Geri

   

 

 

 

İleri

 

53- en-Necm Sûresi

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle

Ve Mucâhid şöyle dedi:

“Battığı dem yıldıza and olsun ki sahibiniz sapmadı. Bâtıla da inanmadı. Kendi hevasından söylemez o. O, kendisine Allah tarafından ilkaa edilegelen bir vahiyden başkası değildir. O'nu müthiş kuvvetlere mâlik olan öğretti. Ki O, akıl ve re'yinde kâmildir. Hemen doğruldu. O, en yüksek ufukta idi. Sonra (Cebrail ona) yaklaştı. Derken sarktı. İki yay kadar, yahut daha yakın oldu da. Allah’ın kuluna vahyettiğini etti" (Âyet: 1-10); buradaki "Zû mirretin", "Bir kuvvet sahibi"; "Kaabe kavseyni", yaydan, kabzasıyle kiriş mahalli olan yer ma'nâsınadır

"Erkek sizin de, dişi O'nun mu? O takdirde bu, insafsızca bir taksim" (Âyet. 21-22); buradaki "Dîzâ", "Avcâu" (yani "Pek eğri");

"Şimdi îmândan dönen, maldan biraz verip de gerisini sert kaya gibi elinde tutan adamı gördün mü?" (Âyet: 33-34); buradaki "Ekdâ", "Atasını kesti, vermedi" ma'nâsınadır "Hakikat şu: Şı'râ yıldızının Rabb’i de O'dur" (Âyet: 49); buradaki "eş-Şı'râ"; el-Cevzâ yıldızının arkasından doğan yıldızdır

"Gaybın ilmi O'nun nezdindedir de kendisi mi görüyor? Yoksa Musa'nın ve vazifesini tastamam ifâ eden İbrahim'in sahîfelerinde olanlardan haberdâr mı edilmedi... " (Âyet: 35-37); buradaki "Ellezi veffâ", "Üzerine farz kılınanları tastamam yapan" demektir.

"Yaklaşan yaklaştı" (Âyet: 57); "Kıyâmet saati yaklaştı" demektir.

"Şimdi siz bu söze mi şaşıyorsunuz? Ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz. Siz gafil ve oyuna düşkünler misiniz?" (Âyet: 59-61); buradaki "Sâmidûn” "Gına ve oyun"dur. İkrime de: Bu Himyer dilinde "Tegannî ediyorlar" ma'nâsınadır, dedi

Ve İbrâhîm en-Nahaî de şöyle demiştir:

"Şimdi siz onun bu görüşüne karşı da kendisiyle mücâdele mi edeceksiniz?" (Âyet: 12); buradaki "Efetumârûnehu", "Efe-tucâdilûnehu (Onunla mücâdele mi edeceksiniz?)" ma'nâsınadır. "Efe-temrûnehu" şeklinde okuyan ise "Efe-techadûnehu (Onu inkâr mı ediyorsunuz)?" demeyi kasdeder.

"Göz ağmadı, aşmadı da" (Âyet: 17); Muhammed'in gözü ağmadı "Ve mâ tağâ", "Ve gördüğü şeyleri tecâvüz etmedi"

And olsun ki (Lût) onlara azâb ile yakalayacağımızı da haber vermişti. Fakat onlar bu korkutmaları şübhe ile tekzîb ettiler" (el-Kamer: 36); bundaki "Fe-temârav", "Tekzîb ettiler" ma'nâsınadır el-Hasenu’l-Basrî: "Ve'n-necmi izâ hevâ", "Gayb olduğu dem yıldıza and olsun ki..." ma'nâsınadır, demiştir.

İbn Abbâs da: "Hakikat odur (insanları) başkalarına muhtaç olmaktan kurtaran ve sermâye sahibi kılan" (Âyet: 48); buradaki "Ağnâ ve aknâ", "Verdi ve razı kıldı" ma'nâsınadır, demiştir.

