sayılarak kendisinden diyet almır.

İmâm Br. hâri'nin naklettiğine göre Saidü'bnü’l-Müseyyeb, sihir yapan kimseden sihrini çözmesini istemeyi caiz görmüştür. Bazıları «Nüşra»ya cevaz vermişse de Hasan-ı Basrî bunu mekruh saymıştır;;

Nüşra: cinlerin çarptığı zannolunan bir kimseye tatbik edilen ilâç ve okumadır.

Üçüncüsü: katildir: Haksız yere insan öldürmek İmâm Şafiî (rahimehüllah)'a. göre Allah'a şirkden sonran büyük günahtır. Bir hadisde: «Rahmanın arşı üç şeyden deprenir ve Allah üç şeyden gadaba gelir» buyurulmuş; katil bunlar arasında zikredilmiştir. Katilin tevbesi hususunda ihtilâf edilmiştir, İbn Abbâs (radıyallahü anh)'e göre kaatil ebedi olarak cehennemde kalacaktır. Hanefîlerle diğer ulemaya göre ebedî olmasa da cehennemde uzun zaman kalacaktır. Dünyevi cezası ise kısâsen öldürülmektir. Ancak maktulün velileri affeder yahud uzlaşirlarsa kısas edilmez: çünkü hak onlarındır. Kasden haksız yere insan öldürmede Hanelilere göre keffaret verilmez. Zira keffaretde ibâdet ma'nası vardır; binaenaleyhi onunla hâlis bir büyük günah olan katil Ödenemez. Şafiîlere göre ise keffaret lâzımdır. Onlar: «Hataen insan öldürmek bundan daha ehven olduğu halde onda keffaret meşru' olunca bunda evleviyetle meşru' olur.» diyorlar.

Dördüncüsü: yetim malı yemektir. Yetim: Babası ölen küçük çocuk-dur. Hatta Zemahşehrî’ye göre büyük çocuğa da yetim denilebilir. Zira kelimenin lügat ma'nası. yalnız kalmakdir. Ancak bu kelime daha ziyade küçükler hakkında kullanılır. Vakıa Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Buluğdan sonra yetimlik yoktur» buyurmuşlarsa da ona göre bu hadisden murâd lügati değil, şeriatı öğretmektir.

Hadisin zahirine bakılırsa yetim rnahm yemek mutlak surette haramdır. Şu halde vasinin yemesi de memnu'dur. Nitekim buna kail olanlar vardır. Fakat cumhûra göre vasi veya velinin ma'ruf vecihîe ve israf etmemek şartiyle yetim malından yemeleri meşru'dur.

Beşincisi: ribâ yemektir. Kîba: Mal verip karşılığında mal alırken alınan veya verilen karşılıksız ziyadedir. Buradaki «yemek» ta'birinden maksad ribâ muamelesi yani faizcilik yapmaktır. Faizcilikle kazanılan malların çoğu yenildiği için mezkûr kazanca mecazen «yemek» denilmiştir.

Ribâ meselesi bir çok âyet ve hadislerde en şiddetli bir lisanla haram kılınmıştır.

Altıncısı: Düşmana hücum edileceği zaman harpden kaçmaktır. Ancak bu kacıs bir müslümanm karsısında bir veya iki kâfir bulunduğu zaman haramdır; daha fazla olurlarsa kaçmak caizdir. Hadis-i şerif harpden kaçmanın büyük günah olduğuna delâlet etmekdedir ki cumhûru ulemanın mezhebi de budur. Yalnız Hasan-ı Basri hazretlerine göre harpden kaçmak- küçük günahtır. Ona göre bu babdaki âyet hassaten Sedir gazileri hakkında nâzil oîmuşdur. Bazıları da âyetin başka bir âyetle neshedildiğine kaaildirler. Fakat doğrusu:

ister kirn o gün çarpışmak için dönmek yahud başka bir bölükde mevki' ıSmak halleri müstesna olmak üzere kâfirlere arkasını dönerse muhakkak Allahın bir gadabına uğrar; varacağı yer de cehennemdir. O ise pek kötü bir yerdir» âyet-i kerimesi ne Bedir gazilerine mahsusdur; ne de mensuhdur. Onun hükmü, cumhûru ulemanın dedikleri gibi her harbe âmm İve şamil olmak üzere kıyâmete kadar bakidir.

Yedincisi:'Muhsan kadınlara zina iftirasında bulunmaktır. Bu hükümde erkeklere edilen zina iftirası da dahildir. Binaenaleyh kadın olsun erkek olsun: âkil, bâliğ ve namuslu olan bir müslümana zina iftirasında bulunmanın cezası hür olan müfteriye seksen, köleye kırk değnek vurmaktır.

Kâfir bir kadına zimmiyye bile olsa zina iftirasında bulunmak büyük günah değildir. Bu sebeble müfteriye hadd vurulmaz. Cariyeye yapılan zina iftirasının cezası ta'zirdir.

