Geri

   

 

 

 

İleri

 

54- el-Kamer Sûresi

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle

Mucâhid şöyle demiştir:

"Saat yaklaştı. Ay yarıldı. Onlar bir mu'cize görürlerse yüz çevirirler ve müstemirr bir büyüdür derler" (Âyet: 1-2); buradaki "Müstemirr", "Gidici" (yani "Gelip geçici") ma'nâsınadır “And olsun onlara vazgeçirecek nice mühim haberler gelmiştir” (Âyet. 4); buradaki "Muzdecer", " (Zecrde daha ziyâdesi olmayacak) en son derece ve gayeye ulaşmış sakındırıcı öğüt yahut acı haber" ma'nâsınadır. "Uzdıcıra", "Davetten zorla vazgeçirildi ve deli olarak uçuruldu, kapıldı" demektir. Bu "Mecnûn dediler ve zorla da'vetten vazgeçirilmişti" (Âyet: 9) kelâmına işarettir.

"Onu levhalar ve mıhlarla yapılmış gemiye yükledik ki, o, nankörlük edilmiş bulunan o zâta bir mükâfat olmak üzere bizim gözlerimiz önünde akıp gidiyordu" (Âyet: 13-14); buradaki "Dusur", "Geminin kaburgalarındır.

"Li-men kâne kufira (Nankörlük edilmiş olan kişiye) ki Allah: "Ona nankörlük edildi" buyuruyor- Allah tarafından bir mükâfat olmak üzere

"Bir de suyun herhalde aralarında taksîmli olduğunu kendilerine haber ver. Her su nevbeti, hazır bulunmak iledir" (Âyet: 28); buradaki "Muhtadar", (Devenin gelmediği gün Salih'in kavmi) "Suya gelecekler" demektir

Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: "...O da'vet edenin görülmemiş, tanınmamış birşeye davet edeceği gün, gözleri zelil ve hakir olarak hepsi de çıvgın çekirgeler gibi kabirlerinden çıkacaklar, o davet ediciye koşarak, kâfir olanlar: Bu çok zorlu bir gün, diyecekler" (Âyet: 6-8); buradaki "Muhtıîne"nin masdarı olan "el-ihta’", "en-Neselân" yani "Boynu uzatarak, dalgalanarak yelmek, sür'atle koşmak" manâsınadır. ibn Cubeyr'den başkası da şöyle demiştir: "Neticede arkadaşlarını çağırdılar. O da alacağını aldı ve deveyi kesti" (Âyet: 29); buradaki "Fe-teâtâ", "Fe-âtahâ biyedihi", yani "Kılıcını eliyle uzanıp aldı da deveyi kesti" demektir.

"Çünkü biz onların üzerine korkunç bir ses gönderdik de hayvan ağılına konan kuru çalı çırpı ve otlar gibi oluverdiler" (Âyet. 31), buradaki "Ke’l-muhtezırı", "Kırılmış, yanmış ağaçlar gibi" demektir

"Uzducira", "Men' ettim" ma'nâsına olan "Zecertu" fiilinden uftu' ile veznindedir.

"Kufira.,." (Âyet: 14). "Nankörlük edilmiş bulunan ve nankörlük eden kavmine, Nuh'a ve ashabına yapılan ezalara karşılık olmak için biz yaptığımızı yaptık" demektir.

"And olsun ki, onlara bir sabah yakalarını hiç bırakmayacak olan bir azâb baskın yaptı" (Âyet: 38); buradaki "Azâbun mustakırrun", "Azâbun hakkun" demektir

"Şımarık, aşırı yalancı kimmiş; yarın bilecekler" (Âyet: 26); buradaki "el-Eşeru", "el-Merahu ve't-tecebbur" (yani "Şımarık ve cebredici, zorba" demektir), deniliyor.

1. Bâb

“Saat yaklaştı, Ay yarıldı. Onlar bir mu ycize görür iseler yüz çevirirler..." (Âyet: 1-2)

4913 İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah zamanında Ay, iki parçaya ayrıldı. Bir parçası dağın üstünde, bir parçası da önünde idi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Şâhid olun" buyurdu.

4914 Yine Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Biz Peygamber'in beraberinde idik. Ay iki parça oldu. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bize:

"Şâhid olun, şâhid olun" buyurdu.

4915 İbn Abbâs radıyallahü anhüma: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Ay yarıldı, demiştir.

4916 Bize Şeybân, Katâde'den tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh): Mekke ahâlîsi Peygamber'den kendilerine bir mu'cize göstermesini istediler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de onlara Ay'ın ayrılmasını gösterdi, demiştir.

4917  Buradaki senedde de Enes (radıyallahü anh): Ay iki parçaya ayrıldı, demiştir

2. Bâb

"Ki nankörlük edilmiş bulunan o zâta bir mükâfat olmak üzere, bizim gözlerimiz önünde akıp gidiyordu. And olsun ki, biz bunu bir âyet olarak bırakmışızdır. O hâlde düşünüp ibret alan var mı?" (Âyet: 14-15).

Katâde:

Allah Nuh'un gemisini bıraktı, hattâ bu ümmetin evvelleri onun enkazına ulaştı, demiştir

4918 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Fe-helmin müddekir" (şeklinde noktasız dâl harfiyle) okurdu, demiştir.

3. Bâb

"And olsun ki biz Kur'ân'ı düşünmek için kolaylaştırmışızdır. O hâlde düşünen var mı?" (Âyet: 17).

