39- ez-Zumer SûresiRahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle Ve Mucâhid şöyle dedi: "... Kıyâmet günü yüzünü o fecî' azâbdan kim kurtaracak?" (Âyet: 24), yani "Ateş içinde yüzü üzerine sürüklenmekten kendini kim kurtaracak?" demektir. Bunun delili Yüce Allah'ın şu kavlidir: "Bizim âyetlerimiz hakkında sapıklığa düşenler şübhesiz bize gizli kalmazlar. O hâlde ateşin içine atılacak olan kimse mi hayırlıdır, yoksa kıyâmet günü korkusuzca gelecek olan kişi mi? " (Fussilet: 40). "And olsun ki biz Kur'ân'da insanlar için nasihat kabul etsinler diye, her türlüsünden örnekler gösterdik. Onu tenâkuzsuz ve ihtilâfsız, dosdoğru Arabca bir Kur'ân olarak indirdik, tâ ki sakınsınlar" (Âyet: 27-28); buradaki "Gayra zîıvecin", "Eğrilik ve belirsizlik olmayarak" ma'nâsınadır. "Kendisinde birbirine sertlik ve geçimsizlik gösteren birçok ortakların hakkı bulunan bir adamla (bir köle ile) yalnız bir kişinin adamı olan diğer birini Allah (müşriklerle muvahhid hakkında) bir misâl olarak getirmiştir. Bu ikisinin hâli bir olur mu?... " (Âyet: 29). Bu âyette kendisinde birçok ortak sâhibler bulunan adamla, tek adama hâss olup başkalarından salim bulunan adam; onların bâtıl ilâhlarıyle Hakk İlâh için bir meseldir. "Allah kuluna kâfi değil mi? Seni ondan başkalarıyle korkutuyorlar... " (Âyet: 36); "Ondan başkalarıyle", "Putlarıyla; putlarının zarar vermeleriyle" demektir. "İnsan bir zarar dokunduğu zaman bizi çağırır. Sonra kendisine tarafımızdan bir nîmet verdiğimiz vakit: 'Bu, bana ancak ilimden (bilgimden) dolayı verilmiştir' der. Hayır, bu bir imtihandır. Lâkin onların çoğu bilmezler" (Âyet: 49); buradaki "Havvelnâ", "A'teynâ" (yani "Verdik") ma'nâsınadır”. “Sıdkı getirene ve onu tasdik edenlere gelince: İşte onlar takvaya erenlerin tâ kendileridir" (Âyet: 33); buradaki "Sıdkı getiren", "Kur'ân'ı getiren ve onu tasdik eden kimse"dir ki, o, kıyâmet günü: Rabb'im, bu bana verdiğin ve içindekilerle amel ettiğim Kur'ân'dır, diyerek gelecek olan mü'mindir. Mucâhid'den başkası da şöyle dedi: "Muteşâkisûne" (Âyet: 29), "Birbirlerine zorluk çıkaranlar, ihtilâf edenler"; "er-Raculu", "eş-Şekisu (Dâima zorluk çıkaran, adalete razı olmayan kişi"; "Raculen silmen" ta'bîri "Raculen salimen (ve sâlihan)" şeklinde de söyleniyor. "Allah bir olarak anıldığı zaman âhirete inanmazların kalbleri tiksinir. Başkası anıldı mı bunların derhâl yüzleri güler" (Âyet: 45); buradaki "İşmeezzet", "Nefret etti, tiksindi" demektir. "Allah şirkten sakınanları umduklarına nail olmalarına sebeb olan iyi amelleri ile selâmete erdirir... " (Âyet: 61); buradaki "Bi-mefâzetihim" "Fevz"den olup "Bi-fevzihim" (yani "Kendi kazançları, zaferleri ile") demektir. "Melekleri görürsün ki, Rablerine hamd ve tesbih ederek Arş'ın etrafını kuşatmışlardır..." (Âyet: 75); buradaki "Hâffiyne min havli’l-arşı", "Arş'ın iki yanından -bütün yanlarından- onu dolaşıcılar olarak çepçevre kuşatanlar" demektir. "Allah, kelâmın en güzelini ahenkli, katmerli (tıklım büklüm hakikatlerle dolu) bir kitâb hâlinde indirmiştir... " (Âyet: 23); buradaki "Muteşâbihen" lâfzı, "İştibâh" (yani "Seçilememezlik, karışıklık")dan değil, lâkin "Tasdikte ve güzellikte bâzısı bâzısına benzer (içinde tenakuz ve ihtilâf bulunmaz)" ma'nâsmdandır. 1. BâbYüce Allah'ın Şu Kavli: "De ki: Ey kendilerinin aleyhinde haddi aşan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günâhları mağfiret eder. Şübhesiz ki, O çok mağfiret edici, pek merhamet eyleyicidir" (Ayet: 53). 