46- el-Ahkaaf SûresiRahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle Ve Mucâhid şöyle dedi: “O sizin O'nun hakkında taşırıp geldiğiniz şeyleri çokiyi bilendir" (Âyet:8) buradaki "Tufîdûne fîhi" Kur'ân veya Peygamber hakkında söyleyegeldiğiniz sözleri" manasınadır. Bâzıları da "...Bundan evvel bir kitâb yahut bir ilim artığı varsa, dâvânızda doğru söyleyiciler iseniz, bana getirin" (Âyet: 4) kavlindeki "Eseretin", "Esretin" ve "Esaretin" "İlim bakıyyesi" ma'nâsınadır, dedi. İbn Abbâs: "De ki: Ben Rasûllerden ilk defa gelmiş biri değilim. Bana ve size ne yapılacağını bilmem. Ben, bana vahy olunmakta bulunandan başkasına uymuyorum. Ben apaçık korkutandan başkası değilim" (Âyet:9); buradaki "Mâ kuntu bid'an mine'r-rusul” "Ben rasûllerin ilki değilim" ma'nâsınadır, dedi. İbn Abbâs'tan başkası da şöyle dedi: "De ki: Bana haber verin, eğer (bu Kur'ân) Allah tarafından olup da siz onu inkâr ediyorsanız ve İsrâîloğulları'ndan bir şâhid de onun benzerine (dayanarak) buna şâhidlik etmiş, îmân etmiş olduğu hâlde, siz kibrinize yediremiyorsanız, şübhe yok ki, Allah o zâlimler gürûhunu muvaffak etmez" (Âyet: 10). Buradaki "Eraeytum" lâfzındaki soru elifi, ancak bir tehdîddir. Eğer iddia etmekte olduğunuz şey sahîh olsa, ibâdet edilmeye hakk kazanmaz. Bu "Eraeytum" sözü, göz görmesi ma'nâsına değildir. Bu ta'Bir ancak "Biliyor musunuz?" ma'nâsınadır ki, "Allah'tan başka ibâdet etmekte bulunduğunuz şeylerin herhangi birşey yarattıkları haberi size ulaştı mı?" demektir 1. Bâb''Ana ve babasına; 'Öff size, benden evvel nice nice nesiller gelip geçtiği hâlde beni diriltip çıkarılacağımla mı tehdîd ediyorsunuz?' diyen; anası, babası Allah'a yalvarırlar, ona: 'Yazık sana, imân et. Allah'ın va'di hiç şübhesiz haktır' derler. O ise: 'Bu, evvelkilerin masallarından başkası değildir' der" (Âyet: 17). 4876 Yûsuf ibnu Mâhek şöyle demiştir: Mervân ibnu'l-Hakem, Hicaz üzerinde vâlî idi. Onu Muâviye Medine'ye vâlî yapmıştı. (Muâviye'den aldığı bir mektûb üzerine) bir gün hutbe yaptı, hutbede Muâviye'nin oğlu Yezîd'e Bâbasından sonra bey'at olunması için Yezîd'i zikretmeye (yani onu propaganda etmeye) başladı. Bunun üzerine Ebû Bekr'in oğlu Abdurrahmân, Mervân'a karşılık verip birtakım sözler söyledi. Vâlî de adamlarına: — Onu yakalayın, diye emretti. Abdurrahmân da Âişe'nin evine girdi. Me'murlar (Âişe'ye hurmeten) onu dışarı çıkarmaya ve yakalamaya muktedir olmadılar. Bu sırada Mervân: — Şübhesiz bu Abdurrahmân, Allah'ın kendisi hakkında "Ana ve babasına: 'Öff size, benden evvel nice nice nesiller gelip geçtiği hâlde beni (diriltip mezardan) çıkarılacağımla mı tehdîd ediyorsunuz!..." âyetini indirdiği kimsedir, dedi. Bunun üzerine Âişe, perde arkasından Mervân'a: — Allah bizim hakkımızda (yani Ebû Bekr hanedanı hakkında) benim berâetimi bildiren âyetlerden başka, Kur'ân'da hiçbir âyet indirmedi, sözleriyle karşıladı. 2. BâbYüce Allah'ın Şu Kavli: Onlar o azâbı vadilerine doğru gelen bir bulut hâlinde gördükleri zaman; 'Bu bize yağmur verici bir buluttur' dediler. (Hûd dedi ki:) 'Hayır, bu, çarçabuk gelmesini istediğiniz şeydir; bir rüzgâr ki, onda elem verici bir azâb vardır” (Âyet: 24). İbn Abbâs: "Ârid", "Bulut'tur, demiştir. 4877 Ebu'n-Nadr, Süleyman ibn Yesâr'dan tahdîs etti ki, Peygamber'in zevcesi Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah'ın küçük dilini görünceye kadar ağzını açarak güldüğünü görmedim. O, yalnız gülümser idi. 4878- Âişe dedi ki: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yağmur yüklü siyah bir bulut, yahut bir rüzgâr gördüğünde yüzünde bir endîşe sezilirdi. Âişe dedi ki: — Yâ Rasûlallah! İnsanlar bulut görünce onda yağmur bulunduğunu umarak ferahlanırlar. Halbuki ben Seni, böyle birşey gördüğün zaman yüzünde isteksizlik sezilir görüyorum! Rasûlüllah da ona: - "Yâ Âişe! O kara bulutta rüzgârla azâb olunan bir kavmin azâbı bulunmasından beni emin kılacak şey nedir? Bir kavim o azâbı görmüşlerdi de 'Bu bize yağmur verici bir buluttur' demişlerdi” |