1. Bâb

4904  Bize Vekî' ibnu’l-Cerrâh, İsmâîl ibn Ebî Hâlid'den;

o da Âmir eş-Şa'bî'den tahdîs etti ki, Mesrûk şöyle demiştir: Ben Âişe'ye:

— Ey âna! Muhammed Rabb'ini gördü mü? diye sordum. Âişe dedi ki:

— Bu söylediğin sözden ötürü tüylerim diken diken oldu, ürperdim. Sen şu üç şeyden nerdesin ki, her kim onları sana söylerse muhakkak yalan söylemiştir: Her kim Muhammed, Rabb'ini gördü derse, muhakkak yalan söylemiştir, dedi.

Sonra Âişe (buna delîl getirici olarak) şu âyetleri okudu: "Gözler O'nu idrâk etmez ve fakat o, gözleri idrâk eder. O latiftir, habîbdir" (el-En'âm; 103); "Bununla beraber hiçbir beşer için kaabil değildir ki, Allah ona başka surette kelâm söylesin. Ancak vahy ile veya bir hicâb arkasından veyâhud bir rasûl gönderip de izniyle ona dilediğini vahy etmesi müstesna. Çünkü O, çok yüksek, çok hakîmdir" (eş-şûrâ 51).

Yine Âişe devamla:

— Ve her kim sana, yarın ne olacağını bilirim derse, muhakkak yalan söylemiştir, dedi, sonra şunu okudu: "Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez" (Lukmân: 34).

Yine Âişe devamla:

— Her kim sana Rasûlüllah ketmetti (vahyden gizledi), derse, muhakkak yalan söylemiştir, dedi.

Sonra şu âyeti okudu: "Ey Rasûl!Sana Rabblnden her indirileni tebliğ et; etmezsen O'nun elçiliğini edâ etmiş olmazsın(el-Mâîde: 67).

Velâkin Rasûlüllah, Cibril aleyhi's-selâmı iki kerre kendi suretinde gördü, dedi

2. Bâb

“İki yay kadar yahut daha yakın oldu” (Âyet; 9). Yaydan, kabzasıyle kiriş yeri kadar oldu.

4905 Bize eş-Şeybânî tahdîs edip şöyle dedi: Ben, Zirr ibn Hubeyş'ten işittim; o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan: "İki kavsın kaabı yahut daha yakın oldu da, bu suretle Allah'ın kuluna verdiği vahyi verdi" (Âyet: 9-10) kavli hakkında Zirr dedi ki: Bize Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh): "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cibril'i gördü, onun altıyüz kanadı vardı" diye tahdîs etti.

3. Bâb

Yüce Allah'ın Şu Kavli: "Kuluna vahyettiğini vahyetti" (Âyet: 10).

4906 Bize Zaide ibnu Kudâme el-Kûfî tahdîs etti ki, eş-Şeybânî şöyle demiştir: Ben, Zirr'e Yüce Allah'ın "İki kavsın kaabı yahut daha yakın oldu da Allah’ın kuluna verdiği vahyi verdi'' kavlini sordum. Zirr:

— Abdullah ibn Mes'ûd bize: Muhammed, Cibril'i gördü, onun altıyüz kanadı vardı diye haber verdi, dedi

4. Bâb

“And olsun ki o, Rabb'inin en büyük âyetlerinden bir kısmını görmüştür” (Âyet: 18)

4907 Bize Sufyân (ibn Saîd), el-A'meş'ten; o da İbrâhîm en-Nahaî'den; o da Alkame'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) "And olsun ki, o, Rabb'inin en büyük âyetlerinden bir kısmını görmüştür" âyeti hakkında:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yeşil bir Refref gördü, ufku kapatmıştı, demiştir.