4858 Ya'lâ ibn Müslim ibn Hürmüz, Saîd ibn Cubeyr'in kendilerine İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan şöyle haber verdiğini söylemiştir: Müşriklerden birtakım insanlar adam öldürmüşler ve birçok cinayet işlemişler, zina etmişler ve bunda da çok ileri gitmişlerdi. Bunlar bu günâhlarıyle Muhammed'e geldiler de: — Senin söylemekte olduğun tebliğ ve kendisine da'vet etmekte olduğun İslâm Dîni şübhesiz çok güzeldir. Eğer bize işlediğimiz bunca günâhlar için bir keffâret bulunduğunu haber versen! dediler. Bunun üzerine şu mealdeki âyetler indi: "Onlar ki, Allah'ın yanına başka bir ilâh daha katıp tapmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunları yaparsa cezaya çarpar. Kıyâmet günü de azâbı katmerleşir ve o azabın içinde hor ve hakir ebedî bırakılır. Ancak tevbe edip îmân eden, iyi amelde bulunan kimseler müstesnadır. İşte Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok mağfiret edici, pek merhamet eyleyicidir" (el-Furkaan: 68-70). Bir de şu kelâm indi: "De ki: Ey kendilerinin aleyhinde haddi aşan kullarım, Allah 'in rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günâhlara mağfiret eder. Şübhesiz ki, O çok mağfiret edici, pek merhamet eyleyicidir" 2. BâbYüce Allah'ın Şu Kavli: "Allah'ı hakkıyle takdir edemediler... (Âyet: 67). 4859 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah'ın huzuruna Yahûdî hahamlarından bir âlim geldi ve: — Yâ Muhammedi Biz (kitâblarımızda) Allah'ın şöyle vasıflandığını buluyoruz: "Allah gökleri bir parmağında, yer tabakalarını da bir parmağında, bütün ağaçlan bir parmağında, suları ve toprakları bir parmağında, öbür mahlûkları da (beşinci) bir parmağında tutarak: Ben bütün kâinatın Melik'iyim! der" diye nakletti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Yahûdî âliminin (Tevrat'tan naklettiği) bu haberi tasdîk ederek, sondaki dişleri görününceye kadar güldü. Bundan sonra Rasûlüllah: "Allah'ı hakk (ve lâyık) olduğu veçhile takdir etmediler..." âyetini okudu 3. BâbYüce Allah'ın Şu Kavli: Halbuki kıyâmet günü arz küresi toptan onun bir kabzasıdır. Gökler de onun sağ eliyle dürülmüşlerdir. O katmakta devam ettikleri ortaklardan münezzehtir, çok yücedir" (Âyet: 67). 4860 Ebû. Hureyre (radıyallahü anh) dedi ki: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan şöyle buyururken bizzat işittim: "Allah Arz'ı kabz edecek, sağ eliyle gökleri dürecek, sonra: 'Ben Melik’im; yeryüzünün hükümdarları nerede?” buyuracak" 4. BâbŞu Kavli Bâbı: " (Birinci) sûr'a üfürülmüş, artık Allah'ın diledikleri müstesna olmak üzere; göklerde kim var, yerde kim varsa hepsi düşüp ölmüştür. Sonra ona bir daha üfürülmüştür. O anda görürsün ki (ölüler dirilip) ayakta bakınıp duruyorlar" (Âyet: 68). 4861 Bize Abdurrahîm, Zekeriyyâ ibn Zâide'den; o da Âmir ibn Şurahbîl eş-Şa'bî'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ben ikinci üfürmeden sonra başını kaldıracak olanların ilkiyim. Bir de bakarım ki, Mûsâ Arş'a yapışmış duruyor. Artık o birinci nefhada ölmedi de hep böyle mi idi, yahut ikinci nefhadan sonra benden önce mi diriltildi, bilmiyorum” 4862 el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Salih'ten işittim, şöyle dedi: Ben Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den işittim, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İki nefha kırk vardır." Ebû Hureyre'nin arkadaşları: — Yâ Ebâ Hureyre: Kırk gün mü? diye sordular. Ebû Hureyre dedi ki: Ben cevâb vermekten çekindim. Birisi: — Kırk sene mi? diye sordu. Ebû Hureyre dedi ki: Ben yine cevâb vermekten çekindim. Bir başkası: — Kırk ay mı? diye sordu. Ebû Hureyre dedi ki: Ben buna da cevâb vermekten çekindim. (Çünkü günlerle, aylarla, yıllarla müddet tayîn edecek bilgim yoktu. Ebû Hureyre dedi ki:) Rasûlüllah: — "İnsandan her parça çürür, yalnız kuyruk sokumundaki bir parçası çürümez, ikinci yaratma o parça içinde terkîb edilir" buyurdu |