273- Bize Kuteybetü'bnÜ Said rivâyet etti. (Dedî ki) Bize Leys İbn’l-Hâd'dan, o da Sa'd b. İbrahim'den, o da Humeyd b. Abdirrahman'dan, o da Abdullah b. Amr b. Âs'dan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu rivâyet eyledi:

«Bir kimsenin ebeveynine söğmesi büyük günahlardandır.» Ashâb:

— Yâ Resûlallah! Hiç insan ebeveynine söğer mi? dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Evet, bir adamın babasına söğer; o da onun babasına söğer. (Adamın) anasına söğer; o da onun anasına söğer.» huyurdular.

274- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. el-Müsennâ ve İbn Beşşâr toptan Muhammed b. Ca'fer'den, o da şu’be'den naklen rivâyet eyledi. H.

Bana Muhammed b. Hatim de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yâhyâ b. Said rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Süfyân rivâyet etti. (Şu'be ile Süfyan'ın) her ikisi Sa'd b. İbrahim'den bu isnâdla bu hadisin mislini rivâyet etmişler.

Bu hadisi Buhârî ile Ebû Dâvud «Edeb» bahsinde, Tirmizî'de, «Kitabü'l*bi ^s» de tahriç etmişlerdir..

Ashabın: «Hiç insan ebeveynine söğer mi?» diye mukabelede bulunmaları, bu işin vukuunu uzak gördüklerindendir. Çünkü tab-ı selim bundan nefret eder. Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) de cevaben, bu işi bir kimsenin ekseriyetle doğrudan doğruya değil de sebeb olmak sureti ile yaptığını beyan buyurmuştur. Anaya babaya sövmeğe sebeb olmak büyük günahlardan sayılınca onlara sarahaten söğmek şüphesiz ki en büyük günahlardan olur.

Bundan beş yüz otuz üç yıl evvel yaşamış olan Buhârî şârihi Ayni bu babda şunları söylemiştir: «Bu zamanda Öyle insanlar var ki ebeveynine söğen kimseye ziyafet verir. Anasını babasını döğenler bile vardır. Bir çok kimseler ebeveyn âsisi mücrimlerin bu işi yaptıklarına şâhid olmuşlardır. Hattâ babasını kesenler olurmuş. Bu musibetin Mısır'da çok vuku' bulduğunu bana bir cemaat haber verdi. Allah’dan afvü afiyet dileriz.»

Aynî (rahimehüllah) üstadı Zeynüddin'in merfu' ve mevkuf hadislerden alınan büyük günah sayısının kırka baliğ olduğunu söylediğine işaret ettikden sonra onun söylemediği büyük günahları sıralamıştır. Bunlardan bazıları şunlardır: Bir kimsenin babasından başkasını babamdır diye iddia etmesi, küçük günahı işlemeye İsrarla devam, müslümana bühtanda bulunmak, kin tutmak, zina, livâta, hırsızlık, kabahatsiz bir kimseyi koğuculukla öldürtmek, gıybet etmek, Kur'ân'dan bir sure veya âyet unutmak, nemmamlık etmek, ramazan gününde özürsüz orucu terk etme!.. Ölçü ve tartıda hıyanet etmek, özürsüz namazı vaktinden evvel veya sonra kılmak, haksız yere bir müslümani döğmek, ashâb-ı kirâma söğmek, rüşvet almak, deyyusluk etmek, emr-i’il ma'ruf, nehy-i ani'l münkeri muktedir olduğu halde terk etmek, hayvanı yakmak, sebeb-siz olarak kadının kocasına itaat etmemesi, ulema ile ehl-i Kur'ân'ı gıybet etmek, özürsüz domuz eti veya iaşe yemek ve hayz hâlinde cima", etmek Çalgı dinlemek ve ipek elbise giymek yahud ipek yaygı üzerine oturma;-gibi şeylerin büyük günah olup olmadığı ihtilaflıdır. İmâmü'l-Haremeyn Cüvevni ;ye göre bunlarda büyük günahlardandır. Râfiî ise sahih kavle göre küçük günah olduklarını beyan etmiştir.

İbn Battal bu hadisin sedd-i zerâyi' Bâbında bir temel kaide olduğunu söylemiştir. Harama götüren yolun da haram olduğu bundan, alınır. Hadisin aslı:

«Allahdan başkasına; dua edenlere söğmeyîn.» âyet-i kerîmesidir. Usul uleması, putperest kâfirler Allah'a söğer diye puta söğmek gibi şeylerde sedd-i zerayi'in vücubuna kail olmuşlardır.

Mârt’ı di ipek giyeceği maTum olan bir erkeğe ipek satmayı, keza şarap yapacak bir kimseye şıra satmayı bu hadise istinaden men'etmiştir.

Hanelilere göre ise şarap yapan kimseye şıra satmak caizdir. Çünkü ma'siy et işlenirken şıranın ayni değişmiş yani şarap olmuştur. Düşmana silâh satmak ise yasaktır; zira ma'siyet, satılan âletin ayniyle işlenecek, onunla müslümanlar öldürülecektir.