26- Günahlar Sebebiyle İmanın Eksilmesini ve Günaha Dalan Kimseye — Kemalinin Yokluğu Manasıyla— İmansız Denilebileceğini Beyan Bâbı 211- Bana Harmeletü'bnü Yahya b. Abdillah b. İmrân et-Tücibî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Vebb haber verdi Dedi ki: Bana Yunus, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. Dedi ki: Ebû Usâmete'bni Abdirrahman ile Saidü'bnü'l-Müseyyebi şunu söylerlerken işittim: Ebû Hüreyre dedi ki: Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Zâni zina ederken mü'min olarak zina etmez. Hırsız, çalarken mü'min olarak çalmaz. Şarabı içerken dahi sarhoş mü'min olarak içmez.» buyurdular. İbn Şihâb Şöyle dedi: «Bana da Abdülmelik b. Ebi Bekir b. Abdirrahman haber verdi ki, Ebû Bekir onlara bu sözleri Ebû Hüreyre'den rivâyet eder; sonra şöyle dermiş: Ebû Hüreyre bu sözlere: «Halkın gözleri önünde kıymetli bir şeyi zorla yağma ederken mü'min olarak yağma etmez.» cümlesini de katardı. Bu hadisi Buhârî Kitabü’l-Mezalim ile Kitâbu'l-Eşribe de Hazret-i Ebû Hüreyre'den, Hudûd bahsinde Ebû Bekir b. Abdirrahman'dan tahriç ettiği gibi, Nesai Eşribe ve Recim bahislerinde İbn Mâce'de «Fîten» bahsinde İsa b. Hammad’dan rivâyet etmişlerdir. Bu babta Ebû Dâvûd Hazret-i Cabir'den, Tirmizî Hazret-i Enes b. Mâlik'den, Ahmed b. Hanbel Hazret-i Zeyd b. Hâlid'den, İbn Hibbân Imrân b. Husayn ile Sa'lebetü'bnü'l-Hakera (radiyallahu anhüma) dan, İbn Ebî Şeybe Asım b. Küleyb tarikiyle bir sa-habiden; Abdurrezzâk, Ebû Bekir Beyhâki, Taberâni ve Ebû Dâvûdu Tayâlisî Hazret-i Abdullah b. Ebî Evfâ'dan, yine Taberânî, Hazret-i Abdullah b. Mugaffel'den, Ebû Dâvûd Tayâlisî ile Said b. Mansur Hazret-i Ali (radıyallahü anh)'dan hadisler rivâyet etmişlerdir. Bu ma'nâda hadisler pek çoktur. Hadis-i şerifin manası hususunda ulema ihtilâf etmişlerdir. Hasan-ı Basri ile İbn Cerîr Taberi'ye göre: «Mü'min olarak zina etmez, mü'min olarak çalmaz; mü'min olarak şarap İçmez...» cümlelerinin ma'nâsı: imanından dolayı Öğülecek bir şeyi kalmaz; demektir; yoksa imânı bakidir. Bir takımları; «Bu münkerâtı işlemeye devam eden kimse imândan çıkar» demiş; diğerleri bunları helâl i'tikad ederek yapanın dinden çıkarak kâfir olacağını söylemişlerdir. İbn Tin'in nakline göre Buhârî: «Böy-lelerinden imanın nuru alınır.» demiştir, ki bu kavil İbn Abbâs (radıyallahü anh) dan da rivâyet olunur. Bazılarına göre Allah'a tâat hususunda basireti kapanır. Zührî; «Bu ve emsali hadisler müteşâbi hâttandırlar. Binaenaleyh onlara iman edilip geçilir; ma'nalanna dalmak olmaz; Çünkü biz onların ma'nalanm anlamayız.» demiştir. Bütün bu te'viller ihtimâl dahilinde olmakla beraber muhakkikîn-i ulemaya göre hadisin en doğru ma'nası, mezkûr günahları işleyenlerde imanın kemâlinin kalmamasıdır. Burada ve benzeri yerlerde nefiden murâd: Kemâldir. Meselâ: «Faydasız bilgi ilim değildir; dünyada attan başka mal yoktur; âhiret hayâtından başka hayât olamaz.» sözleri hep bu ma'nada söylenirler. Bundan maksad: faydasız bilgi tam ilim değildir; attan- daha mükemmel mal yoktur; âhiret hayâtından başka ma'mur hayât olamaz; demektir. Bu gibi te'viller her lisanda çoktur. Hadisin bu şekilde te'viline sebeb: onun Hazret-i Ebû Zerr ve Ubâde (radiyallahu anhüma) hadislerine muarız bulunmasıdır. Ebû Zerr (radıyallahü anh) hadisinde: «Bir kimse, Allah'dan başka ilâh yoktur, derse, zina da etse hırsızlık da yapsa cennete girecektir» buyurulmuş Ubâdetü'bnü's-Sâmi (radıyallahü anh)’in sahih ve meşhur olan hadisinde ise: «Ashâb-ı kirâmın çalmamak, zina etmemek, âsi olmamak ilâh...» şartiyle Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bey'atta bulundukları, bundan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in onlara: «Sizden hanginiz sözünde durursa onun eciri Allah'a aîddir; kim bunlardan birini yapar da dünyada ceza görürse bu onun keffâreti olur; kim yaparda ceza görmezse onun işi Allahü