Geri

   

 

 

 

İleri

 

22- el-Hacc Sûresi

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle

Sufyân ibnu Uyeyne: "Muhbitîn olanları müjdele" (Âyet: 34), "İtaatli olanları müjdele" demektir, dedi.

İbn Abbâs da şu kelâm hakkında şöyle dedi: ''Biz senden evvel hiçbir rasûl, hiçbir nebi göndermedik ki o, birşey arzu ettiği zaman, şeytân onun dileği hakkında ille bir fitne meydana atmış olmasın. Nihayet Allah şeytânın ilkaa edeceği şeyi neshedip giderir. Yine Allah âyetlerini sabit kılar..." (Ayet. 52). Buradaki "Peygamber birşey arzu ettiği zaman şeytân onun arzusu hakkında ille bir fitne atar" demek, "Peygamber konuştuğu, yani kendisine Allah tarafından indirilmiş âyetlerden birşey tilâvet ettiği zaman, şeytân onun sözü hakkında bir fitne atar, Allah da hemen şeytânın ettiğini ibtâl eder ve kendi âyetlerini muhkemleştirip sabit kılar" demektir.

"Peygamberin umniyesi" kıraatinden ibarettir deniliyor. Buradaki "Umniye"nin "Kıraat" ma'nâsına geldiğine, yani "Temenni ettiği zaman" demek, "Okuduğu zaman" demek olduğuna şâhid, şu âyettir: "Onların içinde ümmîler de vardır ki, kitabı bilmezler. (Bütün bildikleri önderlerinin telkin ettiği) bir sürü kuruntu ve yalandan başkası değil" (el-Bakara: 78), yani "Onlar sâdece okuyorlar, fakat yazı yazmıyorlar"

Mucâhid de: "Nice memleket vardır ki, halkı zulümde devam edip dururlarken biz onları helak ettik. Şimdi duvarları tavanlarının üstüne çökmüştür. Ve biz nice kuyuları muattal, nice yüksek sarayları bomboş bıraktık" (Âyet: 45). Buradaki "Meşîdun bi’l-kassatı", "Kireçle binası yüksek yapılmış" ma'nâsınadır, dedi.

 Mucâhid'den başkası da şöyle demiştir: "... Kendilerine âyetlerimizi okuyanlara nerdeyse saldırıverecek olurlar" (Âyet: 72), buradaki "Yastûne", "Yakalayıp mağlûb etmek" ma'nâsına olan "Satvet" masdarından "Çabuk saldırıyorlar" demektir. "Yastûne", "Yantuşûne ( = Sert yakalıyorlar)" ma'nâsınadır, denilir.

"Onlar sözün en güzeline irşâd edilmişlerdir (Âyet: 24), buradaki "Hamîdin" yolu, İslâm Dîni'dir.

İbn Abbâs şu kelâm hakkında şöyle dedi: "Kim dünyâda da, âhirette de ona (o peygambere) Allah'ın asla yardım etmeyeceğini sanıyorsa, evinin tavanına bir ip uzatsın, sonra kendini yerden kessin de (yânı kendini boğsun da) bir baksın, bu hilesi onun öfkelenmekte olduğu şeyi giderecek mi?" (Âyet: 15) bu âyetteki "Semâya ip uzatsın", "Evinin tavanına ip uzatsın (o ipi sımsıkı boynuna taksın)", demektir.

"O saatin zelzelesini göreceğiniz gün, emzikli her kadın, emzirdiğini unutup geçer" (Âyet: 2), buradaki "Tezhelu", (Göreceği dehşetten dolayı kendisine en sevgili şeyden) "Meşgul edilir" demektir.

1. Bâb

Ve insanları sarhoş görürsün... (Âyet: 2).

4788 Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dedi: "Azîz ve Celîl olan Allah kıyâmet günü:

— Yâ Âdem! Der. Âdem de:

— Lebbeyke Rabbena ve sa’deyk ( Ey Rabb'imiz, emrine tekrar tekrar icabet eder ve her emrini yerine getirmeye girişirim)! der.

Bir sesle kendisine:

— Şübhesiz Allah sana zürriyetinden cehenneme gidecekleri halk arasından seçip dışarı çıkarmanı emrediyor! Diye nida edilir. O da:

— Yâ Rabb! Cehenneme gönderileceklerin mikdân ne kadardır? Diye sorar.

Allah:

— Her bin kişiden -sanırım ki şöyle buyurdu:- dokuzyüz doksandokuzu, buyurdu.

İşte Allah, Âdem 'e böyle buyurduğu zaman (bunun verdiği dehşetli korkudan) gebe kadın çocuğunu düşürür, çocuk da ihtiyarlar. Ve sen o anda insanları sarhoş (olmuş gibi) görürsün. Halbuki onlar sarhoş değildirler. Fakat Allah'ın azâbı pek çetindir. "

Bu haber sahâbîlere ağır geldi, hattâ korkudan yüzlerinin rengi değişti. Bu hâl üzerine Peygamber: "Ye'cûc ve Me'cûc'den dokuzyüz doksandokuz olarak sizden bir kişi çıkarılır. Sonra sizler mahşer halkının toplamı içinde beyaz öküzün derisi üzerindeki siyah bir tüy mesâbesindesiniz. Yâhud da siyah bir öküzün derisinde sanki beyaz bir tüy gibisiniz. Ben sizlerin cennet ehlinin dörtte biri olmanızı kuvvetle umarım" buyurdu.

