27 - Münafık Hasletlerini Beyan Bâbı 219- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Nümeyr rivâyet eyledi. H. Bize İbn Nümeyr dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize el-A'meş rivâyet etti. H. Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Vekî' rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyân, A'meş'den, o da Abdullah b., Mürre’den, o da Mesrûk'dan, o da Abdullah b. Amr'dan naklen rivâyet eyledi. Abdullah Şöyle dedi: Resullülah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Dört şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse hâlis münafık olur. Kimde bunlardan bir nesne bulunursa onu bırakıncaya kadar kendisinde nifaktan bir haslet var dernektir. 1-Konuştu mu yalan söyler: 2 -Söz verirse sözünde durmaz, 3-Va'dederse va'dînden döner; 4-Kavga ederse baştan çıkar.» buyurdular. Şu kadar var ki Süfyân’ın hadîsinde: «Eğer o kimsede bunlardan bir haslet bulunursa kendisinde nifaktan bir haslet var demektir.» buyu-rulmuştur. Bu hadîsi Buhârî îman ve Cizye bahislerinde tahric ettiği gibi diğer Kütübü sitte sahipleri dahi muhtelif yerlerde rivâyet etmişlerdir. Münafık lâfzı nifaktan alınmıştır. İbn Sîde'nin beyanına göre nifak: bir vecihden İslâm'a girip bir vecihden çıkmaktır. Bu kelime «Nâfikaaü'l-Yerbû'» «Ova Sıçanının deliği» ta'birinden alınmıştır. Ova sıçanının yer altında iki deliği olurmuş. Bunların biri yeryüzüne tama-miyle açık, diğeri kapalı fakat kafasıyle vurunca açüıverecek kadar hafif bulunurmuş. Bu deliğe «Nâfikaâ» denilirmiş. Hayvan onu daima gizler; ötekinden girip çıkarmış. Avcı «Kaasiâ» denilen açık deliğe gelirse o Nâ-fikaa'ı açarak kaçarmış. İşte ova sıçanı nasıl Naafikaa'ı gizleyip Kaasıâ'ı meydanda tutarsa münafık da küfrünü gizleyip îmanını gösterdiğinden ya-hud şeriatın bir kapısından girip öteki kapısından çıktığından kendisine bu isim verilmiştir. Şöyle de denilebilir: Nâfikaa' denilen deliğin dışı nasıl dümdüz yeryüzü gibi görünür fakat içi delik ise münafık da onun gibi dışı başka içi başkadır. Bazıları münafık kelimesinin «Nefak» dan alındığını söylerler. Nefak: yer altındaki kanal, (tünel) demektir. Böyle bir kanalın sahibi onda nasıl gizlenirse münafık da İslâm perdesi altında gizlendiği için ona bu isim verilmiştir. Hasılı münafık başkalarına içindekinin aksini gösteren kimsedir. Istılahda münafık: içinden kâfir olup dışından müslüman görünen kimsedir. Eğer bu renkli görünüş îman hususunda ise nifakı küfürdür; îmân hususunda değilse amel nifakıdır. Bunda fiil ve terk dahildir. Bu gün zm-dıkı da ayni şekilde izah ediyorlar. İmâm Mâli k'den rivâyet olunduğuna göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devrindeki nifak bu günkü zındıklıktır. Nifakın hakikatim anlayabilmek için. onun taksimatını bilmek icâ-beder. Şöyle ki: Kalbin dört hâli vardır: 1-Delile dayanan mutlak i'tikad. Bu ilimdir 2-Delîle dayanmayan mutlak i'tikad. Mukallidin i'tikadı gibi. 3 -Gayri-i mutabık i'tikad. Bu cehildir. 4 -Kalbin i'tikaddan hâli oluşu. Dilin ise üç hâli vardır: 1-İkrar, 2-İnkâr, 3-Sükût, Bunların mecmuundan, aşağıda sıralıyacağımız on iki kısım meydana gelir: 1-Kalble bilerek dille ikrar. Eğer bu ikrarı sahibi kendi ihtiyarimle yaparsa o kimse hakikî mü'mindir. Cebren yaparsa zâhire göre kâfirdir. 