Geri

   

 

 

 

İleri

 

8- Ebû Cehlin Öldürülmesi Bâbı

4009 Kays ibn Ebî Hazım, Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan haber verdi ki, o, Bedir günü kendisinde az bir hayât eseri kalmış hâldeyken Ebû Cehl'in yanına gelmiş. (Ebû Cehl'i tanıyıp: Allah seni zelîl eylesin ey Allah'ın düşmanı, demiş.) Bunun üzerine Ebû Cehl:

(Beni niye horluyorsun?) Sizin öldürdüğünüz kişiden daha şereflisi olur mu? Demiştir.

4010 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Ebû Cehl ne yaptı (ne oldu)? Kim bakar anlar?" buyurdu, ibn Mes'ûd: (Ben bakar anlarım, diyerek) gitti. Ve Ebû Cehl'i, Afra kadının iki oğlu (Muâz ve Muavviz) vurmuşlar da nihayet onu ölüm hâlinde buldu. İbn Mes'ûd:

— Â sen misin Ebû Cehl? (Vuruldun mu?) dedi.

Enes dedi ki Sonra İbn Mes'ûd, Ebû Cehl'in sakalından yakaladı. Ebû Cehl:

— Sizin öldürdüğünüz kişinin fevkinde bir kimse var mıdır? Yâhud:

— Kendi kavminin öldürdüğü kişinin üstünde bir kimse var mıdır? Dedi. Râvî Ahmed ibn Yûnus: Sen Ebû Cehl misin? Şeklinde söylemiştir.

4011 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir harbi gününde:

— "Ebû Cehl ne yaptı?" diye sordu.

İbn Mes'ûd hemen gitti ve Ebû Cehl'i, Afra kadının iki oğlu vurmuş da nihayet onu ölüm hâlinde bulmuş ve sakalından tutmuş da:

— Sen misin yâ Ebâ Cehl? demiş. Ebû Cehl de:

— Kendi kavminin öldürdüğü kişinin fevkinde bir kimse var mıdır?

Yâhud da:

— Sizin öldürdüğünüz kişinin üstünde bir kimse var mıdır? demiştir.

4012- Bana İbnu'l-Müsennâ tahdîs etti: Bize Muâz ibnu Muâz haber verdi: Bize Süleyman et-Teymî tahdîs etti: Bize Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) geçen hadîsin benzerini haber verdi.

4013- Bize Alî ibnu Abdillah el-Medînî tahdîs edip şöyle dedi: Ben Yûsuf ibnu'l-Mâcişûn'dan yazdım; o da Salih ibn İbrahim'den; o da babası İbrahim'den; o da Salih'in dedesi Abdurrahmân ibn Avf'tan; Bedir kıssası hakkında, yânı Afra kadının iki oğlu (Muâz ve Muavviz) hadîsini almıştır.

4014 Bize Ebû Miclez, Kays ibn Ubâd'dan tahdîs etti ki, Alî ibn Ebî Tâlib:

— Ben kıyâmet gününde Rahmân'ın huzurunda müşriklerle muhakeme olmak üzere duruşmak için ilk diz çöken kimse olacağım, demiştir.

Ve bu hadîsin râvîsi Kays ibn Ubâd: "Bu iki (sınıf, yânı imân edenlerle etmeyenler) Rabbleri hakkında birbiriyle da'vâlaşan hasım iki zümredir…" (el-Hacc:19) âyeti, ilk İslâm harbinin şu ilk mubârizleri hakkında inmiştir, demiş ve şöyle ilâve etmiştir: Onlar Bedir günü iki saff arasında tek başına kıtal için ortaya çıkan kimselerdir: Hamza, A]î, Ubeyde yahut Ebû Ubeyde ibnu'l-Hâris; (diğer tarafta:) Şeybe ibn Rabîa, Utbe ibnu Rabîa, el-Velîd ibn Utbe.

4015 Buradaki senedde Ebû Zerr (radıyallahü anh): "Bu iki sınıf, Rabbleri hakkında birbirleriyle da'vâlaşan hasım iki zümredir..." (el-Hacc:19) âyeti, Kureyş'ten şu altı kişi hakkında: Alî, Hamza, Ubeyde ibnu'l-Hâris, Şeybe ibn Rabîa, Utbe ibn Rabîa ve el-Velîd ibn Utbe hakkında indi, demiştir.

