Geri

   

 

 

 

İleri

 

40- el-Mu'min Sûresi

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle

Mucâhid şöyle dedi:

"Hâmîm"; bunun mecazı (yânı yolu, hükmü), diğer sûre evvellerindeki kesik kesik harflerin mecazıdır. Ve şöyle de deniliyor: Hayır, bu Şurayh ibnu Ebî Evfâ'nın şu kavlindeki kullanışından dolayı, bir isimdir

Yuzekkirunî hâmîme ve'r-rumhu şâcirun, Fe-hellâ-telâ hâmîme kable't-tekaddumi (Harb günü o bana mızraklar birbirine girip karıştığı hâlde Hâmîm'i hatırlattı, keşki o bu Hâmîm'i i harbde ileriye geçmeden önce henüz mızraklar birbirine karışmadan okumuş olsaydı!)

"Şedîdi’l-ikaabı, zi’t-tavli" (Âyet: 3) kavlinde "et-Tavlu" "et-Tefâdulu" (yani "Fadl ve kerem") ma'nâsınadır. -Katâde: Bunun aslı "Sahibi üzerine müddeti uzayan ni'metlendirme"dir, demiştir.-

"Rabb'in şöyle buyurdu: Bana duâ edin. Size icabet edeyim. Çünkü bana ibâdetten büyüklük taslayıp uzaklaşanlar hor ve hakir olarak ateşe gireceklerdir" (Âyet: 60); buradaki "Dâhırîne", "Alçalıcılar olarak" (Suddî: "Küçülücüler ve zeliller olarak" demiştir) ma'nâsınadır.

"Ey kavmim, benim karşılaştığım bu hâl nedir? Çünkü ben sizi kurtuluşa davet ediyorum, siz beni ateş çağırıyorsunuz" (Âyet: 41); buradaki "Necat" (Ateşten kurtarıcı olan) "îmân" ma'nâsınadır.

“Siz beni Allah'a küfredeyim, hiçbir surette tanımadığım nesneleri O'na ortak tutayım diye çağırıyorsunuz. Ben de sizi O mutlak Kaadir'e, O çok mağfiret ediciye davet ediyorum. Sizin beni mutlakaa tapmaya davet ettiğinizin dünyâda da, âhirette de asla hiçbir daveti yoktur..." (Âyet: 42-43); buradaki "Hiçbir da'vete hakkı olmayan" -yahut "Hiçbir da'veti kabule hakkı olmayan"- tabıriyle, müşriklerin Allah'tan başka tapmakta oldukları vesen'i, put'u kasdediyor.

"Onlar Kitâbı ve Peygamberimizle gönderdiğimiz şeyleri tekzib edenlerdir. Artık bilecekler. Boyunlarında lâleler, zincirler bulunduğu zaman ki, onlar sıcak suyun içinde sürüklenecekler, sonra ateşte yakılacaklardır" (Âyet: 70.-72); buradaki "Yuscerûn", "Onları ateş yakacak" ma'nâsınadır. (Bu, Yüce Allah'ın: "Onun yakıtı insanlar ve taşlardır" (el- Bakara: 24) kavli gibidir.)

"Size olan bu azâb şundandır: Çünkü siz yeryüzünde haksız yere şımarıklık ediyor, çılgınca taşkınlık gösteriyorsunuz" (Âyev. 75); buradaki "Temrahûne", "Tebterûne" (yani "Çok şımarıyor, azıyor, hakkı beğenmiyor, kabul etmiyorsunuz") ma'nâsınadır. el-Alâ ibnu Ziyâd (öl: 94), insanları, cehennemi hatırlatıp kötülüklerden sakındırıyordu. O sırada bir adam ona: Sen insanları niçin Allah'ın rahmetinden ümîdsizliğe düşürüyorsun? dedi. el-Alâ da ona: Azîz ve Celîl olan Allah "Ey kendilerinin aleyhinde haddi aşan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin..." (ez-Zumer: 53) buyururken, ben insanları ümîdsizliğe düşürmeye muktedir olabilir miyim? Bununla beraber Allah "Hakikat müsrifler (yani haddi aşanlar) ateş yârânının tâ kendileridir" (Âyet: 43) de buyuruyor. Lâkin sizler amellerinizin kötülüklerine, çirkinliklerine rağmen cennetle müjdelendirilmenizi arzu etmektesiniz. Fakat Allah, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i ancak kendisine itaat edenleri cennetle müjdeleyici, âsî olanları da ateşle korkutucu olarak göndermiştir, dedi

1. Bâb

4863 Bize el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Yahya ibnu Ebî Kesîr tahdîs edip şöyle dedi: Bana Muhammed ibnu İbrâhîm et-Temîmî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Amr ibni’l-Âs'a:

— Müşriklerin Rasûlüllah'a yaptıkları kötülüklerin en şiddetlisini bana haber ver, dedim.

Abdullah ibn Amr şöyle dedi:

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'nin avlusunda namaz kılıyordu. Bunun üzerine Ukbe ibn Ebî Muayt çıkageldi. Ukbe, Rasûlüllah'ın omuzundan tuttu da ridâsını boynunda dürüp toparladı (ve onunla) Rasûlüllah'ı şiddetli bir şekilde boğmağa başlamıştı ki, tam bu sırada Ebû Bekr karşıdan yönelip geldi, hemen Ukbe'nin omuzunu tuttu ve onun saldırısını Rasûlüllah'tan def etti ve: "Siz bir adamı, Rabb’im Allah'tır demesiyle öldürür müsünüz? Halbuki o, size Rabb’inizden apaçık mu'cizeler de getirmiştir. Bununla beraber eğer o bir yalancı ise, yalanı kendine. Eğer doğru söyleyici ise, sizi tehdîd edegeldiği azâbın bir kısmı olsun sizi çarpar. Şübhesiz Allah, haddi aşan, yalancı olan kimseyi muvaffak etmez" (Âyet: 28) kelâmını okudu.