Mucâhid: "Yessernâ", "Biz onun okunmasını kolaylaştırdık" ma'nâsınadır, demiştir

4919- Bize Müsedded, Yahya'dan; o da Şu'be'den; o da Ebû İs-hâk'tan; o da el-Esved'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan: Pey-gamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in "Fe-helmin muddekir" şeklinde okur olduğunu tahdîs etti.

4. Bâb

" (Öyle bir fırtına ki) insanları, sanki onlar köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imiş gibi tâ temelinden koparıyordu. İşte benim azabım ve tehdîdlerim nice imiş” (Âyet: 20-21)

4920- Bize Ebû Nuaym tahdîs etti. Bize Zuheyr, Ebû İshâk'tan tahdîs etti. O da el-Esved'e "Min muddekir" mi yahut "Min müzzekir" mi? diye soran bir adamdan işitmiştir. el-Esved o adama şöyle cevâb vermiştir: Ben Abdullah ibn Mes'ûd'dan bunu dâl harfi olarak "Fe-hel min muddekir" şeklinde okurken işittim. ibn Mes'ûd: Ben de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bunu dâl harfi olarak "Fe-hel min muddekir" şeklinde okurken işittim, dedi.

5. Bâb

“Çünkü biz onların üzerine korkunç bir ses gönderdik de onlar, hayvan ağılına konan kuru çalı çırpı ve otlar gibi oluverdiler. And olsun ki, biz Kur'ân'ı düşünmek için kolaylaştırmışızdır. O hâlde düşünen var mı?" (Âyet: 31-32)

4921 Bize babam (Usmân el-Ezdî el-Mervezî), Şu'be'den; o da Ebû İshâk'tan; o da el-Esved'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti "Fe-helmin muddekir" şeklinde okumuştur.

6. Bâb

"And olsun ki, onlara bir sabah, (yakalarını) asla bırakmayacak olan bir azâb baskın yaptı. İşte tadın benim azabımı ve tehdîdlerimi!" (Âyet: 38-39).

4922 Bize Şu'be, Ebû İshâk'tan; o da el-Esved'den; o da Abdullah'tan; o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den olmak üzere, O'nun "Fe-hel min muddekir" şeklinde okuduğunu tahdîs etmiştir.

7. Bâb

“And olsun ki, biz sizin benzerlerinizi hep helak etmişizdir. Öyleyken düşünen var mı?" (Âyet: 51),

4923 Bize Vekî' er-Ruvâsî, İsrail ibn Yûnus'tan; o da Ebû İshâk'tan; o da el-Esved ibn Yezîd'den olmak üzere tahdîs etti ki, Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh): Ben Peygamber'in huzurunda "Fe-helmin muzzekir" şeklinde zâl ile okudum da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Fe-hel min muddekir" şeklinde dâl ile söyledi, demiştir

8. Bâb

Yüce Allah'ın Şu Kavli: Yakında o cemiyet bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır" (Âyet: 45)

4924 Buradaki iki tarîk râvîleri, İkrime'den; o da İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan olmak üzere tahdîs ettiler ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir günü küçük, yuvarlak bir çadır içinde şöyle duâ etmiştir:

— "Allah’ım! Ben Sen'den ahdini ve va'dini (yerine getirmeni) isterim. Allah'ım! Eğer (mü'minlerin helakini) diliyorsan, bu günden sonra ibâdet edilmeyecek!"

Bu sırada Ebû Bekr, Peygamber'in elini tuttu da:

— Yâ Rasûlallah, yeter! Rabb'ine karşı duada ısrar ettin, dedi.

Bu esnada Rasûlüllah bir zırh içinde ayakta duruyordu. "Yakında o cemiyet bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar'' âyetini okuyarak çadırdan dışarı çıktı.

9. Bâb

“Daha doğrusu onlara va'd olunan asıl azabın vakti, o saattir. O saatin azâbı daha belâlı ve daha acıdır" (Âyet: 46)

Yani bu "Emerru", "Murûr"dan değil de "Merâre"den (“Acılık" masdarından)dır.

4925-.... İbn Cureyc talebelerine haber verip şöyle demiştir:

Bana Yûsuf ibnu Mâhek haber verip şöyle dedi: Ben mü'minlerin anası olan Âişe'nin yanında idim, şöyle dedi:

— Yemîn olsun ki, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in üzerine Mekke'de iken "Daha doğrusu onlara va'd olunan asıl azabın vakti, o saattir. O saatin azâbı daha belâlı ve daha acıdır" âyeti indirilmiştir. Ben o sırada oyun oynayan bir kızdım

4926 Bize Hâlid ibn Abdillah et-Tahhân, Hâlid ibn Mıhrân el-Hazzâ'dan; o da İkrime'den; o da İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir gününde kendisine âid olan yuvarlak bir çadır içinde iken:

— "Ya Rabb! Sen'den ahdini ve va'dini (gerçekleştirmeni) istiyorum. Yâ Allah! Eğer istedinse bu günden sonra ebeden ibâdet edilmez!" dedi.

Ebû Bekr, Peygamber'in elini tuttu da:

— Yâ Rasûlallah, bu dileğin Sana yeter. Sen Rabb'ine karşı duada ısrar ettin", dedi.

Rasûlüllah zırh içinde idi. Bu sözlerin akabinde "Yakında o cemiyet bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır. Daha doğrusu onlara va'd olunan asıl azabın vakti, o saattir. O saat daha belâlı ve daha acıdır'''' âyetlerini söyleyerek çadırdan dışarı çıktı