4016 Bize Süleyman et-Teymî, Ebû Miclez'den tahdîs etti ki, Kays ibn Ubâd şöyle demiştir: Alî (radıyallahü anh):

— Şu "İki sınıf, Rabbleri (nin dîni) hakkında birbirleriyle da'vâlaşan hasım iki zümredir..." (el-Hacc:19) âyeti bizim hakkımızda indi, demiştir.

4017 Kays ibn Ubâd şöyle demiştir: Ben Ebû Zerr el-Gıfârî (radıyallahü anh)'den işittim; o yemîn ederek: Şu âyetler (yani el-Hacc: 19-22) elbette Bedir günü birbirleriyle cenkleşen bu altı kişi hakkında indi, demiş ve yukarıda geçen hadîsteki gibi o altı ismi saymıştır.

4018 Kays (ibn Ubâd) şöyle demiştir: Ben Ebû Zerr (radıyallahü anh)'den işittim, o kuvvetli bir yemîn ederek: Şübhesiz "Bu iki sınıf, Rabbleri hakkında birbirleriyle da'vâlaşan hasım iki zümredir..." (el-Hacc:19) âyeti, Bedir harbi günü birbirleriyle cenk etmek için ortaya çıkan kirriseler hakkında inmiştir. Bunlar: Hamza, Alî, Ubeyde ibnu’l-Hâris, Rabîa'nın iki oğlu Utbe ve Şeybe, el-Velîd ibn Utbe'dir.

4019 Ebû İshâk şöyle demiştir: Bir adam el-Berâ ibn Âzib'e:

— Alî Bedir'de hazır bulundu mu? diye sordu; ben de işitiyordum.

el-Berâ (radıyallahü anh):

— Evet Alî Bedir'de üstüste iki zırh giyerek düşman ile cenkleşmek için ortaya çıktı (ve düşmanını yendi), dedi.

4020 Abdurrahmân ibn Avf (radıyallahü anh) şöyle demiştir: (Mekke'deki malımı ve ailemi muhafaza etmesi için) ben Umeyye ibn Halefe bir mektûb yazıp (onunla karşılıklı) ahidleştim. Nihayet Bedir günü olunca...

Râvî Abdurrahmân ibn Avf, hadîsin burasına ulaşınca Umeyye'nin ve oğlunun oradaki öldürülüşünü zikretmiştir. Bu öldürme öncesinde Bilâl (Umeyye'yi kaçıyor görünce: Bu Umeyye ibn Haleftir, yakalayınız!) eğer Umeyye bu defa kurtulursa, ben kurtulmam, demiştir.

4021 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh)'dan (o şöyle demiştir): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -Mekke'de iken- Ve'n-Necmi Sûresi'ni okudu da, bu sûrenin sonunda secdeye vardı. Beraberinde bulunanlar da (mü'min müşrik) hep secdeye vardılar, yalnız bir ihtiyar vardı ki, o bir avuç toprak alıp onu alnına yükseltti ve:

— Bu kadarı bana yeter, dedi.

Abdullah: Yemîn olsun o kimseyi ben, sonra Bedir'de kâfir olarak öldürülmüş gördüm, demiştir.

4022- Bana İbrâhîm ibn Mûsâ haber verdi. Bize Hişâm ibnu Yûsuf, Ma'mer ibn Râşid'den; o da Hişâm'dan tahdîs etti ki, babası Urve ibnu'z-Zubeyr şöyle demiştir: Zubeyr'de üç kılıç darbesi vardı. Bunlardan biri omuz kökünde idi.

Urve dedi ki: Ben -çocuk iken- bu kılıç darbelerinin çukurluğu içine parmaklarımı sokar, oynardım.

Urve dedi ki: Bu yaraların ikisi Bedir gününde vurulmuş, birisi de Yermûk günü vurulmuştu.

Urve dedi ki: Kardeşim Abdullah ibnu'z-Zubeyr şehîd edildiği zaman Abdulmelik ibn Mervân bana:

— Yâ Urve! Zubeyr'in kılıcını tanıyor musun? dedi. Ben:

— Evet tanıyorum, dedim. Abdulmelik:

— O kılıçta ne vardı? dedi. Ben:

— O kılıcın ağzında bir kırık vardı ki, bu, Bedir günü kırılmıştı, dedim.

