19- Meryem SûresiRahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle İbn Abbâs şöyle dedi: "Onlar bize gelecekleri gün neler işitecekler, neler görecekler!" (Ayet: 38); Allah şunu buyuruyor: Onlar (yani kâfirler) bu günde (bu dünyâ gününde hakkı) işitmiyorlar ve görmüyorlar, onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. İbn Abbâs "Esmi’ bihim ve ebsir" kavlini kasdediyor. Kâfirler (işitmenin ve görmenin fayda vermeyeceği) o kıyâmet gününde pek işitici ve pek görücüdürler. "İbrahim'in babası dedi ki: Ey İbrahim, benim ilâhlarımdan yüz mü çeviricisin? And olsun ki, vazgeçmezsen seni muhakkak taşlarım..." (Âyet: 46), Buradaki "Muhakkak seni taşlarım", "Muhakkak seni kötülerim" ma'nâsınadır. "Biz onlardan evvel nice nesiller helak ettik ki, onlar mal ve metâ'ca da, gösterişçe de daha güzeldiler" (Ayet: 74), buradaki "Esasen", "Mal ve meta"'; "Rien", "Manzara, yani gösterişçe" demektir. Ebû Vâil şöyle dedi: Meryem "Takî"in "Akıl sahibi (ve kötü fiilden vazgeçici)" olduğunu bildi de, bu sebeble "Doğrusu ben senden Rahmân (olan Allah) 'a sığınırım; eğer sen fenalıktan hakkıyle sakınan isen, dedi" (Âyet: 18) Sufyân ibn Uyeyne şöyle dedi: "Görmedin mi biz kâfirlerin başına, kendilerini alabildiğine (günâha tahrik ve) tehyîc eden şeytânları gönderdik" (Ayet: 83), buradaki "Teuzzuhum ezzen", "Onları alabildiğine ma'siyetler işlemeye sevkeder" demektir. Mucâhid de: "Le kad ci’tum şey'en idden = And olsun ki, siz pek çirkin birşey söylediniz" (Ayet: 89), buradaki "İdden", "Pek eğri" ma'nâsınadır, demiştir. İbn Abbâs: "Günahkârları ise susuz olarak cehenneme süreceğiz" (Âyet. 86), buradaki "Virden", "Susuzlar olarak"; "Esasen" (Ayet: 74), "Mal"; "İdden", "Büyük bir söz"; "Rizken" (Aya: 98), "Savtan ( = Hafif ses)" ma'nâsınadır, dedi. Mucâhid: "De ki: Kim sapıklık içinde ise Rahman (olan Allah) onun dünyalığının ipini) uzattıkça uzatır... " (Ayet: 75), buradaki "Fe'l-yemdud", "Onu terkeder" ma'nâsınadır, dedi. Mucâhid'den başkası da şöyle dedi: "Sonra arkalarından öyle kötü bir nesil geldi ki, namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasına uğrayacaklardır" (Ayet: 59), buradaki "Ğayyen", "Husrân (= Şerr, ziyân)"; "Bukıyyen" (Âyet: 58), "Bâkî'nin cemâati olup "Ağlayıcılar", "Suliyyen" (Âyet: 70), bu "Ateşe girmek ve yanmak" ma'nâsına olan "Saliye, Yaslâ"nın masdarıdır. "Nediyyen" (Ayet: 73) ve "en-Nâdî" bir olup, "Meclis ve topluluk" ma'nâsınadır. 