teâlâ'ya kalmıştır. Dilerse affeder; dilerse azâb eyler.» buyurduğu beyan olunuyor. Üstelik Teâlâ Hazretleri: "Şüphesiz ki Allah kendisine şirk koşulmayı affetmez. Amma bundan aşağısını dilediğine affeder." buyurmuş; ehli hak olan müslümanlar da, zânî, kaatil ve diğer büyük günahkârların bu günâhlar sebebiyle dinden çıkmadıklarına, bunların mü'min fakat imanları noksan olduğuna ittifak etmişlerdir. Şayet tevbe ederlerse cezaları sakıt olur. Büyük günahlara devam ederken ölürlerse işleri Allah'a kalır. Dilerse onları affeder. Ve doğrudan doğruya cennetine koyar. Dilerse cezaları nisbetinde azâb ettikten sonra cennetine nail kılar. İşte bu delillerden dolayı buradaki hadis ile emsalini te'vile zaruret hasıl olmuştur. Zâten bir meselede zahiren birbirine muarız iki hadis görülürse yapılacak iş onların aralarını bulmaktır. İbn Battal diyor ki: «Bu hadis, şarap hususunda varid olan en şiddetli delildir. Hâriciler bununla istidlal ederek büyük günâh işleyenlerin küfrüne hükmetmişlerdir. Ehl-i sünnet ise buradaki imâm, kâmil ma'nasına hamletmiştir. Yani bir kimse şarap içerken kâmil bir imâna Mâlik değildir. Bazıları bunun büyük bir tehdit ve teşdid kabilinden olduğunu söylerler.» Ulemâ bu hadisde bütün ma'siyet nevilerine ve onlardan sakınmaya tenbih olduğunu söylerler. Zinayı zikretmekle bütün şehvetlere, şarapla sütün Allah yolundan saptıran ve gaflete sürükleyen şeylere, hırsızlıkla dünyaya dalmaya ve harama meyletmeye, yağmacılıkla da kulları hiçe sayarak onlarla hiç utanmadan alay etmeye tenbih olunmuştur. İbn Cerir Taberî'nin rivâyetine göre Muhammed b. Zeyd b. Vâkıd bu hadisi inkâr etmiş; râvilerinin hata ettiklerini beyanla Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sadece «mü'min zina etmez ve çalmaz.» buyurmuş olduğunu söylemiştir. Hadisin zahirine bakılırsa: «Ebû Hüreyre bu sözlere (Halkın gözleri önünde kıymetli bir şeyi zorla yağma ederken mü'min olarak yağma etmez) cümlesini de katardı.» ibaresi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hadisi değil, Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’in sözüdür. Ancak başka bir rivâyetten bu kısmın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hadisinden olduğu anlaşılmıştır. Çünkü Ebû Nuaym'in tahric ettiği bu rivâyette şöyle buyurumıuştur: «Nefsim kabza-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer sizden biriniz yağmacılık ederse...» Hazret-i Hemmâm b. Münebbia'in rivâyet ettiği bu hadis sarahaten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ref edilmektedir. Ebû Amr İbn Salâh bu iki rivâyetin arasını bulmuş ve ezcümle şunları söylemiştir: «Bu suretle anlaşıldı ki, Ebû. Bekir b. Abdirrâhman’ın (Ebû Hüreyre bu sözlere şu cümleyi de katardı) demesinden murad: o sözleri Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyeten katardı; Kendi sözleri olmak üzere söylemezdi, demektir.» 212- Bana Abdülmelik b. Şuayb b. Leys b. Sa'd rivâyet etti. Dedi ki: Bana babam, dedemden rivâyet etti. Dedem Dedi ki: Bana Ükayl b. Hâlid rivâyet etti. Dedi ki: İbn Şihâb şunu söyledi. Bana Ebû Bekir b. Abdirrâhman b. el-Hâris b. Hişâm , Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Ebû Hüreyre: Gerçekten Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Zânî zina ederken ilâh...» buyurdular, demiş. Ve bu hadisi yağmayı da zikrederek yukarıki gibi hikâye etmiş; yalnız «Kıymetli bir şeyi» kaydım zikretmemiş. İbn'ş-Şihâb Şöyle deditir: «Bana Saîdu'bnü'l-Müseyyeb ile Ebû Se-lemete İbn Abdirrahmân, Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen (yağma) kaydı müstesna olmak üzere Ebû Bekir'in bu hadisinin mislini rivâyet etti.» ifâdesi esas i'tibârile: şeklinde — yani (yezkûru) fi'li zamirle kullanılmak icâbederdi. Burada ya ihtisar kasdedilerek zamir hazf edilmiştir; yahud fiil meçhul okunacak ve cümle hâl mevkiinde olacaktır. Râyî Ebû Bekir'in hadisdeki yağma cümlesini yalnız Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'a izafe etmesi, başkalarının bu cümleyi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e merfu’. olarak rivâyet etmediklerini duyduğu içindir. 