2- Kalble bilerek dille inkâr. Bu inkâr cebrî ise sahibi müslüman, ihtiyarî olursa kâfir-i muânniddir. 3- Kalble bilgi hâsıl, fakat dille ikrar veya inkârdan hâlî olmak, Eğer bu sükût iztırân ise o kimse hak mü'mindir, ihtiyarî olarak susarsa ihtilaflıdır. Meselâ; bir kimse Allah'ı delili ile bildikten sonra diliyle ikrara vakit bulamadan ansızın ölse o kimse kat'i olarak mü'mindir. Fakat Allah'ı delili ile bildikten sonra kendi ihtiyarı ile ikrar etmezse İmâm Gazali onun da mü'min olduğunu söylemiştir. 4- Mukallidin i'tikadı ya ikrar ya inkâr yahud da sükût ile olur. Şayet kendi ihtiyariyle ikrarda bulunursa bu ikrar mukallidin imânıdır; ve bazı muhaliflere rağmen sahihtir. 5- Eğer mukallidin ikrarı iztirârı olursa mesele birinci surete tefer-ru' eder. Orada böylesi için, zahire göre kâfirdir dediğimize göre bura-dakine de münafık hükmünü vermek icâbeder. 6- Mukallidin sükût etmesi, ihtiyari ve iztirârî hallerde aynen üçüncü kısım hükmündedir. 7- Mukallid kalben inkâr eder de diliyle ikrarda bulunur fakat bu ikran cebrî olursa kendisine münafık hükmü verilir. 8- Kalben inkâr ettiği halde kendi ihtiyariyle ikrarda bulunursa buna küfr-i inâdî derler ki, nifakın bir kısmıdır. 9- Hem kalben hem de diliyle Allah'ı inkâr eden kâfir olur. 10- Kalbi hâlî olan bir kimse kendi ihtiyariyle ikrarda bulunursa küfürden kurtulur. Mecburen ikrar ederse küfretmiş sayılmaz. 11- Kalbi hâlî olup diliyle inkâr eden kimsenin hükmü onuncu kısmın aksinedir. 12- Hem kalbi hem dili hâlî bir kimse tetkik ve te'emmül müddetini geçirmişse tekfiri vâcib olur. Münafıklığına hükmedilmez. Bu taksimden anlaşılır ki, münafık, dışı içine uymayan kimsedir. 220- Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybü'bnü Saîd rivâyet ettiler; lâfız Yahya'nındır. Dediler ki: Bize İsmail b. Ca'fer rivâyet etti. Dedi ki: Bana Ebû Süheyl, NâfP b. Mâlik b. Ebî Âmir'den o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Münafığın alâmeti üç şeydir: 1 - Konuştu mu yalan söyler: 2 - Va'd ederse (sözünden) döner. 3 - Kendisine (bir şey) emniyet olunursa hıyanet eder.» buyurmuşlar. Bu hadisi İmâm Buhârî (rahimehüllah) îman, Vcsayâ, Şehâdât ve Edeb bahislerinde tahric ettiği gibi Tirmizî ile Nesâîde rivâyet etmişlerdir. Âyet: alâmet demektir. Kur'ân âyetleri bir cümlenin diğer bir cümleden ayrıldığına alâmet oldukları için onlara da bu isim verilmiştir. Kezib ve Kizb: Vâkı’ın zıddını haber vermek yani yalan söylemektir. Bazıları kibz: doğru söylemenin zıddıdır; demişlerdir. Va'detnıek: Hayırlı bir işi yapmaya söz vermektir. Şer için vaîd kelimesi kullanılır ve tehdid manasına gelir. Hıyanet; emanette şeriatın hilâfına tesarrufda bulunmaktır. Hadîsin üç cümlesinde, tehakkuka delâlet eden (izâ)’mın kullanılması, bu üç şeyin münafık alâmeti olduklarına tenbih içindir. Keza mezkûr üç cümlenin mef'ulsüz zikredilmesi ma'nânm umumuna tenbih içindir. Hadîs-i şerifde münafık alâmetlerinin üç gösterilmesi bundan önceki hadîse muarız gibi görünüyor; çünkü o hadisde mezkûr alâmetler dört idi. Maamafih aralarında muâraza yoktur. Zira o hadisdeki, «Va'dederse va'dinden döner.» cümlesiyle bu