Geri

   

 

 

 

İleri

 

9- Bedir Harbinde Hazır Bulunanların Üstünlüğü Bâbı

4031 Humeyd et-Tavîl şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten işittim, şöyle diyordu: Harise ibn Surâka el-Ensârî, Bedir günü çocuk olduğu hâlde (havuzdan su içerken İbnu'l-Araka tarafından bir ok atılarak) vuruldu. Akabinde annesi (ki, Enes'in halasıdır) onu Peygamber'e getirdi de:

— Yâ Rasûlallah! Hârise'nin benim yanımdaki derecesini bilmektesin. Eğer oğlum Harise cennette ise ölümüne sabreder ve sevabımı Allah'tan beklerim. Şayet onun menzili diğerinde (yânı cehennemde) olursa, yapacağım işi görürsün, dedi.

Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Yazık sana, sen aklım mı kaçırdın? Bir tek cennet mi var? Şübhesiz birçok cennetler vardır. Ve şübhesiz senin oğlun Harise, Firdevs cennetindedir" buyurdu.

4032 Alî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni, Ebû Mirsed'i ve ez-Zubeyr'i gönderdi. Hepimiz süvârî idik. Rasûlüllah:

— "Gidiniz, tâ Hâh bustânına kadar ilerleyiniz. Orada müşriklerden bir kadın vardır. Kadının yanında Hâtıb ibn Ebî Beltea'dan Mekke müşriklerine yazılmış bir mektûb vardır. (Onu bana getiriniz)" buyurdu.

Nihayet biz o kadına Rasûlüllah'ın dediği yerde, kendisine âid bir deve üzerinde giderken yetiştik. Kadına:

— Mektubu çıkar, dedik. Kadın:

— Bizim yanımızda hiçbir mektûb yoktur, diye inkâr etti. Biz; o bindiği deveyi çöktürdük ve mektubu aradık. Fakat hiçbir mektûb göremedik. Biz kadına:

Rasûlüllah yalan söylememiştir. Çaresiz sen ya mektubu çıkaracaksın, yahut da biz senin elbiselerini soyup bulacağız, dedik.

Kadın bizdeki ciddîliği görünce, elini izârının bağına uzattı, mektûb kadının beli üzerindeki bir beze bağlanmış hâldeydi. Kadın onu çıkardı. Akabinde biz o yazılı sahîfeyi Rasûlüllah'a getirdik...

Omer:

— Yâ Rasûlallah! Bu zât Allah'a, Rasûlüne ve mü'minlere hainlik yapmıştır; onun için beni bırak da boynunu vurayım, dedi.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hâtıb'a hitaben:

— "Seni yaptığın bu işe sevkeden nedir?" buyurdu. Hâtıb:

— Vallahi bende Allah'a ve Rasûlü'ne mü'min olmamak yoktur. Ben sâdece Mekkeliler yanında Allah'ın bununla ailemi ve malımı himaye edeceği bir el (bir minnetdârlık) olmasını istedim. Senin yanındaki Muhacir sahâbîlerden herbirinin Mekke'de ailesini ve malını koruyacak hısımları vardır; (benim ise kimsem yoktur, ben onlarla sâdece anlaşmalı bir kimseyim; Kureyş'ten değilim), dedi.

Hâtıb'ın bu savunması üzerine Peygamber:

— "Hâtıb doğru savunma yaptı, ona hayırdan başka birşey söylemeyin!" buyurdu. Fakat (bir türlü öfkesi geçmeyen) Omer:

— Muhakkak o Allah'a, Rasûlü'ne ve mü'minlere hainlik yapmıştır. Beni serbest bırak da onun boynunu vurayım, dedi.

Bunun üzerine Peygamber:

— "Hâtıb Bedir ehlinden değil mi?" buyurdu da şöyle devam etti: "Belki Allah, Bedir ehline (yani onların o günkü yüksek cihâdlarına) muttali olmuştur da: İstediğinizi yapın, cennet sizlere vâcib olmuştur: yahut da: Ben sizlere mağfiret etmişimdir, buyurmuştur" dedi. Bunun üzerine Omer'in iki gözü yaş akıttı da:

— Allah ve Rasûlü en bilendir, dedi.