Abdulmelik;

— Sen doğru söyledin, dedi de Nâbiğâ'nın şu beytim okudu:

 (Lâ aybe fîhim gayre enne suyûfehum) Bihinne fulûlun min kırâ'ı'l-ketâibi

Sonra Abdulmelik o kılıcı Urve'ye geri verdi. Hişâm: Biz o kılıca aramızda üçbin (dirhem) kıymet takdir ettik. Onu vârislerimizden biri aldı. Ben onu kendim almış olmamı çok arzu ederdim, demiştir.

4023- Bize Ferve, Alî ibn Mushir'den; o da Hişâm'dan tahdîs etti ki, babası Urve: Zubeyr'in kılıcı gümüşle süslenmiş idi, demiştir. Hişâm da: Babam Urve'nin kılıcı gümüşle süslenmiş idi, demiştir.

4024 Hişâm ibn Urve, babası Urve'den şöyle haber vermiştir: Yermûk harbinde Rasûlüllah'ın sahâbîleri Zubeyr'e;

— Haydi, Rûmlar'a şiddetli bir saldırışla saldır da, biz de seninle beraber şiddetle saldıralım, dediler.

Zubeyr:

— Eğer ben saldırırsam, sizler yalan çıkar, arkaya dönersiniz, dedi.

Bunun üzerine mücâhid sahâbîler:

— Hayır yalan çıkmaz, geriye dönmeyiz, dediler.

Bu söz akabinde Zubeyr, Rumlar üzerine bir hücum yaptı. Nihayet onların harb saflarını yarıp onlardan öteye geçti. Zubeyr bu yarmayı, yanında hiçbir kimse bulunmadığı hâlde yapmıştı. Sonra Zubeyr arkadaşlarına doğru yönelerek dönüp geldi. Rumlar onun atının dizginini yakalamışlar da ona, boynu ile kürek kemiği arasından iki darbe vurmuşlar. Bu iki darbenin arasında Bedir gününde vurulan üçüncü darbe izi vardı.

Urve: Ben çocuk iken bu darbelerin çukurlukları içine parmaklarımı sokar, oynardım,'demiştir.

Yine Urve: Zubeyr'in beraberinde o gün (yânı Yermûk vak'ası günü) Abdullah ibnu'z-Zubeyr de vardı. Abdullah ibnu'z-Zubeyr on yaşında idi. (İbn Hacer: Küsuru söylemedi, oniki yaşında idi, demiştir.) Babası onu bir ata bindirdi de, gözetip koruması için ona bir adamı vekîl ta'yîn etti.

4025 Katâde şöyle demiştir: Bize Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh), Ebû Talha'dan şöyle zikretti: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir günü harb sonunda Kureyş şeriflerinden yirmidört kişinin cesedlerinin bir araya toplanmasını emretti de, bunlar Bedir kuyularından pis ve pis şeyleri içine alan bir kuyuya atıldılar. Peygamber düşman bir kavme gâlib olunca, onun açık bir sahasında üç gece kalmak âdetinde idi. Bedir harbinin üçüncü günü olunca da Peygamber, devesinin getirilmesini emretti. Yol ağırlığı deveye yüklenip bağlandı. Sonra Peygamber yürüdü, sahâbîleri de kendisinin ardı sıra yürüdüler. Sahâbîler birbirlerine:

— Herhalde Peygamber bâzı ihtiyâcı için gitmektedir sanıyoruz, dediler.

Nihayet Peygamber, öldürülen Kureyş ileri gelenlerinin atıldıkları kuyunun bir tarafında durdu da onları kendi adlarıyle ve babalarının adlarıyla şöyle çağırmaya başladı:

— "Yâ Fulân oğlu Fulân, yâ Fulân oğlu Fulân, Siz Allah'a ve Rasûlü'ne itaat etmiş olsaydınız, itaatiniz sizleri sevindirir miydi? (Ey öldürülenler!) Biz, Rabb'imizin bize va'dettiği nusrat ve zaferi muhakkak surette gerçek bulduk. Siz de (bâtıl) rabbinizin va'dettiği nusrat ve zaferi gerçek buldunuz mu?" buyurdu.