5. Bâb

“Siz de gördünüz değil mi Lât ve Uzzâ'yı ve üçüncü olarak da Menâtı Uhrâ'yı?" (Âyet: 19-20)

4908 Bize Ebû'l-Cevzâ tahdîs etti ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma Yüce Allah'ın "el-Lât veî-Uzzâ" kavli hakkında:

— el-Lât hacılara su ile sevîk bulamacı karan bir adam idi, demiştir

4909 Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Humeyd ibn Abdirrahmân'dan haber verdi ki Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kim yemîn eder ve yemininde 'Lâtve Uzzâ hakkı için' derse (bunun keffâreti için) hemen ‘Lâ ilahe ille'llâh’ desin. Ve arkadaşına 'Gel seninle kumar oynayayım' diyen kimse de hemen bir şeyi sadaka versin" buyurdu.

6. Bâb

“ Ve üçüncü olarak da Menâtı Uhrâ 'yi'' (Âyet: 20)

4910- Bize el-Humeydî tahdîs etti. Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. Bize ez-Zuhrî tahdîs etti: Ben Urve'den işittim (o şöyle diyordu): Ben Âişe'ye (Safa ve Merve âyeti hakkında) sordum. O şöyle dedi: (Câhiliye devrinde) el-Muşellel mevkiinde bulunan Menât et-Tâğıye yanında -veya ona ibâdet için- ihrama girenler Safa ile Merve arasında tavaf etmezlerdi. Yüce Allah "Şübheyok ki, Safa ile Merve Allah'a ibâdet etmeye vesile olan nişanlardır..." (el-Bakara: 158) âyetini indirdi. Bunun üzerine Rasûlüllah ile müslümânlar beraberce o iki tepe arasında tavaf ettiler.

Râvî Sufyân ibn Uyeyne: Menât putu, deniz tarafında bir dağ olan Kudeyd'den el-Muşellel mevkiinde bulunuyordu, demiştir.

Abdurrahmân ibn Hâlid de İbn Şihâb'dan olmak üzere söyledi ki, o şöyle demiştir: Urve dedi ki: Âişe şöyle dedi: "İnne's-safâ..." âyeti (Evs ve Hazrec'den oluşan) Ensâr hakkında inmiştir. Onlar ve Gassân kabilesi İslâm'a girmelerinden önce Menât için ihrama girer, telbiye ederlerdi... Bu hadîs de Sufyân ibn Uyeyne'nin hadîsi gibidir.

Ma'mer ibn Râşid de Zuhrî'den; o da Urve'den; o da Âişe'den olmak üzere şu hadîsi söyledi: Ensâr'ın Menât için telbiye edip ihrama girenlerinden birtakım adamlar -ki Menât Mekke ile Medîne arasında bulunan bir put idi-:

— Ey Allah'ın Peygamberi, bizler Menât'ı ta'zîm etmek maksadıyle Safa ile Merve arasında tavaf etmiyorduk, dediler... Bu da geçen hadîs tarzındadır.

7. Bâb

"Haydi secdeye kapanın ve kulluk edin" (Âyet: 62).

4911- Bana Ebû Ma'mer tahdîs etti. Bize Abdulvâris tahdîs etti. Bize Eyyûb es-Sahtıyânî, İkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) en-Necm Sûresi'nde secde etti. Ve O'nunla birlikte müslümânlar, müşrikler, bütün cinn ve ins de secde ettiler, demiştir.

Bu hadîsi Eyyûb'dan rivayet etmekte İbnu Tahmân, Abdulvâris'e mutâbaat etmiştir. İbnu Uleyye bu hadîsi Eyyûb'dan tahdîsinde İbn Abbâs'ı zikretmemiştir (yani mürsel olarak sevketmiştir).

4912 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh): İçinde secde âyeti inen ilk sûre Ve'n-Necmi Sûresi'dir, demiştir.

Yine Abdullah ibn Mes'ûd şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sûreyi okuduğunda secde etti, O'nunla beraber arkasında bulunan kimseler de secde ettiler. Yalnız bir adam secde etmedi. Ben onu bir avuç toprak alıp da onun üzerine secde ettiğini gördüm. Bu hâdiseden sonra ben o adamı Bedir'de kâfir olarak öldürülmüş gördüm. O, Umeyye ibnu Halef’tir