Geri

   

 

 

 

İleri

 

51- Cennetin Ve Ateşin Sıfatları Babı

Ve Ebû Saîd el-Hudrî: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennet ehlinin yiyeceği ilk taam, balık ciğerinin ziyâdesidir" buyurdu, demiştir.

"Cennâtu Adn (- Adn cennetleri)" (Birçok yerde geçer): İkaamet cennetleri, ebedîlik manâsınadır. "Adentu bi-ardın", "Bir yerde ikaamet ettim" demektir. "Ma'din" lafzı da bundandır. "Ma'dini sıdkın", ''Menbiti sidkin" ta'bîrleri de bundan, yani "İkaamet etmek" ma'nâsındadır.

6626 Bize Avf, Ebû Recâ'dan; o da İmrân'dan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennete çıktım da ahâlîsinin çoğunun fakirler olduğunu gördüm; cehenneme çıktım, onun ahâlîsinin çoğunu da kadınlar olarak gördüm" buyurdu.

6627 Bize Süleyman et-Teymî, Ebû Usmân'dan; o da Usâme'den haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşun "Ben cennetin kapısı önünde durdum, oraya girenlerin çoğu fakirler idi. Zenginlik sahibleri (fakirlerle beraber cennete girmekten) alıkonulmuşlardı. Lâkin ateş ehli, ateşe girmeye emrolunmuşlardı. Ben cehennemin kapısı önünde de durdum. Oraya girenlerin çoğunun kadınlar olduğunu gördüm!"

6628 Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme ayrılıp gidince, ölüm (mefhûmuna bir koç suretinde vücûd verilerek) getirilir. Tâ cennetle cehennem arasında yatırılır. Sonra kesilir. Sonra bir nidâcı: Ey cennet ehli, artık ölüm yoktur! Ey cehennem ehli, ölüm yoktur! diye nida eder. Cennet ehlinin ferahına bir ferah daha ziyâde olunur. Cehennem ehlinin hüzün ve kederine bir hüzün daha artırılır!"

6629 Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle haber verdi:

"Mübarek ve Yüce Allah cennet ehline:

— Ey cennet ehli! diye hitâb eder. Onlar da:

— Ey Rabb'imiz, buyur, emrini yapmaya hazırız, ubûdiyyette dâimiz! derler.

Yüce Allah:

— Bu hâlinizden râzı mısınız? buyurur. Onlar da:

— Rabb'imiz, nasıl razı olmayalım? Sen bize, halkından hiçbir kimseye vermediğin bunca ni'metleri ihsan eyledin! derler.

Allah;

— Ben size bunlardan daha şerefli bir ni'met vereceğim! buyurur.

— Yâ Rabb! Bunlardan daha üstün hangi ni'met var ki? derler.

Allah:

— Sizden râzı ve hoşnûd olmaklığımın şerefi size lâyık kılındı. Artık bundan sonra ebedî olarak size darılmayacağım! buyurur".

6630  Humeyd et-Tavîl, şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten işittim, şöyle diyordu: Harise ibn Surâka Bedir harbinde vurulup şehîd oldu. O genç bir oğlandı. Annesi er-Rubeyy' bintu'n-Nadr, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi de:

— Yâ Rasûlallah! Hârise'nin benim yanımdaki menzilesini bilmektesindir. Eğer o cennette ise, onun acısına sabrederim ve sabrımın sevabını Allah'tan umarım. Eğer (cennette değil de) diğer bir yerde ise, yapacağım ağlamayı görürsün (yahut ne yapmamı re'y edersin)? dedi.

Rasûlüllah:

— "Yazık sana! Sen aklını mı kaçırdın? Cennet bir tane midir? Cennet, şübhesiz birçok cennetlerdir. Şu muhakkak ki, senin oğlun elbette Firdevs Cenneti'ndedir!" buyurdu.

6631  Bize el-Fudayl, Ebû Hâzım'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— " (Kıyâmet gününde) kâfirin iki omuzu arası, sür'atli birsüvârî yürüyüşü ile üç günlük mesafedir" buyurmuştur.

6632- el-Buhârî dedi ki: Ve İshâk ibn İbrâhîm şöyle dedi: Bize el-Mugîre ibnu Seleme haber verdi. Bize Vuheyb, Ebû Hâzım'dan; o da Sehl ibn Sa'd (radıyallahü anh)'dan tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennette bir ağaç vardır ki, bir süvârî, onun gölgesinde yüz sene yürür de, onun gölgesini geçip bitiremez" buyurmuştur.