hadisdeki, «Kendisine (bir şey) emniyet olunursa hıyanet eder.» cümlesi ma'na i'tibariyle birdirler. Çünkü gadr de, kendisine emniyet olunan söz hususunda hiyânet etmektir. Şerefüddın Tîbi diyor ki: «Bu iki rivâyet arasında asla münâfât yoktur. Zira bir şeyin bir kaç tane alâmeti olurda bazen bu alâmetlerden biri, bazen hepsi veya ekserisi zikredilebilir.» Kurtubî de: «İhtimal Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onların bazı hasletlerini yeni Öğrenmiştir.» demiştir. Bazıları nifak alâmetleri beştir diyerek iki hadisin arasını bulmuşlardır. Fakat evlâ olan: Adedin tahsisi maadasının ziyâde ve noksan kabul etmeyeceğine delil olamaz; demektir. Hasılı bu hadisdeki üç alâmetten münafığın sıfatı anlaşılıyor. Sıfatların üçe inhisar etmesi; kavl, fiil ve niyetin fesadına tenbih içindir. Yanî: «Konuştu mu yalan söyler.» ifadesiyle kavlin fesadına tenbih buyurulduğu gibi «Kendisine bîrşey emniyet olunursa hiyânet eder,» cümlesiyle fi'lin fesadına; «Va'dederse sözünden döner» ibaresiyle de niyetin fesadına tenbîh olunmuştur. Ulemâdan bir çokları bu hadisi müşkül saymışlardır. Çünkü hadisde münafık alâmeti olmak üzere gösterilen hasletler bazen tam bir müslümanda da bulunur. Halbuki böyle bir müslümanm küfrüne veya münafıklığma hükmedüemiyeceğine icma'ı ümmet vardır. Bu hususda! bir Çok vecihler ileri sürülmüştür: 1- İmâm Nevevî'ye göre hadisde işkâl yoktur. Çünkü ma'nası şudur: Bu hasletler nifaktır. Bunların sahibi münafığa benzer ve münafık ahlâkım almış demektir. Zira nifak; içinde gizlediğinin zıddını meydana çıkarmaktır. Şu hâl mezkûr hasletlerin sahibinde mevcuddur, ama onun nifakı yalnız konuştuğu, va'dettiği ve ona emniyet eden kimseye mahsustur. Binaenaleyh! İslâmiyet hakkında münafık değildir. Yani içinde küfrü gizlemiş sayılmaz. 2- Bazılarına göre hadis, ekseri ahlâkı böyle kötü olanlar hakkındadır. Nadiren yapanlar hükümde dâhil değildirler. 3- Hattâbi şöyle diyor: «Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu sözü mezkûr hasletleri âdet edinenleri - bu hasletler! nifaka vardırır endişesiyle sakındırmak içindir. Gayr-i ihtiyari veya i'tiyad edinmeksizin nadiren yapanlara değildir. Bir hadisde: Tacir fâcirdir. Ümmetimin ekseri münafıkları da hafızlardır.» buyurulmuştur. Bunun ma'-nası yalandan sakındırmaktır. Çünkü yalan söylemek fücur ma'nasınadır. Binaenaleyh bu hadis bütün tacirlerin fâcir olmasını icâbetmez. Hafızlardan bazılarında amele karşı bir az samimiyetsizlik ve bir parça riya olabilir, ama bu onların hepsinin münafık olmasını gerektirmez. Nifak iki kısımdır: Biri nifak sahibinin dindar görünüp içinde küfrü gizlemesidir. Hazret-i Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanındaki münafıklar böyle idiler. Diğeri: dînî vazifelerini kimsenin görmediği yerde yapmamak başkalarının, gördüğü yerde yapmaktır. Buna da nifak denir. Nitekim bir hadisde: «Mü'mine sövmek fısktır; onunla çarpışmak da küfürdür.» buyurulmuştur. Lâkin bu küfür hakîkî küfürden aşağı; bu fisk hakikî fısktan, bu nifak da hakîkî nifaktan aşağıdırlar.» 