Biz:

— Allâhu Ekber dedik. Bundan sonra Peygamber:

— "Ben sizlerin cennet ehlinin üçte biri olmanızı umarım" buyurdu.

Bizler yine tekbîr ettik. Bundan sonra da:

— "Ben sizlerin cennet ehlinin yarısı olmanızı umarım" buyurdu.

Biz yine Allâhu Ekber diyerek tekbîr getirdik.

Ebû Usâme, el-A'meş'ten yaptığı rivayetinde "Bi" cerr harfiyle: "Sen insanları sarhoşlar görürsün, Halbuki onlar sarhoş değillerdir" şeklinde 'söylemiştir.

Cerîr ibn Abdilhamîd, İsâ ibni Yûnus ve Ebû Muâviye de: "Sekrâ ve mâ hum bi-sekrâ" şeklinde söylediler

2. Bâb

"insanlardan kimi de Allah'a yalnız bir taraftan tutup ibâdet eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa, ona yapışır. Eğer bir fitne isabet ederse yüzü üstü döner. O dünyâda da, âhirette de hüsrana uğramıştır. Bu ise apaçık bir ziyanın tâ kendisidir.

O, Allah’ı bırakır da kendisine ne zarar, ne fâide vermeyecek olan şeylere tapar. Bu ise (Hakk'tan) en uzak sapıklığın tâ kendisidi (Âyet: 11-13).

Buradaki "Alâ harfin", "Alâ şekkin" demektir.

Bundan sonraki sûrede gelecek olan ' Etrafnâhum", "Kendine refahı bollaştırdık" (el-Mu'minûn: 33) demektir.

4789 İbn Abbâs radıyallahü anhüma "İnsanlardan kimi de Allah 'a yalnız bir taraftan (yânı şekk üzere) ibâdet eder" âyeti hakkında şöyle demiştir: (Bedeviler'den herhangi) bir adam Medine'ye gelirdi. Eğer karısı oğlan doğurmuş ve beygirleri de yavrulamış olursa: “Bu dîn, iyi bir dîndir" derdi. Eğer karısı doğurmamış, beygirleri de yavrulamamış ise; "Bu kötü bir dîndir" derdi.

3. Bâb

Yüce Allah'ın Şu Kavli: “Bu iki sınıf, Rabb’leri hakkında birbirleriyle da'vâlaşan iki hasım zümredir... " (Âyet: 19).

4790  Bize Ebû Hâşim, Ebû Mıclez'den; o da Kays ibnu îbâd'dan haber verdi ki, Ebû Zerr (radıyallahü anh) şu âyet hakkında: "Bu iki (sınıf, yânı îmân edenlerle etmeyenler) Rabb’leri hakkında birbirleriyle davâlaşan iki hasım zümredir"; şübhesiz bu âyet Bedir günü birbirleriyle cenkleşen şu altı kişi hakkında inmiştir, diye yemîn ediyordu: Hamza ibn Abdilmuttalib ve onun iki arkadaşı (Alî ibn Ebî Tâlib ve Ubeyde ibnu'l-Hâris ibn Abdilmuttalib) ile Utbe ibn Rabîa ibn Abdi'ş-Şems ve onun iki arkadaşı (yani Utbe'nin kardeşi Şeybe ve el-Velîd ibn Utbe) haklarında inmiştir. (Bu iki zümre Bedir günü birbirlerine karşı cenge çıkmışlardı.)

Bu hadîsi aynı isnâd ve metin ile Sufyân es-Sevrî, Ebû Hâşim'-den rivayet etti. Buhârî'nin üstadı Usmân ibn Ebî Şeybe de: Cerîr'den; o da Mansûr'dan; o da Ebû Hâşim'den; o da Ebû Miclez'den senediyle Ebû Zerr'in kavli olarak söyledi.

4791 Bize Ebû Mıclez, Kays ibn Ubâd'dan tahdîs etti ki, Alî ibn Ebî Tâlib (radıyallahü anh): Kıyâmet gününde ben Rahman'ın huzurunda müşriklerle muhakeme olmak üzere duruşmak için ilk diz çöken kişi olacağım, demiştir.

Bu hadîsin râvîsi Kays ibn Ubâd da: "Bu iki zümre, Rabb Heri hakkında birbirleriyle da'vâlaşan iki hasım zümredir” âyeti bunlar hakkında (yani Hamza ve iki arkadaşı ile Utbe ve iki arkadaşı hakkında) indi, demiştir.

Yine Kays: Bedir gününde birbirlerine karşı cenkleşmeğe çıkan kimseler bunlardır: Alî, Hamza ibnu Abdilmuttalib, Ubeyde ibnu'l-Hâris ibn Abdilmuttalib (bu üçü müslümândır); Şeybe ibnu Rabîa ibn Abdi'-ş-Şems, kardeşi Utbe ibnu Rabîa ve el-Velîd ibn Utbe.