Râvî Ebû Talha dedi ki: Omer:

— Yâ Rasûlallah! Kendilerinde ruhları bulunmayan şu cesedlere ne söylüyorsun? dedi.

Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, benim söylemekte olduğum sözleri sizler onlardan daha iyi işitir değilsiniz" buyurdu.

Katâde: Allah onları ayıplamak, küçültmek, azâb etmek ve kaçırdıkları fırsatlara yanmaları, yaptıkları zulümlere pişmanlık duymaları için, Bedir kuyusundaki cesedlere Peygamber'in hitabesini işittirecek derecede hayât vermiştir, demiştir.

4026 Bize Amr ibn Dînâr, Atâ ibn Ebî Rebâh'tan tahdîs etti ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma "Allah’ın nîmetine bedel küfrü (ve nankörlüğü) seçenleri, (bununla beraber) kavimlerini de helak yurduna, cehenneme sokanları görmedin mi? Onlar oraya girecekler. O, ne kötü bir karargâhtır!" (İbrâhîm: 28-29) kavlinin tefsiri hakkında:

— O ni'meti küfre değiştirenler vallâhî Kureyş kâfirleridirler, demiştir.

Amr ibn Dînâr da:

— Onlar Kureyş'tir, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ise Allah'ın ni'metidir. Kureyş kendilerine tâbi' olan kavimlerini Bedir günü helak yurduna, yani cehenneme sokmuşlardır, demiştir.

4027 Urve şöyle demiştir: Âişe (r.anha)'nin yanında, İbn Omer'in "Şübhesiz ölü, kabrinde kendi ailesinin ona ağlamasından dolayı azâb edilir" sözünü Peygamber'e yükselttiği zikrolundu. Bunun üzerine Âişe:

— İbn Omer yanılmıştır; Allah ona rahmet etsin. Rasûlüllah ancak: "Şu muhakkak ki, ölü kendi hatîesi ve günâhı sebebiyle azâb olunmaktadır; Halbuki şimdi ehli onun üzerine ağlamaktadır" buyurmuştur, dedi. Âişe devamla dedi ki:

— Bu İbn Omer'in naklettiği "Rasûlüllah, içinde müşriklerden Bedir'de öldürülenler bulunan kuyunun üzerinde dikeldi de o cesedlere hitaben söylediğini söyledi. “O cesedler benim söylemekte olduğum sözleri muhakkak işitmektedirler” sözlerinin benzeridir. Rasûlüllah ancak: "Onlar şimdi benim kendilerine söylemekte olduğum sözlerin hakk olduğunu bilmektedirler" buyurmuştur, dedi.

4028- Sonra Âişe (kendi te'vîlinin doğruluğuna delîl getirerek): "Şübhesiz ki sen ölülere duyuramazsın " (en Neml: 80); "Sen kabirlerde olanlara da işittirecek değilsin" (Fâtır: 22) âyetlerini okudu.

Âişe:

— Onlar cehennemden oturacakları yerlerini aldıkları zaman... diyordu.

4029 Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Bedir kuyusu üzerinde durdu da, içindeki ölülere hitaben:

— "Siz, Rabb'inizin va'dettiği ikaabı hakk buldunuz mu?" (el-Âraf: 44) buyurdu. Sonra da:

"Şübhesiz şimdi onlar benim kendilerine söylemekte olduğum şeyi işitmektedirler" (en-Neml:80) diye ekledi.

4030- ibn Omer'in bu hadîsi Âişe'ye zikrolununca, Âişe:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ancak "Onlar şimdi benim kendilerine ötedenberi söylemekte olduğum (tevhîd, îmân ve bunların gayrı) şeylerin hakk olduğunu bilmektedirler" buyurmuştur, dedi.

Sonra: "Şübhesiz ki sen ölülere işittiremezsin. Arkalarına dönmüş kaçarlarken sağırlara da davetini işittiremezsin " (en-Neml: 80) âyetini ve: "Sen kabirlerde olanlara da işittirecek değilsin” (Fâtır: 22) âyetini okudu.