6633- Ebû Hazım şöyle dedi: Ben bu hadîsi en-Nu'mân ibn Ebî Ayyâş'a tahdîs ettim de o şöyle dedi: Bana Ebû Saîd tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cennetin içinde şübhesiz öyle bir ağaç vardır ki, iyi cins, ta'lîmli ve çok sür'atli bir atın binicisi yüz yıl onun gölgesinde yürür de yine onun gölgesini kesip bitiremez" buyurmuştur.

6634  Bize Abdulazîz, Ebû Hâzım'dan; o da Sehl ibn Sa'd (radıyallahü anh)'dan tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Muhakkak benim ümmetimden yetmişbin yahut yediyüzbin (kişi veya zümre hesâb ve ikaab görmeksizin ilk defa olarak) cennete girecektir." -Bu iki sayının hangisini söylediğini Ebû Hazım bilemiyor.-

Sehl dedi ki: "Bunlar sımsıkı saff olmuşlar, birbirlerine tutunmuşlardır. Bu ilk zümrenin sondakileri cennete girinceye kadar, öndekileri girmeyecektir (yani saff hâlinde hepsi birden gireceklerdir). Bunların yüzleri, ayın ondördüncü gecesindeki kamerin sureti üzere parlaktırlar".

6635  Bize Abdulazîz, babası Ebû Hazım Seleme ibn Dînâr'dan; o da Sehl (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cennet ehli cennette kendilerinden yükseklerdeki köşkleri (mesafe uzaklığından dolayı) güçlükle görebilirler. Sizin gökyüzündeki yıldızı güçlükle görür olduğunuz gibi!"

6636- (Abdulazîz şöyle dedi:) Babam Ebû Hazım şöyle dedi: Ben bu hadîsi en-Nu'mân ibn Ebî Ayyâş'a tahdîs ettim, o: Ben şehâdet ediyorum ki, Ebû Saîd'den işittim, o bu hadîsi tahdîs ediyor ve bunda şu ziyâdeyi getiriyordu: "Nasıl ki gündüz doğu ve batı ufkundaki ışıklı kalan parlak yıldızı -aradaki mesafe uzunluğundan dolayı- zorlukla görebilirsiniz!"

6637  Bize Şu'be tahdîs etti ki, Ebû İmrân şöyle demiştir:

Ben Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'den işittim, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: "Yüce Allah kıyâmet gününde ateş ehlinin en hafif azâblısına hitaben:

— Eğer senin Arz'daki herşeyden malın olsa, bu azaba karşılık fidye verir miydin? buyurur.

O kul:

— Evet, fidye verirdim, der. Yüce Allah:

— Sen Âdem'in sulbünde iken ben senden bundan daha kolay olanını istemiştim: Bana hiçbirşeyi ortak kılmamanı istemiştim. Fakat sen bana ortak kılmana devam edip durdun! buyurur".

6638-........ Bize Hammâd ibn Zeyd, Amr ibn Dînâr'dan; o da Câbir (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şefaatle ateşten sanki seârîr gibi çıkarlar" buyurdu.

Hammâd dedi ki: Ben Amr'a:

— "es-Seârîr" nedir? diye sordum. Amr:

— "ed-Dağâbîs"dir, dedi.

Amr ibn Dînâr'ın dişleri düşmüş, bu sebeble ağzı da düşmüştü (Bu sebeble noktalı şîn ile olan kelimeyi böyle üç noktalı sâ ile telâffuz etmişti).

Hammâd dedi ki: Ben Amr ibn Dînâr'a:

— Yâ Ebâ Muhammedi Sen Câbir ibn Abdillah'tan: Ben Peygamber'den işittim, O "Şefaatle (bir kavim) ateşten çıkar" buyururken işittim, dediğini bizzat işittin mi? diye sordum.

O:

— Evet bunu söylerken kendisinden bizzat işittim, dedi.

6639 Bize Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etti: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir kavim, kendilerine cehennem ateşi dokunduktan sonra sıîmaları kırmızımsı siyah bir renkte olarak cehennemden çıkacak ve cennete girecekler de cennet ehli bunlara 'Cehennemlikler" diye isim vereceklerdir" buyurdu.

6640 Bize Amr ibnu Yahya, babası Yahya ibn Umâre'den; o da Ebû Saîd eI-Hudrî (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cennet ehli cennete, dûzah ehli dûzaha girdikten sonra Yüce Allah:

— Kimin kalbinde bir hardal tanesi ağırlığınca îmân varsa, ateşten çıkarınız! diye ferman buyuracaktır.

Bunun üzerine (bu gibiler) simsiyah yanmış ve kömüre dönmüş oldukları hâlde çıkacaklar da hemen hayât nehrinin içine atılacaklar ve orada seyl uğrağında -yahut seylin kokmuş kara çamuru içinde- kalan yabanı reyhan tohumları nasıl sür'atle biterse öylece bitecekledir".

Ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Görmez misiniz, bu tohumlar (ne güzel) sapsarı olarak ve iki tarafına salınarak çıkıp sürerler!" buyurdu .

6641 Bize Şu'be tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû İshâk'tan işittim, şöyle dedi: Ben en-Nu'mân ibn Beşîr (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle dedi: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Kıyâmet gününde cehennem ehlinin azâbca en hafif ceza göreni o kimsedir ki, onun iki ayağı altının çukurlarına iki ateş parçası konulacak, bunların te'sîriyle onun beyni (tencere gibi) kaynayacaktır".

6642 En-Nu'mân ibn Beşîr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Şübhesiz kıyâmet gününde ateş ehlinin en hafif azâblısı şöyle bir adamdır ki, onun iki ayağı altının çukurlarında iki ateş parçası vardır da, bunların sıcaklığından onun beyni bakır tencere ve dar boğazlı olup içinde su ısıtılan kumkuma adındaki ma'denı kabın kaynaması gibi kaynayacaktır".

6643 Bize Şu'be, Amr ibn Murre'den; o da Hayseme'den; o da Adiyy ibn Hâtim (radıyallahü anh)'den şöyle tahdîs etti: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ateşi zikredip yüzünü geri çekti ve bakındı da, ondan taavvuz edip Allah'a sığındı. Sonra yine ateşi zikretti, yüzünü geri çekip sakındı, yine ateşten taavvuz edip Allah'a sığındı. Sonra: "Sizler tek hurmanın yarısıyle, bunu da bulamayan güzel bir sözle olsun ateşten korununuz" buyurdu.

6644 Bize Abdulazîz ibnu Ebî Hazım ile ed-Derâverdî, Yezîd ibn Abdillah'tan; o da Abdullah ibnu Habbâb'dan; o da Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, o, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işitmiştir: Rasûlüllah, yanında amcası Ebû Tâlib anıldı da:

— "Umarım ki, benim şefâatim kıyâmet gününde amcama fayda verir. Şefaatimle amcam, topuklarına ulaşabilen ateşten bir çukura konulur da o çukurdan dimağının aslı kaynar" buyurdu.

6645 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah kıyâmet gününde insanları toplar. Onlar:

— İçinde bulunduğumuz şu sıkıntılı durumdan bizleri kurtarması için Rabb'imize karşı şefaat istesek! derler.

Müteakiben Âdem (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelirler ve:

— Sen, Allah'ın kendi eliyle yarattığı, sana kendi ruhundan hayât verdiği, meleklere emredip de meleklerin senin için secde ettikleri kimsesin. Sen bizim için Rabb'in huzurunda şefaat et! derler.

Âdem de:

— Ben buna ehil değilim, der ve o işlemiş olduğu hatîesini zikreder. Siz, Allah'ın gönderdiği ilk resul olan Nuh'a gidin, der.

Sonra onlar Nuh'a gelirler. Nûh; işlemiş olduğu hatîesini anar da:

— Ben buna ehil değilim. Siz, Allah'ın kendisini bir haltl edindiği İbrâhîm (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gidin, der.

Akabinde onlar İbrahim 'e gelirler. İbrâhîm de, işlediği hatîesini anarak:

— Ben buna ehil değilim. Siz Îsa'ya gidin, der. Akabinde Îsa'ya gelirler: O da:

— Ben buna ehil değilim, siz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gidin. Allah O'nun geçmiş ve geri kalmış bütün günâhlarını mağfiret buyurmuştur! der.

Bunun üzerine insanlar bana gelirler. Ben Rabb'imin huzuruna izin isterim. O'nu görünce hemen secdeye kapanırım. Allah dilediği kadar beni bu vaziyette bırakır. Sonra Allah tarafından bana:

— Başını kaldır! iste, sana verilir; söyle, sözün dinlenir; şefaat et, şefaatin kabul olunur! buyurulur.

Ben secdeden başımı kaldırır ve Rabb'imin bana öğreteceği bir tahmîd ile Rabb'ime hamd ederim. Sonra şefaat ederim. Benim için bir sınır ta'yîn buyurur. Sonra ben insanları ateşten çıkarır ve cennete girdiririm. Sonra döner yine evvelki gibi secdeye kapanırım. Böylece nihayet üçüncü yahut dördüncü defada:

— Yâ Rabb! Ateş içinde Kur'ân 'ın habsettiklerinden başka (yani ebedîlik vâcib olanlardan başka) kimse kalmıyor! derim".

Katâde: Bu "Kur'ân’ın habsettikleri" sözünün yanında, yânı üzerine "Hulûd" (yânı ebedîlik) vâcib olanlar sözünü söylerdi.