4 - Bazıları: «Bu hadis muayyen bir münafık hakkında vârid olmuştur. Yalnız Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kimseniri yüzüne karşı sarahaten: «Filân münafıktır.» demez; işaretle anlatırdı. Meselâ: «Bazı kimselere ne oluyor ki şöyle şöyle yapıyorlar?» derdi! Burada da o adam bununla bilinsin diye ona «âyet» lafzîyle işaret etmiştir » derler. 5 - Birtakım ulema hadisden muradın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanındaki münafıklar olduğunu söylemişlerdir. Bu münafıklar: «îmân ettik» diyerek yalan söylemiş; dinlerine emniyet olunduğu zaman hıyanet etmiş; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e din Bâbında yardım va'dinde bulunmuş, fakat sözlerinden dönmüşlerdir. Kâdî Iyâz, bir çok İmâmların bu kavle meylettiklerini söyler. Bu hadîsin tefsiri Bâbında Atâ’ b. Ebî Rebâh'ın kavli bu olduğu gibi Hasan-ı Basri, dahi bu kavle dönmüştür. Ashâb-ı kirâmdan Abdullah b. Amr, İbn Abbâs, Said b. Cübeyr (radıyallahu anhüm) hazerâtının mezhebi de budur. Bu bâbda rivâyet olunan bir hadîse göre Basra'lı bir adam Atâ b. Ebi Rebâh'a şunları söylemiş: «Hasan- Basri'yi: Her kimde üç haslet bulunursa ben ona münafık demekten çekinmem: a) Konuştuğu zaman yalan söyleyen, b) Va'dettiği zaman sözünden dönen, c) Kendisine emniyet olunduğu zaman hıyanet eden... derken i-şittim. Bunun üzerine Atâ o adama şu sözleri söylemiş: «Hasan'-ın yanına döndüğün vakit ona de ki: Atâ' sana selâm ediyor ve Yûsuf (aleyhisselâm)’in kardeşlerine ne dersin? Onlar da konuştular yalan söylediler; va'dettiler sözlerinden döndüler; kendilerine emniyet olundu; hıyanet ettiler; münafık oldular mı? diyor.»Bundan sonra Ata’ yanındakilere bakmış ve: Ulemâdan size rivâyet olunan şeylerin doğru olanlarını kabul, doğru olmayanlarını reddedin!» demiş. Müslim sarihlerinden Ebû Abdilîâh el-Übbî Atâ'in bu i'tirazını beğenmemiş; ve: «Bu inkâr Hasan'a teveccüh etmez. Yusuf (aleyhisselâm)’ın kardeşlerinin yaptıkları, nadirâttandır. Onlar bu yaptıklarında ısrar etmemişlerdir.» demiştir. Nevevî hadisdeki münafık hasletlerini kendinde bulunduran bir müslümanın münafık olmadığına delil olarak mezkûr hasletlerin Hazret-i Yusuf (aleyhisselâm) fm kardeşlerinde de bulunduğunu ileri sürmüş-se de el-Übbî ona da i'tirâz etmiş ve: «Gerek eskiden gerekse şimdi olsun ulema bu temsili reddetmekte ve onu Nevevî'nin takvasına yakıştıramamaktadır...» demiştir. Rivâyete nazaran Said b. Cübeyr bu nifak hadîsine merak etmiş ve onu Abdullah b. Ömer'le İbn Abbâs (radıyallahu anhüm) hazera-tına sormuş. Onlar: «Buna biz de senin kadar merak ediyoruz.» demişler. Bunun üzerine hep birlikte onu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sormuşlar. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gülmüş ve: «O sözlerden sîze ne? Ben onları münafıklara tahsis ettim. Konuşursa yalan söyler dediğim Allahın bana indirdiği «Sana münafıklar geldiği zaman) ... «âyeti hususundadır. Sizler de böyle misiniz?» demiş. Onlar; hayır! cevâbını vermişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «O halde size bir şey yok; siz bundan berisiniz!» buyurmuşlar. «Va'dederse sözünden döner; dediğim Teâlâ Hazretlerinin: «Onlardan bazıları: eğer bize fadl u kereminden bir şeyler verirse diye Allah ile muahede yapanlar... » âyet-i kerimesi hakkındadır. Siz de böylemisiniz? demiş. Hayır! cevabını