213- Bana Muhammed b. Mihrân er-Râzi rivâyet etti. Dedi ki: Bana İsâ b. Yûnus haber verdi. (Dedi ki): Bize Evzâî, Zühri'den, o da İbn'l-Müseyyeb ile Ebû Seleme ve Ebû Bekir b. Abdirrahmân b. el-Hâris b. Hişâm'dan, onlar da Ebû Hüreyre'den, o da Nebî (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işitmiş olmak üzere Ukayl'in Zühri'den, onun da Ebû Bekir b. Abdirrahman'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklettiği hadis gibi rivâyet etti. Ebû Hüreyre yağmayı zikretmiş fakat (kıymetli bir şey) kaydını söylememiş. »terkibi meşhur nüshalarda hep bu tarzda rivâyet edilmiştir. Kıymeti ve mikdarı çok ma'nâsına gelir. Ayni terkibi İbrahim El-Harbî şeklinde rivâyet etmiştir. O da ayni ma'nayı ifade eder. 214- Bana Hasan b. Aliy el-Hulvânî rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ya'kûb b. İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdülâziz b. el-Muttalib, Safvân b. Süleym' den, o da Meymune'nin kölesi Atâ' b. Yesâr ile Humeyd b. Abdirrahman'dan onlar da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. H. 215- Yine bize Muhammed b. Râfi’ rivâyet eyledi. (Dedi ki): Bize Abdurrezzâk rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ma'mer , Hemmâm b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen haber verdi. 216- Bize Kuteybetü'bnü Said rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdülâziz yani, Derâverdî, el-Alâ b. Abdirrahman'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işitmiş olmak üzere, bütün bu zevat Zührî'nin hadisi gibi rivâyet ettiler. Şu kadar var ki, el-Alâ' ile Safvân b. Süleym'in hadislerinde «İnsanların gözü önünde» ifadesi yoktur. Hemmâm'ın hadisinde ise: «Hem mü'mînlerîn gözleri önünde yağma ederken mü’min sayılamaz» ibaresi vardır. Hemmâm: «Sizden biriniz ganimete hıyanet ederken de mü'min olarak hıyanet etmez. Binaenaleyh sakının! Sakinın!» ifâdesini de ziyâde eylemiştir. Gulûl: ganimet mallarına hıyanet etmek; onlan aşırmak demektir. 217- Bana Muhammed b. el-Müsennâ rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Ebî Adiy, Şu'be'den, o da Süleyman'dan, o da Zekvan'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) «Zina eden kişi zina ederken mü'min olarak zina edemez; (hırsız) çalarken mü'min olarak çalamaz, (sarhoş) da şarap İçerken mü'min olarak içemez; amma tevbe henüz ma'ruzdur.» buyurmuşlar. «Tevbe henüz maVuzdur.» yani Allahü teâlâ hazretleri kullarının gerek kendi nefislerine gerekse şeytanın iğvâlarına karşı za'flarını bildiği için âsilere bir rahmet olmak üzere tevbeyi kendilerine arzetmiştir. Onları battıkları günah deryasından kurtaracak çâre budur; ve hâlâ meşru'dur. Can boğaza gelmedikçe yapılan tevbenin kabul olunacağına ulemâ ittifak etmişlerdir. Nitekim bu babta hadis de vardır. Tevbe, edilen günaha pişman olmaktır. Tevbenin üç rüknü vardır: 1- Günâhı işlemekten vazgeçmek; 2- Yaptığına pişmak olmak; 3- Bir daha o günâhı işlememeye azmetmek. Bir kimse bir günahından dolayı tevbe eder de sonra o günahı tekrar işlerse tevbesi bâtıl olmaz. Bir günahı işleyip dururken başka bir günahı için tevbe etmek de caiz ve sahihtir. Ehl-i sünnetin mezhebi budur. Bu iki meselede mu'tezile ehl-i hakka muhaliftir. fiillerinin failleri hazf edilmiştir. Bunlar: fiiller nehi ma'nasında yani: « de rivâyet "olunmuşlardır. takdirindedirler. Mezkûr ve şeklinde 218- Bana Muhammed b. Râfi' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdurrezzâk rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyan, A'meş'den, o da Zekvan’dan, o da Ebû Hüreyre'den merfû' olarak haber verdi. Ebû Hüreyre «Zina eden kişi...»diyerek Şu'be hadisinin benzerini zikretmiş. |