1. BâbYüce Allah'ın: 'Sen Onları Hasret Günü İle Korkut... " (Ayet: 39) Kavli Bâbı 4777 Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kıyâmet günü ölüm, aklı karalı alaca bir koyun suretinde getirilir. Akabinde bir nida edici: — Ey cennet ehli! Diye nida eder. Cennetlikler hemen boyunlarını uzatıp başlarını ona doğru kaldırır ve ona bakarlar. Nida edici o koça işaret ederek: — Sizler bunu tanıyor musunuz? der. Onlar, hepsi onu görmüş olarak: — Evet, tanıyoruz, bu ölümdür, derler. Bundan sonra nidâcı: — Ey nâr ehli! Diye nida eder. Onlar da boyunlarını uzatıp başlarını kaldırarak ona doğru bakarlar. Nidâcı yine o koyunu işaret ederek: — Sizler bunu tanıyor musunuz? Diye sorar. Onların hepsi de koyunu görmüş oldukları hâlde: — Evet, tanıyoruz; bu, ölümdür, derler. Akabinde o boğazlanır. Bundan sonra: — Ey cennet ehli! Cennette ebedî yaşayacaksınız, artık ölüm yoktur. Ey ateş ehli! Sizler de yerinizde ebedîsiniz, artık ölüm yoktur, der." Bundan sonra Rasûlüllah şu âyeti okudu: "Sen onları ilâhî emrin yerini bulduğu vakit ile hasret (ve pişmanlık) günü ile korkut. Onlar hâlâ gaflet içindedirler, onlar hâlâ îmân etmiyorlar. " Rasûlüllah bu âyeti okurken: "İşte bunlar (yânı gaflette olanlar) dünyâ ehlidir" demiştir 2. BâbYüce Allah'ın Şu Kavli: "Ve biz (elçiler) senin Rabb'inin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzde, ardımızda ve ikisinin arasında ne varsa hepsi O'nundur..." (Âyet:64) 4778 İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cibril'e: — "Ve bizi ziyaret etmekte olduğundan daha çok ziyaret etmene ne mâni' oluyor?" dedi. İşte bunun üzerine şu âyet indi: "Bizler senin Rabb 'inin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzde ardımızda ve ikisi arasında ne varsa hepsi O' nundur. Senin Rabb'in unutkan değildir" 3. BâbYüce Allah'ın Şu Kavli: "Şu, âyetlerimizi inkâr eden ve: Bana elbette mal ve evlâd verilecektir, diyen adamı gördün mü?" (Âyet: 77). 4779 - Bize el-Humeydî tahdîs etti. Bize Sufyân ibn Uyeyne, el-A'meş'ten; o da Ebu'd-Duhâ'dan tahdîs etti ki, Mesrûk şöyle demiştir: Ben Habbâb ibnu'l-Erett'ten işittim, şöyle dedi: Ben el-Âs ibn Vâil'e geldim de onun yanında bulunan bir hakkımı ödemesini istiyordum. O: — Sen Muhammed'e küfretmedikçe, sana alacağını vermem, dedi. Ben de: — Sen ölüp de sonra diriltilinceye kadar ben O'na küfretmem, dedim. O: — Ben öldükten sonra diriltilecek miyim? Dedi. Ben: — Evet diriltileceksin, dedim. O: — Öyleyse şübhesiz orada benim malım ve çocuğum olacaktır. Ben alacağım sana orada vereyim, dedi. Bunun üzerine bu âyet indi: "Âyetlerimizi inkâr eden ve: Bana elbette mal ve evlâd verilecektir, diyen adamı gördün mü?" Bu hadîsi şu beş kişi: Sufyân es-Sevrî, Şu'betu'bnu'l-Haccâc, Hafs ibnu Gıyâs, Ebû Muâviye Muhammed ibn Hazım ve Vekî’ Süleyman el-A'meş'ten rivayet etmişlerdir. 