6646 Bize İmrân ibnu Husayn (radıyallahü anh) tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Muhammed'in şefaati ile bir kavim ateşten çıkar da cennete girerler. Onlar 'Cehennemlikler' diye isimlendirilirler" buyurmuştur.

6647 Bize İsmâîl ibn Ca'fer, Humeyd'den; o da Enes (radıyallahü anh)'ten şöyle tahdîs etti: Hârise'nin anası Rubeyy' bintu'n-Nadr, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a geldi. Oğlu Harise ibn Surâka Bedir harbinde, atanı bilinmeyen serseri bir ok isabeti ile öldürülmüştü. Geldi de:

— Yâ Rasûlallah! Sen oğlum Hârise'nin kalbimdeki mevkiini bilmişsindir. Eğer oğlum cennette ise ben (onun acısına sabredip) ağlamam. Cennette değilse, ona nasıl ağlama yapacağımı görürsün! dedi. Rasûlüllah da ona:

— " (Ey kadın!) Sen aklını mıyitirdin? Cennet bir tane midir? Şübhesiz ki, cennet birçok cennetlerdir (birçok derecelerdir) Ve muhakkak ki, senin oğlun elbette en yüksek olan Firdevs cennetindedir" buyurdu.

6648- Ve yine Rasûlüllah şöyle buyurdu:

— "Sabahleyin veya akşamleyin herhangibir zamanda Allah yolunda bir yürüyüş hiç şübhesiz dünyâdan ve dünyâdaki şeylerin hepsinden hayırlıdır. Ve elbette cennette herhangibirinizin yayının arası kadar veya ayağının yeri kadar olan bir kısım dünyâdan ve dünyâdaki herşeyden hayırlıdır. Şayet cennet ehli kadınlardan bir kadın Arz'a çıkmış olaydı, muhakkak yer ile gök arasını aydınlatır ve ikisi arasını güzel bir koku doldururdu. Ve elbet o kadının nasîfi, yânı baş örtüsü dünyâdan ve dünyâdaki herşeyden hayırlıdır".

6649 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Cennete girecek herbir kişiye, dünyâda iken kötü amel yapmış olduğu takdirde cehennemdeki oturağı kendisine muhakkak gösterilecektir. Bu da şükrünün artması içindir. Cehenneme girecek herbir kimseye de, dünyâda iken güzel işler işlemiş olaydı cennetten olacak oturağı kendisine muhakkak gösterilecektir. Bu da kendisi aleyhine bir hasret olması içindir!"

6650  Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben bir kerre:

— Yâ Rasûlallah! Kıyâmet gününde Sen'in şefaatin en ziyâde kime olacak? diye sordum,

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Yâ Ebâ Hureyre! Hadîs (bellemek) için sende gördüğüm hırsa göre, bu hadîsi senden evvel kimsenin bana sormayacağını zâten tahmîn ediyordum. Kıyâmet gününde halk içinde şefaatime en ziyâde mazhar olacak kimse, kalbinden ve gönlünden hâlis ve samîmi olarak 'La ilahe ille’llâh' diyen kimsedir" buyurdu.

6651 Bize Cerîr, Mansûr'dan; o da İbrahim'den; o da Abîde'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ben ateş ehlinin cehennemden son çıkacak ve cennet ehlinin cennete son girecek olanını bilip duruyorum. Bu bir kimsedir ki, cehennemden emekliye emekliye çıkar. Yüce Allah ona:

— Git, cennete gir! buyurur.

O kimse cennete varır, ona öyle bir hayâl gelir ki, cennet dopdoludur (herkes kendilerine âid yerlerini almış, açık bir yer kalmamıştır). Dönüp:

— Yâ Rabb! Ben cenneti dopdolu buldum! der. Allah yine:

— Git, cennete gir! buyurur,

O kimse cennete varır. Yine cennet ona dopdolu gibi hayâl ettirilir. Dönüp:

— Yâ Rabb! Cenneti ben dopdolu buldum! der. Allah ona:

— Git, cennete gir! Dünyâ kadar ve dünyânın on misli kadar yer senindir -yahut: Dünyânın on misli kadar yer senindir-! buyurur.

O kul:

— Sen yegâne Melik olduğun hâlde benimle alay mı ediyorsun -yahut: Bana gülüyor musun-? der".

Râvî dedi ki: (Bu ilâhî va'di o kimse alaya hamlettiğinden dolayı) Vallâhî Rasûlüllah'ın gerideki dişleri belirinceye kadar güldüğünü gördüm. Sahâbîler arasında:

— Cennet ehlinin en aşağı menzil sahibi, işte bu kimsedir! denilirdi.

6652  Abbâs (radıyallahü anh) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e:

— Sen amcan Ebû Tâlib'e herhangi birşeyle fayda verdin mi? diye sordu.