17 - Kendileriyle Vasıflanan Kimsenin İmanın Tadını Bulduğu Hasletlerin Beyanı Bâbı 174- Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Yahya b. Ebi Ömer ve Muhammed b. Beşşâr toptan Sekafî den rivâyet ettiler, İbn Ebî Ömer dedi ki: Bize Abdülvebhâb, Eyyûb'tan , o da Ebû Kılâbeden , o da Enes'den, o da Nebiy (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet eyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Üç şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse imânın tadını bulur, 1- Bir kimseye Allah ve Resûlü, başkalarından daha sevgili olmak. 2- Bir kimse sevdiğini yalnız Allah için sevmek. 3 - Bir kimseyi Allah küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre dön-mekden, ateşe atı İm ak dan tiksindiği gibi tiksinmek.» buyurmuşlar. Hadîsin bir rivâyetinde (Küfre dönmekten) ibaresinin yerine: Yanutl' veva hırîstiyan olmağa dönmekten...» buyurulmuştur. Bu hadîsi Buhârî ile Müslim bilittif ak Muhammed b. el-Müsennâ'dan ayni isnadla tahric etmişlerdir. Buhârî onu müteaddid yerlerde az çok lâfız değişikliklerile rivâyet ettiği gibi ayni hadîsi Tirmizî ile Nesâî dahi tahric etmişlerdir. İmâm Muhyiddin Nevevî: «Bu hadis-i şerif İslâmm esas kaidelerinden büyük bir kaidedir.» demiştir. Buhârî sarihlerinden Bedrüddin Ayni bu söze şunları ilâve etmektedir: «Nasıl büyük bir kaide olmasın ki; bu hadîsde imanın aslını hattâ aynini teşkil eden Allah ve Resûlüllah sevgisi vardır. Hakikatte Allah ve Resûlüllah sevgisi, Allah'dan başkasını sevmemek ve küfre dönmekten tiksinmek: İmâm haddizatında kuvvetli, kalbi imana yatkın ve İmâm etiyle kanına karışmış olan kimselere müyesserdir. İşte imanın tadını bulacak dan ancak bunlardır.» Ulema (rahimehumüllah): «İmanın tadından murâd, ibâdet ve tâatları lezzetli görmek, Allah ile Resûlü'nün rızalarını kazanmak için meşakkatlara tahammül göstermek; ve bunları dünya menfaatine tercih etmekdir.» diyorlar. Kulun Allah'ını sevmesi, onun emirlerine uyarak ibâdet ve tâat-ta bulunması; muhalefet göstermemesi dir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i sevmek de öyledir. Onu sevmek şeriatını benimsemekle olur. Bu bâbta Kâdî Iyâz şunları söylemiştir: «Allah'ı sevmenin ma'nası, ona tâat hususunda istikaamet sahibi olmak ve her hususda emir ve nehiylerini benimsemektir. Maksad bu sevginin semereleridir. Çünkü sevginin aslı, sevgilinin arzusuna muvafık olan şeye meyletmektir. Halbuki Allahü teâlâ hazretleri meyletmek-den ve kendisine meyledilmekden münezzehdir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i sevmeye gelince: onda meyi caizdir. Zira insanın muvafakat gösterdiği şeye meyletmesi, ya beğendiği için olur; güzel şekil ile iştiha açıcı yemeklere meyli gibi, yahud aklıyla lezzet aldığı ahlâk ve ma'nalar olduğundandır. Zamanlarına erişmese bile ulemâ ve su-lehâyı sevmek gibi. Yahut da kendisince iyilikde bulunduğu ve zararını giderdiği içindir, ki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında bütün bu ma'nalar mevcuddur. Yani onun zahir ve bâtını kâmildir. O bütün faziletleri şahsında toplamış, bütün müslümanları hidâyete kavuşturmak suretiyle kendilerine ihsanda bulunmuştur. «İmanın tadını bulur,» ifadesinde kinaye suretiyle istiare vardır. Çünkü tad yalnız yenilen şeylerde olur. İman yenilen şeylerden değildir. Binaenaleyh burada mecaz vardır. Ve iman bala benzedilmiştir; aralarındaki vasf-ı müşterek ve vech-i şebeh lezzet duyma ve kalbin meylidir. Buna istiâre-i mekniyye derler. Müşebbeh zikredildikten sonra ona mü-şebbehün bihin levazımından olan tad, tehayyül suretiyle izafe edilmiş; ve bir îstiâre-i tahyiliyye meydana gelmiştir. Cüneyd-i Bağdadi (rahimehullah): Geceleyin ibâdet edenler için ibâdet, eğlence sahipleri için eğlence yapmaktan daha lezzetlidir.» demiştir. İbrahim İbn Edhem (rahimehullah)’in dahi: «Vallahi biz öyle bir lezzet içerisindeyiz ki, bu lezzeti hükümdarlar bilmiş olsalar onun için bize kılıçla harb açarlardı.» dediği rivâyet olunur. Hadîs-i şerif Allah için bir birini sevmeye teşvik etmektedir. Çünkü Teâlâ Hazretleri mü'minleri kardeş ilân etmiştir. Allah ve Resûlünü sevmekten o Resûlün getirdiği dine sâlik olanları sevmek lâzım