51- ez-Zâriyât SûresiRahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle Alî radıyallahü anh "ez-Zâriyât" Rüzgârlardır, dedi. Ali’den başkası da: "Onlara dünyâ hayâtının misâlini getir: O, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bununla yeryüzünün bitkisi birbirine karışmış, en nihayet o bitkiler kuru bir çöp kırıntısı hâline gelip, rüzgârlar onu savuruvermiştir..." (el-Kehf: 45) âyetindeki gibi "Tezrühu" "Tuferrikuhu (Onu dağıtıverir)" ma'nâsınadır "Arzda kâmil bilgi sâhibleri için nice âyetler vardır. Kendi nefislerinizde de! (Bunları) hiç de görmüyor musunuz?" (Âyet: 20-21). (el-Ferrâ dedi ki:) Bir girişten (yani ağızdan) yiyor, içiyor; sonra yediği şeyler iki yerden çıkıyor. "İbrahim'in şerefli konuklarının haberi sana geldi mi? Hâni bunlar onun yanına gelmişlerdi de ‘Selâmen’ demişlerdi. İbrahim de: 'Selâm; tanınmamış bir zümre' demişti. Hemen gizlice ailesine gidip semiz bir dana getirdi de..." (Âyet. 24-26); buradaki "Fe-râğa", "Feracaa" (yani "Hemen döndü") ma'nâsınadır. "Derken içine onlardan gizli bir korku çöktü. 'Korkma' dediler ve onu çok bilgin bir oğulla müjdelediler. Bunun üzerine zevcesi (Sâre) bir feryâd içinde yönelip elini yüzüne vurdu. 'Doğurmaz bir kocakarı!' dedi" (Âyet. 28-29); buradaki "Fe-sakket", "Hemen parmaklarını topladı ve eliyle kendi alnına vurdu" demektir. "Âd'da da (ibret vardır). Hani onların üzerine o kısır rüzgârı göndermiştik, her uğradığı şeyi bırakmıyor, mutlakaa onu kül gibi savuruyordu" (Âyet: 41-42); buradaki "er-Ramîm", Arz'ın bitkisidir; kuruduğu ve ayaklarla basılıp çiğnendiği zaman ufalanır (nihayet rüzgâr onu savurur yok eder). "Biz göğü kuvvetle bina ettik. Çünkü biz muhakkak ve mutlak bir vüs'at ve kudrete mâlikizdir" (Âyet: 47). Buradaki "Le-mûsıûne", "Vüs'at sahibiyiz" ma'nâsınadır. "Ale’l-mûsı'ı kaderuhu ve ale’l-muktıri kaderuhu” (Onları, zengin olan kudretince, darda bulunan da kudretince ma'rûf bir fâide ile fâidelendiriniz" (el-Bakara: 236) âyetinde de "mûsı’ ” bunun gibidir, yânı "Kuvvetli" ma'nâsınadır. "Yeri de biz döşedik, (bak biz) ne güzel döşeyicileriz. Herşeyden de iki çift yarattık, inceden inceye düşünesiniz diye” (Âyet; 48-49); buradaki "Zevceyn” ile erkek ve dişiyi kasdediyor. "Dillerinizin ve renklerinizin birbirine uymaması da yine O'nun âyetlerindendir" (er-Rûm: 22)de olduğu gibi, renklerin ihtilâfı da, tatların tatlı ve ekşi gibi çift olması da böyledir. Yani bunlar da çifttirler. "O hâlde hepiniz Allah'a kaçın.... " (Âyet: 50); Allah'tan yine Allah'a kaçın (yani Allah’a ma’siyetten O'na tâate yahut azabından rahmetine yahut ikaabından îmân ve tevhîd ile sevabına kaçın). "Ben cinnleri de, insanları da ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" (Âyet: 56); yani "Ben bu iki fırka ehlinden saadet sahibi olanları, başka bir maksadla değil, ancak beni birlemeleri için yarattım". Bâzıları da (âyeti umumîliğe hamlederek): "Allah onları tevhîdi işlemeleri için yarattı da bâzısı (Allah'ın onu muvaffak kılmasıyla) bunu işledi, bâzısı ise (Allah'ın onu yardımsız bırakmasıyla) tevhîdi terketti". Ve bu kelâmda kaderci olan Mu'tezile lehine hiçbir hüccet yoktur "Artık muhakkak ki o zulmedenler için geçmiş arkadaşlarının hissesi gibi bir hüsran nasibi vardır. Şimdi acele etmesinler" (Âyet: 59); buradaki "Zenûb" "Büyük kova"dır. Mucâhid ise: "Zenûben", "Sebîlen" (yani "Yol"), "Sarratin" (Âyet: 29), "Sayhatin"; "el-Akîm", "Doğurmaz kadın" ma'nâsınadır, dedi. Ve ibn Abbâs şöyle dedi: "Zâti’l-hubuk” (semâya yemîn ederim...) (Âyet: 7); buradaki "Hubuk", semânın istivası, düzgünlüğü ve güzelliğidir "Ellezîne hum fi gamratin (Ki onlar bir gamre içindedirler)" (Âyet:11), "Onlar kendi dalâletleri, sapıklıkları içinde uzunluk yarışı yapmaktadırlar" demektir. İbn Abbâs'tan başkası da şöyle dedi: "Hepsi de bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler?" (Âyet: 53), "Hepsi bunun üzerinde anlaştılar, uyuştular mı?" demektir. "Ki aşırı hareket edenlere hâss olmak üzere Rabb’in nezdinde nişanlanmıştır" (Âyet: 34); buradaki "Musevvemeten", "Alâmet ve nişan" ma'nâsına olan "Sîmâ"dan olup "Muallemeten" (yani "Alâmetlenmiş, nişanlanmış") demektir. "Kutile'l-insânu" (Abese: 17) burada "Kutile'l-harrâsûn" (Âyet: 10), "La'netlendi o koyu yalancılar" ma'nâsınadır. |