4. BâbYüce Allah'ın Şu Kavli: “O, gayba mı vâkıf, yoksa Rahman’ın yanında bir ahid mi edinmiş?" (Âyet: 78) "Afiden", "Mevsikan", yânı "Te'mınât'tır, dedi. 4780 Bize Sufyân es-Sevrî, el-A'meş'ten; o da Ebu'd-Duhâ'dan; o da Mesrûk'tan haber verdi ki, Habbâb (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Mekke'de demirci idim. Âs ibn Vâil es-Sehmî'ye bir kılıç yapmıştım. Ona geldim de kılıç yapma ücretini ödemesini istiyordum. Bana: — Sen Muhammed'e küfredinceye kadar ben ücretini sana vermem, dedi. Ben de: — Ben Muhammed'e Allah seni öldürüp de sonra diriltmedikçe küfretmem, dedim, O: — Allah beni öldürdüğü ve sonra da dirilttiği zaman, benim, malım ve çocuğum olur, dedi. Bunun üzerine Allah şunu indirdi: "Âyetlerimizi inkâr eden ve: Bana elbette mal ve evlâd verilecektir, diyen adamı gördün mü? O, gayba mı muttali' olmuş, yoksa Rahman (olan Allah) katında bir ahid mi edinmiş?” "Ahden", "Mevsikan" demektir, dedi. el-Eşcaî, Sufyân'dan yaptığı rivayetinde "Kılıç" ve "Mevsikan" isimlerini söylemedi 5. Bâb“Hayır, öyle değil. Biz onun söyleyegeldiği sözü yazarız, azabını da uzattıkça uzatırız" (Âyet: 79). 4781-........ Ben Ebu'd-Duhâ'dan işittim; o, Mesrûk'tan tahdîs ediyordu ki, Habbâb (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Câhiliyet devrinde demirci idim. Benim Âs ibn Vâil üzerinde bir (kılıç yapma ücreti) alacağım vardı. Râvî dedi ki: Habbâb, bu alacağını ödemesi için Âs ibn Vâil'e geldi. Âs: — Sen Muhammed'e küfretmedikçe ben alacağını sana vermem, dedi. Habbâb da: — Vallahi ben Muhammed'e, Allah senin canını alıp, sonra da sen tekrar diriltilmedikçe küfretmem, dedi. Âs: — Öyleyse sen beni, öleceğim, sonra da diriltileceğim ve bana mal ve çocuk verilinceye kadar bırak da ben borcumu sana orada öde-yeyim, dedi. Akabinde bu âyet indi: "Âyetlerimizi inkâr eden ve: Bana elbette mal ve evlâd verilecektir, diyen adamı gördün mü?" 6. BâbAzîz Ve Celîl Allah'ın Şu Kavli: "Onun söyler olduğuna biz mîrâsçı olacağız ve o bize tek başına gelecektir" (Âyet: 80). İbn Abbâs: "Dağlar dağılıp çökecektir", "Yıkılacaktır" ma'nâsınadır, dedi. 4782 Bize Vekî', el-A'meş'ten; o da Ebu'd-Duhâ'dan; o da Mesrûk'tan tahdîs etti ki, Habbâb (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben demirci -kuyumcu bir adam idim. Âs ibn Vâil üzerinde bir alacağım vardı. Ben ona gelip alacağımı istiyordum. Bana: — Muhammed'e küfretmedikçe ücretini ödemem, dedi. Habbâb dedi ki: Ben de ona: — Sen ölünceye, sonra da diriltilinceye kadar ben Muhammed'e asla küfretmem, dedim. Âs ibn Vâil: — Ben ölümden sonra diriltilecek isem, orada malıma ve çocuklarıma döndüğüm zaman alacağım sana ödeyeceğim, dedi. Habbâb dedi ki: Bunun üzerine şu âyetler indi: "Âyetlerimizi inkâr eden ve: Bana elbette mal ve evlâd verilecektir, diyen adamı gördün mü? O gayba mı vâkıf, yoksa Rahman (olan Allah) katında bir ahid mi edinmiş? Hayır, öyle değil, biz onun söyleyegeldiği sözü yazarız, azabını da uzattıkça uzatırız. Onun söyler olduğuna (yâni mallarına) biz mîrâsçı olacağız ve o bize tek başına gelecektir' (Âyet:77-80). |