gelir. Binaenaleyh imanın tadı, ancak hâlis Allah için yapıldığı, dünya menfaatleri ve beşeri huzuzâtîa karıştınîmadığı zaman duyulur. Zira dünyevi menfaatler için Allah' ve Resûlü'nü sevenler umdukları menfaate nail olduktan sonra bu sevgiden mahrum kalırlar. Hadîsde üç şeyin hâsseten zikredilmesi, kalbe aid ameller oldukları için bunlara riya karışmadığın dan dır. Bu üç şey, îmanın müsebbebi olduklarından onun tadına delil sayılmışlardır. Çünkü müsebbebin mevcudiyeti sebebin vücuduna delâlet eder. Mezkûr üç şey birbirinin lâzım-ı gayri mufarikı olduklarından ayn ayrı bulunamazlar. Binaenaleyh mefhumu adedi nazar-ı i'tibâra alınarak: «Kendisinde bu üç şeyden yalnız biri bulunan kimseye ne denilir?» şeklinde bir suâl varid olamaz. İmâm Mâlik (rahimehüllah) ile diğer bir takım ulemâ: «Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek dini vâcibattandır.» demişlerdir. Bu hadîs hakkında şöyle bir suâl hâtıra gelebilir. Nasıl olmuş da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) burada: «Bir kimseye Allah İle Resûlü başkalarından daha sevgili olmak...» demiş; yani «başkalarından» ifâdesindeki zamiri Allah ile Resûlü arasında müşterek kull'anmıştır. Halbuki, hutbe okurken bir yerde zamiri Allah ile Resûlü arasında müşterek kullanarak: «Her kim onlara (Allah ile Resûlüne) isyan ederse muhakkak sapmıştır.» diyen bir hatibi bizzat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) paylamış; ona «Sen ne kötü hatipmişsin...» demişti. Bu suale aşağıdaki muhtelif cevaplar verilmiştir: 1- Hutbe Hâli ile buradaki hâl arasında fark vardır. Hutbe'den maksad sözü izahtır. Burada ise bilâkis bellemesi kolay olsun diye sözü kısadan kesmek matluptur. Onun için hutbe halinde zamiri Allah ile Resûlü arasında müşterek kullanan hatibe darılmış; burada ise ayni zamiri kendisi, kullanmıştır. 2- Kâdi Iyâz'a göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in burada zamiri tesniye kullanması, Allah ile Resûlüllah sevgilerinin-teker teker değil de mecmu' itibariyle nazar-ı i'tibâra alınacağına işaret içindir. Hatibe Allah ile Resûlü'nü ayrı ayrı zikretmesini emir buyurması ise her ikisine yapılan isyanın ayrı ayrı isyan sayılacağına tenbih içindir. 3- Ulemâdan bazılarına göre zamiri müşterek kullanmak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e mahsus olmak üzere ona caiz fakat ümmetine caiz değildir. Zira ümmetinden birinin müşterek zamir kullanması,. Allah ile Resul ü'nü birbirine müsavi tuttu; zanam verir; Resul-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında ise böyle bir iham ihtimali yoktur. Daha başka şekilde cevap verenler de vardır. 175- Bize Muhammed b. el-Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler, Dediler ki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet eyledi. (Dedi ki): Bize Şu'be rivâyet etti. Dedi ki: — Katâde'yi Enes'den naklen rivâyet ederken dinledim. Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Üç şey vardır; bunlar kimde bulunurlarsa o kimse imânın tadını bulur. 1- Bir kimsenin sevdiğini yalnız Allah için sevmesi. 2- Bir kimseye Allah ve Resûlünün başkalarından daha sevgili olması. 3- Bir kimseyi Allah küfürden kurtardıktan sonra ateşe atılması kendisine küfre dönmekten daha makbul olması.» buyurdular. Bu hadîsle İmâm Buhârî, küfür etmesi için zorlanan bir kimsenin azimetle amel ederek ölünceye kadar mü'min kalmasının faziletine istidlal etmiştir. Buhari ayni hadîsi müteaddit yerlerde tahric etmişse de bu rivâyetlerde gerek hadîsin metin ve isnadları arasında fark bulunması, gerekse hadîsden çıkarılan hükümlerin muhtelif olması, mezkûr rivâyetlerin başka başka hadîslermiş gibi muamele görmesine sebeb olmuştur. Müslim (rahimehüllah) ise ayni ma'nadaki hadisleri daima bir arada zikretmiştir. 176- Bize İshak b. Mansur rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Nadr b. Şümeyl anlattı. (Dedi ki): Bize Hammâd, Sâbit'ten, o da Enes'den naklen haber verdi: — Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu »diyerek ötekilerin hadîsinin benzerini söylemiş. Şu kadar var ki o küfre dönmekten, ifâdesinin yerine: «Yahûdi veya hıristiyan olmağa dönmekten» demiştir. |