vermişler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):: «O halde size bir şey yok; siz bunlardan berisiniz» buyurmuş. «Emniyet olunursa hıyanet eder dememe gelince: bu da Allahü teâlâ'nın bana indirdiği: «Şüphesiz ki biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arzettik... , âyet-i hakkındadır. İmdi dini hususunda kendisine emniyet olunan her insan görünür görünmez her yerde cünüplükden yıkanır; namaz kılar; oruç tutar. Münafık ise bunu yalnız görünür yerde yapar. Sizler de böyle misiniz?» demiş. Yine, hayır! cevabını vermişler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Öyle ise size bir şey yok; siz bundan berisiniz.» buyurmuşlar. 6 - Huzeyfe'ye göre nifak kalkmıştır. Nifak yalnız Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında vardı. Ondan sonra ya iman vardır ya küfür. Çünkü İslâmiyet her tarafa yayılmış; insanlar İslâm diyarında doğmuşlardır. Binaenaleyh kim müslüman görünür de içinde küfrü gizlerse mürted olur. 7 - Kâdi Iyâz: «Bu hadisdert murâd: İslâmdaki umumî nifak değil mezkûr hasletlerle içinde gizlediğinin aksini gösterme hususunda münafıkların hâline benzetme yapmaktır. Böylesinin nifakî, ko-. nuştuğu, va'dettiği ve kendisine emniyet eden kimseye karşı olur.» diyor. 8 - Kurtubiy'e göre ise buradaki nifaktan murad, amele dair nifaktır. Bu kavillerin içinde en güzeli Nevevî'nin zikrettiği ve El-Übbi'nin de taraftar olduğu birinci kavildir. Ekser-i ulema ile muhakkikinin kavilleri de budur. 221- Bize Ebû Bekir b. İshâk rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Ebî Meryem haber verdi. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer haber verdi. Dedi ki: Bana Huraka'nın mevlâsi el-Alâ' b. Abdirrahman b. Ya'kub, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Üç şey münafık alâmetlerindendir: (Münafık) 1 - Konuştuğu zaman yalan söyler. 2 - Va'dettiği zaman sözünden döner. 3 - Kendisine emniyet olunursa hiyânet eder.» buyurdular. Mevlâ: hem köleye hem onu âzad eden sahibine itlâk edilen bir sözdür. Burada ondan murad: âzad edilmiş köledir. Önceki rivâyetlerdeki mefhum-ı adedin muteber olmadığına burada işaret vardır. Çünkü münafık alâmetlerinden bazıları şunlardır ma'nasına: «Üç şey münafık alâmeîlerindendir.» buyurulmuştur. Filhakika münafıkların burada zikredilenlerden başka alâmetleri de vardır. Nitekim bu cümleden olmak üzere Teâlâ Hazretleri: "Namaza kalktıkları vakit tenbel tenbel kalkarlar... " buyurmuştur. 222- Bize Ukbetü'bnü MÜkrem el-Ammiy rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû Zükeyr Yahya b. Muhammed b. Kays rivâyet et- Dedi ki: Ben el-Alâ' b. Abdirrahmân'i tu isnâdla rivâyet ederken dinledim. Hem: «Münafığın alâmeti üçtür. İsterse oruç tutsun, namaz kılsın ve kendini müslüman saysın.» dedi. 223- Bana Ebû Nasr et-Temmâr ile Abdül'A'lâ b. Hammâd rivâyet etti. Dediler ki: Bize Hammâd b. Seleme, Dâvûd b. Ebî Hindden, o da Said b. el-Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti Ebû Hüreyre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu; diyerek Yahya b. Muhammed'in el-Alâ'dan rivâyet ettiği hadisin mislini rivâyet etmiş. Bu hadisde: «İsterse oruç tutsun, namaz kılsın ve kendini müslüman saysın» ibaresini zikretmiş. |